Bölüm 43: Ruhani Dikim Atölyesine Gidiş

avatar
1942 0

Mavi Elma - Bölüm 43: Ruhani Dikim Atölyesine Gidiş


Yaklaşık elli şişe kımız içtikten sonra odalarına ayrılan ikili, güneşin tekrar dünya ile buluşmasından ötürü sevinci ile birlikte gelen parlaklık sayesinde uyandı. Sabah vakti meditasyona başlayan Adem derin nefesler alarak, Qi’yi bedenine çekmeye devam etti.

“Burası bir cennet adeta! Şu Qi’nin saflığına bak, neredeyse Kıdemli Ouz’un ölümsüz mağarası gibi!”

Adem’in bedenine giren dört farklı iplik, tüm bedenini dolaşıp ardından da dantiantı içine doluyordu. “Ruh arıtma haplarından bir tane kullanırsam kesinlikle seviye atlayacağıma eminim.” diye düşündü Adem, ancak bunu yapmayı istemiyordu. “Ruh gücümü olabildiğince saflaştıracağım, bunun ileride bana yardımcı olacağını biliyorum. Eğer acil bir durum olursa kesinlikle arıtma işlemini bırakıp bir sonraki düzeye geçeceğim.”

Adem’in mırıldanmaları ile birlikte meditasyonu yaklaşık üç saat kadar sürdü, meditasyonundan sonra bedeninde en ufak bir uyuşukluk hissi dahi kalmamıştı. Tüm bedeninin sağlam olduğunu gördüğünde banyo edem Adem, ardından da yemek salonuna doğru ilerledi.

Adem yemek salonunda oturan kişinin sadece Che olduğunu fark ettiğinde bir miktar diğerlerinin nerede olduğunu merak etmişti. Ancak daha sonrasında bunu sormasının uygun olmadığını düşünerek Che’yi selamladı.

“Günaydın!”

Che hemen arkasını döndü, ağzı hafiften şişti ve dudaklarının üstünde yemek izleri görülebiliyordu. “Hey! Adem, günaydın! Gel sende bana eşlik et. Necla, bir kişilik daha kahvaltı hazırlar mısın?”

Necla isimli hizmetçi kafasını hafifçe eğdi, “Emredersiniz genç efendi.”

Bundan sonra Adem’de kahvaltıya katıldı. İkili sakince kahvaltısını ederken Adem bir anda Che’ye doğru döndü. “Gideceğimiz, Ruhani Dikim Atölyesinin genelde ücreti ne kadar oluyor?”

Che bu soru üstüne ağzındakilerin bir kısmını tabağına geri dökmek zorunda kaldı, “Haha! Demek gerçekten de depodaki kadından indirim alabilmek için onun her yanını yaladığın doğruymuş! Gerçi en son arenada dövüşürken de para için dövüşmüştün değil mi? Haha! Adem sendeki bu para aşkı kimsede yok sanırım!”

Boğazındaki zar zor yutan Che, kahkaha atıyordu. Adem bu sözler üstüne yanaklarının yandığını hissetti. Kendisini savunma içgüdüsü bir anda ağır basan Adem en sonunda dudaklarını açtu. “Ne var ki? Bir zırha 40 gümüş diyordu, bu resmen soygun! Ayrıca abla son derece güzeldi de, güzeli yalamanın neresi kötü ki? Hehe!”

“Seni hergele! Demek gerçekten de olgun kadınları seviyorsun!”

Bunun üstüne Adem, sadece burnunu ovuşturdu, daha fazla şey söylemek istemedi. İçindeki zevklerin kendisine özel olmasını istiyordu.

İkilinin yemek sırasında bir çok şakası olmuştu. Bu şakalar genelde Adem’in üzerinden yürümüştü. Adem bu şakalar sırasında çok eğlenmişti, kimi zaman utanmış olsa da bu onun yüreğinde inanılmaz bir kahvaltı olarak kalacaktı.
Kahvaltılarını bitiren ikili daha fazla durmalarının anlamsız olacağını düşünerek, malikaneden dışarıya çıkma kararı aldı. Hedeflerinde elbette ki, ruhani dikim atölyesi vardı ancak bundan önce Che’nin şehri gezdirme fikrinden ötürü ikisi altın kanatlı karga üstünde şehri gezecekti.

Bu sırada Adem’in aklına Cihan gelmişti, “Che, burada tanışmış olduğum birisi var. İsmi Cihan, kendisi şehrin dış surlarında kalan ve etrafı gezdirme görevi yapan birisi ve benim arkadaşım. Merak ediyorum da, ne yapıyor acaba?”

“Madem onu görmek istiyorsun, bu akşam malikaneye gelmiş olacağından eminim. Şimdi neden gezmeye başlamıyoruz ki?”

İkili doğrudan altın kanatlı karganın üstüne atladı ve kendilerini devasa şehrin eşsiz havasına bıraktı. Adem’in daha yeni öğrendiği şey ise, bu şehirde soylulardan başka kimsenin uçamayacağıydı. Uçan kılıç sahipleri veyahut uçan canavar sahipleri dahi burada yürümek zorundaydı. Elbette ki buna ruh oluşumuna sahip insanlar istisnaydı. Che’nin söylediğine göre; “Böylesi uzmanların yasaları tutma gibi bir durumu bulunmuyor. Böylesi muazzam kültivatörlerin kızdırılmasını şehir nasıl isteyebilir ki? Duyduğuma göre bu uzmanlardan birisini kızdırırlarsa ölüm fermanını imzalarmış şehir. Bir ruh oluşumu uzmanının sadece elinin tersiyle binaları yıkacağını duydum. Ayrıca bu adamlar, soylular gibi muamele görüyorlar, hatta bizim ailemizden dahi itibarlı olduklarını söylemek mümkün! Genelde buranın soylu halkı böylesi bir insanı gördüklerine saygıyla eğilirler. Sonuçta güç demek her şey demek…”

Derin bir nefes çeken Che’nin gözleri hafifçe bulutlandı, kafasını dışarıya döndüren Che’nin suratından derin bir özlem okunuyordu. Bundan sonra Che hemen Adem’e doğru döndü ve “Bak şunu görüyor musun?! Bu doğrudan şehir lordunun konağı! Burada oturan şehir lordunun askerleri her şeyi görebilirler! Hemen evinin önünde bulunan devasa fıskiyeyi görüyor musun? Onun boyunun neredeyse iki yüz metre kadar olduğunu duydum!”

İki yüz metrelik bir fıskiye mi? Adem elbette ki bunu çok merak ediyordu, uçan kılıcıyla buraya geldiğinde son derece merak etmiş ancak hemen sonrasında ise kılıcı zorla indirildiğinden görememişti.

Altı farklı yerden su fışkırıyor ve karşılarında bulunan devasa bambudan yapılmış olan sepetlere doğru akıyordu, bundan sonrasında ise doğrudan bulundukları küçük havuza doğru dökülüyordu. Fıskiyenin hemen ortasında bulunan ve bir bina büyüklüğünü dahi aşmış olan yapıdan ise sürekli olarak su dökülüyordu. Adem bu görüntü ile neredeyse ağzından çıkan salyayı kıyafetlerine dökecekti.

Bir sonraki geçtikleri yerle birlikte, Adem tekrardan kafasını pencereye doğru yaklaştırdı. Che hemen ön ayak olarak, “Burası şehrin askeri garnizonu, her yıl asker alımları olur ve bu sene de bu gün yapılıyor. Bu insanları görebiliyorsun değil mi? Genelde bir çoğu dış duvardan olsa da içlerinde nadir olarak asiller de bulunur.”

“Ne asiller de mi garnizona kayıt yaptırıyor?”
Che hızla kafasını salladı, “Elbette ki, bunun sebebi ise halka onlarında bu işte olduğunu göstermek için, burada bir yıl eğitim alan askerler genelde avlanma ve şehri koruma görevlerine veriliyor. Elbette ki soylular için bunların ikisi de gereksiz, bir senelik eğitimlerinden sonra sadece birkaç kişi bir istisna yaparak görevlere katılıyor. Genelde çoğu ya tarikatlara gidiyor, ya da güzel evlerinde oturmaya devam ediyorlar.”

Adem en sonunda anlamıştı, “Soylu kısmın ayrıcalıkları saymakla bitmiyor…” diye düşündü. Bunun gibi nice yeri gösteren Che’nin suratında devasa bir gülümseme vardı. Adem’in her şeye merakla bakması ve ardından da şaşırması onun çok komiğine gidiyordu. Elbette ki Adem’in neredeyse köye benzeyen bir kasabadan geldiğini nasıl bilebilirdi ki?

İkilinin yolculukları bir müddet daha sürdü, bu sırada sürekli yeni şeyler gören Adem hem meraklanmış hem de heyecanlanmıştı. Che’nin bir sonraki parmak gösterişiyle birlikte Adem hemen kafasını cama doğru tekrar yapıştırdı. “Sonunda geldik, burası Ruhani Dikiş Atölyesi” dedi.

Gelmiş oldukları yer devasa bir binadan ziyade minik bir dükkanı andırıyordu. Ancak bu minik dükkan dış surlarda bulunan dükkanların on katı büyüklükteydi, Adem heyecanla “Peki ya şu binalar? Onlarda ne var?” dedi.

“Ah bu binalarda mı, bu binalar genelde Ruhani Dikim Atölyesinin asıl atölyeleri, burada kıyafetleri diken ekibin veyahut ustanın kıyafetleri ön taraftaki binaya getirilir ve orada sergilenir. Ayrıca dilersen buradan deri zırhlar da alabileceğini unutma, ister kendin malzeme getir, istersen de onlardan dikmelerini iste hepsi şahane işçilik ile kısacık sürede eline koymuş olacak.”

“Peki ya parası?”

“Şey özel üretim olanların genelde fiyatları pahalı, ancak benim gördüğüm en pahalı kıyafet bile en fazla 10.000 ruh taşıydı. Daha fazlasını asla görmedim.”

Adem bu sözleri duyduğu anda, yüreği ağzından çıkıyordu. “10.000 ruh taşı…” diye düşündü Adem. Bu onun mevcut parasının beşte birine dekti nasıl olurdu da bu onun yüreğini ağzına getirmezdi ki?

“Şey eğer paran yetişmeyecekse bana söylemen yeterli, ben sana yardımcı olurum.”
Adem kafasını salladı, “Hayır, hayır hiç de gerekli değil. Elimde bulunan bir çok malzeme var, eminim ki bunlarla birlikte bana iyi bir indirim yapabilirler.”

“Sen bilirsin…”

Devasa karga gökyüzünde daha fazla uçmadı ve yavaşça yere doğru inmeye başladı. Zemine yumuşak bir iniş yaptıktan sonra kanadından aşağıya doğru inen karga yere inmeleri için uygun bir ortam hazırladı.
Adem ve Che yere indiği anda, karga hızla kanadını toparladı ve ardından da tekrar yükselmeye başladı. “Nereye gidiyor?” diye sordu Adem.

“Evimize geri dönüyor, ben çağırdığımda geri gelecek.” dedi.

“Oh demek böyle…”

Adem açıkçası bu zenginliğin son derece güzel olduğuna kanaat getirdi. Onun için son derece eğlenceli bir durumdu bu. Bir uçan kılıç gibi doğrudan havayı hissedemiyordu ancak yine de bulutların eşsiz yapısına yakından bakabiliyordu.

Bina her ne kadar daha önce gördüğü binalardan ufak gibi görünse de en azından üç katlı bir binaydı. Bu binanın her yanı son derece göze hoş gelen taşlarla döşenmişti ve insanı kendisine çekiyordu. Binanın girişinin hemen üstünde, Ruhani Dikiş Atölyesi yazan devasa bir tabela vardı.

“Haydi daha fazla durmanın bir anlamı yok, içeriye geçelim kardeşim!”

Adem Che’nin bu söyleminden sonra sadece kafa sallamakla yetindi. İçeriye girdiklerinde ise kendilerini bambaşka bir ortam bekliyordu. Adem’in gözleri böylesine ilginç tasarımı olan bir binadan ötürü fal taşı gibi açılmıştı. Daha önce asla böylesi bir bina görmemişti…

***

Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44322 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr