Bölüm 22: Dış Tarikatta Bir Oduncu

avatar
2386 0

Mavi Elma - Bölüm 22: Dış Tarikatta Bir Oduncu


Sıcak ve güzel güneşli bir günde, kuşların eşsiz şarkısı altında yorgun gibi görünen bir grup çocuk vardı. Çocukların bir kısmının dili dışarıya çıkmıştı, dudaklarını son derece vahim çatlaklar kaplamıştı.

“Daha ne kadar keseceğiz bu ağaçları! Lanet olsun!”

Yumruğunu toprağa doğru gömen çocuk, dişlerini sıktı. “İç kuşağa geçmek istiyorum! Orada eşsiz hazinelerin ve fırsatların bulunduğunu söylüyorlar! Üstelik görevler dahi alıp puanlarla eşyalar alabiliyorsun!”
Yanında bulunan çocuk kafasını çevirdi, “Kim istemiyor lan iç kuşağa girmeyi!”

Gerçekten de öyleydi, dış kuşakta bulunan tüm öğrenciler bunu istiyordu. İster madende çalışsınlar isterse ağaç kessinler hepsinin hayaliydi bunu yapmak.

“Duyduğuma göre eğer isterse bir iç kuşak öğrencisi seni hizmetkarı olarak alabiliyormuş!”

“Siktir lan!”

Tüm bunları duyan gençlerin gözleri kısacık bir an parladı, hemen sonrasında ise sönmüştü. “Kim seçecek ki bizi? Eğer seçerse çıldırmış olmalı!”

“Düşünmeyi bırakın şimdi bunu, haydi işe geri dönelim yoksa şu Haydar yine bizi bulup cezalandıracak!”

“O küçük piç…”

Haydar, Adem gittikten sonra oduncuların kaptanı olmuştu. İri bir gövdeye sahipti ve yaklaşık altı yıldır ağaç kesmekle meşguldü. Kolları o kadar kalındı ki, bir insanın kafasıyla rahatça boy ölçüşebilirdi. Yaşı ise sadece on sekizdi, yani önünde sonsuz yıllar ve heyecan vardı.
Haydar’ın adım sesleri duyulduğu gibi hepsi ayaklandı, dış kuşağı saf gücüyle darmaduman eden bu çocuk kısacık sürede korkulan birisi olmuştu!

“Haydi, Haydi, Haydi!”

Hepsi tekrardan ayaklandı ve ağaç kesmeye başladı. Bu sırada Haydar’da kendisini göstermiş ve hızlıca etrafına göz gezdirmişti. Omzunda olan baltası ile birlikte ilerledi ve bir bambu ağacına baltasını geçirmeye başladı.

PAT!

PAT!

Birden fazla baltanın ağaca çarpma sesi şarkı oluşturacak ahenkle çınlıyordu. Bu sırada çalışanların bir kısmı ağır derecede çalıştığından ötürü yorgun düşmüş ve kollarının dermanı kalmamıştı. Kıçlarının üstüne çarpmaları bir olmuştu.

“Bu lanet ağaçların neden bir sonu yok anasını satayım!”

Genç çocuğun tepkisi ile birlikte, Haydar’ın kafası hızla ona doğru dönmüştü. Gözlerinden alevler çıktığına herkes şahit olabilirdi, kısacık bir sürede yerde oturan çocuğun yanında göründü, “Çalışmak sıkıcı mı geldi bakayım sana?! İç kuşağa gitmek istiyorsun değil mi? NAH GİDERSİN! Oradakilerin ne kadar çalışkan olduğunun farkında mısın? Sadece bir kişi bile senin yanına gelmiş olsa altına sıçacağın kadar güçlüler! Neden? Çünkü her gün aralıksız çalışıyorlar da ondan!”

Bu sırada baltanın köşesi doğrudan çocuğa doğru ilerlemişti. Küt kısmının yanağına çarpmasıyla birlikte çocuk bir anda yere kapaklandı! “Kıdemli Ouz’un bana vermiş olduğu bu sorumluluğu yerine getireceğim! Kim çalışmazsa anında onu yok edeceğim! Anlamayan var mı ulan!”

Tüm bunlar olurken, elinde paslı bir baltayla ilerleyen bir genç hızla bambu ağaçlarının yanına doğru ilerledi. Gözlerinde derin bir sakinlik vardı ve bedeni son derece rahattı, bir çoğu hemen bu kişinin kim olduğunu tanıdı. Bu Adem’den başkası değildi.

Adem, yerde duran çocuğa ve onun önünde bulunan adama baktı. Klasik bir dış saha görünüşüydü, zayıflar dayak yer ve güçlüler döver. Bunu Adem'de çok yaşamıştı.

Adem hemen daha sonrasında , İpek'in varlığını fark etti. Bedeni bir ağacın altına oturmuş ve ellerini ovuşturuyordu.

Adem tam selam verecekti ki, iri yarı adam hızla İpek’in yanına doğru ilerledi, “Ne yaptığını sanıyorsun İpek!”

İpek bir anda gelen bağırma ile birlikte panikledi ve yerinde zıpladı, hemen kafasını güneşi engelleyen Haydar’a doğru çevirdi.

“Ben… Çok yoruldum ve dinleniyorum…”

“Kıdemli Ouz’un söylediği şeyi unuttun sanırsam! Ne kadar az çalışırsan o kadar yemeksiz gün geçireceksin!”

Adem buna daha fazla dikkat etmedi ve kendisini ağaç kesmeye verdi. Eline almış olduğu kör baltayı bıkkın ancak son derece istekli bir şekilde savurdu.

Kollarında en ufak bir kas bile kasılmamıştı, ancak baltası hızla ağaca doğru ilerlemişti. Her hareketinin son derece kusursuz olduğu söylenebilirdi!

SVIST!

Balta daha ağaca değdiği anda hızlıca ağacın gövdesinden geçti ve elinin havayı da bir miktar kestiğini hissetti Adem. Gözleri fincanlar kadar büyümüştü! “Bu… Odunculuğun bir göstergesi!”

Hemen ardından dudakları neşeli bir gülümseme ile sırıttı, tüm dişleri görülebiliyordu. “Oduncu oldum! Sonunda bu teknikte oduncu oldum!”

Hemen daha fazlasını denemesi gerektiğini gören Adem, bir başka ağaca gitti ve ona da aynı şeyi uyguladı.

SVIST!

Bir önceki ağaç gibi bu ağaçta tek bir hareketle kesilmiş ve o kadar temiz kesilmişti ki, tek bir kıymık parçası bile ortaya çıkmamıştı. Adem bu ağaç da kesildiğinde hemen düşen bambu ağacının yanına doğru ilerlemiş ve bunu parçalamayı denemişti. Ağaca doğru baltasını yükseltti ve bıraktı.

ZIBAMMM!

Balta doğrudan ağacı kesmiş ve toprağa doğru inmişti. Baltanın o kadar güçlü bir şekilde toprağa inmişti ki, minik bir titreşim meydana getirmişti!

Tam da bu sırada, insanların dikkati tamamen ona dönmüştü, tanıyan insanlar ona doğru geniş gözlerle baktılar. “Bu Adem… Buradan ayrılalı ne kadar zaman oldu ki, bu kadar güçlü oldu!”

“Bir buçuk ay?”

Hepsi bu kelimelerden sonra şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak gibiydi. Oduncuların bir önceki kaptanı olan Adem, dantianını oluşturduktan sonra hemen iç kuşağa doğru gitmiş ve bir buçuk ay sonra geri dönmüştü, ve şimdi hemen karşılarında yeniden ağaç kesiyordu.

“Bu bir şaka mı lan!”

Tamda bu sırada İpek’in dikkati, Adem’e doğru dönmüştü, o tanıdık simayı gördüğü gibi gözlerinde ışıklar dans etmeye başladı. Hafiften gözlerinde yaşlar birikti, hızla ayağa kalkan İpek, doğrudan Adem’in yanına doğru koşmaya başladı.

“Adem Abi!”

Adem bu ince sesi nerede olsa tanırdı. İnce telli, kumral saçlara sahip olan ince çeneli kız kendisine doğru hızla geliyordu. Adem bu kıza baktığında hafifçe gülümsedi, elindeki baltayı bir kenara koyan Adem kollarını hafifçe yukarıya kaldırdı.

Bu sırada Haydar’da kızın bir anda yanından geçip gitmesine şaşırmıştı, özellikle de kendisinden küçük birisine abi diyerek koşturmasına çok şaşırmıştı.

İpek hızla Adem’in kolları arasına girdi ve girdiği gibi de göz yaşlarını bırakmaya başladı. Adem, kafasını aşağıya indirdiğinde kızın niçin ağladığını sormak istiyordu ancak bunu yapmadı. Kızın ağlamasını bitirmesini bekledi, bu durum çok uzun sürmemişti. İpek hemen kollarını bıraktı ve kendisini geriye çekti, yanakları hafif kızarmış bir şekilde gülümseyerek Adem’e bakıyordu.

“Geri geldin Adem Abi!”

Adem minik bir gülümseme koyuverdi, “Elbette ki geri döndüm, buranın odunlarının en iyi kalite olduğunu fark ettikten sonra nasıl olurda buradan ayrılabilirim ki?”

Bunu söylediğinde insanların hepsi Adem’e doğru deli gözüyle bakmıştı. “Odun kesmek için geri mi gelmiş cidden!”

“Delirmiş olmalı!”

Bu sırada Haydar’da kafasını Adem’e doğru döndürmüş ve bakmaya başlamıştı, bu çocuğun niye bu kadar şaşkınlık oluşturduğunu anlayamıyordu. İkisine doğru bakması ve ikisinin de aylaklık etmesi sinirlerini tavan yaptırıyordu, en sonunda dayanamadı ve “Ne öyle bakışıyorsunuz lan! Çalışın! Çalışın ki yemek yiyelim!” dedi.

Hatta bunu söylerken birisinin sırtına baltasının tutmalık kısmıyla geçirmeyi de unutmamıştı.

Adem bağıran Haydar’ı gördü ve “Bu kim İpek?” diye sordu.

İpek hemen hevesle anlatmaya başladı, “Bu, Haydar. Kendisi sen gittikten sonra bizden sorumlu tutuldu! Başlarda son derece çalışkan gibi görünüyordu ve bana seni hatırlatıyordu… Ancak hemen sonrasında bizi sürekli azarladı ve vurmaya başladı. En sonunda ise birisini öldürdüğü haberi ortaya çıktı. Üstlerinin sözlerini canı pahasına bile yapmaya istekli, bunun için bizim ölmemiz onun umurunda değil!”

Adem bunu duyduğunda sadece kafasını salladı, “Bu normal sorumluluk almak ve üstlerinin gözüne girmek istiyor.”

“Sadece bu da değil, kendisi her zaman öğlen vakti gelir ve ağaç kesmeye başlar en fazla iki tane keser ve erkenden ayrılır. Ancak biz bunu yaptığımızda bizi dövmeye kalkar, hepimizi gece üçte ayağa kaldırıyor ve ağaç kesmeye gönderiyor geri geldiğimizde ancak yıldızları görmüş oluyoruz. Akşam yemeği ise… Kalırsa şanslıyız.”

Adem bunları duyduğunda kaşlarını çattı, tek bir ses bile çıkarmadı. Hemen ardından da kendisini İpek'e doğru döndürdü ve “Şimdi İpek, senden yapmanı istediğim bir şey var tamam mı?” dedi.

İpek denileni anladı ve hafif bir kıkırtı koyuverdi, hemen diğer dış kuşak öğrencilerinin yanına ilerledi ve ağaç keser gibi davranmaya başladı. Bu sırada da insanlara Adem’in dediklerini söylüyordu.
Adem ise… Sırtını bir ağaca verdi ve gözlerini kapattı.

Güzel tatlı bir rüya görüyordu, ancak fazla sürmemişti. Haydar hemen yanı başında belirmişti, “Daha ilk gününde kaytarmaya mı başladın bok torbası!”

Adem bu sözler üstüne gözlerini açtı ve kafasını kaldırdı, Haydar’ı iyice süzdü. “Bana mı dedin?”

Haydar bu sözler üstüne gözlerinin alev almasını kontrol edememişti. “Kime dediğimi sanıyorsun lan dallama! Sana diyorum kaldır o götünü yoksa…”

Adem ilgisizce başka bir köşeye bakmaya başladı, “Yoksa ne yaparsın?”

Haydar’ın gözleri artık o kadar dönmüştü ki, sinirden kafasının üstünde mavi damarlar ortaya çıkmıştı. “Demek hala önemsemiyorsun ha beni! Bu Efendi Haydar’ın bir tanecik sevgilisiyle sana vurması belki etkili olur!”

Baltanın sapıyla doğrudan Adem’e karşı vurmayı amaçlayan Haydar tam kolunu havaya kaldırmıştı ki…

RUMMBLEE!

Adem dantiantını şiddetle döndürdü, göz açıp kapayıncaya kadar muazzam bir ruhani güç ortaya çıkmış ve Haydar’a doğru vurmuştu! Haydar’ın ağzından derhal kan fışkırdı. Tüm bedeni şiddetle sallanıyordu.


“Efendi Haydar neden böyle titrer acaba?”


Haydar’ın gözleri şiddetle dönüyordu, hemen ne olduğunu anlamış ancak çok geç kalmıştı. “Bu… Bu çocuk iç kuşaktan!” Haydar şiddetle sallanmasına karşın hemen dizlerinin üstüne çöktü. Çökmezse olacakları çok iyi biliyordu, “Affedin efendim! Sizin yüceliğinizi bu çöpler yüzünden fark edemedim, sizin o üstün gücünüzü hafife aldım. Ne olur affedin efendim!”

Adem Haydar’a doğru hızla kısacık bir süre göz attı, “Senin gibi bir bok, burada gelmiş benim topraklarımda ahkam keser olmuş… Çok yazık çok…” iç çekişi ile birlikte Adem’in baltası yerden eline doğru uçtu. Ruhsal kuvvetini hala daha Haydar’ın üstünde kullanmaya devam ediyordu.

Haydar artık dayanamayacak hale gelmişti, tüm bedeni şiddetli bir baskı altında eziliyor gibiydi, gözlerinden kan dökmeye başlamıştı. Üstüne binen dağdan bir an önce kurtulmak istiyordu. “Affedin Efendi! Ne olur bu kulu affedin! Bu kul sizi göremeyecek kadar kör sizi duyamayacak kadar sağırdı! Efendi lütfen affedin!”

Adem kaşlarını çatmış olsa bile bir anda dudakları kıvrıldı, bu durum son derece hoşuna gitmişti, Haydar’ın kulağına doğru eğildi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr