Bölüm 34: Cengiz'in Yeri

avatar
2081 0

Mavi Elma - Bölüm 34: Cengiz'in Yeri


Yanında duran çocuk ile birlikte ilerlemeye başlayan Adem, çocuğun nedeyse yürümekte zorladığını hissetmişti. Çocuğun suratına bakan Adem’in aklına gelen iki yıl önceki görüntüsü nedense üzülmesine yol açmıştı.

“Buralarda iyi bir yemek yiyebileceğimiz bir yer var mı?”

Çocuk bu soru üstüne hemen kafasını salladı, şehrin devasa binaları arasında ilerleyen ikilinin gitmiş oldukları ilk yer bir han olmuştu. Çocuk daha buraya ayağı bastığı anda ağzının sulandığını hissediyordu, yemek yiyeli çok uzun zaman olmuştu ve bu yemiş olduğu yemek sadece mısır unundan yapılan bir ekmekti.

İkili dükkanın önüne geldiklerinde, Adem, tabelada yazan yazıyı okudu. “Cengiz’in Yeri…” Hemen sonrasında kafasını sallayan Adem, “Demek burası iyi yemek çıkartıyor” dedi.

İkili hiç vakit kaybetmeden dükkanın içerisine girdi, Adem dükkanın içerisine girdiğinde gözüne hemen boş bir masayı kestirdi ve hızla o bölgeye doğru ilerledi. Adem ve yanındaki çocuğun masaya karşılıklı oturmasının hemen sonrasında, yanlarından geçip giden hoş ve güzel bir kadın bir başka masadan sipariş almak için ilerledi.

Son derece güler yüzlü olan bu kadının müşterileri karşısında gülümsemesi dünyaları yıkacak düzeydeydi. Adem de dahil olmak üzere tüm herkes kadının gülüşünden etkilenmişti.

“Hoş geldiniz efendim, ne arzu edersiniz?”

Siparişini almak istediği kişi orta yaşlarda bir adamdı, saçları çoktan yanlarından beyazlamış yer yer sararmıştı. Koyu saçları iki yana doğru ayılmış ve kaşlarının hizasından biter durumdaydı. Adem bu adamın bakışlarını nedense hiç sevmemişti.

“Bana bir kımız, koyun budundan yapılan bir yahni ve çok az da buğday ekmeği getirir misin?”

“Elbette, elbette!” Kız siparişini aldığı gibi geri dönmüştü ancak hemen sonrasında adam boğazını temizleyerek, “Ah unutmadan birde yemeğin yanında seni baharat olarak kullanmama izin verir misin?” dedi.

Kız bunları duyduğunda yanakları şiddetle sarsıldı, Adem yaşanan bu ani yıkılışı gördüğü anda kız için üzülmüştü. Kızın kendisine gelmesi çok uzun sürmedi, hemen ardından da suratını döndürdü ve dönerken eşsiz gülümsemesini göstermeyi unutmadı.

“Elimizde maalesef Kehribar adlı baharat bulunmamakta efendim. Başka bir isteğiniz yoksa siparişinizi getirmeye gidiyorum.”

Bunları duyan adam sadece sırıttı, gülüşü son derece kirli bir gülüştü. Adem’in bu gülüşten sonra nedensizce dudakları düz bir çizgi halini aldı. Çocuk en sonunda neler olduğunu merak etmiş ve kafasını çevirdiği anda geri dönmüştü, suratında bir korku ifadesi oluşmuştu. Adem bunu gördüğü gibi çocuğa doğru kafasını döndürdü, “Kim o?” diye sordu.

Çocuk gözlerindeki korku ile şiddetle kırmızı duvar kağıtlarına doğru baktı, ardından kafasını yere doğru indirdi “Bu adam, Cumali denen birisi! Onun tüm ünü burada son derece itibarlı bir hayat yaşamasına olanak tanıyor. Kendisini Çağlar Ailesinin korumasına soktuktan sonra, gelip burada insanlara zorbalık yapmasıyla ünlüdür. Bir rivayete göre geceleri dolaşır ve rastgele birisinin evine girerek çocuklarını kaçırırmış!”

Adem bu sözlerden sonra istemeden de olsa güldü! Gülüşü pek bir sessiz başlamış ve ardından sesi yükselmişti, gürültü içerisinde elbette ki pek kimse Adem’in ve yanındaki çocuğun konuşmalarına kulak misafiri olmamıştı.

Kadın elindeki tepsiyle çok kısa bir sürede geri geldi, ardından da hızla yemekleri ve içeceği masaya koyarak ilerledi. Adem’de bu sırada elini sallayarak kadının dikkatini çekmişti.

Kadın Adem’i ve yanındaki çocuğu gördüğü gibi suratını bozdu, dünyalar yıkan gülümsemesinin yerini kuru bir kaş çatması aldığında Adem neden böyle davrandığını çözememişti.

“Ne var?” kadının sert sözleri ile birlikte Adem, hafifçe kaşlarını kaldırdı ancak başka bir şey yapmadı, suratına hemen bir gülümseme yerleştirdi ve “Sipariş verecektik biz ama…” diye utangaç bir ses çıkardı.

“Kuru ekmeğimiz kalmadı! Defolun başka yere, müşterilerimizin yerini işgal etmeyin!”

Bu sözler üzerine, çocuk Adem’e doğru baktı, kıyafetleri son derece kötü durumdaydı ve üstelik çok da kötü kokuyordu. Kendisinden daha kötü kokan birisine nasıl inandığına hala daha şaşırıyordu. Şüphesiz bu çocuk kendisinden daha fakirdi…

Çocuk tam ayağa kalmış mekanı terk edecekti ki, Adem elinden yakaladı. “Bu gün senin karnın doyacak ve benimde şehir bilgim artacak. O yüzden buraya otur ve yemeğini ye, bu sayede ikimizin de anlaşması tamam olacak değil mi?” Suratına yerleştirdiği tatlı bir gülümseme ile çocuğa doğru baktı.
Ardından kadına doğru döndü, “Bize iki şişe kımız, en iyisinden at eti kızartması, yanında en iyisinden bir yoğurt ve hemen yanında da en güzelinden bir pilav.” diyerek çantasını tokatladığı gibi masanın önüne üç ruh taşı koydu.

Kadının ve yanındaki çocuğun bu ruh taşını gördükleri anda ağızları açık kalmıştı. Kadının gözleri uzun süre, bu ruh taşlarına baktı. Gözlerindeki şaşkınlık, inanmamazlık ve gerçekleri reddetme görüntüleri hızla değişti ve bu aynı şekilde suratına yansıdı. Gözlerinin içine kadar gülümsemeye başlayan kadın, hafif köşeli çenesi ile eşsiz bir gülümsemeyi Adem’e doğru yönlendirmiş ve “Derhal genç efendi” demişti.

Önündeki çocuk ise kadının elleri arasında kaybolan ruh taşlarına baktı ve “Genç efendi, böylesi küçük bir yerde ruh taşlarını çıkarmanız iyi mi? Birileri bu ruh taşlarının farkına varırsa sonunuzun iyi olmayacağı düşüncesindeyim…” dedi.

Adem bu sözler ile birlikte şaşırdı, normalde kullanılan para birimi gibi görünmediğini hemen anlamıştı. “Neden böyle düşünüyorsun?” dedi.

Çocuk gözleri korkuyla dolarak, “Burada ruh taşları kullanılmaz, ruh taşları şehrin ileri gelenlerinin parası olarak kabul edilir. Burada kullanılırsa size zengin gözüyle bakarlar ve bu durum sizi soymak isteyen sayısız insanın seferber olmasına neden olacaktır.” dedi.

Adem hemen anladı, kafasını salladı ve “Demek bundan ötürü, peki burada kullanılan para türü nedir?”

“Aslında çoğu yerde kullanılan para birimi burada da geçerlidir. Bir bakırın ekmeğin yolunu açacağı, bir gümüşün hanenin kapısını açacağı ve bir altının ise kralların kapısını açacağı lafını hiç duymadın mı?”

Açıkçası Adem bu lafı daha öncesinde çoktan duymuştu, ancak elindeki ruh taşlarının bu kadar değerli olacağını nasıl bilebilirdi ki? Hafifçe sırıttı ve “Peki burada yemek yemenin maliyeti ne kadardı?” diye sordu.

Önündeki çocuk son derece bilgili görünüyordu, “Burada yemek yemek genelde sadece bir gümüşe mal olacaktır. Sizin çıkarmış olduğunuz ruh taşlarından birisi ise çoktan elli gümüşün üstünde bir değere sahiptir.”

Adem bunu duyunca kalbinin yandığını hissetti. “Demek 1 gümüşlük yiyeceğe 150 gümüşlük para verdim ha…” Tüm moralinin yok olduğunu hissetti, “Bu kadar cahil olduğumu bilmiyordum…” diye düşündü.

Yemekleri kısacık bir süre içerisinde geldi, Adem yemeğini yavaşça yese de aynısı çocuk için geçerli değildi. At etinin yumuşak dokusunu iştahla yiyordu.(1) Adem’de kendisine eşlik ederken sordu “Adın ne?”

Çocuk kafasını yemekten kaldırdı ve “Benim adım Cihan genç efendi” dedi. Hemen sonrasında kafasını yemeğine geri gömdü ve iştahla yemeğini yemeye devam etti. Adem’de bu sırada kafasındaki sorması gereken soruları hazırladı ve yemeğini yedi. İkili yemeklerinin yanında getirilen kımızı yudumlamaları ve ağızlarının uyuşması ile birlikte son derece zor yemek yiyordu.

Adem’in kımızdan ötürü sarhoş olması son derece zordu, bedeninin içinde dolaşan ruhsal enerjisi kımızın içerisindeki alkolü çoktan öldürmüştü, ancak bu hemen önünde bulunan Cihan için geçerli değildi. Alkolün etkisi ile birlikte çoktan yanakları kızarmıştı, ancak aklının başında olduğu hala fark edilebiliyordu.

“Cihan, sormak istediğim bir şey var; bu şehirdeki en iyi yerler neresi? Örneğin alışveriş yapmak için gideceğim en iyi terzinin nerede olduğunu söyleyebilirsin.”

Cihan biraz kafası sallansa da gözlerini kısacık bir süre kapattı ve “Genç efendi… Görmüş olduğunuz gibi bu şehir aslında ikiye ayrılmaktadır. Bunun sebebi ise soyluların iç duvarlarda yaşıyor olmasıdır, soylulara hizmet edebilmek için en iyi dükkanlar da orada açılmıştır. Buraya çağıracağınız altın kanatlı kargalar ile kolaylıkla iç kısıma gidebilir ve en iyi ürünleri alabilirsiniz.”

Bunları söylerken Cihan’ın suratı daha da kızarıyordu, sıcak ortamın vermiş olduğu keyifle birlikte kendisinden geçmeye başladığını fark eden Adem. Dışarıya çıkma zamanlarının geldiğini çoktan anlamıştı, “Haydi kalk bakalım Cihan, gitme vakti geldi.” diyerek çocuğu kolundan yakaladı ve dükkandan çıktı.

Dükkandan çıkarken arkasından hızla yetişen kadın “Genç efendi buralara daha sık uğramayı unutmayınız! Ben İkala sizi her zaman ağırlamaktan gurur duyarım!” diye seslendi. Adem ise bu sese karşılık arkasını bile dönme gereksinimi duymamıştı, “1 Gümüşlük yemeğe alırsan 150 gümüş, elbette ki beklersin seni iki yüzlü!” diyerek mırıldandı. Mırıldanması elbette ki duyulmamıştı.

Devasa sokakların ortasında iki genç, birbirlerine hızla baktı. Ardından da Adem’in gözleri akşam vaktinin vermiş olduğu yorgunlukla birlikte neredeyse kapanma duruma geldiğinden “Burada en iyi dinleyebileceğim yer neresi?” diye sordu.

Hafif sarhoş olan Cihan, bir süre boş boş baktı. Kendisine gelen soru ancak kafasına ulaştığında çoktan Adem sıkılmaya başlamıştı. “Genç efendi burada en iyi dinlenebileceğimiz yerden zaten çıktık ki…” diye söyledi.
Adem bunu duyduğunda bir anda kafa derisinin titrediğini hissetti, “Demek Cengiz’in yeri aynı zamanda konaklanabilinecek bir yerdi!” Gözlerinde çakan bir şimşek ile birlikte, Cihan’a doğru döndü ve “Pekala Cihan bu gün gidebilirsin, yarın gezimize kaldığımız yerde devam edeceğiz. Buyur bu da senin bu günlük ücretin.” dedi.

Çantasını tokatladığı gibi çıkarmış olduğu bir ruh taşını Cihan’a verdi. Cihan’ın gözleri açılırken güzelce gülümsedi ve “Bu senin ücretin, en ufak bir karşı çıkmaya gerek yok. Bunu sonuna kadar hak ettin, yarına tekrar gelmeyi unutma olur mu? Hala daha şehirle ilgili bilmem gereken tonla şey var” dedi.

“E-Elbette! Elbette geleceğim genç efendi!”

Hızla göğsüne yumruğunu koyan Cihan’ın mutlu gözler ile birlikte Adem’i uğurlaması herkes tarafından güzel bir görüntü olarak kabul edilebilirdi.

***

1- Eski Türklerde koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanlar yense de hala daha en favori yiyecekleri can dostları olarak da bilinen atlardı. Burada da kullanılan at eti eski Türklerden gelen alışkanlıkları göstermek adına yazıldı, dinsel hiçbir şey içermemektedir.

2-Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 

3-İyi Yıllar!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr