4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 8

avatar
314 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 8


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 8

"Hey! Yardım edin!" Peşindeki onlarca mahlukatla birlikte koşan genç, şehre yaklaştıkça avda olan başka lonca üyeleri görmüştü. O, başkalarını bulduğuna sevinse de, onlar onu gördüklerine pek de sevinmemişlerdi.

"Buraya gelme, manyak herif!" Onlarca mahlukatın üzerlerine doğru çekildiğini gören insanlar, geri geri birkaç adım attıktan sonra, Mathias'tan kaçmaya başladılar.

"Nereye gidiyorsunuz, sizi ödlekler!? Tek başıma bunları kesemem!"

Diğer insanlar da sadece birkaç kişiydi. Fakat gencin arkasına en azından 30'dan fazla yaratık olmalıydı. Haliyle insanların gözleri korkmuştu.

Genç büyücü koşarken ara sıra elini arkaya uzatıp yıldırım fırlattı. Her fırlattığı isabet etmiyordu fakat isabetli atışları ona kolaylık sağlamıştı. Böylelikle yaratıklar toplu duramıyordu. Darbe alanlar biraz geride kalıyor, yavaşça sıralanmaya başlıyorlardı.

"Güzel! Böyle yaparsam onları tek sıra haline getirdikten sonra oturmayı öğretip eğitebilirim! Mahlukatlardan oluşan bir ordum olunca avlar çok kolay olacak!"

Derken içlerinden bir tanesi aniden hızlandı. Kırmızı parlayan gözleri, o koşarken arkasında gözle görülebilen bir enerji izi bırakıyordu. Bir kurtun gelişmiş hali gibiydi.

"Ya da burada ölür giderim..." diye devam eden genç, daha da hızlı koşmaya çalışırken üstün mahlukatın aradaki mesafeyi hızla kapattığını gördü. "Sen nereden çıktın lan!?" diye bağırdığı zaman, yaratık ona çoktan yetişmişti.

Beyaz saçlı büyücü, hazır olmak için bedenini kastı. Üstün mahlukat olan kurt, pençesini savurduğu anda yavaşlayan ortamda saldırıdan kurtulabileceğine inanmıştı. Fakat yaratığın hızını da hesaba katmamıştı. Sonuçta yavaşlayan şey sadece görüntüydü. Mathias hızlanmıyordu.

Yatay şekilde gelen pençeden kurtulmak için kendini yana doğru attığında, gözlerinin bir santim önünden geçen pençe, saçlarından bir tutamı kesmişti. Üstelik koşarken bir anda yana atılmasından dolayı dengesini kaybeden genç, yerde yuvarlanmıştı.

Birkaç tur döndükten sonra acıyan yerlerine aldırış etmeksizin ayağa kalkmaya çalıştı. Onu kovalayan mahlukatlar durmuştu. Sadece önündeki kurtumsu yaratık, ağır adımlarla onun üzerine doğru gelirken bekliyorlardı.

"Bir kere de bir sıkıntı olmasın be..." dedi yavaşça. Bire bir mücadelede 4. Seviye Üstün Mahlukatı yenmesinin tek bir yolu vardı. Tüm enerjisini Enerji İpçiği bağlayıp Çarpma atmak için harcamalıydı. Fakat o kadar ipçik bağlayacak zamanı yoktu.

Kurtun salyaları akarken kırmızı gözleri sanki bedenini delip geçiyormuş gibi hissettiriyordu. Onun gözlerine doğrudan bakan Mathias, içindeki ürpertiyle titremeye engel olamadı. Son bir çabayla parmaklarını ileri uzatıp "Çarpma!" diye haykırırdı. Fırlayan yıldırım, yaratığın çevik bir şekilde kenara geçmesiyle birlikte sonsuzluğa uçmuştu.

"Hay böyle işin..."

Kurt hızla ileri atıldığında genç büyücü kollarını kendine siper etmişti ki yaratıktan gelen acılı bir sesle yavaşça ona baktı. Kafasında bir ok olan mahlukat, birkaç adım geriledikten sonra delici bakışlarını, gencin arkasına odakladı.

Yıldırım büyücüsü de yavaşça arkasına baktığı zaman az önce ondan uzaklaşan birkaç kişiyi gördü. İçlerinden birinin elinde uzun bir yay vardı. "Bunca mahlukatı niye peşine takıyorsun, aptal çocuk!?"

Diğerleri de silahlarını çekip büyülerini hazırlarken yaylı olan bir ok daha fırlattı. Fakat kurt, havadaki oku ağzıyla yakalayıp parçaladıktan sonra gökyüzüne doğru uluduğunda, arkada bekleyen mahlukatlar garip bir şekilde titremiş, onların üzerine doğru hücuma geçmişlerdi.

"Hazırlanın!" diye bağırdı içlerinden birisi. Toprak büyücüsü olan adam, yaylı genci bir sütun çıkararak yerden yükseltirken, diğerleri de mahlukatlara karşı saldırıya geçmişti. Mathias ile ilk karşılaştıkları andaki şoku atlatmış gibi görünüyorlardı.

Onlar ve mahlukatlar birbirine girdiği anda kurt tekrar gence dönmüştü. Kafasına saplanan ok, ona hayati bir zarar vermiş gibi görünmüyordu.

Tekrar gence baktığında, onun ileriye doğru uzattığı parmağından çıkan on civarı ipin, kendi bedenine bağlandığını gören mahlukat, bir anlığına duraksadı.

"Acı çekince sesin pek güzel oluyormuş." Yıldırım büyücüsünün parmağından çıkıp tüm iplerde ilerleyen yıldırım, cızırtılar çıkararak üstün mahlukatın bedenine ulaştığında, yaratık haykırdı. 4. Seviyenin üstün mahlukatı, sıradan bir 5. Seviyeden daha güçlüydü. Bu yüzden yıldırımlar onu öldürmeye yetmeyecekti. Fakat yine de onu yaralayacağı açıktı.

"O kadar uluyordun! N'oldu lan şimdi? Havan mı söndü!?" Genç büyücü ayağa kalktı. Elindeki geniş bıçağıyla ona bakarken yaratık, başını iki yana sallayıp ona bakmaya başladığında ise yüzündeki ciddi ifadeyi hiç bozmadı. "Gel de elektrik fantezisi yaşa!"

Yaratık ona bakarken yavaşça dişlerini gösterdi. Gözlerindeki enerji parlamaya başlamıştı.

"Hile yapma ,şerefsiz yaratık! Ekstra güç açmaman lazım!"

Bu sırada insanlar mahlukatlara üstün gelmeye başlamışlardı. Acil durumlar için sakladıkları güç arttırıcı malzemeleri kullandıkları için, kısa süreliğine de olsa bu mahlukatlar onlara tehdit oluşturmuyordu. Yine de üstün mahlukat, yaralandıktan sonra oldukça öfkelenmişti.

Ondan yayılmaya başlayan öldürme arzusu, net bir şekilde hissedilebiliyordu. Öncekine göre çok daha hızlı bir şekilde Mathias'ın üzerine atıldığı zaman, genç büyücü sadece kolunu kaldırabilmişti.

Yaratığın pençesi, kolunda derin kesikler açtı. Acıyla inleyip geri çekilmeye çalışırken bir pençe darbesi de sırtına yemişti. Sol kolundan ve sırtından akan kan, kıyafetini boyuyordu. O geri çekilmeye çalışsa da kanın kokusu, yaratığı daha da vahşileştirdi.

"Geri çekil!" İleriye atılan bir adam, elindeki kılıcı tüm gücüyle üstün mahlukatın kafasına savurdu. Bu darbeye güveniyordu çünkü açı ve güç mükemmeldi. Fakat beklenenin aksine, kurt, kılıcı dişleriyle yakaladıktan sonra bir anda çekerek adamı silahsız bırakmıştı.

Geriden gelen sivri uçlu buzlar, kurdun pençesi tarafından parçalanırken toprak bir anda yarılarak kurdu içine aldı. Fakat yaratık bundan da kurtulmuştu. Yaralı Mathias fazla uzaklaşamadan bir kere daha onun üzerine doğru sıçradı. Bu kez ağzını kullanacaktı ve hedef, onun boynuydu.

Onu kurtarmaya gelen insanlar haykırırken rüzgarı delerek gelen bir ok, havadaki kurdun gözüne saplandı.  Bir anda yere düşüp yuvarlanan kurt hızla ayağa kalktığında gövdesine yediği başka bir okla bir adım daha geriledi. Sonuncu ok da boynuna gelince hareketleri yavaşladı.

İnsanlar okları atan kişiye doğru baktıklarında mavi saçlı bit kız ve erkek gördüler. Erkek olan, yaya yerleştirdiği bir sonraki oku fırlatmak için nişan alıyordu.

Peş peşe yediği saldırılarla iyice öfkelenen mahlukat, kalan son gücüyle aniden onlara doğru atıldı. Zikzak çizerek yaptığı koşu nedeniyle hedef alınması daha zor hale gelmişti. Fakat mavi saçlı erkek, yüzündeki soğukkanlı ifadeyi bozmadan bir ok daha fırlatarak onu bacağından vurdu. Hızını alamayan kurt, yuvarlanmaya başlamıştı.

Aralarındaki mesafe kapanmıştı. Kız, belindeki kılıcı çekip hızla ileri atıldı. Aynı şekilde kılıcını savurdu o da. Fakat kurt bu sefer de dişleriyle durdurup silahsız bırakmaya çalıştı. Ama herkes aynı değildi.

Mirabel kılıcını oldukça sıkı tutuyordu. Bu nedenle kılıçla birlikte savrulacakken bedenini havada hareket ettirerek bir anda yaratığın sırtına oturdu. Kılıcını kutardığı anda dik bir şekilde yukarıdan yaratığın kafasına sapladı. Sivri ucu alttan çıkan kılıçtan mahlukatın kanı damlıyordu. Tüm hareketleri bir anda kesilen kurt, genç kız o un sırtından inip de aşağıdan yukarıya kılıcını savurarak kafasını gövdesinden ayırdığı zaman yere yığıldı. Artık hareket etmiyordu.

"4. Seviye Üstün Mahlukat..." dedi.

Hemen ardından kardeşi "Zayıf." diye ekledi.

Bu sırada yaralı Mathias, hızla kan kaybetmeye devam ediyordu. Ayaklarında kendisini taşıyacak güç kalmayınca yere yığılmıştı. Diğer insanlar onun etrafında toplanmıştı.

Kılıcıyla ileri çıkan adam "Lonca kartın nerede, genç adam? Loncana haber vermeliyiz." dediğinde ikizler oraya gelmişlerdi bile.

Admon "O bizim loncamızdan." diyince kardeşi de "Gerisini biz hallederiz." dedi.

İlk başta emin olamasalar da oradaki insanlar bu iki genci karşılarına almak istemediler. Çünkü gözlerinin önünde öfkeli bir üstün mahlukatı kolayca yenmişlerdi. Korkmuşa veya telaşlıya da benzemiyorlardı.

Böylelikle Mirabel,  kartını kullanarak loncaya sinyal gönderdi ve kısa süre içerisinde bir geçit açıldı. Bu sırada yaralı Mathias'ı Admon taşıyordu.

Onları bu halde gören Eva, neler olduğunu sormadan önce hemen hastaneye geçit açarak bir şifacı getirmişti. O, Mathias ile ilgilenirken herkes aşağıda toplanmıştı.

Eleanor onlara bakarken "Bu nasıl oldu?" diye sordu. Yüz ifadesi oldukça kızgındı.

"Görevimizi bitirmiştik. Geri döndüğümüzde bir Üstün Mahlukat ile savaşıyordu."

Erkeğin sözlerini "Biz de mahlukatı öldürüp onu buraya getirdik." diyerek tamamladı.

"Neden ayrıldınız? Sizi bir işe toplu göndermenin ne anlama geldiğini bilmiyor musunuz?" Kadın için yeterli bir cevap olmamıştı.

"Görevler belliydi. Onunla birlikte yapacağımız bir şey yoktu."

"Sizin tek bırakmanız yüzünden yaralandığının farkında değil misiniz hala? Ona 50'sini de tek başına öldürmesini söylerken sizin yanında olacağınıza güvenerek söylemiştim!"

"Kendi başına halletmesi gereken bir şeyde ona yardım etmemiz gerekmemeliydi."

Garvin, Eva ve Tavon, onlara bakıyorlardı. Dorian'ın yüzünde ise kızgın bir ifade vardı. Gerçekten de onu yalnız bırakmaları, onu sinirlendirmişti. Loncaya sonradan gelmiş olsa da, şişman büyücünün kendini en yakın hissettiği kişi olmuştu. Bu yüzden kendine engel olamayarak "Sizin sahip olmadığınız bir şeye sahip diye mi kıskanıyorsunuz onu?" diye sordu. Herkes bir anda ona dönmüştü. "Mirasınız olsaydı şimdi hala büyük bir ailenin genç efendileri olabilirdiniz. Sizin sahip olmadığınız bir şeye sahip olmasını bu kadar mı çekemiyorsunuz ki onu ölüme terk ediyorsunuz?"

"Sakin ol, Dorian." Garvin onu durdurmaya çalışırken ikizlerin yüz ifadeleri çirkinleşmişti.

"Sakin olma zamanı değil. Zaten her zaman yüzünüzde kendini beğenmiş bakışlarla dolanıyordunuz. Çünkü aramızdaki en iyi savaşçılardınız, değil mi? Şimdi sizden daha büyük güce sahip birisi çıkmasını çekemiyor musunuz?"

"Onun kıskanacağımız birisi olduğunu mu düşünüyorsun?" Admon, yavaşça sormuştu ama iki kardeşin yüz ifadeleri, oldukça kötüydü.

Eleanor yumruğunu masaya vurdu. "Bu kadar yeter!" Ayağa kalktıktan sonra ikizlere bakarak "Sizinle daha önce pek çok kez ava çıktım. Her zaman farklı görevlerimiz vardı. Peki ne zaman birimizin yardıma ihtiyacı olduğu zaman diğerimiz onu tek bıraktı?"

İkizler cevap vermediler. Şişman büyücü bunun üzerine "Kesin görmemişlerdir." dedi alaycı bir sesle. Fakat gözleri lonca liderinin bakışlarıyla karşılaşınca sustu.

"Böyle bir şeyin bir daha tekrarlanmasını istemiyorum."

O sırada yukarıdan gelen bir kapı sesinin ardından şifacı, merdivenden inerek yanlarına gelmişti. Gülümseyerek "Yaraları derindi, kan kaybetmişti ama yaraları kapandıktan sonra 2. Seviye Kan Yenileme hapı verdim. Toparlamaya başladı bile." diye bilgilendirdi onları. Hiç kimseye bırakmadan Dorian koşmuştu odaya.

İçeri girdiğinde yatağında yatan Mathias'ın solgun yüzündeki gülümsemeyle karşılaştı. "Yumuşak göbeklim." dedi genç büyücü.

Şişman büyücü onun yanına gelip iki sandalye çekti. "Daha iyi misin?" diye sordu.

"Fenayım hem de ha. Beni görmen lazımdı. Şöyle kuvvetlice bi' haykırdım. Baktım 60-70 tane mahlukat geliyor. Böyle sağlı sollu bi' tokatlıyorum. Ama işte 71.'si sen gel, Üstün Mahlukat çık. Onu da tokatlıyordum da ayağım kaydı. Yoksa yani bilirsin beni. Fena tokatlarım."

Gencin anlattıklarını dinleyen şişman büyücü, onun solgun yüzüne baktıktan sonra bakışlarını yere indirirken hala sinirli görünüyordu.

Bu sırada şifacı çoktan gitmiş, ikizler ise odalarına çıkmışlardı. Garvin ve Eva, şu anda onların yanında olmak isteyip istemediklerinden emin olamadıkları için aşağıda kalmayı tercih ettiler. Eleanor da biraz rahatlamış olsa da hala öfkeliydi.

Derken loncanın kapısı yavaşça açıldı. Beyaz sakallı ihtiyar Dorn, kapının önünde belirmişti. Onu gören lonca üyeleri başlarını ona çevirdiği zaman ihtiyar "Merhaba." dedi.

"Hoşgeldiniz, Başkahin Dorn."

"Hoşbuldum, Eva."

"Hangi rüzgar attı seni buraya?" Lonca liderinin sorusu üzerine yaşlı adam bir sandalye çekerek oturdu.

"Mathias'ı almak için geldim."

"Ne?" Herkes şaşırmıştı.

"Biliyorsunuz, Kıyamet Varisi bize büyük bir tehlike oluşturuyor. Elimizdeki tüm güçlere ihtiyacımız olacakken, mirasa sahip bir genci öylece bırakamayız."

"Ne demek istiyorsun?"

İhtiyar, bir nefes aldıktan sonra doğrudan kadının yüzüne bakarak "Ona mirasını uyandırması konusunda yardımcı olacağız." dedi.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #48

Miraslar, oldukça nadir ve kazanması zor güçler olduğundan dolayı, tüm büyücüler onları arzular. Mirasa sahip kişiler fazlaca kıskanılır. Bu nedenle toplumda onlara karşı hafif bir antipati vardır. Miras sahiplerinin geneli, bu durumla küçük yaşlarda karşılaştığından dolayı, toplumda istenmedikleri düşüncesine kapılmışlardır. Çoğusunun büyüdükçe bir suçlu haline gelmesinin temel sebeplerinden birisi, bu dışlanmışlık hissidir. Toplum tarafından kabul görmüş varisler, çok ama çok nadirdir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44428 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr