Bölüm 3 - Reenkarnasyon

avatar
231 0

Moba Sistemiyle Reenkarne Oldum - Bölüm 3 - Reenkarnasyon


Klaus sevinçle “SONUNDA ÖLDÜ!” diye keyifle çığlık attı. Ardından koltuğunda geri yaslanırken dönüş tuşuna bastı.


Bir botu kesmenin böylesine meşakkatli olmasını beklemiyordu. Hatta az daha ölüyordu! Bot biraz daha akıllı olsa çoktan ölmüş olurdu.


Klaus elbetteki bunu biliyordu. Fakat bu keyiflenmesine engel değildi.


Markete girdi. Önerilen ilk iteme baktı. [Günahkâr’ın Kılıcı] ismindeki yetenek gücü veren bir eşyayı öneriyordu.


Şu an elindeki bin elliydi. [Günahkâr’ın Kılıcı] üç bin altındı. Onun alt eşyası olan [Şeytani Küre] eşyasını aldı.


Yetenek gücü birden sekseni geçti!


Aldığı [Şeytani Küre] ona altmış dört yetenek gücü sağlıyordu. [Parlak Şapka] ise ona on altı yetenek gücü sağlıyordu. Bu doğal olarak beklenen şeydi.


Bu eşyayı almasıyla birlikte işler daha da kolaylaşmaya başlacağına emindi. Başka bir şaşırtıcı bir olay olmadığı sürece botların item almasını mümkün görmüyordu. Alsa bile açıkça altın üstünlüğüne sahip olmuştu.


Bu güvenle karakterini orta koridora tekrar sürdü. Fakat yolun tam yarısına gelmişti ki aniden oyunda bir yazı belirdi. Yazıyla birlikte uhrevi, nazik sesin konuşması da eş zamanlı olarak duyuldu.


“Zafer!”


Zafer yazısı ve sesiyle birlikte Klaus, şok oldu. Bu esnada nedense kalbinin sıkıştığını hissetti. Fakat yaşadığı şoktan bunu düşünemedi bile. Hatta öylesine şaşkındı ki vücudunu sarmalayan ve içeri sızan garip ışık dalgalarını dahi fark etmemişti.


‘Bu kadar mıydı?’


Bu absürt duruma karşı inanamadı. Bir süre ekrana boş boş baktı. Anca o zaman kendine gelebildi. Geldiğindeyse gülmeye başladı. Olan şey bir tür ilk kan dövüşüydü. Karakterini öğrenmesi için yapılmış gibiydi. Fakat yine de bunu aşırı kolay ve saçma buluyordu.


Bilmediği şeyse Ayano’nun yeteneklerinin tamamen kendi karakteri tarafından counterlandığıydı. Donma etkisi, bir tür ağır yara gibi iş yapabiliyordu. Tabii bir ağır yaradan daha az etkiliydi. Yine de sonuçta bundan dolayı iyileştirme etkileri azalmıştı. Yapay zeka ortalamanın üstü de olsa sadece onu test etmek için konulmuş basit bir yapay zekaydı. Bu yüzden de verimli bir kombo yapamamıştı.


Sonuçsa Klaus’un zaferiydi.


“Devam et” tuşuna tıklarken kahkaha atarak konuştu:


“Eğitim modunun böylesine zorlayıcı ama bir o kadar da basit olduğuna inanamıyorum. Haha! Her neyse sonuçta yine de yendim.”


Tuşa tıkladıktan sonra önünde bir kutu çıktı. Kutunun çerçevesinde altın çizgiler görülebilirdi. Fakat bu sefer arial fontuyla yazılmış bir yazıydı.


Yazıyı mırıldanarak okumaya başladı:


"İlahi Yükseliş Arenası eğitimini tamamladığınız için sizi tebrik ederiz Ay Savaşçısı! Yükselip, gerçek bir İlahi varlık olmak için çabalama hakkı kazandınız. Bu yolculuğa bizimle var mısınız?"


Okuduğu yazının hemen altında onaylamasını beklediği küçük bir yazı vardı. Yazı da "İlahi Kullanıcı Sözleşmesini okudum, onaylıyorum." yazıyordu. Yazının sonunda küçük bir kutu varken "İlahi Kullanıcı Sözleşmesi" kısmı okuyabileceğini belirtircesine mavi renkti.


En alttaysa üstteki kutunun cevabını soran iki sarı dışında sarı çizgileri olan kutu vardı. Birinde "Evet" yazarken diğerinde "Hayır" yazıyordu.


Yazıları okurken hiçbir şey anlamadı. Doğal olarak oyunlardaki tipik gizlilik sözleşmesinin daha şatafatlı bir şekilde yazılmış hâli olduğunu düşündü. Bu yüzden onaylama kısmına tik attıktan sonra devam edip etmemeyi düşündü.


Kalbine durduk yere ağrı girmişti. Fakat bu ağrılar şu son birkaç haftadır oluyordu. En sonunda geçtiğinden dolayı umursamadı ve en sonunda devam etmeye karar verdi.


"Genç yaşta kalp krizi geçirecek halim yok ya?"


"Devam ete" bastıktan sonra ekran ışıl ışıl parlamaya başladı. Işık gözünü aldığından istemsizce kapatmıştı.


Bu esnada kalbindeki sıkışıklık artmış ve yavaşça görüşünün kapandığını hissetmişti. Oldukça fazla uykunun geldiğini hissetti. Hatta bu uyku o kadar baskındı ki bulunduğu yeri düşünemedi.


‘Biraz dinlenmem de sorun olmaz…’


Vücudu, zihnine bunu inandırırken yavaşça kafasını klavyeye doğru eğmeye bağlamıştı. Kafası klavyeye değdiğindeyse sanki bir yastığa koymuş gibi gözleri bir daha açılmamak üzere kapandı. Kalp atışlarıysa gittikçe yavaşlamış, en sonundaysa atmayı tamamen bırakmıştı.


Ekrandaki göz alıcı ışık yavaşça sönerken bir yazı sabit kaldı.


[Ay Savaşçısı’nın vücudu kaldıramadı! Ruh güvence altına alındı. Adaptasyon sağlanacak bir yer aranıyor…]


Yazının altında kum saati bir animasyonla hareket etti. En sonundaysa yazı değişti.


[Başarılı. Onay alındı.]


Bundan sonra bilgisayar kendi kendine kapandı. Sanki hiç açılmamış gibiydi.


Gözlüklü adam sarı renk parlayan gözlerle Klaus’un cesedine baktı ve sırıttı.


“Bu sıkıcı evrenden kurtulduğu için oldukça şanslı olmalı. Aynı zamanda sevdiklerini uzun bir süre göremeyeceği için de bir o kadar şanssız. Umarım burada fazla bağın yoktur. Gerçi… olup olmaması bir şeyi değiştirmez. Hehe!” 


Gözlüklü adam sırıtırken, ağzından sarı bir küre çıktı. Bundan sonra gözlüklü adam birden yere yığıldı. Neyse ki nefes alış verişi görülebiliyordu. En azından kafedeki tek kalbi atan kişi gözlüklü adamdı.


Sarı küre havada dururken etraf değişmeye başladı. İnternet kafe Klaus’un görse hemen tanıyacağı eski haline dönmüştü.


İnternet kafe normal haline dönmüşken daha önce Klaus’un gördüğü diğer iki oyuncu ile birlikte üç ceset ve bir baygın adam internet kafede kalakalmıştı. Bunun sonucunda muhtemelen gözlüklü adamın başı yanacaktı.


Sarı küreyse etrafta birkaç tur döndükten sonra gökyüzüne doğru uçarak kayboldu.



Klaus’un bilinci geldiğinde nerede olduğundan emin değildi. Olduğu yer kapkaranlıktı. Vücudunu hareket ettirmek istesede hareket ettiremiyordu. Sanki burada sıkışmış gibiydi. Tam olarak neler olduğunu anlayamıyordu.


Bir süre girişimleri fayda etmediğini iyice idrak ettikten sonra düşünmeye başladı ve tüm suçu gözlüklü adama yıktı.


‘O yaşlı piç beni kaçırdı mı?’


Teorisi ilk olarak buydu. Düşündükçeyse bu teori daha mantıklı hale gelmiş, hatta gittikçe teoriyi daha da destekleyecek şekilde düşünmeye başlamıştı.


‘Ya yaşlı piç bir tür organ mafyasına çalışıyorsa ve yeni tuzaklarındansa? Oyun bağımlılarını hedef alıp, organlarını söküyorlardır. Bende belki de yarı bilinçli durumdayım ve şu an ameliyat ediliyorum!’


Gittikçe düşündüğü esnada bir ışık gözlerine vurdu. Kendisi hareket etmekte zorlansa da bir çift devasa elin onu tutmaya çalıştığını hissetti. Bu da doğal olarak onu korkuttu. Yine de vücuduna söz geçiremedi.


Birinin acıyla dolu inlemesini bu esnada duydu.


‘Sıçtım! Sıçtım. Hay kafama sıçayım! Neden internet kafeye gidip durdum ki!? Yardım edin!’


Zihninden yardım çığlığı atarken bu dışarıya büyük ağlama olarak yansıdı. Vücudu sonunda dışarıya kavuşurken gözleri ışıktan hiçbir şey göremedi.


Dışarısıysa aslen küçük bir odaydı.


Odada bir kadın, solgun bir yüzle yatıyordu. Bir çift kara deliği andıran gözleri yarı açıktı. Her an uykuya dalacak gibiydi. Belli ki vücudu zorlanmıştı. Yüzüne bakan birisi otuzlu yaşları geçmediğini ve hâlâ güzel göründüğünü fark edebilirdi. Siyah saçları etrafa saçılmıştı.


Oldukça zorlu bir doğum yapmıştı.


Çocuğu çıkartan ebe, çocuğu kandan temizlerken “Tebrik ederim Ming Hanım, oğlunuz oldukça sağlıklı dünyaya geldi.” dedi.


Bu esnada yatan Ming Hanım'ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdiği görülebilirdi. Ebenin bebeğini kandan usulca temizlemesini bekledikten sonra kısık bir sesle “Çocuğumu yanıma ver.” dedi.


Ebeyse, bebeği sarmaladıktan sonra annesine verdi.


Ming Hanım, oğlunu kollarına alırken gözlerinde kararsızlık içeren ışıltılar görülebilirdi. Yine de yüzündeki gülümseme duruyordu.


Çocuğunu emmesi için göğsüne yaklaştırdı. Doğal olarak aç olması gerektiğini düşünmüştü. Klaus’un ise zihni karman çormandı.


Bir ergenin zihnine sahip bir bebekti! İçten içe ‘B-bu olmaz!’ diye bağırmak istedi. Birçok açıdan yanlış hissettiriyordu. Fakat o anda kendisinin bir bebek olduğunu unutmuştu. Açlık beş saniye bile geçmeden zihnini etkilemeye başlamıştı. Bununla birlikte doğal olarak bu düşüncelerine de etkide bulundu. En sonunda küçük direnişi teslimiyetle sonuçlandı.


‘Sadece bu seferlik…’


Ardından karnını doyurana kadar emmeye başladı.


Bu esnada kapıdan içeri otuzlu yaşlarında bir adam girdi. Üzerinde rahat, mor bir kıyafet vardı. Siyah kısa saçları ve gözleriyle kadınla benzer renklere sahipti. Fakat kadından açıkça biraz daha yaşlı bir görüntüsü vardı. Yine de buna rağmen ortalamanın üstü bir yakışıklılığa sahipti.


Adam, endişeli bir ifadeyle Ming Hanım'ın yanına gitti ve hafifçe eğilip, oturdu. Bir yandan bebeğe bakarken bir yandan Ming Hanım'a sordu:


“Ming Yan, karıcım daha iyisin değil mi?”


Ming Yan, adama küçük bir bakış attı. Ardından oğluna bir kez daha sevgiyle bakarken konuştu:


"İyiyim Yuchen. Çocuğumuza bak ne kadar da tatlı…"


Yuchen'in yüzünde, çocuğuna bakarken bir gülümseme belirdi. Bebeğinin kafasını nazikçe okşarken oldukça dikkatliydi.


Klaus’un kısmen içi geçmiş sayılabilirdi. Karnını doyururken oldukça rahatlamıştı ve küçük vücudu büyümek için uykuya yatmak üzereydi. Fakat tam bu esnada onu okşayan bir el hissetmiş, istemsizce bu büyük adama bakmıştı.


‘Siktir! Koca adam uzak dur!’


Gözleri tam olarak açılmadığından bir canavarın ona dokunduğunu düşünüp ürkmüştü.


Yuchen ise oğlunun garip ifadesini fark etmemişti. Ne de olsa hâlâ Klaus, annesine yapışmıştı. Bu yüzden gülümserken kısık bir sesle konuştu:


"Gökte onca yıldız arasında en parlak olanı olacaksın. Adın Sying. Ming Sying. Umarım güzel bir yaşamın olur oğlum."


Ming Yan başını hafifçe salladı. Klaus ise yeni ismini duyduğunda ne tepki vereceğini bilemedi. Şaşkınlık, mutluluk, korku, heyecan ve nicesini bu ismi duyduğunda hissetti. Bir bilinmezliğin içine girdiğini hissetti.


Fakat ismini sevmişti.


Yine de bu küçük vücudu artık daha fazla dayanamazdı. İsmi duyduktan sonra gözlerini usulca kapattı ve kendini bir kez daha uykunun tatlı kollarına bıraktı.


Ming Yan’ın da çok farklı olduğu söylenemezdi. Doğum zorlu geçmişti. Gözleri yorgunluktan kapanacak gibi görünüyordu.


Bunu gören Ming Yuchen ise doğal olarak anlayışla karşıladı. Ming Yan’ın alnından öpüp “Dinlenmene bak.” dedikten sonra ayağa kalktı ve usulca çekip gitti.


Ming Yan’ın yüzünde sıcak bir gülümseme belirirken gitmeden önce başıyla onaylamıştı. Ardından gözlerini kapamış ve uykuya dalmıştı.


Oda tamamen sessizliğe gömüldü..


...


Bunun üzerinden beş yıl geçip gitti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44799 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr