7. Cilt: Varise Suikast, Bölüm 6

avatar
290 0

Mathias - 7. Cilt: Varise Suikast, Bölüm 6


7. Cilt: Varise Suikast
Bölüm 6

"Gitti pis hırhızımız." Yüzü düşmüş şekilde konuşan kişi Mathias idi. "Ulan bi' vedalaşma zamanı bile vermedi adam. Sanki arkasından üstün mahlukatlar kovalıyor. Öyle olsaydı anlardım. Sonuçta sürekli yaşadığım durum. Telaşını bilirim."

"Garvin hala uyanmadı." Aşağıda duranların yanında Eva da vardı. Staraggradios, toprak büyücüsüne saldırdığı zaman baygınlık geçirmesine sebep olmuştu ve hala düzelmemişti durumu.

"Lan benim büyümü 3 aylığına çalmış, bunak piç!" Dorian ise sinirliydi. "Bir hafta yeterince uzundu zaten! Şimdi 3 ay nasıl böyle bekleyeceğim!?"

"Gücünü anladığınız zaman neden geri çekilmediniz?" diye sordu Tavon. "Karşı koyamayacağınız biri olduğunu anlamanız gerekiyordu."

"Tamam da adam loncaya daldı. İstediğini yapmasına izin mi verecektik yani?"

Eleanor da onlara bakarken "En azından kışkırtıcı sözlerden kaçınmışsınız. Buradan kimsenin cenazesini kaldırmak istemezdim." diyerek katıldı sohbete.

"Bu yaşlı adam..." Admon'ın başladığı cümleyi "Büyücü Azizi mi gerçekten?" diye bitirdi kardeşi.

"Evet, 3. Kademe Büyücü Azizi."

Yıldırım büyücüsü biraz düşündü. "Bu adam biz Salazar ile savaşırken neredeydi lan? Gelseymiş kolayca kazanırmışız savaşı."

"Sadece kendi istediği şeyleri yapar."

"Ama onun da büyü gücünü kaybetme ihtimali yok muydu?"

"Vardı tabii ki ama bunu yapmadıysa bir nedeni vardır."

"Yerler nedenini. Burada öyle atarlı giderli konuşuyorken ağzına bi' tane vurup terbiye edesim geldi de dua etsin ki yaşlılara saygım var. Yoksa ben bildirirdim haddini." Gencin bu sözleri ortamda garip bir hava yarattı.

"Başkomiser Lander adına üzüldüm." dedi Dorian. "Enerji damarları parçalanmış diye duydum. Bedenine de etkisi büyük olmuş. Artık bir kılıcı bile doğru düzgün tutamıyormuş elinde."

"Tüm hayatı boyunca çabaladığı şeyler bir çırpıda silindi. Gerçekten üzücü..." Herkes aynı fikirdeydi. Gerçekleri yüzlerine vuranlar ise ikizler oldu.

"Kimse ona karşı çıkamadı." diye başladı Mirabel. Kardeşi ise "Çünkü o güçlüydü."

"Dünyada gücün varsa istediğini yaparsın."

"Ve kimse sana bir şey diyemez."

Onların sözleri herkesin bu durum hakkında düşüncelerini netleştirdi. Gerçekten de güç, her şey anlamına geliyordu bazı durumlarda. Staraggradios onları sıra sıra öldürmeye başlasaydı, kimse onu durduramazdı. Daha bir Büyücü Atası ile savaşırken onca hazırlığa rağmen on binlerce kayıp vermiş ve onu zamanında öldürememişlerdi. Bir Büyücü Azizi ise... Sadece düşünüldüğü zaman, Staraggradios'un sadece ortama yaydığı baskı bile onları öldürmek için yeterliydi. Diğer öğretileri hiç saymasak bile...

"Aryn öğretiyi 3 günde 1 kez kullanabiliyordu. Ama adam peş peşe kullanarak Kral Conrad'ın tüm büyülerini çalmış. Ayrıca yüksek miktarda iç yaralanmaya sebep olmuş."

Eleanor oturduğu yerde öne doğru eğilirken "Onun kişiliği böyle. Aslında çok kötü biri değil. Fakat bazı durumlarda acımasızlığından çekiniyoruz." dedi.

"Onu nereden tanıyorsun?" Mathias herkesin aklındaki bir soruyu dile getirince herkes kadına baktı. Bunun üzerine lonca lideri derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Bir dostumun ustasıydı. Sanırım 25 sene önce tanıştık. Oldukça küçüktüm. O zamanlar o da Büyücü Atasıydı sanırım."

"Kendi büyüsü yok mu?" diye sordu Dorian.

"Bilmem. Onu tanıdığımdan beri sadece Büyü Öğretilerine çalışıyor. Ne büyücüsü olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok."

Onların Staraggradios hakkındaki soruları bir süre daha devam etti. Bu sırasa Kahin Kulesi'nde ise Dorn, penceredeki kuzgunun bacağından aldığı kağıda bakıyordu. Üzerindeki mührü çoktan tanımıştı.

Dorn,

Nilus ve Martha'nın çocuğunu almak için tekrar geleceğim. Yakın zamanda tüm tarikatların ondan haberi olacak. Bu yüzden kendini koruyabilmesini sağlayın. Nilus'un dostundan çok düşmanı olduğunu biliyorsun. Gerçek Miras açığa çıktığı anda, haber yayılacaktır. Eğer ben gelene kadar hayatta kalırsa, onu yanıma alacağım. Ölürse zaten bu gücü hak etmiyor demektir. Nilus ve Martha onun yüzünden ölmüşken zayıflığını gideren kişi ben olmayacağım.

Atalar grubu şehrin yakınlarında kamp kurmuş halde. Bu yüzden hazır olun. Vergerd'e dikkat edin. Oldukça sinir bozucu biridir.

Kağıdı okumayı bitiren Başkahin, onu yırtıp yakarken kuzgun da havalanarak gözden kayboldu. Onun boş bıraktığı pencereye bir süre daha bakan Dorn "Çocuk için en iyi yer, onun yanı olacaktır. Fakat bana bu şekilde haber verdiyse Eleanor'a söylemedi demektir. Hem de herkesin ondan haberi olacağı konusunda neden bu kadar emin?" diye düşündü.

"Eğer haber Gökyüzü Şeytanı Tarikatı'na giderse... Onu öldürmek pahasına tüm Aserraviel'i haritadan silmeye kalkışacaklardır..." Bir süre daha düşündü. "Brogan'a durumu anlatmak zorundayım. Gerçek Miras uyanırsa, yardımına ihtiyacımız olacak."

----------

Gece olmuştu. Fırtına daha yeni kullanıldığı için hala ortaya çıkmamıştı. Bu nedenle gökyüzündeki ay, tüm güzelliğiyle gözler önündeydi. Yeniay vakti yaklaşmıştı. Hilal oldukça inceydi.

"Staraggradios gideli ne kadar oldu?" Siyah uzun saçlı gencin sorusu, tüm takım arkadaşlarını ona çevirdi.

"2 gün. Biraz daha beklemeli miyiz?" dedi Armandine.

"Çok fazla zaman kaybediyoruz. Ama ya geri dönerse?" Vergerd hala endişeliydi.

Ennoc yumruğunu yere vurdu. "O ihtiyar neden işimize taş koyuyor ki!? Dünyada onca şehir varken vuraya mı gelesi tuttu yani!?"

"Sakin ol, Ennoc." Kadın onu durdurmaya çalışıyordu. Louis hiç oralı olmadı.

"Hayır," Gri saçlı adam tekrar konuştu. "Miras tekrar ortaya çıkınca işe başlayacağız. Mirası bir kere daha kullandırıp hesabını keseceğiz."

Armandine "Beklemekten sıkıldım." dedi. Tam o anda gözleri biraz daha açıldı. "Lanet olsun! İhtiyara o kadar odaklandık ki enerjimizi gizlemeyi unuttuk!"

"Hahhahhahhahha! Evet! Evet! Unuttunuz!" Gelen sesle birlikte hepsi aniden ayaklandı. Silahlarını çekmiş, büyülerini hazırlamışlardı.

"Lanet olsun. Bizi buldu."

"Evet! Buldum!" Ağaçtan yere atlayan genç, yumuşak bir iniş yaptı. Yüzünde delicesine bir gülümseme vardı. Siyah dağınık saçları yüzüne dökülürken korkutucu bakışlarını kapatamamıştı.

"Qudve..."

"Merhaba Vredderd. Ya da Verdreg miydi? Ama neyse, ne önemi var, değil mi?" Gölge İblisi Varisi, onlar bir araya toplanırken onlara bakarak yana doğru yürümeye başladı. "Çok uzun zaman oldu. Görüşmeyeli kaç kişiyi öldürdünüz? Hadi iddiaya girelim! Az öldüren çok öldürene soslu patates alsın!"

Kimse cevap vermedi. Hepsinin alnında ter damlaları oluşmuştu. Savaşa meraklı Ennoc bile tedirgindi.

"2 senedir iyi kaçtınız ama, ha! Tebrik etmek lazım. Sizi tebrik yemeğine çağırsam inime teşrif eder miydiniz? Yemekte bolca acı, kan ve ızdırap var. Tatlı olarak ise mest edici çığlıklar ve gözyaşları." Gülümsemesini hiç bozmuyordu.

"Hala peşimizi bırakmadın mı?" Vergerd sonunda konuşmuştu. "Geçmişte yaşanmış bir olay yüzünden birbirimizin kanını dökmeye gerek yok. İstediğin bir şeyi sağlayabiliriz sana."

"Geçmişte yaşanan olay... Geçmişte yaşanan olay..." Qudve bir parmağını çenesine koyup yukarı doğru bakarak düşündü. Sonrasında tekrar kocaman gülümserken "Hatırladım!" dedi. "Siz katıksız fahişe evlatları bana gündüz saldırıp güneş batarken kaçmıştınız. Aman canım boşverin onu. Ne önemi var ki? Ben kan davası gütmüyorum. Sadece oyun oynuyorduk sizinle. Saklanbaçta ben ebeydim, siz de saklandınız." Ardından onlara doğru hafifçe eğilirken çok da kısık olmayan bir sesle konuştu. "Sobe." Kahkaha atmaya başlarken gözlerini onlardan ayırmadı.

"Ne yapacağız?" diye fısıldadı Louis. "Şu an vakit gece yarısına geliyor. Üstelik yeniay olmak üzere."

Vergerd bir elini yüzüğüne atıp bir bileklik çıkardı. Qudve "Yine şu oyuncak demek. Ben de onlardan bir tane istiyorum." derken bileğine taktı ve bir anda genişleyip elinin üzerinde bir yumruk mekanizması haline gelişini izledi.

"Her şeyimizle savaşacağız."

"Hey Vredderd, biliyor musun size neden kızgın olduğumu?" Genç suikastçi ona bakarak bir soru sorunca, hepsi durakladı. Vergerd cevap vermeden ona baktı sadece. Bunun üzerine o devam etti.

"Şimdi sizin iş mantığınızı düşünüyorum. Siz suikastçisiniz. Buradaysanız birini öldürmeye gelmişsinizdir. Bu da şehirdeki varis olmalı değil mi? İşte sorun burada başlıyor. Neden ben değil de siz çağrıldınız? Ben sizden daha iyiyim ve daha ucuza çalışıyorum. Hatta varisleri bir soslu patates karşılığında öldürüyorum. Neden sizi çağırdılar?"

Kısa süre onlara baktı ama onlardan bir cevap gelmedi. "Çünkü, sizler hakkımda söylenti çıkararak ekmeğimle oynadınız. Kalbim gerçekten çıt etti." Yüzü üzgün bir hal aldı. "Ben zorlukla geçinmeye çalışan, ekmeğin taştan çıkartan bir genç iken siz benim alacağım görevlere konarsanız ben ne olacağım? Aç mı yatacağım?"

"Senin birikiminle bir krallık kurulabilir, Qudve."

"Krallıklar kimin umrunda? Siz göreve çıkarken ben boş boş oturuyorum inimde. Bu adil değil." Üzgün ifadesi hala vardı. "Hem ben de varis öldürmek istiyorum. Sanırım en son... Geçen ay falan bir tane öldürdüm. Ama eğlenceli değildi. Çünkü aptal benim peime düşerek inime gelmiş. İnanabiliyor musun? Bana İblisin İni'nde saldırdı."

"Bunları bir kenara bırakamaz mısın? İstersen görevi sana devredebiliriz?"

"Ben oradan bakınca pis bir zorba gibi mi görünüyorum? Bugün kalbim paramparça oldu. İnsanlar beni ne kadar da yanlış tanıyor. Halbuki ben güleryüzlü, pozitif, işini hakkını vererek yapmak için çabalayan, kendi halinde yaşayıp giden bir gencim sadece. Nasıl olur da sizin görevinizi gasp ederim?"

"Öyleyse ne istiyorsun?"

Qudve biraz düşündü. "Hmm... Sanırım senin derini yüzmek, kadının bacaklarını kopardıktan sonra benden kaçmak için çabalamasını izlemek, ateş büyücüsü olanı yavaş yavaş pişirmek, şu toprak büyücüsü olanı da su dolu bir kutuya kapatıp çamur olup olmayacağını görmek için birkaç gün beklemek. Ben olacağına inanıyorum ama gözlerinle görmek başka oluyor."

"Bunlar olmayacak."

"Ayıp ama. Hani anlaşmaya varıyorduk. Merak etmeyin canınız yanmıyor. Yani ilk 2 saatten sonra alışıyorsun biraz."

"Hazırlanın." Herkes savaş pozisyonuna geçti. Bunun üzerine Qudve'nin gülümsemesi büyüdü.

"Eğlence anlayışınız yok. Bu oldukça üzücü." derken bedeninden dumanlar sızmaya başlamıştı. Sonrasında bakışları alaycılığa dönüştü. "Sanırım zorbalığa maruz kalıyorum. Siz 4 kişisiniz ama ben tekim. En azından biriniz benim tarafıma geçsin de biraz adalet olsun."

Ennoc bir elini ileri doğru savurunca yerden hızla çıkan toprak bir kazık, genci delip geçti. Fakat o sadece dumana dönüşerek kazığın üzerine karınüstü uzanmış şekilde tekrar belirdi. Birkaç saniye sonra da oradan indi ve "Yok ya, toprak kazıklar rahat değil." Sonra tekrar onlara döndü. "Neden benimle bir oyun oynamıyorsunuz?" dedi.

Birkaç saniye onlara baktıktan sonra gülümsemesi tekrar belirdi. "Ölen kaybeder."

Hikaye İle İlgili Bilgiler #96

Gizli Silahlar, simyacılar tarafından üretilmiş özel aletlerdir. Kişinin kanı veya enerjisi kullanılarak kişiselleştirilebilirler. Bu durumda kan kullanılırsa onun soyu dışında, enerji kullanılırsa da o kişi dışında kimse silahı kullanamaz. Sıkıştırma mekanizmaları geçit büyüsü benzeri bir işleyişe sahiptir ve büyük parçaları çok daha küçük şeylere sığdırabilirler. Bu tür silahlar herkeste bulunabilecek şeyler değildir. Çünkü maliyetlerini ancak kraliyet aileleri veya en zengin soylular karşılayabilirler. Gizli Silahlar, Simyacılar Birliği'nin en çok övündüğü konulardan biridir. Güçleri ise kullanıcının seviyesinden bağımsız olarak çok yüksek olabilir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr