Bölüm 30: İyi Değil!

avatar
2208 0

Mavi Elma - Bölüm 30: İyi Değil!


Adem, gelen tehlikenin farkına vardığı anda ayakladı, hemen hızla koşmaya başladı ve arkasına bile bakmadı! “Çok hızlılar! Nasıl hemen beni bulabildi bunlar?”

Hua!

Adem’in az önce bulunduğu yere üç nefes sonrasında bir başkası vardı. Ruhsal enerjisini tüm civara yayan Haluk’un gözleri ateş saçıyordu, “Bu taraftan! Haydi, çabuk olun ve çevreleyin şu hırsızı!”

Haluk hızla tekrar koşmaya başladı ve Adem’i talip etmeyi bırakmadı. Adem’in öldürmüş olduğu Tükürüklü Yeşim Yılanına benzer bir hızla hareket ediyordu, Adem ise can havliyle koşuyordu. Geçen sene yaşanan bu koşuşturma sanki tekrar ortaya çıkıyordu!

Adem, bu koşuşturmanın anlamsız olduğunu düşünerek artık dayanamadı, uçan kılıcını çıkardığı gibi hızla üstüne atladı ve uçmaya başladı!

VUUUU!

Kılıç bir meteor gibi hızla ileriye doğru atıldı ve kendisini gökyüzüne doğru fırlattı! Adem gökyüzüne çıktıktan sonra derin bir nefes aldı. “Fiu… O adamlardan sonunda kaçtım!”

Hızla gökyüzünde ilerleyen Adem’in düşünceleri bile sakinlemişti!
“Nereye kaçtığını sanıyorsun çocuk! Çabuk etimi bana geri ver!”

Adem bu sesleri duyduğu anda irkildi, arkasında bulunan adamın hala daha kendisini takip ettiğini fark ettiğinde ise yüreği ağzından dışarıya çıkıyordu! “Hala daha takip mi ediyor lan bu manyak! Altı üstü bir etti!”

“Dayı! Sal beni, altı üstü bir etti! Ne diye bu kadar büyütüyorsun bu olayı!”

“Altı üstü et mi! Lan o etin değerini biliyor musun sen! Bir hazineyi çalmanın ne demek olduğunu sana göstereceğim! Ver ulan etimi geri!”

Adem bunları duyarken bir yandan da kan ağlıyordu… “Öldürdüğüm yılanın etine benziyordu tadı… Bu yılanın eti o kadar değerli miydi!”

Adem’in midesindeki her şeyi dışarıya çıkarma isteği bir anda ortaya çıkmıştı. “Kesinlikle! Daha tam olarak sindirilmedi, bunun ufak bir parçasını da kullanabilseler servet niteliğinde olur değil mi! Doğru doğru!”

Öğürmesini arttıran Adem’in midesinden dışarı en ufak bir şey çıkmadı. Adem’in kaşları hızla çatıldı! Daha da güçlü öğürmeye başladı!

Bu sırada arkasında bulunan adam da hızla Adem’e doğru yaklaşıyordu! Adamın üstüne binmiş olduğu uçan kılıç, yaklaşık bir metrelik uzunluğa sahip altın renginde bir tahta kılıçtı. Tüm ruh gücünü bu tahta kılıca döktüğü belliydi, suratında derin çizgiler ortaya çıkmıştı, ancak en ufak bir kararsızlık ifadesi okunamıyordu!

“Dayı yalvarırım bırak beni, et çoktan gitti!”
Bunu duyan Haluk, bir anlık duraksadı. “Nasıl gider lan iki metrelik devasa et! Nereye attın lan etimi!”

Adem bu söz üzerine ne diyeceğini bilemedi, “Dayı eti yedim bile!”

Bunu duyduğu anda Adamın suratı kireç gibi oldu, hatta o kadar ki yanındaki takipçilerin suratı bile kireç gibi oldu. “Sen… Sen kimsin ki de benim etimi anında yiyebiliyorsun! İnsan mısın lan sen!”

“İki metrelik ve yüz kiloluk eti nasıl yedi lan bu çocuk!”

Haluk bir anda dudaklarını açtı ve dişlerini ön plana çıkardı, sararmış dişlerinden salyalar akıyordu! “Nereye yiyor lan o kadar eti! Kesin çantasına sakladı, sonrasında yiyecek!”

“Mantıklı!”

“Kıstırın şu piçi!”

Herkes uçan kılıçlarıyla başka yönlere dağıldı! Hala daha peşinde olan Haluk ise tüm ruhsal gücünü kılıca dökmeye devam ediyordu!

“Yalancı hırsız çabuk gel lan buraya! Buraya gelirsen canın yanmadan ölmene izin vereceğim!”

Adem bu sözleri duyduğu anda yüreğine büyük bir korku yerleşti. Gözleri daha derin açıldı ve kan dökme aşamasına geldi, beyaz cildi bile kısacık sürede yeşilimsi bir hale gelmişti!

“Acı bana dayı! Vallahi bak bir günahım yoktu! En faz…”

“Kes ulan sesini! Çabuk buraya gel!”

Adem bu ürkütücü ses ile birlikte daha da hızlanma gereksinimi duydu! Bir yandan da elindeki ses iletim kristaline doğru bağırıyordu! “Kıdemli Ouz! Arkamda dört kişi var, üstelik beni öldürmek istiyorlar! Sebebi ise sadece onlardan bir miktar et çalmam! Çok acıkmıştım üstelik sadece eti çalındı diye bu kadar sinirli nasıl olabilirler!”

Adem’in yüzündeki korku ile birlikte ilerlemesi hiç de yavaş değildi, kılıcı bir anda daha da hızlandı ve arkasında bir “Sou!” sesi ile birlikte ilerlemesini sürdürdü!

“Bu nasıl bir hız lan!”

“Çevreleyin hemen çevreleyin!”

Haluk’un çığlıkları daha da derinleşiyordu! Sanki ejderhaydıda, yavrusunun çalınmasının acısıyla kükrüyordu! Adem bu sözler ile birlikte daha da dehşete düşüyordu, “Bırakın beni ne olur!” diye çığlıkları tüm gökyüzünde yankı buluyordu.

“Seni elime geçirdiğimde tüm kemiklerini kırıp, ardından da üstünde tepinicem!”

Adem bunu duyduğunda daha da korktu, ruhsal gücünün sınırlarını zorlamaya başladı. Ağzından gelen kan ile birlikte hemen bir Ruh Arıtma Hapını ağzına doğru götürdü! “Çoktan ruhsal enerjim bitme aşamasına geldi! Bu manyakların güçleri nasıl bu kadar fazla olabilir, bir saattir aralıksız kovalıyorlar lan beni!”

Tamda bu sırada hemen yanından bir ok “Fiu!” sesiyle birlikte geçti, Adem bunu gördüğü anda gözleri dehşetle şişti, “hava çok tehlikeli çok!” diye zihninde çığlık attı.
Hemen uçan kılıcını aşağıya doğru indiren Adem, ormanın derinliklerine doğru indi. Onun hemen ardından Haluk, hız kesmeden ilerlemeye devam etti.

Bu sırada Adem’i çevrelemeye çalışan insanlarda olağan güçleriyle aşağıya doğru indi. Hepsi Adem’i öldürmeye çalışıyordu!
Adem, kendisini uçan kılıçtan atıp, ardından da uçan kılıcı çantasına attığı gibi hızla koşmaya başladı. Bu sırada kendisine doğru koşan Haluk da hız kesmeden uçmaya devam ediyordu. “Bu deli hala daha kovalıyor! Bir köpek bile şimdiye bıkmış ve bırakmıştı beni!”

Adem’in tüm kaçışları nafileydi, yan taraflarından gelen saldırılar ile birlikte yönünü sürekli olarak değiştiriyor ve başka yönlere doğru kaçıyordu! Bu sırada çığlık atmayı da unutmuyor ve civardaki canavarların dikkatini çekmeye çalışıyordu!

Tüm çabaları sanki nafileydi, en sonunda kendisini bir dağa doğru ilerlerken bulmuş ve Adem hızla bu bölgeden kaçmaya çalışmıştı. “Hayır! Hayır burada pusuya düşersem iyi olmaz!”

Dediğim gibi, tüm çabaları nafileydi. Adem’in her hareketi bir başkasının elindeydi, bir kuklaya dönüştüğünü hisseden Adem’in yapabileceği tek şey kalmıştı. Oda savaşmaktan başka bir şey değildi.

En sonunda durmaya karar veren Adem, derin bir nefes aldı. Yılanın öldürdüğü adamlardan almış olduğu tahta kılıcı dışarıya doğru çıkardı ve ardından da eline baltasını aldı. Bunun çoktan ölüm kalım savaşı olduğunu çok iyi biliyordu.

“Sonunda durdun demek! Seni şimdi öldürüp, tüm kemiklerini kırıp, derini yüzeceğim! Ardından da o derini depolama çantası yapacak ve satacağım!”

Adem’in dudakları bu sözler ile birlikte iyice büzüştü, “Alt tarafı bir teknik geliştirdim! Nasıl bunlar benim başıma gelebilir!” diye düşünüyordu.

Önünde beliren dört kişiye bakan Adem’in gözleri titredi, dudaklarında derin bir üzüntü ifadesi ortaya çıktı. “Dayı cidden bak özür dilerim, hani isteyerek olmadı ama özür dilerim. Bilsem hiç senin etini çalar mıyım? Üstelik o canavarı öldüren kişi ben olduğum halde bunu hiç yapar mıyım?”

Adam bu sözler üstüne daha da sinirlendi, “Bir de Tükürükçü Yeşim Yılanını senin gibi bir bokun öldürdüğünü söylüyorsun ha?! Qi Yoğunlaşmasının dördüncü düzeyinde tek bir çocuk gelip bunları söylüyor ha!”

Adem bunları duyduğunda bir şeylerin ters gittiğini çoktan anlamıştı. Ancak şuan için nasıl kaçacağını düşündüğünden pek buna kafa yormadı, “Cidde bak dayı, öldüren benim ama çok acıktım! Etin kokusu çok güzel geldi ve bende yedim! Sizin olduğunu nasıl bilebilirdim ki!”

Haluk kafa derisinin sinirden patlama noktasına geldiğini hissetti, “Öldürün lan şu hırsızı! Hem çalıyor hem de yalan söylüyor! Ölmesi insanlar için en iyi seçenek!”

Bir anda Adem’e doğru gelen bir uçan kılıç ile birlikte Adem, bunun gerçek bir savaşa döndüğünü fark etti. Gözleri delicesine açıldı ve hemen uçan kılıcı elindeki balta ile birlikte savuşturdu.

Uçan kılıcın sahibi olan Hazarfen’e doğru bakan Adem, doğrudan gözlerini ona kilitledi. “Git!” diye bağırdıktan sonra tahta kılıcını doğrudan Hazerfen’e doğru gönderdi.

Buna hazırlıklı olmayan Hazerfen ise gözleri şişkin bir şekilde uçan kılıcını geri çağırmak ile meşguldü. Ancak bunun için çok geçti…
Uçan kılıç doğrudan Hazarfen’in kafasına doğru gitmiş ve arka kısmından dışarıya çıkmıştı. Gözlerinde hala daha inanamamış bir ifade vardı.

Herkes bir anda gözlerini şiddetle açtı! “Hazarfen!!!”

Haluk’un gözleri kan dökecek konuma gelmişti, “En yakın arkadaşımı nasıl olurda gözlerimin önünde öldürürsün!” diye çığlık attı!

Ancak Adem’in bu konunun üstünde daha fazla durma gibi bir düşüncesi yoktu, hızla orman içerisinde koşmaya başlamıştı bile. Tüm eşyalarını hızla çantasına koyan Adem’in hızı bir rüzgar gibiydi.

“Kaç! Kaç! Ne olursa olsun kaç!”

Hemen ardından gelen bir ok ve fırlatma baltasını ruhsal gücüyle fark eden Adem, yönünü değiştirmeye çalıştı. Ancak ok bir ışık ile birlikte ona tam zamanında ulaştı ve doğrudan zırhını deldi!

CLORK!

Çelik zırhına saplanan ok, zırhını delmiş ve hemen ardından da sadece derisinin üst kısmına saplanmıştı. Eskisinden daha sağlam olan kasları sayesinde bu mümkün olmuştu.

Bunların hepsini açıklaması zaman alsa da herşey bir anda oldu. Tam bu sırada önünde beliren Haluk, elinde bulunan çift elli baltasını olağan gücüyle başının üstünde tutmuş ve kendisine doğru zıplamıştı.

“İyi değil! İyi değil!” diye düşünüyordu Adem.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr