Bölüm 69: Ömürden Yakmak

avatar
1732 0

Mavi Elma - Bölüm 69: Ömürden Yakmak


Merhaba ben editörünüz! Merak etmeyin seri bırakılmadı. Sadece kurgu ilerde sarpa sarmasın diye yazarla oturduk ve kurguyu düzenledik. Yaptığımız herşey daha kaliteli bir kitap okuyabilmeniz içindi. Şimdi, kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

***

“Bin Ordu Mızrak Savuruşu!”

Farklı hareketlerle sürekli olarak Adem’i dürten Namık’ın ne yaptığı pek de önemli değildi, Adem her seferine mızraktan kaçınıyor ve Namık’a yaklaşıyordu.

Elbette ki, Namık aptal birisi değildi. Adem yaklaştıkça geri çekiliyor ve kendisini Hüsamettin’in arkasına saklıyordu.

Hüsamettin ise gittikçe kendilerine yaklaşanAdem’in saldırılarına hızla cevap veriyor ve Adem’in uzaklaşmasını sağlıyordu. Minik bir döngünün içine sıkışan üçlünün bu döngüyü nasıl kıracağı ise belli değildi.

Adem, bu iki adamın kendisine aşırı organize bir şekilde karşılık verdiklerini fark ettiğinde kan kusmak istedi. “Sadece saf güçle kapışsak da hala daha bu ikilinin organize saldırılarını engellemek çok zor!”

Bir anda aklına bir fikir gelen Adem, çantasını hızla tokatladı ve Che’nin İbrik Şehrinden ayrılmadan önce kendisine verdiği hapı ortaya çıkardı. Bu hap tükürükçü yeşim yılanının zehrinden yapılmıştı ve kullanımı da çok kolaydı. Yapması gereken tek şey hapı fırlatmak ve ardından da ruh gücüyle bu hapı patlatmaktı.

Fiu!

Hapı hızla atan Adem, hap daha rakibine çarpmadan hemen ruhsal gücünü kullanarak hapı patlattı.

BOOOM!

Patlayan hap doğrudan Hüsamettin’in suratına ilerlemişti. Zehir bir hapa dönüştürülmek için her ne kadar seyrekleştirilmiş olsa da hala daha aşındırıcı etkiye sahipti ve bundan ötürü hapa hazırlıksız yakalanan Hüsamettin’in gözleri kısacık bir sürede bu toz zehre maruz kalmıştı.

“AHHHH! GÖZLERİM!”

Elindeki baltayı hızla bırakan Hüsamettin, doğrudan gözlerini tuttu. Bu içgüdüsel bir şeydi ve Adem’in istediği şey de tam olarak buydu.

Çantasını ikinci kez tokatlayan Adem, hemen Kıdemli Ouz’dan almış olduğu uçan kılıcı dışarıya çıkardı. Bu onun son kozu olarak da görülebilirdi, “Git! Git öldür onları!”

Adem'in ruhsal gücüyle harekete geçen bu kılıç doğrudan Namık’a ilerledi. Uçan kılıcın Namık’ı öldürmeyeceğini çok iyi bilen Adem’in asıl amacı zaten karşılık veremeyecek durumda olan Hüsamettin’i öldürmekti.

“Whoosh!”

Uçan kılıç ileriye atılıp önündeki Namık’a doğru ilerlerken, Adem’de boş durmamış ve hemen Hüsamettin’e doğru ilerlemişti.

Elindeki baltalarını hızla savuran Adem’in gözlerinde ölümcül bir soğukluk vardı. Bu soğukluğu daha önce öldürdüğü insanlar sayesinde kazanan Adem’in insanları korkutabilen bir aura salması da bu soğukluk sayesindeydi.
Gözlerine bakarsan öleceğini anlarsın…

Gözlerini tutarak eğilen Hüsamettin, eriyen gözlerini hala daha ovuşturuyordu. İçgüdüsel olarak yapılan bu hareketin ölümünü getirdiğini nasıl fark edebilirdi ki?

Pooorrşşşk!

İkiz baltalar doğrudan kafasına çarpmıştı. Yüz kez ıslatılmış demirden dövülen baltaların muhteşem keskinliği sayesinde, balta hemen Hüsamettin’in kafasından içeriye girmişti. Beyaz beyin parçaları ve kan hızla dışarıya doğru çıkmış ve Adem’in kıyafetlerine sıçramıştı.

“HÜSAMETTİNNN!”

Çığlık atarak, yerde ölü bir şekilde yatan Hüsamettin’e bakan Namık için bu durumu idrak etmesi son derece zordu. Kendisine doğru kafasını çeviren ve hafifçe sırıtan Adem’in gülüşüyle karşı karşıya kaldığında kafa derisinin uyuştuğunu hissetti.

“Kıdemli Ouz beni öldürecek olsaydı bile seni o gün öldürmem gerekiyordu! Kardeşim, arkadaşlarım hepsi senin yüzünden öldü! Bu gün tanrılar benim şahidim olsun ki, seni öldürecek ve arkadaşlarımın intikamını alacağım!”

Adem en ufak zayıflık göstermeden, hemen ileriye doğru atıldı. “Artık seni koruyan Hüsamettin’de olmadığına göre şimdi nasıl kaçacaksın? Şimdi fark ediyorum da geçen sefer senden çok az şey talep etmiştim. Bu sefer bunu hayatınla ödeyeceksin!”

İkisinin de geçmişten kalmış bir pişmanlığı vardı. Adem, bu önündeki kurnaz adamdan fazla bir şey almadığı için içinin yanışını söndürmek istiyordu. Namık ise, bu çocuğu daha önce öldürmediği için yüreğinde bir ateş hissediyordu.

RUUUMMMBLEEE!

Devasa bir gök gürlemesine benzeyen ses doğrudan Namık’ın bedeninden gelmişti. Adem, ne olduğunu bilmediğinden bir adım geriye gitti. Gördüğü şey karşısında şaşırmıştı.

Namık’ın Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyinde olduğunu bilen Adem, bir anda bu adamın Qi Yoğunlaşmasının yedinci düzeyine ulaşmasıyla birlikte korktu. “Savaş sırasında gelişim mi gösteriyor!?”

Adem bunu fark ettiğinde paniklesede bu durumu suratına yansıtmamıştı. Hala daha ilgisiz soğuk gözler ile rakibine bakıyordu.

“Eğer seni yenebileceksem ömrümden bir parçayı feda etmek o kadar da mühim değil! Çocuk bu gün seni kesinlikle öldüreceğim!”

Qi Yoğunlaşmasının yedinci düzeyine ulaşan Namık bir ok gibi ileriye doğru atıldı. Namık’ın bu durumunu şaşkınlıkla izleyen Adem, “Hızı benimle aynı seviyede!” diye mırıldandı.

İkili bir nefeslik sürede birbirleriyle kapışmaya başlamıştı. “Mızrağının gücü eskiden birse şimdi çoktan üç oldu! Onunla şuan savaşamam!”

Adem’in kıçı çoktan tutuşmuştu. Gözlerinde beliren şaşkınlık ile birlikte bu adama doğru baktı. Bu güce ulaşmak için ömründen feragat etmişti değil mi? O halde bu kadar güçlenmek için ömründen kaç yıl feda etmişti?

Adem’in gözleri bu durum karşısında soluk bir parlaklık yaydı. Namık'ın mızrağının gücü her ne kadar artmış olsa da hala daha bir şeyden emindi, kesinlikle bu hamleleri atlatabilirdi!

Kader Meridyeni ile birlikte algısı olağanın üstüne geçmişti. Üstüne üstlük birde kollarında bulunan İşlev Meridyenlerini de açmıştı. İşlev Meridyenleri Adem’in ne işine yarayabilirdi?

Bu aslında çok basitti. Bu meridyenlerin açılması baltalarını daha hızlı ve keskin savurmasını sağlıyordu. Eskiden savuruşları görünmez gibiyken şimdi kolları da görünmez gibiydi. Adem’in balta savuruşu o kadar hızlı ve keskindi ki, neredeyse hareketleri görünmezdi.

Kısacası, şuan kendisiyle savaşan Namık’ın gelişmiş gücü ve hızına çok rahat bir şekilde adapte olabiliyordu. Algısıyla yaptığı hamleleri görebiliyor ve hızlanan kollarıyla bu hamleleri savuşturabiliyordu.

“Bakalım ne kadar daha bu gücü elinde tutabileceksin!”

Adem’in düşüncesi aslında çok basitti. Rakibinin artan gücüne karşı savaşmaya devam edecek ve rakibinin ömrünün erimesini sağlayacaktı! Bu şekilde Namık aslında kendisiyle savaşacak ve yine kendisini yenen kişi kendisi olacaktı.

Adem ise Namık'ın kendiyle olan dövüşünde basit bir figürdü.

“Hua!”

“Hua!”

“Hua!”

Namık’ın üç savuruşunu da engelleyen Adem, tam Namık’ın dibine girmişti ki; bir anda Namık’ın bedeninden yayılmaya başlayan alevler ile birlikte geriye çekildi. Cennet Ateşi tarikatında çalışıp da Cennet Ateşi tekniğini öğrenmeyen birisinin olması düşünülemezdi. Ancak Adem bu ateşin caydırıcı bordo renginde olmasından ötürü kaçınmıştı.

“Haha! Ne oldu? Yaklaşamıyor musun? Cennet Ateşi tekniğimin özü savunmadır. Yanıma yaklaştığın anda ateşim ortaya çıkacak ve seni yakmak için doğrudan sana saldıracak!”

Bunu duyduğu anda Adem’in suratı karardı. Böylesine savunmacı bir teknik ile birlikte saldırması çok zordu. Şimdi ne yapacaktı?

“Saldırılarını engelleyip ona yaklaşamıyorsam… o halde uzaktan saldıracağım! En iyi saldırım karşısında nasıl olurda hala kendisini savunabilir ki!”

Bir anda Adem’in duruşu değişti. Elinde bulunan baltasının çıkıntılarını hızla birbirine bağlayan Adem ilk kez kullanacağı bu saldırıyı zihninde hayal etmeye başladı.

İki balta saplarından birleştiğinde birbirlerini tam olarak tamamlamış gibi görünüyordular. Bu durum aslında fazlasıyla ilginçti. İki baltanın sapı da hafif köşeliydi ve birbirine bağlandığında bir “V” şekline benzemişti. Ortasında bulunan boşluktan tutan Adem, baltasını hızla iki kez salladı.

Balta doğrudan hız kazandı ve Adem elinden bıraktığı anda bambaşka bir yere doğru uçtu. Bunu gören Namık kahkahalarını engelleyemedi.

“Silahını dövüş ortasında fırlatan birisiyle ilk kez karşılaşıyorum! Hahaha! Şimdi seni koruyacak bir silah da olmadığına göre ölmeye hazırlan!”

Adem’in bedenindeki Cennet Ateşi tekniği hızla dönmeye devam ediyordu. Kışkırtıcı bordo ateşe doğru bakan Adem, “Senin ateşin üstün bir savunma sağlıyorsa ne olmuş? Benim ateşim de mükemmel bir hız ve mükemmel bir iyileşme sağlıyor! Bu ateşin beni durdurabileceğini mi düşünüyorsun?”

Swhooooshh!

Adem, ileriye atıldığında bir ok gibi doğrudan Namık’a ilerledi. Namık daha mızrağını savurmadan Adem Namık’ın önünce belirmişti.

Güm!

Bir avuç içi saldırısı hemen Namık’ın göğsüne doğru çarptı. Güç meyvesinin kendisine verdiği mucizevi güç ile birlikte Yedi Gök İlahi Tokat tekniğinin gücü çarpıcı bir şekilde artmıştı. Namık tek bir saldırıyla birlikte Qi Yoğunlaşmasının yedinci düzeyinde olsa da dengesini sabitleyemedi ve iki adım geriye doğru düştü.

“Pah!”

Ağzından fışkıran kan ile birlikte şiddetle Adem’e doğru baktı, “Bu Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyinde olan birisinin gücü değil!” diye şiddetle inkar etti.

Adem tekrardan ileriye atıldı. Bir dizinin üstüne düşmüş olan Namık’ın dezavantajlı durumunu kullanan Adem’in eli hemen Namık’ın suratıyla buluştu.

ŞAAAK!

Tek bir tokat darbesinin bir tondan fazla bir güç üretmesiyle birlikte, Namık ömrünü yakıp kendini güçlendirsede daha fazla diremedi ve bedeninin hava uçmasını engelleyemedi. Havadayken dişlerinin yarısı çoktan ağzından fırlamıştı.

Adem ise hala daha elini yakan bordo ateşin geçmesini bekliyordu. İnatla elini yakmaya devam eden ateş dört nefes boyunca Adem’in elini yaktı. En sonunda yeşil ateş, bordo ateşi kuşattı ve yok etti.

Kısacık bir süre sonrasında Adem’in eli eskisi gibi olmuştu!

Bunu izleyen Namık ise şaşkındı, Adem’in gücünün bu denli yüksek olması yetmezmiş gibi birde üstüne asla sönmeyen bordo ateşini kısacık bir sürede yok etmişti. İlk kez gözlerinde korku oluşan Namık’ın bedeni hızla yaşam gücünü çekmeye başladı.

Bunu kendisi istememişti, beden kendiliğinden yapmıştı!

Namık’ın bu hareketi yapması aslında bir teknik sayesinde olmuştu. Bu tekniğin adı “Bir Can Ver Bir Can Al”dı. Bu tekniğin yapısı tamamen fedakarlığa dayalıydı. Kendi ömrünü yakan bir geliştiricinin kısacık bir sürede olsa daha güçlü olmasını sağlıyordu. Örneğin Namık’ı mevcut gücü Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyindeydi, ancak bu teknikle yedinci düzeye geçmişti. Bu geçiş geçici olsada Qi Yoğunlaşmasının yedinci düzeyindeki insanların tüm özelliklerini kullanabilirdi.

Ömründen tekrar çekmeye başlayan bu teknik ile birlikte Namık hızla yaşlanmaya başladı. Tüm ömrü hızla çöküş aşamasına girmişti, yaraları daha da kötüleşmişti. Ancak bir anda bir patlama meydana geldi.

RUUUMMBLEE!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr