Bölüm 65: Tavşancık!

avatar
1812 0

Mavi Elma - Bölüm 65: Tavşancık!


Adem uçan kılıcının üstünde yollara zeval oldu. Yaklaşık dört saat boyunca uçan kılıcıyla uçan Adem,  bedeni aşırı derecede ağırlaştığı için dinlenme gereksinimi duymuştu. 

 

Ruh artıma hapını ağzına atan Adem, hemen bedenini eski gücüne kavuşturmak için meditasyon yapmaya başlamıştı. Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyinin ortalarında olan Adem’in tek bir ruh artıma hapıyla birlikte ruh gücü yavaşça yenilenmeye başlamıştı. 

 

“Dantiantımda bulunan Qi’nin istekliliği büyük ölçüde arttı. Qi Yoğunlaşmasının altıncı düzeyine ulaşmak benim için son derece büyük bir sıkıntı olacak. Bundan sonraki her düzeyde daha da zorlaşacak…” 

 

Kendi kendine mırıldanan Adem,  akşam karanlığından ötürü, burada bir süre kalmayı uygun gördü. Yeni satın almış olduğu Ördeğin Dansı adlı baltalarını çıkaran Adem, hemen baltalarıyla oyun oynamaya başladı. 

 

Hua!

 

Bir balta savuruşu diğerini takip ediyordu, havanın yarılma sesi hızla Adem’in kulaklarına doluyordu. Dudaklarında belirgin bir donukluk olsa da gözleri yeni baltalarıyla ateş edercesine yanıyordu. Nefesini düzenleyen Adem hemen bir ağaç kesme savuruşunda bulundu. 

 

Hemen önünde bulunan ağaç bu savuruşla birlikte o kadar hızlı ve o kadar pürüzsüz kesilmişti ki, zavallı ağaç daha daha sallanamadan iki parçaya ayrılmıştı. 

 

Adem’in gözlerinde tatminkar bir bakış bulunuyordu. Hava her nefes alışında mutluluk dolu bir şekilde ciğerlerinin içine giriyordu. “Bu baltalar gerçekten de iyi!” diye bağıran Adem, hemen sonrasında gözlerini kıstı. 

 

Adem’in gözleri hemen belirgin bir figürü fark etti. Bu figür sadece ona bakıyordu. Figürün kırmızı gözleri o kadar belirgindi ki, Adem hemen bu canavarı tanımıştı. 

 

“Dört Gözlü Tavşan!”

 

Adem’in bu kadar sevinçli bir şekilde kendi ismini bağırdığını duyan hayvan bir an için irkildi ve dört gözü şiddetle sarsıldı. “İyi değil…” diye düşünmeye bile başlamıştı. 

 

Adem bu figürü gördüğü gibi hızla ileriye doğru atıldı. Adem’in mevcut güç düzeyiyle attığı bir adım normal bir insanın üç adımının hızına ve uzunluğuna eşdeğerdi. Kısacık bir sürede dört gözlü tavşanın bulunduğu bölgeye doğru ilerlemişti. 

 

Elbette ki, bu tavşan aptal değildi. Doğası gereği usta bir koşucu olan bu tavşan daha Adem koşmaya başladığı anda kafa derisinin hissizleştiğini hissetmiş ve hemen oradan uzaklaşma kararı almıştı. 

 

Whoosh!

 

Adem, hızla derin ağaçların içerisinde koşturuyordu, bu sırada ruhsal alanını da genişletiyor ve tavşanı arıyordu. Her canlının ruhsal gücünü inceleyen Adem için bu son derece zorlu bir durum olmuştu. Tavşanın nereye gittiğini bile belirleyemiyordu. Adem tam hevesini kursağında bırakıp kampına geri dönecekti ki, bir anda bir şey hissetti. Bu ruhsal güç diğerlerinden çok daha baskındı, hemen hemen Qi Yoğunlaşmasının beşinci düzeyin sonlarındaydı. 

 

Bir heyecan dalgası Adem’in tüm vücudunu sarmıştı. Adem hemen ruhsal güce doğru ilerlemeye başladı!

 

Swoosh!

 

Gücüne güvenen Adem son derece hızlı bir şekilde ruhsal gücünün kendisine göstermiş olduğu alana ulaştı. Kendisini mağara genişliğinde bir çukurun dibinde bulmuştu. 

 

“Hiç şüphesiz tavşan burada yaşıyor!” 

 

Adem’in elbette ki, istediği yegane şey, şuan için, tavşandı. Ona oyun oynayan depodaki kadının istediği şeyi yapacaktı. Suratında bir gülümseme bulunan Adem, “Bu tavşanı yakalayıp gözlerini, dişlerini ve kürkünü çıkarıp sana da en ufak bir kısmını koklatırsam bana da Adem demesinler!” diye haykırdı. 

 

Adem’in çığlığı ile birlikte tüm ortam sessizleşmiş gibi duruyordu. Buna alışkın olmayan Adem ise bir şeylerin yanlış olduğunu bile düşünmüştü. 

 

“Sonsuzluğun Işığı’na göre bu tavşanın en büyük özelliği yuvasında dövüşmesi. Bundan ötürü büyük bir yuva kuruyor ve genelde yuvanın içinde rakiplerini cezbetmek için ögeler saklıyor. Bu öperler çoğunlukla devasa cesetler oluyor ancak bazen eşsiz bitkiler de olabilir!” 

 

Sonsuzluğun Işığı’ndan elde etmiş olduğu bu bilgiler son derece eşsiz bilgilerdi. Adem’in gözleri alev almış gibi parıldıyordu, gökyüzündeki yıldızlar Adem’in gözlerinin ışıldamasından ötürü solmuş gibiydi. 

 

“Büyük bir vurgun yapabilirim! Tekrar zengin olabilirim!” 

 

“Ancak bunu yaparsam yuvasında en iyi dövüşme kapasitesine ulaşan tavşan için kolay bir av olurum. Onun için olmasa bile kesinlikle büyük bir yara alırım.” 

 

“Vücudum ayağımı yorganıma göre uzatmam için çıldırıyor! Ancak neden uzatmam gerekli ki? Bedenimde tükürükçü yeşim yılanının derisinden yapılan bir zırh bulunuyor, korunaksız bölgelerimi savunduğumda bunun bir problem olmaması gerek!” 

 

“Ayrıca bu tavşanın bana karşı kullanabileceği dişlerinin pek de bir önemi yok! Cennet Ateşi tekniği ile çabucak iyileşebilir ve hemen sonrasında savaşmaya devam edebilirim!”

 

Adem bu düşünceler ile birlikte yaklaşık olarak bir tütsünün yanma süresi kadar oturmuştu. Gözlerindeki kararlılık ışığı hızla demir dağın yandığında ortaya çıkardığı ışığı geçen Adem, bundan sonrasında daha fazla düşünmesinin anlamsız olduğunu anlamıştı. (demir dağın yandığında ortaya çıkardığı ışık yazar tarafından ergenekon destanına yapılan bir gönderme)

 

Hua!

Tek bir nefesle birlikte hızla aşağıya atlayan Adem’in bir sonraki düşüncesi “Bu akşam tavşan etinden yapılan bir yahni ne de güzel olur…” du. Ağzından akan iştah salyalarını hızla yok eden Adem, görevine odaklandı ve karanlık tünelde kendisini bekleyen tehlikeleri hissetmeye çalıştı. 

 

Ruhsal alanını hızla genişleten Adem’in gözleri bir anda inanmamazlık ile dolup taşmıştı, “Ruhsal alanım burada neden işlevsiz?!” 

 

Ruhsal alanının gücünün en ufak bir zerresini dahi çalıştıramayan Adem, kendisini hemen yanında bulunan toprak duvara yaklaştırdı. Elini toprağa dayayan Adem’in gözleri sönük bir haldeydi. 

 

“Toprakta en ufak bir gariplik hissetmiyorum... Ancak neden benim ruhsal gücüm çalışmıyor?” 

 

Adem bu durumdan son derece korkmuş görünerek hemen çantasından kitabını çıkarmış ve bunun sebebini sormuştu. 

 

“Bu bilgiyi almak istediğinizden emin misiniz? Eğer eminseniz kitap üzerine 50 ruh taşı yerleştiriniz.” 

 

Adem bu sözleri okurken ağzından kan geleceğini hissetti. Mide asidini hızla geri yutan Adem, yazan yazıları üç nefeslik süre içinde en azından on defa okudu. 

 

“Hassiktir ya! Seni lanet kitap! Seni aç gözlü kitap! Efendinden para kopartmak da nedir?! Cülus bahşişi[1] bile her efendi değiştiğinde bir kez alınır!” 

 

Adem, kitabından bir fayda elde edemeyeceğini fark ettiği anda tek seçeneğinin ilerlemek olduğunu anlamıştı, “Ruhsal alanım çalışmıyorsa ne olmuş? Hala daha Cennet Ateşi tekniğine sahibim, ayrıca güçlü bir vücudum var ve o lanet tavşandan korkmuyorum!” 

 

Adem hızla bu devasa çukurda ilerlemeye koyuldu. 

 

Adem’in ilerlerken görüşü her ne kadar karanlık olsa da bir şekilde küçük farklılıkları görebiliyorum. Bu insanın en büyük özelliğiydi. Gözleri o kadar muhteşem organlardı ki, karanlıkta dahi görmek için kendilerini adapte edebiliyordular! 

 

Adem bu alışma sürecinden ötürü hemen derin bir soluk aldı. İki filin göğsünde oturup mangala[2] oynadığını hissediyordu. Bu durumun başlıca sebebi ise, bu tünellerin bir örümcek ağı gibi bir oraya bir buraya sürekli olarak ayrılmasıydı. 

 

“Bu tavşan yeri oyup, başka kapılar yapmayı pek bir seviyor anlaşılan…” diye düşündü. 

 

Derin bir nefes alan Adem, hemen sonrasında aklına bir taş düşmüş gibi hissetti, “Doğruya bunu nasıl düşünemedim!” 

 

Her canlının kendine has bir kokusu bulunurdu. Bunu ne yaparlarsa yapsınlar örtmeleri imkansızdı. Örneğin kadınları ele alalım; kadınların bedenlerine güzel kokmak için sürmüş olduğu yağların hepsi uçucuydu, bununla birlikte kendi bedenlerinin kokusu baki kalırdı. Beden kokusunun en büyük etmeni ise doğumundan itibaren yenilen yemekler ve yaşanılan çevreydi. 

 

Derin bir nefes alan Adem, hemen sonrasında gözlerini kapattı ve etrafındaki kokulardan farklı bir koku hissetmeye çalıştı. İkinci derin nefesini aldığında Adem’in gözleri hızla açıldı ve açıldığı gibi de bacakları padişahın isteği üzerine hareket eden akıncılar gibi hızla ileriye doğru fırladı!

 

Whoosh!

 

Adem kısacık bir sürede kokunun kaynağını bulmuş ve bunun bir avuç kadar kıl olduğunu fark etmişti, “Kılların üstünde bulunan yağlar hala daha taze, bu da demektir ki bu tavşan kısa bir süre önce buradan geçti!” 

 

Adem tekrar derin bir nefes aldığında zihninde daha önce bir kez beliren koku daha da güçlü hale gelmişti. Adem’in gözleri kapandığı gibi açıldı ve hemen harekete geçti. “Sonunda seni yakaladım tavşancık!” 

 

Adem’in bu sözleri aşırı derecede alay doluydu. Hemen bir mağaradan bir başka mağaraya geçen Adem, karşısında bulunan devasa kırmızı gözleri gördüğü anda şok geçirmişti. 

 

Bu gözlerin sahibi olan tavşan en azından altı metre büyüklüğünde devasa bir çalıydı! Tükürükçü Yeşim Yılanının uzunluğu bu tavşandan daha büyük olsa da dikeldiğindeki uzunluğu bu canavar kadar büyük hissettirmiyordu. 

 

“Gulp”

 

Adem’in zihni dört iri vahşi kırmızı göze bakakalmıştı. Şimdi neden Sonsuzluğun Işığı Kitabının onu şiddetle dişlerinden uzak durması için uyardığını anlamıştı. 

 

İki sivri çiviyi andıran dişler, dudaklarının üstünden çıkmıştı. Burnu şiddetle bir aşağıya bir yukarıya sallanıyordu. Açıkçası Adem’i kokluyordu ve bunun hemen sonrasında devasa ağzı şevkle açılmıştı. Ağzı açıldığı anda çenesinde bulunan diğer çivi gibi dişler ortaya çıkmıştı…

***

1-Cülus Bahşişi: Osmanlı'da padişah tahta ilk çıktığında yeniçerilere dağıtılan bahşiş

2-Mangala: Türklere özgü bir tür strateji oyunu(satranç, go gibi)

 

Brisingr Notu: Merhaba, bu sıralar boş vaktim olduğu için kendimi oyun oynamaya sardım. (Mevcut iki işim tek bir işe döndü.) Okuyanlar arasında Black Desert Online oynayan varsa birlikte oynamak isterim doğrusu ^^ Chat üzerinden bana bu konu hakkında mesaj alabilirsiniz. Iyi günler seriyi takip etmeyi unutmayın! (Altı Medeniyetin Dünyasını beğenide geçebileceğimizi düşünüyorum.) 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44302 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr