65. Bölüm : Işınlanma

avatar
2466 49

My Vampire System - 65. Bölüm : Işınlanma


Çevirmen : Clumsy



Işınlanma cihazları ilk keşfedildiğinde onları istedikleri her yere seyahat edebilecekleri şekilde ayarlayabilme umudu doğmuştu. Nihayet mars gibi gezegenleri kolonileştirme hayalleri gerçek olacaktı.  

 

Uzay araçları inşa edilmiş ama bunu uygulanabilir kılmak için gereken ışık hızıyla hareket edememişlerdi. Bununla birlikte gemilerin seyahat edebileceği büyüklükte portallar yaratılabilmişti.

 

Yine de bu hayalleri kısa vadeli olmuştu. Çünkü portallar yalnızca belirli bir konumda bulunan, evrenleri tarafından bilinmeyen, belki de tamamen farklı bir boyutta yer alan gezegenleri saptayabiliyordu.  

 

Hiç kimse gerçeği bilmez ve bilim insanları yalnızca portalların nereye açılacağı konusunda teoriler geliştirebilirken keşfettikleri şey, tüm bu gezegenlerin ölümcül canavarlara ev sahipliği yaptığıydı. Daha önce hiç görmedikleri canavarlara.

 

Ardından ilk canavarın öldürülüşü ve araştırma için toplanışıyla içinde yer alan canavar kristali keşfedilmişti. O kristal, akla hayale gelmeyecek boyutta bir güç barındırıyordu.

 

Pek çokları Dalki ırkına karşı gerçekleştirilen savunma başarısını Orijinallerin keşfine bağlasa da bu tam olarak doğru değildi, özel güçleri onları savaşta ancak bir noktaya kadar götürürdü. Dalki’lere karşı çıkacak kadar sağlam güçlere sahip Orijinallerin sayısı sınırlıydı.

 

Dalki ırkının teknolojisi insanlara kıyasla fazla ileriydi, nükleer silahlar daha gemilere bile ulaşmadan bir yerlere ışınlanıyor ve mermiler Dalki tenine zarar vermiyordu.

 

Ama sonra, yine Richard Eno sayesinde canavar kristalleriyle yeni bir keşif yapılmıştı ve o yeni keşif de canavar silahlarıydı. Savaşın esas dönüm noktası, insanların özel güçlerini güçlü canavar silahlarıyla birleştirmesi olmuştu fakat aşağı yukarı aynı zamanda keşfedilen özel güçler pek çok insanı büyülediği için bu gerçeği hatırlayanların sayısı azdı.

 

Kırmızı portala atlayan Vorden, tüm bedeninde bir karıncalanma hissi duyuyordu. Etrafındaki dünya kıvrılıp bükülmeye, yerinden oynamaya başlıyor ve zihni eriyormuş gibi geliyordu.

 

Bu korkunç bir his değildi, hatta ışınlanma cihazı aracılığıyla seyahat ederken duyulan his, kimilerinde bağımlılık bile yapıyordu.

 

Birkaç saniye geride kalırken Vorden, hedefine ulaştı. Gözlerini açtığında gördüğü ilk şeyse mekanın inanılmaz karanlık olduğu oldu.

 

Evet, gökyüzü karanlıktı ve tek ışık kaynağı, uzak göklerde görünen iki aydı. Vorden’ın etrafında yıkılmış bina ve yapı kalıntıları vardı, yani bir noktada burada yaşayan birileri olmuş gibi görünüyordu.

 

Vorden’ın elleri hala kafasını kavramış durumdaydı ama gözlerini açtığı anda acısı dinmeye, zihni berraklaşmaya başladı.

 

"Ufaklık nihayet sakinleşmiş anlaşılan." dedi Vorden. "Biraz daha uzun sürseydi açığa çıkıp bir şeyler yapabilirdi."

 

"Bunun ne önemi var ki!" diye karşı çıktı Raten. "Nerede olduğumuzdan bile haberin yok değil mi, öylece kırmızı portala atlayıverdin!"

 

Bunu duyan Vorden etrafına bakınmaya başladı, o bina yapılarını görmek ilginçti. Binalar insanlığın ve gelişmiş bir medeniyetin işaretiydi ve şu ana kadar keşfedilen diğer gezegenlerde böyle bir işarete denk gelinmemişti.

 

İnşa edilmiş yapılar genellikle Dalki yapıları olurdu ama buradakilerin Dalki tabanlı olmadığı barizdi.

 

"Kırmızı portallar barınak olmayan gezegenlere açılmıyor muydu? Burası parçalanmış bir barınağa benziyor."

 

"Bana kalırsa bir şeyleri unutuyorsun." dedi Raten. "Turuncu ele geçirilme ve barınak oluşturma süreci anlamına gelebilirken kırmızı, daha en başta barınak inşa edilemeyecek kadar tehlikeli bir yer olduğunu ifade edebilir. Yani resmen bize ölüm cezası vermiş oldun."

 

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Vorden.

 

"Gerçekten bu kadar aptallığa lüzum var mı, arkadaşını öldürmemek için o portala koşmuş olabilirsin ama onun yerine biz öleceksek ne anlamı var ki! Şu anda elimizde yalnızca 1. seviye toprak gücü var. Ölümcül bir canavara denk gelirsek işimiz biter."

 

Tek sorun bu da değildi, burası pek de insanlarla dolup taşıyor sayılmazdı. Zaten portallara erişimi olan kişi sayısı azken halkın kullanımına açık olanlar sadece yeşillerden ibaretti ve o portallar da sahipleri tarafından sıkı bir gözetim altındaydı.

 

Bu da demek oluyordu ki etrafta yalnızca gezginler olabilirdi. Vorden da insandan yoksun, yalnızca canavarlarla dolu bu gezegende tek bir özel güçle kalakalmıştı ve o güç de yalnızca 24 saat etkili olacaktı.

 

O anda aklına bir şey geldi. Quinn. Portal insanları belirli bir noktaya gönderemiyor olsa da hiç değilse on mil mesafeli genel bir bölgeye ulaştırıyordu. Yine de on mil, aşmak için büyük bir mesafeydi ve her köşeden bir canavar çıkma ihtimali varken Quinn’i bulmak zor olacaktı.

 

Şimdilik bir yandan Quinn’i ararken bir yandan da akademiye dönüş için bir portal arayacaktı.

 

*****

 

Quinn de aynı gezegenin farklı bir noktasına varmıştı. Böyle bir şeyi ilk kez tecrübe ettiği için kalbi hızla çarpıyordu.

 

"Peter, ne bok yedin sen!" diye düşünüyordu. "Lanet olsun, beni portalın içine itmiş olmalı, nereye geldim ben?"

 

Etrafına bakınan Quinn, parçalanıp etrafa saçılmış bina kalıntılarını görebiliyordu. Ortam, bir zamanlar var olan ama enkaza dönüşünün üzerinden yıllar geçmiş bir şehre benziyordu. Bununla birlikte Quinn’in şanslı olduğu bir nokta vardı, o da an itibarıyla gezegende gece vakti olmasıydı.

 

Yani güçsüz düşmeyecek ve hayatta kalma şansı daha çok olacaktı. Ancak daha yerinden bir milim bile kımıldamamışken göz ucuyla bir şey fark etti.

 

Quinn, her iki tarafı da yıkık binalarla çevrili bir sokağın ortasındaydı. Ancak orada, binaları saklanmak için kullanarak hızla hareket eden bir şey vardı.

 

Quinn, o şey her neyse gözleriyle takip etmeye çalışsa da mütemadiyen hareket ediyordu, en sonundaysa binaların birinden kalma bir moloz yığınının hemen altında hareketi kesti.

 

Quinn, "Filmlerde insanların gidip o şey neymiş diye bakacağı noktaya geldik." diye düşündü ama kendisinin aynı şeyi yapmasına imkan yoktu. Yabancı bir gezegende bir başınaydı ve o şey her neyse Quinn’in kendisini görmesini istemediği apaçık ortadaydı.

 

Bu yüzden onu son gördüğü noktadan gözünü ayırmadan geri geri yürümeye başladı, güvenli bir mesafeye ulaştığındaysa arkasını döndü.

 

İşte o saniyede arkasından yükselen bir sesi işitti ve anında dönerek kendisine doğru koşturan korkunç figürü gördü. Sıradan bir hayvan olmadığı barizdi, yalnızca kitaplarda ve TV’de gördüğü o şey, gerçek bir canavardı.

 

#Kırmızı renk verilmiş bir portalın uzandığı bilinmez bir gezegene adımını atmış olan Quinn ve Vorden ikilisini ve tabii ki bizleri sağlam maceralar bekliyor. İlk canavar karşılaşmasıyla başladığımız bu yolculukta acı tatlı pek çok sürprizle karşılaşacağız diyor ve sıradaki bölüme geçiyorum. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr