Bölüm 75: Çaresiz Yoldaş Ağacı

avatar
1595 0

Mavi Elma - Bölüm 75: Çaresiz Yoldaş Ağacı


“Yakalayın şu piçi!” 

 

Adem’in hemen arkasından koşmaya başlayan Şemsettin ve ekibi, tüm güçleriyle kovalamalarını sürdürüyorlardı. Adem’in bu durum karşısında kaçmaktan başka bir seçeneği yoktu. 

 

“O adama yakalanırsam kesinlikle ölürüm! Kaç! Canın bir okla dışarı çıkacağına, yorgunluktan ötürü ağzından dışarıya çıksın!” 

 

Adem, söylediği sözler ile birlikte muazzam bir güç gösterisi ortaya koyuyor ve arkasında kalan Qi Yoğunlaşmasının yedinci düzeyindeki uzmanların bile kendisini yakalayamamasına neden oluyordu. 

 

“Menzilinde olduğu halde neden onu vurmuyorsun Nazım?!” 

 

Nazım ekibin en iyi okçusu olarak biliniyordu. Menzili bir kilometreydi ve bu menzil içerisinde olan insanların hepsine ölümü tattıracak kadar iyi bir okçuydu. Ancak bir problem vardı ki, bu onun atış yapmasına engel oluyordu. 

 

“Ağaçlar çok sık, lanet olsun! Bu çocuğa doğrudan Ülgen yardım ediyor!” 

 

“Sokarım ağacına! İndir o pezevengi!” 

 

“Atış yapsam da büyük ihtimalle on oktan sadece birisini vurabilirim!” Orhan’ın sinirli bakışını gören Nazım hemen dediklerini yuttu ve hızla yayını gerdiği gibi bir tane ok gönderdi. 

 

Adem kendisine yaşlanan “Fiu” sesini duymasıyla birlikte bedenini büktü. Hemen kafasının yanından geçen ok doğrudan yere saplandı. Bunun hemen ardından Adem’in yanından gelen bir düşman, elinde bulunan mızrak ile Adem’in üstüne doğru çullandı.

 

Mızrağın silahların kralı olduğu doğruydu ama peki ya balta? Silahlar içerisinde imparator olan balta nasıl olurdu da bir mızrak karşısında yenilirdi? 

 

Adem’in elindeki balta olağan gücüyle mızrak ile buluştu, mızrağın metal ucu daha Adem’in baltasıyla temas eder etmez, minik bir kıvılcım çıkarttı. Bununla birlikte Adem durmadı ve kısacık bir süre içerisinde mızrak kullanıcısının önünde belirdi. Bu andan sonra tek bir balta savuruşuyla adamın kafası yere düşmüştü. 

 

Pooorrrşşşk!

 

Şaşkın bakışlarla ölen adamın suratında çok bariz bir inkar görülüyordu. Nasıl böyle bir anda ölebilirdi ki? 

 

Qi yoğunlaşmasının beşinci düzeyinde olan adamın hesap etmediği bir şey vardı ki oda; onu öldüren kişinin bedeninde dolaşan güç meyvesi ile birlikte açmış olduğu Kader Meridyeni ve İşlev Meridyenleri mükemmel bir uyum gösteriyor ve dövüş gücü açısından rakibinin kat ve kat üstünde olmasını sağlıyordu. 

 

“Seni kovalarken bile birisini kaybettik! Bugün burada öleceksin Adem Çulsuz!” 

 

Adem, hiç boş durmayıp hemen tekrar koşmaya başladı. Onunla konuşmasının tamamen zaman kaybı olacağını çok iyi biliyordu. Kim bir zaman kaybıyla bile bile konuşmak isterdi ki? 

 

“Hemen Alev’e haber verin, onlarında burada olması gerek! Bu Adem’i hafife almış gibi görünüyoruz!” 

 

“Nazım, oklamaya devam et!” 

 

“Tamam!”

 

Nazım hemen bir başka oku yayına gerdirdi ve bunun sonrasında da hemen bıraktı. Hedefinde olan Adem’in gidiş rotasını, rüzgarın gücüyle birlikte hesaplayan Nazım için bu oku bırakmak son derece kolaydı.

 

Fiuu!

 

Bir kez daha bir başka okun gücüyle birlikte irkilen Adem, hemen takla attı. Yaşam ve ölüm oyununa giren bu iki grup arasından en ufak bir ihmalde bulunan ölümü garantilemiş durumdaydı. Adem bundan ötürü hata yapmayı göze alamazdı. 

 

“Kahretsin! Nasıl bir algıya sahip bu çocuk! Daha okum ona ulaşmadan okumun varlığını fark ediyor!” 

 

“Beni daha ustalaşamadığım tekniğimi kullanmaya zorladığın için tebrikler!”

 

Derin bir nefes alan Nazım, hemen sonrasında elinde bulunan yayı fırlattı. Ardışık hareketleri uygulamaya koyan Nazım’ın elinde birden nereden geldiği bilinmeyen bir yay belirdi. Yay tamamen topraktan oluşuyordu ve son derece güçlü bir aura yayıyordu. Yayın telini hızla çeken Nazım, saf kahverengi yayın titremesine engel olmaya çalıştı. 

 

Tekniğinin adı: Bir Okla Batan Yeryüzü’ydü. Bu tekniğin tek sıkıntısı, oku oluştururken büyük bir zaman gerekmesi ve kişinin yaşamından kısacık bir süreyi çekmesiydi. Ancak bu iki ufak kusuru, muazzam bir menzil ve muazzam bir güç ile telafi edebiliyordu. Yüksek bir patlayıcı güce sahip olan bu yayın kontrolü de bundan ötürü son derece zordu. 

 

“Heee!” 

 

Nazım derin bir nefesi içine çekti ve kontrol edemediği yayı dizlerinin üstüne çöküp kontrol etmeye çalıştı. Nispeten başarılı olan Nazım, iyice nişan aldı… Bu süreç içerisinde Adem hala daha Hızıroğulları ailesinin üyelerinden kaçmaktaydı. 

 

“Derhal o salaklara daha fazla çocuğu kovalamamalarını söyleyin, aksi takdirde onları öldürdüğüm için beni suçlamasınlar!” 

 

Hua!

 

Yanında bulunan Orhan hemen eline aldığı ses iletim kristaline yüksek sesle bağırmaya başladı. “Adem Çulsuz’u kovalamayı hemen bırakın! Aksi takdirde herkes Nazım’ın okuyla bok yoluna gidecek!”

 

Neden bırakmaları gerektiğini anlayamayan üyelerin üçü derhal kovalamayı bırakmıştı. Ancak diğer üçü zaten Adem’e çok yakındılar ve onu yakalayabileceklerine inançları da tamdı bundan ötürü kovalamayı seçmişlerdi. 

Bu üçlü içerisinde Şemsettin’de vardı… 

 

Nazım almış olduğu nefesi içinde tutmaya devam etti. Yayı iyice sabitledikten sonra nişanını alan Nazım bir anda oku yaydan ayırdı!

 

RUUUMMMBBLEE!

 

“Fiuu…” 

 

Derince aldığı nefesini bırakan Nazım’ın suratında genişçe bir sırıtma vardı. Bu ailesinin okçuluk üzerine elde ettiği en güçlü tekniğiydi ve tekniği öğrenmek için doğrudan dedesi tarafından seçilmişti. Dedesi böylesine güçlü bir tekniğe sahip olduğu için nasıl olurda şuan mutlu olmazdı ki? 

 

Yaydan çıkan okun şiddeti o kadar güçlüydü ki, etrafında bir ejderhanın dolaştığı bile söylenebilirdi. Şiddetle yaydan çıkan ok bir anda Adem’in bulunduğu bölgeye doğru düşmüş ve Adem ne olduğu fark ettiğinde çoktan iş işten geçmişti. 

 

BOOOOOMMM!

 

Kayalar bu gelen okun kudretine karşı koyamıyordu, mağara içindeki dünya şiddetle sallanıyordu. 

 

Nazım’ın elinden çıkan okun gücüyle, ok daha toprağa iner inmez, şiddetle sallanan mağaranın titreşimi Nazım’a ulaşmıştı. “Seni buraya gömeceğim Adem! O salak Şemsettin de sana eşlik etmiş olur!” 

 

Nazım’ın, hedefi elbette ki veliaht olmaktı. Babası bunun için biçilmiş kaftanken, Şemsettin’in babası yani kendi babasının abisi veliaht olmuştu. Eğer şimdi Şemsettin ölürse onu engelleyebilecek kimse kalmazdı. Bununla babası aile liderliğinin yeni veliahtı olurdu ve abasından sonra da sıra kendisine gelirdi. 

 

Yıllarca sürecek olan bir taht hırsı şimdiden Nazım’ı bütünüyle tüketir hale gelmişti.

 

Bir başka ok daha atmayı kafasına koyan Nazım’ın elleri tekrardan muazzam sertlikteki yayın ipine doğru gitti. Tek bir hamle yapmıştı ancak bu ipin gücü ile birlikte parmakları anında su toplamıştı. 

 

İpi çekmeye çalışan Nazım’ın suratı bir anda buruştu, şimdiden sınırına geldiğini fark etmişti. Şuan ne yaparsa yapsın bir başka oku Adem’in bulunduğu bölgeye gönderemeyecekti…

 

Adem biraz şans eseri birazda Nazım'ın Şemsettin’i de öldürmeye çalışması sebebiyle saldırının merkezinden uzak bir noktada kalmıştı. Yıkıcı güç sebebiyle bedenine hançer gibi saplanan taşları saymazsak son derece iyi bir durumdaydı. Elbiseleri paramparça olmuş olsa da vücudunun altında bulunan Tükürükçü Yeşim Yılanın derisinden yapılan zırhı da iyi durumdaydı. 

 

“Kaç! Kaç!”

 

Kendisini olağan gücüyle zorlayan Adem, kendisini kovalayan kimsenin olmadığını fark ettiğinde rahatladı. Ancak bu rahatlaması onun hızını azaltmasına neden olmamıştı. Aksine bu sessizliğin pek de iyi olmadığını düşünüyordu. 

 

“Geçen sefer böyle bir sessizlikte Dört Gözlü Tavşanın son derece güçsüz olduğunu düşünmüştüm… Peki ya sonrasında ne oldu?” 

 

Bu hatayı bir daha yapmamayı kafasına koyan Adem’in düşünceleri, “Ben güçlüyüm yaparım!” dan “Güçlü olsam da elimden gelen en mükemmel işi yapmalı ve daha da güçlü olmalıyım!” a dönüşmüştü. 

 

Gözüne çarpan bir ağaca doğru bakan Adem, hemen vücudunu oraya doğru yönlendirdi. Bu sırada arada sırada ruhsal gücüyle arkasını kontrol ediyordu ve gelen kimsenin olmaması onu rahatlatıyordu. 

 

“İyi ki uçan kılıcımla kaçmaya çalışmadım. Ellerindeki insanların en zayıfı bile Qi Yoğunlaşmasının dördüncü düzeyinde. Uçan kılıcın hızı konusunda Ruhsal Güç çok önemli bir faktör ve Qi Yoğunlaşmasının altıncı ve yedinci düzeylerinde bulunan kişiler beni çok rahat yakalardı.”

 

“Hele ki o Qi Yoğunlaşmasının sekizinci düzeyinde bulunan uzman…” Adem onu düşündüğü anda kaçma ihtiyacını tekrardan hisseti. “Şimdi değil ama… İleride onu da yeneceğimi çok iyi biliyorum.” 

 

Bu düşüncelerle ağaca ulaşan Adem, şimdi ağacın daha da mükemmel olduğunu düşünüyordu. Bu ağacın mükemmel olmasının en temel sebebiyse, bir kovuğunun olmasıydı. Ancak bu ağacın kovuğu sıradan bir kovuk değildi, genellikle ağaçta yaşayan maymunlar için gelişmiş bir kovuktu. 

 

Hırsızın Ağacı olarak da bilinen Çaresiz Yoldaş Ağacı, insanları veyahut hayvanları saklamayı seven iyi bir ağaçtı. Elbette ki ağacın zihni gelişmiş değildi, bundan ötürü de ağaç tüm bu insanları dostu olarak bilirdi. 

 

Ağacın içinde saklanan birisi varsa kovuk kimseye görünmezdi, Adem’in bu ağacı seçmesinin en temel sebebi de buydu. “Yakında buraları arayacaklar, ancak bu ağacın içinde olan beni bulmaları imkansız! Bulamadıklarında ise gitmek isteyecekler, bende görevime devam edeceğim…” Adem’in suratında hınzır bir gülümseme belirmişti. 

 

Hızla ağacın kovuğuna giren Adem, kitabında okuduğu gibi davranmaya başladı. “Yalnızlığın imparatoru, seni çok yalnız bulduğumdan ötürü geçici olarak seninle birlikte durarak yalnızlığına ilaç olmaya geldim. Gel hadi seninle konuşalım ve yalnızlığına geçici bir süre son verelim.” 

 

Şiddetle titreyen ağacın gövdesi bir anda çıldırmışçasına sallandı ve hemen sonrasında beyaz bir ışık ortaya çıktı. Aslında bu ışık basit bir illüzyondu. Ancak kimin aklına bir ağaca dikkatlice bakmak gelirdi ki?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr