Bölüm 49: Hamlelerden Kaldı Üç!

avatar
1922 0

Mavi Elma - Bölüm 49: Hamlelerden Kaldı Üç!


Kalabalığın gözü doğrudan sahneye çıkan yaşlının üstüne kilitlenmişti. Bu yaşlının sakalı son derece gür ve beyazdı, üstelik sakalı bir balona benziyordu ve uzun bıyığı ile son derece karizmatik bir görünüm ortaya koyuyordu.

“Bakın! Arenanın Tanrısı Yavuz Selim çıktı!”

“Bizzat bu dövüşü yöneteceğine inanamıyorum!”

“Şu ihtiyarın vücudundaki kasların yarısı bende olsa, kesinlikle Zuhal’ı yatağımı ısıtması için kaçırmış olurdum!”

Bu sırada Arena Tanrısı Yavuz Selim, doğrudan iki elini de havaya doğru kaldırmış ve birisi Adem’e birisi de Şerafettin’e olmak üzere ellerini gelmeleri için sallamıştı.

“Sıçmasam bari…” diye düşündü Adem. Adem’in dış görünüşü son derece sert durmasına karşın ruhu titriyordu. Bir türlü bedeninin ve zihninin neden birlikte çalışmadığını anlayamıyordu.

“Hayır, benim ne haddime ki bu yarma gibi olan Şerafettin’e daha da fazla meydan okuyorsam! Bu herif yer lan beni!”

Adem bunları düşünürken bir yandan da Arena Tanrısı Yavuz Selim’e doğru ilerliyordu. Adem ve Şerafettin aynı zamanda sahneye çıkmış ve doğrudan Arena Tanrı’sının yanına doğru ilerlemişlerdi.

“Bu gün burada bulunan bu iki genç, kavga etmek amacıyla bizleri topladı! Bu iki gencin dövüşmelerinin amacı, Alev Hızıroğlu’nun onurunu korumak ve kendi suçsuzluklarını ispatlamak! Bunu yaparken bu iki genç bir takım iddialara da katıldılar! Bunun için bu iki gencin iddialarında kullandıkları eşyaları bana teslim etmeleri gerekecek! Şimdi her ikiniz de ellerime eşyalarınızı koyun!”

Güçlü bir ses ile tüm arenayı sallayan Arena Tanrı’sının konuşması herkesin suskun kalmasına neden olmuştu. İradesi ile birlikte yoğun bir baskı hisseden bu iki genç ise sadece ilerledi ve çantalarını tokatlayarak eşyalarını çıkarmaya başladı.

İlk eşyayı çıkartan Şerafettin olmuştu, suratında bir isteksizlik ile birlikte Yıldırım Ağacı Fidesini Arena Tanrı’sına doğru teslim etti. Hafif mavi renkte olan bu fidenin üstünde ince elektrik iplikcikleri dolanıyordu.

“Bu Yıldırım Ağacının Fidesi!”

“Tanrım böylesine değerli bir eşya böylesine adi bir kavga için iddia olarak mı konuldu!”

“Şerafettin’in beyni neredeydi!”

“Böylesine bir dövüş için bu kadar değerli bir ögeyi ortaya koyuyorsa kazanacağına son derece emin olmalı!”

Kalabalıktan yükselen bu çılgın konuşmalar ardı arkası kesilmeden devam ediyordu. Herkes Şerafettin’in çıkarmış olduğu Yıldırım Ağacı Fidesine atıfta bulunuyordu. Arena Tanrı’sı doğrudan Şerafettin’in eline koymuş olduğu nesneye bakmış ve tek kaşını kaldırmıştı. “Bu olduğuna emin misin evlat? Eğer değilse hemen değiştir.”

Şerafettin dişlerini sıktı, bunu ortaya koyduktan sonra nasıl geri alabilirdi ki? Bunu yaparsa halkın gözünde ailesi ne kadar küçük düşerdi? Üstelik bunu yapacağına gidip tüm iç organlarını kussa daha iyiydi.

“Eminim.”

Bundan sonra Adem’de çantasını tokatladı ve çantasının içinden mor bir hapı dışarıya çıkardı. Mor hap Arena Tanrı’sının eline düştüğünde Arena Tanrı’sı doğrudan gözlerini bu hapa doğru döndürdü ve hapı gördüğü anda nefesini tuttu. Bu hap Mor Gökyüzü Temizleme Hapından başka bir şey değildi.

“Bu hap…”

“MOR GÖKYÜZÜ TEMİZLEME HAPI!”

“Ne Mor Gökyüzü Temizleme Hapı mı? Bu hap ne işe yarıyor ki?”

Bu hapı haliyle çoğu insan bilmiyordu, bunun sebebi ise bu hapın ismini duyacak kadar bile paraya sahip olmamalarından kaynaklıydı. Dış sur halkının bunu alabilmesi için en azından 50 yıl boyunca çalışması gerekirdi. Bunu yaptığı halde alamaması bile normal olarak karşılanırdı!

“Bu hapın etkileri o kadar üstün ki yedi göğe meydan okuyor! Bu hapı alan bir insanın on iki meridyeninden üçü açılacak ve Ruh Gücü devasa ölçüde artacaktır! Sadece bununla da kalmaz bu hapı alan kişinin gücüde artar! Bedeninin de daha sert olacağını söylememem mümkün mü?”

“Yedi göğe meydan okuyor!”

“Tanrılarım! Bu iki genç salak mı? Böylesine basit bir kavga için bu kadar kısır mı olmak zorundalar! Bu iki hazine de o kadar eşsiz ki birisini almaya bile paralarımız dayanmaz!”

“Yedi kat gök kesinlikle adil değil…”

Hüzünlenen halk hala daha bu iki eşsiz hazineye bakıyordu. Bu eşsiz hazinelerin muazzam gücü ile birlikte kim fakir olmayı düşünebilirdi ki?

“Bu hapın ederini bilmem biliyor musun? Bu eşyanın iddia için konulmuş olduğuna eminsin değil mi? Eğer değilsen hemen değiştirebilirsin.”

Adem dişlerini sıktı, cahil olmamış olsa bu ilacı nasıl ortaya koyabilirdi ki? Ancak bunu yaptıktan sonra yüzünü kalınlaştırıp bunu almaya nasıl dayanabilirdi? Onun da kendine has bir onuru yokmuydu?”

“Eminim.”

Sırayla ikili diğer eşyaları çıkardı. Bu eşyalar halkın gözünde o kadar da önemli değildi, bundan ötürü de insanlar bunlar hakkında konuşmadı. Arena Tanrı’sı bu dört eşyayı aldı ve tutma torbasının içine koydu.

“Evet! Bu eşyaları gördüğünüze göre, şimdi kuralları açıklıyor olacağım! Bu kurallar son derece basit, iki asilin kavgası olduğundan ötürü bu arenada öldürmek yasak! Bununla birlikte sadece yakın dövüşe girebilirsiniz! Kazanan elimde bulunan eşyaları kazanacak ve kaybeden ise sadece güçsüzlüğüne üzülecek!”

Bunları söyleyen Arena Tanrı’sı, hemen ardından bir adım geriledi ve hızla kaslarını sıkarak eğildi.

CARRT!

“Yırttı!”

“Sonunda kıyafetlerini yırttı!”

“Şu kaslara bak be!”

Üst kıyafeti sertleşen ve kabaran kasları sayesinde doğrudan yırtılmış ve eşsiz kaslarını göz önüne sermişti. “Ne duruyorsunuz o zaman başlayın!” diye bağırdıktan sonra hızla arenadan aşağıya indi!

“Heh! Sana söz verdim, ilk beş hamleyi sana vereceğim. Nasıl dövüştüğünü bana göster ki tek elimle seni yok ettiğimde en azından hatırlayabileyim!”

Adem bu sözler üstüne sadece Şerafettin’e baktı ve gülümsedi, gülümsüyordu ancak içi kan ağlıyordu. “Ben şimdi ne yapacağım! Böylesine hayvani birisine karşı tokat atarsam etkili olur mu?!”

“O halde geldiğim zaman sakın ola ki, ağlama!”

Adem’in bedeni bir anda Cennet Ateşi tekniği ile yemyeşil alevler tarafından sarıldı. Bu alevlerin dışarıya çıkarmış olduğu ısı Adem’in bedeninde bulanıklığa sebep olmaya başlamıştı.

“Bu Cennet Ateşi Tekniği!”

“Bu çocuk Cennet Ateşi Tarikatından mı?!”

“Bu kadar genç yaşta nasıl olurda bu tarikata katılabilir! AH!! Yedi Kat Gök bu kadar acımasız olmak zorunda mısın? On sefer denedim! Tam on sefer! On seferin sonunda bile gidip dış kuşağına katılamadım!”

“Ben de dokuz sefer denedim! Ancak hala daha katılma şansımın olduğunu söylediklerinden bu sene de deneyeceğim!”

“Bu kadar küçük yaşta nasıl oldu da Kalbin Ağırlıklarını geçti! Nasıl bu kadar güçlü bir kalbe sahip olabilir!”

“Şimdi bu kadar kendinden emin olduğuna şaşmamak gerek!”

Bu esnada Şerafettin’de şaşkındı. “Bu çocuğun Cennet Ateşi tarikatından olduğu doğru mu?! O kurtlar vadisinde yaşayan birisinin burada ne işi var!”

Adem’in bedeninden akan güç o kadar fazlaydı ki, bacaklarıyla gerilen Adem bir anda bir ok gibi ileriye fırladı! Bu durum ona kadar güçlü bir ivme kazandırmıştı ki devasa sahnede Adem sadece iki nefes sonrasında Şerafettin’in önündeydi.

Şerafettin rakibinin Cennet Ateşi Tarikatından olmasına o kadar şaşırmıştı ki, hala daha bunun etkisinde olduğundan en ufak harekette bile bulunamadı. Adem doğrudan nasırlı elleriyle Şerafettin’in göğsüne doğru avuç içiyle vurdu!

BANG!

Bir filin üstüne oturduğunu düşünen Şerafettin darbenin etkisiyle birlikte hızla ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Bu durum o kadar ani olmuştu ki, kendisine geldiğinde zaten çoktan havadaydı!

İki metre kadar havada süzülen Şerafettin, doğrudan yere indiğinde on adımlık mesafe boyunca yuvarladı. Sırt üstü yere düşen Şerafettin’in dudaklarının arasından kan püskürüyordu! Hızla kendisini toparlayan Şerafettin, göğsünün sancısını umursamadan Adem’e doğru gülümsedi. “Güzel kaldı dört hamlen!”

Şerafettin’in kendine olan inancı tamdı, “Sadece bu dört hamleden kurtulursam kazanabilirim! Çocuğun avuç içinin ne kadar güçlü olduğu önemli değil! Yıldırım Tanrısının yumruğu tekniği ile birlikte tek bir yumruğuma bakacağına eminim!”

“Dört hamlem kaldı değil mi? Güzel, her tokadımda gücümün şiddetini arttıracağım o zaman nasıl dayanacaksın bakalım!”

“O halde şimdiki tokadımda gücümün yüzde ellisini kullanayım nasıl olur?”

Adem gerçekten de ilk tokadında gücünü tam ayarlayamamış ve sadece yüzde otuzunu kullanmıştı. Bu da son derece güçsüz bir avuç içi saldırısı yapmasına neden olmuştu. Derin bir nefes alan Adem, bunun sonrasında bir kez daha ilerledi.

WHOOSH!

Bir ok gibi ileriye atılan Adem’in arkasından yeşil renkli alevler hızla görünüyor ve sonradan da ortadan kayboluyordu. Yeşil alevlerinin yaydığı ısı daha da şiddetleniyor şiddetleniyordu.

ŞAK!

Adem bir anda ortaya çıkmış ve Şerafettin’in suratına doğru tokat atmıştı. Şerafettin suratına doğru gelen tokat ile birlikte, bir anda tekrar ayağının havalandığını hissetti! Bu öyle bir şeydi ki, bunu anlatması çok zaman alıyordu, bundan ötürü de kelimelerin yetişmesi imkansızdı.

Şerafettin’in dudağı doğrudan patlamış ve kulağından da tokat yüzünden anında kan gelmişti. Tokat suratına çarptığı anda başlangıçta sadece kafası sağa doğru dönmüş ve Şerafettin rahat bir nefes almıştı. Ancak hemen ardından gelen baskılayıcı güç ile birlikte ayakları yerden kesildi ve bir metre uçtuktan sonra sağ omzunun üstünde üç metre boyunca sürüklendi.

Şerafettin, bu tokat ile birlikte ağzında özgürlüğüne kavuşmuş olan üç dişini yere tükürdü. Gözlerinde inanmayan bir ifade vardı, “Bu çocuğun… Bu çocuğun tekniği ve gücü ne böyle!”

İnanamayan ifade hemen hafif bir korkuya dönüşmüştü. İzleyenler de bir anda olan şeylerden ötürü son derece sessizdi. Adem’in ise kurt gözleri son derece keskin bir şekilde Şerafettin’e doğru bakmaya devam ediyordu! “Bana verdiğin fazladan hamlelerden kaldı üç!” dedi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr