Bölüm 90: Kim Var Orada?

avatar
2490 0

Mavi Elma - Bölüm 90: Kim Var Orada?


Adem’in şaşkınlığı çok kısa sürmüştü. Şemsettin’e duyduğu nefret kendisini son derece dikkatli yapmıştı ve bu sebeple her noktayı izliyordu.

İlk olarak Şemsettin’in yanından birisi var mı yok mu onu kontrol etti. Adem Şemsettin’in yanında kimsenin olmadığına emin olduktan sonra, kafasında bir plan yapmaya koyuldu.

“Bu şerefsizin öyle kolayca ölmesine izin verirsem bana yaptıklarına karşılık bir ödül vermiş gibi olmaz mıyım? İyice korkmalı, iyice paniklemeli…”

Bunun sonrasında Adem planını kurgulamaya koyuldu. Hiçbir şeyden haberi olmayan Şemsettin afiyetle yemeğini yerken nedensizce bir ürperme geçirdiğinde birden doğruldu ve etrafına dikkat kesildi. En ufak bir soluk sesi bile duymamasıyla birlikte istemsizce nefesini saldı.

“Sanırım çıldırıyorum… En ufak bir sesin bile çıkmadığı bu yerde birisinin bana baktığını hissediyorum…”

Bu sırada Adem hala daha Şemsettin’i gözlemliyordu. Adem’in gözünde Şemsettin meraklı bir geyik yavrusuydu. Dikkatini nasıl dağıtacağını da az önce yaptığı hareket ile belli etmişti. Şemsettin’in algısı son derece güçlüydü ancak mevcut durumunda zihinsel yapısı pek de iyi değildi.

Adem yerden eline minik bir taş aldı ve kolunu yavaş yavaş çalılardan dışarıya çıkarak ses yapmadan taşı fırlatmaya hazırlandı.

Took!

Adem’in attığı taş kendisiyle en alakasız ağacın kabuğuna çarpmıştı. Ağacın üstünden çıkan ses ile birlikte Şemsettin hemen dikilmiş ve sesin geldiği noktaya doğru kafasını çevirip dikkat kesilmişti.

“Kim var orada?!”

Her ne kadar tedirgin bir ses tonuyla sormuş olsa da, en ufak bir yanıt alamamıştı. Bu durum öyle garipti ki, Şemsettin’in ürkek yüreği daha da hızlı atmaya başlamıştı. Adem, Şemsettin’in korkmuş görünüşüne baktığında keyfi pek bir yerine geldi. Bu andan sonra hemen bir başka taş aldı ve ilk atmış olduğu noktanın tam çaprazına yine kendisiyle alakasız bir nokta bularak fırlattı.

Took!

Ağacın kalın gövdesine çarpan taş tekrardan güçlü bir ses çıkardı ve Şemsettin’in daha da paniklemesine neden oldu. Şemsettin’i izlemeye devam eden Adem, Şemsettin’in alnının ter içerisinde kaldığını görebiliyordu.

“Kim var orada dedim!”

Şemsettin daha güçlü görünmek istiyor olacaktı ki, bu sefer sesini daha gür ve kendinden emin çıkarmaya çalışmıştı. Her ne kadar sesi güçlü çıkmış olsa da, Adem bulunduğu noktadan Şemsettin’in her hareketini izlediğinden elinde bulunan tavuk budunun şiddetle salladığını görebiliyordu.

Gözlerinden derin bir zevk okunan Adem istemsizce sırıttı ve sonrasında Şemsettin’e daha yakın olan bir ağacın gövdesine doğru taşı fırlattı.

Tonnk!

Adem bu sefer taşa normalden birazcık daha fazla güç uygulamıştı ve bununla birlikte taş ağacın kabuğunu çatlatıp belirli bir kısmının uçmasına neden olmuştu. Panikleyen ve tedirginleşen Şemsettin hemen ayağının gibine doğru düşen ağaç kabuğunu gördüğü anda kafa derisinin patlayacak kadar uyuştuğunu hissetti.

“Kimsin… Sen?”

Panikten ötürü konuşma güçlüğü çeken Şemsettin sesinin titremesine engel olamıyordu. Adem’de tam bu sırada hemen Şemsettin’in karşısındaki güvenli bir alandan Şemsettin’i izliyordu. Şemsettin ilk önce sesin geldiği noktaya doğru bir adım atmış olsa da kısacık bir süre sonrasında hemen kafasını salladı ve üç adım geriye doğru gitti.

“Sadece küçük bir taş parçası lan bu…”

Bu durum Adem için son derece eğlenceli olsa da Şemsettin için çok sinir bozucuydu. Bir hafta boyunca uyumadan, yemek yemeden sürekli olarak ruhsal gücünü kullanmış ve bunun sonucunda ise midesi beline yapışmıştı.

Bir hafta boyunca yemek yemekten, şu içmekten ve uyku uyumaktan mahrum olan Şemsettin’in aklı dengesi son derece zayıftı. Şuan ki olay bu durumları yaşamadan önce olmuş olsaydı, sadece gidip ne olduğuna bakardı ancak şuan ki durumunda bırakın ne olsuğuna bakmayı, doğrudan kaçmayı bile düşünüyordu.

Adem ona doğru baktığında sırıtmaya devam etti. Tam da bu sırada elinde beliren baltası tüm hızıyla kamp ateşinin içinden geçip toprağa saplanmıştı.

“YYYYAAAAA!”

Küçük bir kız gibi çığlık atan Şemsettin balta yere saplandığı anda gözlerini elleriyle kapattı. Bunun sonrasında ise hızla arkasını döndü ve arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı.

Adem, Şemsettin’in kaçtığı yöne baktığı anda nereye gideceğini anlamıştı. Suratında bir gülümseme ile birlikte, “Demek uçan kılıcına doğru gidiyorsun… Eh orada daha uçan kılıcına binemeden işin biter ki salağım…”

Derin bir iç çeken Adem eğlencesinin daha fazla devam etmeyeceğini düşünerek hızla Şemsettin’in kamp alanına doğru ilerledi ve baltasını aldı. Bunun sonrasında yaptığı tek şey koşmaktı.

Adem’in cennet ateşi tekniği ile birlikte Şemsettin’in çevresinden dolaşıp uçan kılıcın bulunduğu bölgeye ulaşması sadece bir çay içimlik zaman almıştı. O anda uçan kılcın üstüne bir ayağını koymuş ve beklemeye koyulmuştu.

Çok değil bir başka çay içimlik sürenin sonunda Adem’in bekleyişi son bulmuş ve Adem Şemsettin’in korku dolu gözlerle kendisine baktığını görmüştü.

“Ah, bu ne kadar güzel bir uçan kılıç böyle…”

Adem, Şemsettin’e bakmadan kendi kendine mırıldanırken Şemsettin çığlık atıp “Sendin! Hepsini yapan sendin!” diye bağırdı.

“Ah, demek sende buradaydın! Hey, Şemsettin söylesene bana, mal ilk görenindir değil mi?”

Şemsettin’e doğru baktığında, Şemsettin’in kararmış suratı ile karşılaşan Adem’in keyfi daha da yükseldi. O anda tekrar kılıca döndü ve “Şemsettin bu sessizliğini evet olarak kabul ediyorum ve bu uçan kılıca el koyuyorum.” dedi.

O anda hemen kılıcı kaldırdı ve çantasının içine sokuverdi . Zavallı Şemsettin sadece Adem’in yaptıklarını izledi. Bunun dışında en ufak bir şey yapamıyordu. “Sen! Çabuk bana uçan kılıcımı geri ver! Geri verdiğin takdirde düşmanlığımız burada sona erecek!”

Adem şaşırmış bir surat ifadesiyle Şemsettin’e doğru baktı ve “Hangi düşmanlık?” dedi.

Şemsettin bunları duyduğunda içine bir miktar korku bir miktarda umut yerleşmişti. Hemen duruşunu dikleştirdi ve “Seninle benim aramdaki kan davası bu uçan kılıcı bana verdiğin anda bitecek. Şimdi hemen bana o uçan kılıcı takdim et ve ayrılmamı sağla.”

Adem hala daha saf birisinin rolünü oynuyordu, suratında aptal bir bakış vardı. “Hala anlamıyorum, neden ölü birisiyle kan davam olsun ki?”

Adem’in ağzından çıkan ve saf görünüşlü suratıyla yansıtılan kelimeler Şemsettin’in kalbine ok gibi saplanmıştı. “Ne demek ölü?! Hala yaşıyorum ve hala daha kan davamız devam ediyor! Bana üç nefes içerisinde uçan kılıcı takdim etmezsen olacaklardan sen sorumlu olursun!”

Adem, Şemsettin’in tehdidini duyduğu anda suratındaki saf ifadeyi sildi ve kurt gözlerini kısarak soğuk bir bakış attı. “Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyindeyken tek bir hamlede seni öldürebilecek durumdaydım. Unutma ki, şuan Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyindeyim. Yanında seni koruyan insanlar yokken bana direnebileceğini düşünüyor musun?”

“Bu gün burada ruhunu kendin bana sundun ve bende ruhunu yok edeceğim.”

Bununla birlikte cennet ateşi tekniğini tekrar aktif eden Adem, soluğunu Şemsettin’in yanında aldı. Sadece tek bir nefeslik sürede yirmi metrelik mesafeyi kapatan Adem tekrar gözüktüğünde baltasını savurmaya başlamıştı bile.

Geçen sefer Akça sayesinde hayata tutunan Şemsettin’in bu sefer kaçma şansı sıfırdı!

Zavallı Şemsettin, kaderine lanetler okuyordu! Tam da bu sırada balta doğrudan kafasının üstüne indi!

Borrrşşşk!

İğrenç bir kafa yarılma sesinden sonra, darbenin şiddetiyle Şemsettin’in beyni her iki yana doğru fışkırdı. Gözlerinde hala daha nefret duygusunu taşıyan Şemsettin’in son sözlerini söylemek için bile zamanı kalmamıştı.

Bir çuval un gibi yere yığılan Şemsettin’in kanı yeşil çimenleri kırmızıya dönüştürmüş ve beyaz beyni çimenlerin üstünde salata malzemesi gibi durmuştu.

Adem, perişan bir şekilde ölem Şemsettin’e baktı. Çok değil sadece bir yıl öncesine kadar karşısında tir tir titreyeceği birisini bu gün öldürmüştü.

“Güçlü olmak böyle bir şey. Güçlü olmak ne olursa olsun sözünün geçmesi demek! İstediğin kişiye istediğini yapabilmek demek!”

“Eğer beni o gün, arenada, öldürebilmiş olsaydın bu gün ben bir hiçtim, beni asla aramaya çıkmayacak ve tatlı, huzurla dolu evinde yaşıyor olacaktın. Ancak şans benden yana ki üç seferdir beni öldürmeyi başaramıyorsun. Bu da güçlenip seni öldürmem için yettide arttı bile…”

Adem, konuşmasını bitirdiğinde, Şemsettin’in belinde bulunan taşıma çantasına doğru gözünü kaydırdı. Adem hızla çantaya doğru ilerlerken “Malların hepsi ilk görenindir!” diye mırıldandı ve Şemsettin’in eşyalarını kendi çantasına doğru aktarmaya başladı.

Tam dört kollu maymunun mağarasından alınan iki milyon kaynak taşını kendi çantasına aktarmayı bitirmişti ki, bir anda bir atın kişneme sesiyle irkildi! Adem at kişneme sesinin kaynağını hızla taradı, ancak bir miktar geç kalmıştı.

İşte tam da bu anda bir ateş bulutu gökyüzüne yükseldi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr