Bölüm 17: Changgok Mingyu (4)

avatar
295 2

Murim'in Savaş Tanrısı - Bölüm 17: Changgok Mingyu (4)



Sung Hyun ter damlalarının gözünü yakmasını umursamamaya çalışarak tırmanmaya devam etti ancak pek fazla dayanamadı. Yaklaşık üç saat sonra bulduğu güvenli bir çıkıntıya çıktı ve sırtındaki çantayı bıraktı.

 

Sonunda rahat bir nefes verince midesine sancılar girdi ve mide asitlerini kusmaya başladı. Bir süre kustuktan sonra kafasını geriye attı ve bayılmadan önce sadece bir yudum su içebildi.

 

Tüm vücudu lavın içindeymişçesine kavruluyordu. Başı dönüyor, tüm kaslarına iğne saplanıyormuş gibi bir acı hissediyordu, kısaca durumu hiçte iç açıcı değildi.

 

O bayıldıktan sonra gökyüzünden bir yaşlı adam, hemen ayak ucuna düştü. Düşüşü bir tüy kadar hafifti, öyle ki zorlukla dayanan çıkıntı hiç sarsılmamış veya kırılma göstermemişti.

 

“Hm… Kendini biraz fazla zorluyor. Sadece bir hafta da üç yüz metre çıkmayı başarabildi. İradesi ve inatçılığı takdire şayan…”

 

Elini dengesiz nefesler alan Sung Hyun’un başına koydu ve bir süre öyle bekledi. Elini geri çektiğinde Sung Hyun’un domatese dönmüş yüzü yavaşça sağlıklı bir renge bürünmeye başladı. Ayrıca nefesi dengelenmişti.

 

Yaşlı adam bir süre onu izledikten sonra Sung Hyun’un çantasındaki testileri aldı ve bir zıplamayla ortadan kayboldu.

 

Ne kadar zaman geçtiği belli olmaksızın Sung Hyun bilincini geri kazandı. Yavaşça gözlerini açtığında karşısındaki uçsuz bucaksız karanlığı görünce kalbi tekledi. Bir süre kendine gelemedi, çevresinde olup biteni kavramaktan acizdi.

 

Ancak gözlerini açtıktan en az bir, en fazla iki dakika sonra olup bitenin farkına vardı.

 

Yıldızlar gökyüzüne güzelce asılmıştı. Bir çok dövüş sanatçısının ilham kaynağı olan beyaz ayın ışıltıları, karanlığa gömülmüş dünyayı aydınlatıyordu.

 

Yavaş yavaş anıları yerine geldi. Bir kez daha yorgunluktan bayıldığını fark edince derin bir nefes aldı ve besin haplarından bir tane yedi.

 

Çantanın öncekinden daha hafif olduğunu fark edince testilerin yaşlı adam tarafından alındığını anladı. Bir haftadır sürekli olan bir şeydi bu.

 

Sakince bir nefes verdi ve yavaşça yerinden kalktı.

 

‘Ne kadar süre kaldı, Venom?’

 

[1 dakika 33 saniye.]

 

‘Kaç gün içinde tamamlanır?’

 

[Eğer şu anki gibi davranmaya devam ederse 3 gün içinde, aksi takdirde üç hafta içinde.]

 

‘Eğitim bittikten sonra vücudumu kontrol edecektir. Bu sürede bir saniyeyi bile kaçırmamanı istiyorum.’

 

[Anlaşıldı Usta.]

 

Sung Hyun sakince ayağını çıkıntıya koydu ve ellerini başka bir çıkıntıya sabitledi.

 

Bu andan itibaren yolu çok daha tehlikeli hale geldi. Sadece iki gün içinde tam otuz kere tutunduğu çıkıntı çökmüş ve son anda çivi gibi çakılmaktan kurtulmuştu.

 

Üçüncü gün herhangi bir tehlike ile karşılaşmadı. Yolu üç yüz metre kadar uzattı ve en güvenli rotayı takip etti. Ancak bu planı yüzünden bilekleri ve elleri parçalanmanın eşiğine geldi. Bu yüzden dinlenme zamanları arasındaki fark daha da kısaldı ve her on metre de bir saat dinlenmeye karar verdi.

 

Böylelikle cehennem gibi bir hafta geride kaldı. Bu bir haftanın son üç gününde Sung Hyun bir kez bile dinlenmemişti. Daha doğrusu üç gün boyunca bir kez bile uyumamıştı. Bunun sebebiyse güvenli rota diye seçtiği yerde dinlenmek için uygun bir yer yoktu.

 

Uzuvlarını kaplayan deriler yerini parlak kırmızı yaralara bırakmıştı. Tüm vücudu yarayla kaplıydı, buna en gizli bölgesi de dahildi. Attığı her adımda vücudunu kesen dal parçaları ve kayalar ile karşılaşmaya başlamıştı.

 

Ancak bu deheşetengiz acıya umutsuzca katlanmaktan başka çaresi yoktu. Kendini saldığı anda zemine bir çivi gibi çakacak ve bir et püresine dönecekti.

 

Bu yüzden Sung Hyun, hem zihnini hem de vücudunu eğitmeye zorlanıyordu. Uzuvlarındaki deri ne kadar soyulursa soyulsun, sert ve keskin çıkıntıları tutmaktan başka bir çaresi yoktu. Ölmemek uğruna çaresizce bu acıya katlanmak zorundaydı.

 

Derken cehennem gibi bir hafta daha geride kaldı.

 

Çektiği dayanılmaz acı yüzünden iradesi çelik gibi olmuştu. Bir haftanın ardından ne kadar yaralanırsa yaralansın hareketlerinde ufak bir tereddüt dahi yoktu.

 

Geriye sadece on metresi kalmıştı.

 

Bu on metre birbirinden tehlikeli tuzaklar ile doluydu.

 

On metrelik mesafe de uzak köşelere yerleştirilmiş beş tane çiçek desenli testi vardı. Aralardaki mesafeye bakılırsa bu on metre, testiler arasındaki mesafe göze alınırsa en azından iki yüz metre ediyordu.

 

Sung Hyun testilere sırasıyla baktı ve kendisine en yakın olan testiye fırladı. Tek bir zıplayışta üç metre yükseldi ve çıkıntıya bastı.

 

Whosh!

 

Ayağının altındaki çıkıntı parçalara ayrıldı ve Sung Hyun aşağıya doğru düşmeye başladı. Bir sonraki hareketi parmaklarını uçurumun kendisine saplamak oldu.

 

Ağırlıktan dolayı vücudu aşağıya düştü ve bir tavuk gibi asılı kaldı.

 

Ancak bunu sıkıntı ediyora benzemiyordu. Vücudunu sallayarak ivme kazandı ve tereddüt etmeden kendini yıkarıya fırlattı. Bir çıkıntıyla temas ettiği anda tekrar zıpladı ve yükseldi.

 

Tekrar ve tekrar.

 

Bastığı yerler çökmüş olmasına rağmen bir an bile durmadı. Yedi yüz metre yükseklikte olmasına rağmen ufak bir korkusu dahi yoktu.

 

Beşinci adımında bir metre uzaktaki testiye fırladı ve kaptığı gibi çıkıntıyı tekmeledi. Çıkıntı anında un gibi ufalandı ve yere düşmeye başladı.

 

Üç saat sonra, Sung Hyun beş şarap testisi ile birlikte uçurumun zirvesine kondu. Bileğindeki ağırlıklar ve koltuk altında tutuğu testiler dışında üzerinde hiçbir şey yoktu.

 

“Hahaha! Velet bu ne hal? Ölüp ölüp dirilmiş gibi bir halin var. Gören de birçok kez öldün sanar.”

 

Rahatlama fırsatı dahi bulamadan son derece küstah bir ses kulağının dibinde yankılandı.

 

Changgok Mingyu sadece bir saniye önce Sung Hyun’da olan testiyi kafasına dikiyordu.

 

‘Hâlâ çok hızlı ve sessiz.’

 

Her gördüğünde daha da şaşırıyordu. Öyle hızlı ve sessizdi ki, o kendini gösterene kadar onu fark edemiyordu. Ayrıca hiç çaktırmadan hislerinden kaçabilmiş ve koltuk altındaki testiyi gizlice alabilmişti.

 

‘Onunla aynı seviyeye erişebilirsem Murim’de birkaç kişi dışında karşımda durabilecek kimse kalmaz.’

 

“Sonunda cehennemden çıktım, seni yaşlı piç!”

 

Yaşadığı cehennem gibi deneyimi hatırladıkça bir ağız dolusu küfür kustu.

 

Ancak Changgok Mingyu bunu umursamamış gibiydi. Kızmak yerine alayla güldü ve bitmiş testiyi uçurumdan aşağıya attı.

 

“Sonunda adama benzemeye başlamışsın. Önceden muhallebi çocuğu gibiydin. Eğitim işe yaramış…”

 

“Seni…”

 

Tam o anda Sung Hyun’un zihnine bir rahatlık çöktü. Üç haftadır bir kiriş kadar gergin olan zihni rahatladığı anda vücudu çökmenin eşiğine geldi ve birden bayıldı.

 

Daha yere düşmeden Changgok Mingyu onun yanında belirdi ve tam yere düşecekken tüm şarap testilerini kırılmaktan kurtardı.

 

“Huh… Bu şarapların kaç yang olduğunu biliyor musun? Ahlaksız velet.”

 

Bir hareketle Sung Hyun’u uçurumdan aşağıya itekledi.

 

Huzurlu bir şekilde uyuyan Sung Hyun’un gözleri dehşetle açıldı.

 

        “O

        R

      O

        S            

          P            

            U         

                         Ç               

                                                  O

                                                               C            

                                                                              U           

                                                                                              Ğ           

                                                                                                             U!!”

 


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44543 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr