1. Cilt: Yabancı, Bölüm 3

avatar
328 2

Mathias - 1. Cilt: Yabancı, Bölüm 3


1. Cilt: Yabancı
Bölüm 3

İkili büyük bir kulenin önüne gelmişlerdi. Kule, oldukça eski görünümlü taşlardan inşa edilmişti ve küçük pencereleriyle birlikte çatısında bir terası vardı. Daha ye yeni öğlen olmasına rağmen burada uzun bir kuyruk oluşmuştu. Kulenin girişindeki iki muhafız, insanları belirli aralıklarla içeri alıyorlardı. Onlar da en arkaya geçerek sıradaki yerlerini aldılar.

"Bu geçit kulelerinin sıralarını hiç sevmiyorum. Sadece bu uzun kuyruğu görmek bile insanı yoruyor." Mathias şikayetçiydi. Hem şafakla uyanmak zorunda kalmıştı, hem de kuyruk beklemek.

"Öyleyse şanslıyız ki geçit kulelerindeki kuyruklar çabuk ilerliyor." Alain her zamanki gibi iyimserdi.

Mathias ona şöyle bir baktıktan sonra "Her şeye iyi taraftan bakmak sıkıcı olmuyor mu?" diye sordu.

Aldığı cevap ise "Kötü taraftan bakmaktan daha eğlenceli." olmuştu.

İkili konuşurken iki kişi daha girmişti bile. Kuyruk gerçekten de hızlı ilerliyordu.

Geçit büyülerinin şehirlerin içinde öylece kullanılması yasaktı. Bu nedenle her şehrin içinde, birkaç farklı noktada geçit kuleleri bulunurdu. Bu kuleler yakın çevredeki yerlere ücretsiz, daha uzak yerlere ise uzaklıkla doğru orantılı bir ücret karşılığı geçit açıyordu. Neyse ki Erimer köyü buraya çok da uzak değildi.

"Ben acıktım."

Mathias'ın sözü üzerine Alain'in de karnı guruldadı. "Sanırım ben de acıktım."

Beyaz saçlı genç etrafına bakındı. Yiyecek bir şeyler satan birilerini arıyordu. Seyyar satıcılar şehrin her yerinde bulunabilirdi. Derken burnuna enfes bir koku gelmişti. Bıraksalar saatlerce koklayabilecek gibi hissediyordu. Derin derin içine çektikten sonra arkadaşına döndü. "Yerimi tut, hemen döneceğim." Bunu der demez cevabı beklemeden koşmaya başladı.

Alain, onun arkasından bir süre baktıktan sonra tekrar önüne döndü. Onun yiyecek bir şeyler almaya gittiği her halinden belliydi. Söz konusu yiyecek olunca, Mathias'ın burnu sınırları aşabiliyordu.

Sıra ilerlemeye devam etti ve onların önünde sadece birkaç kişi kaldı. Genç adam hala dönmemişti.

Alain sırada beklerken kendisini izleyen bir çift gözden habersizdi. Tenha bir köşedeki geniş başlıklı adam, başlığını yüzünü göstermeyecek şekilde örtmüştü. Köşeden sadece başını çıkarmıştı ve parlak kırmızı gözleri siyah saçlı gence kilitlenmişti. Bir şey tutmaya çalışır gibi elini uzattı ona doğru; ama iki saniye sonra yavaşça indirdi tekrardan. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki bir muhafız onun yanına gelmişti. "Kimi izliyorsun sen?" diye sordu hafif zırhlı adam. Belinde büyü kelepçesi vardı. "Başlığını açıp yüzünü göster." Bu sözlerle birlikte muhafızdan bir miktar büyü enerjisi yayılmıştı.

Kırmızı gözlü adam hareketsiz bir şekilde biraz durduktan sonra muhafız sözlerini bir kere daha tekrarladı. Yabancının gözleri tekrar Alain'e döndü. Muhafızın görmediği yüz ifadesi ise, acınasıydı.

"Sana diyo-" Adamın sözleri yarıda kesildi, başlıklı kişinin onu tutup kimsenin olmadığı araya çekmesiyle. Adam karşılık bile veremeden çekildi ve birkaç saniye sonrasında tüm sokağa yayılan büyük bir çığlık duyuldu.

İnsanlar neye uğradıklarını şaşırırken tüm dikkatler oraya çevrilmişti. Kule muhafızlarından biri oraya doğru koştu hızla. Kalabalık, ona yol veriyordu. Oraya geldiği zaman ise olduğu yerde kalakaldı. Muhafızın bu hali, daha çok dikkat çekti. İnsanlar onun yanına doğru ilerlediler çekingen adımlarla. Muhafızın yanına varan ilk genç kız, korkuyla aynı az önce duyulan gibi bir çığlık atmıştı. Alain de oraya doğru koştu.

Manzara, dehşet vericiydi...

İki binanın arasındaki bu bölgenin en ucunda, resmen vahşet yaşanmıştı. Oradaki duvarlar kanla boyanmıştı, yerde kandan nehirler misali akıntılar oluşmuştu ve kırmızı kristalden bir kazıkla duvara mıhlanmış muhafızın bedeni aşağı sarkıyordu. Kazık tam da göğsünün ortasına saplanmıştı. Görenlerden birkaçı kendine hakim olamayarak kustu. Alain öylece bakakalanların arasındaydı.

İlk toparlanan kişi muhafız oldu. Saldırıya uğrayan muhafızın yanına var gücüyle koştu ve yerden bir metre yukarıda sallanan bedene saplı olan kazığı çıkardı. Yaralıyı yere düşmeden tutmuştu.

"Şifacı çağırın!" diye bağırdı, gür bir sesle. Ama kötü bir tarafı vardı bu işin. O anda orada şifacı yoktu, bir kişi dışında.

Muhafızın durumu Alain'i şoka sokmuştu. Bir süre kendine gelemedi; ama nihayetinde "B-Ben şifacıyım." diyebilecek gücü buldu kendinde.

"Çabuk ol!" Muhafız ona bağırıyordu. Genç adam hızlıca oraya geldiği zaman yaralının durumunu daha net görmüştü. Adamın ağzından, burnundan, kulaklarından ve gözlerinden akan kan kurumuştu. Yüzü neredeyse tamamen boyanmıştı bu kanla.

Şifacının başlayabilmesi için muhafız, tuttuğu arkadaşını yere uzattı. Alain ise hemen büyüsünü harekete geçirdi. "Şefkatli Akıntı."

Elinin üzerinde mavi bir büyü çemberi ortaya çıktı. Bu çemberin içinden çok da hızlı olmayacak şekilde bir miktar su yükselip elinde bir su topu oluşturdu. Bu olur olmaz, genç adam bu topu bastırdı yaraya doğru. Bunu yapmasıyla birlikte yaralı adam acıyla inledi. Ama ardından biraz daha rahatladığını belli edecek şekilde derin bir nefes verdi.

"Garvin, neler oldu burada? Bunu sana kim yaptı?" Muhafız, dostunu konuşturmaya çalışarak bilgi edinmek istedi. Şifacı çağırmıştı, ama oradaki herkes gibi o da biliyordu, bu yarsnın şifa büyüsüyle geçirilemeyecek bir şey olduğunu. Adamın göğsünde bir çocuğun bileği genişliğinde bir delik vardı. Eğer önden baksaydınız arkayı görebilirdiniz. Bu nedenle bunu kimin yaptığını öğrenmeyi arzuluyordu.

Yaralı adam önce konuşamadı. Sonra ise dudakları zorlukla hareket ederken "Kan... B..." diye başlamıştı ki sesi kesildi. Onu kurtarmaya çalışan dostuna bakarken dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Ve gözleri kapandı.

"Garvin... Garvin!" diye bağırdı muhafız hüzünle; ama sözlerinin artık dostuna ulaşamadığını biliyordu. Aynı dünyada değillerdi artık.

"Artık durabilirsin, evlat." dedi kısık sesle Alain'e. "O, öldü."

Genç şifacı şifa büyüsünü kesti. Bazı yaraların şifa büyülerini aştığını ve bu yaranın da o türden bir yara olduğunu en başından biliyordu zaten. Yine de... O adamı hayatta tutmak istemişti. En azından bir süre daha.

"Neler oluyor burada!?" Bağrışmalarla birlikte altı kişilik bir muhafız grubu daha geldi ve manzarayı görünce yüzleri değişti. Ölen muhafızın arkadaşı, onun cesedini kucağına aldı. Diğer muhafızların yanına gelince ise "Şehrin içinde bir katil var. Oldukça güçlü birisi. Dostum Garvin bir zihin büyücüsüydü. Ama görünüşe göre zihin kontrolü o adam üzerinde işe yaramamış."

Kule muhafızlığı görevindeki boşluğa bir başka muhafız geçerken, diğerleri orada toplanan kalabalığı dağıttı. Olay yerinde biraz inceleme yapacaklardı. İlk dikkatlerini çeken şey, şüphesiz ki katı kandan oluşan kristal kazık olmuştu.

İnsanlar oradan dağılmıştı ama bu olay hakkında tartışmalar çoktan başlamıştı. İnsanların ağzı, büzülebilecek bir torba değildi. Bunu kimin yapmış olabileceğini konuşuyorlardı. Bir şehrin içinde böyle bir cinayet işleyip de kaçabilmek herkesin yapabileceği bir şey değildi. Üstelik muhafızın dediklerini de duymuşlardı. Çok güçlü bir katil, şehrin içindeydi. O buradayken kim güvende hissedebilirdi ki?

Kule kuyruğu tekrar oluştuğu zaman Mathias da gelmişti. Elinde iki tane, çubuğa geçirilmiş, kılçıksız balık tutuyordu. Hemen yemeği uzatacaktı ama Alain'in yıkılmış gibi olan halini görünce "Ne oldu?" diye sordu. Siyah saçlı genç de, dostuna olanları bir bir anlattı.

"Ne? Nasıl? Şehrin en işlek yerlerinden birinde mi?" Genç adam şaşkınlığa uğradı. Ama arkadaşının hüznünü de görünce bir elini omzuna koydu. "Senin suçun değil, Alain. Şifa büyüsünün yeterli olamayacağı zamanlar olduğunu biliyorsun. Yapabileceğini yapmışsın sen."

Dostu derin bir nefes verdi. "Biliyorum... Ama hala üzülmekten kendimi alamıyorum. İlk gelen muhafız, onu tanıyordu. Ölüm gerçekleştiğinde, resmen yıkılmıştı."

İkili bir süre konuşmadılar. Sözler şu anda çok da bir etki sağlamıyordu.

Balıklar soğumuştu. Alain, onlara bakınca "Yemek için üzgünüm. Pek iştahım kalmadı." dedi.

Mathias balıkları çöpe doğru fırlattı. Ardından ona doğru gülümsedi ve "Bence de yememeliyiz. Ben yine fitim ama senin kilo vermen gerek. Göbek bağlamışsın." dedi. Siyah saçlı genç de gülümsemişti.

"Asıl göbek bağlayan sensin. Önce kendine bak."

İkisi de gülümsediler ve sıra kendilerine gelince kuleye girdiler. İçerisi iyice aydınlatılmıştı. Küçük pencerelerden fazla ışık girmemesinden doğan karanlık, meşalelerle giderilmişti.

Terasa doğru giden merdivenleri çıktılar. Orada onları birkaç büyücü bekliyordu. Bu büyücülerden biri hariç hepsi yerde bağdaş kurmuş şekilde oturuyordu. Ayaktaki büyücü onları görünce "Hoşgeldiniz, delikanlılar." diye karşıladı.

"Hoşbulduk, efendim. Erimer köyünr dönmek istiyoruz." Alain, hala tam toparlanamadığı için konuşan kişi Mathias olmuştu.

Büyücü onları başıyla onayladıktan sonra bir geçit açtı. Erimer çok da uzak olmadığı için bir ücret gerekmiyordu. "Geçebilirsiniz." sözü ile birlikte, geçide girdiler.

Birkaç saniyelik beyazlığın ardından köy meydanında belirmişlerdi. Etraftaki insanlar oraya baktıklarında gelenleri gördüler ve tekrardan işlerine döndüler. Sonuçta yabancı değillerdi.

"Seni eve bırakayım." Mathias, Alain'i evlerine doğru götürmeye başladı. Bu sırada da onu durmadan konuşturmuştu. Birinin, senin ellerindeyken ölmesini tam olarak anlayamazdı. Yine de moralini birazcık da olsa düzeltmek için elinden geleni yaptı.

Alain'in kaldığı malikaneye geldikten sonra onu bırakırken "İstersen akşama doğru ormana gidebiliriz. Dolaşmak sana hep iyi gelir." diye teklifte bulundu.

"Üzgünüm," dedi siyah saçlı genç. "Bugün gezmek istediğimi sanmıyorum. Hem de büyü gücü antrenmanlarına dönmeliyiz. Tören çok yakın."

"Pekala. Öyleyse sonra görüşürüz." Israr etmenin anlamı yoktu.

Alain kendi evine girince Mathias da kendi evine gitmişti. Onun evi tabii ki bir malikane değildi. Bahçesi olan küçük bir evdi. İçinde boş bir odası da vardı. Bu oda onun babaannesinin idi. Ölümünden sonra boş kalmıştı.

Evine gelince odaya hiç girmedi. Doğrudan bahçeye çıktı. Çok büyük olmayan bu bahçesi aslında küçük de sayılmazdı. Eve göre oldukça büyüktü. Uç kısmına doğru kaliteli tahtadan yapılmış bir talim kuklası vardı. Mathias onu saldırı hedefi olarak kullanırdı. Çarpma büyüsü çok fazla hasar veremediğinden dolayı kukla hala yeni gibiydi.

"Pekala, biraz çalışalım."

----------

Hikaye İle İlgili Bilgiler #3

Meditasyon, oturup bağdaş kurularak yapılan, büyü gücünün daha hızlı yenilenmesini sağlayan bir metottur. Bu sayede büyü gücünüzü kısa sürede yenileyip tekrar kullanabilirsiniz. Kule büyücüleri meditasyon yaparak işlerine geri dönmeye hazırlanırlar. Meditasyon, tüm insanlar tarafından bilinir.

Şifa büyüleri, vücudun yenilenme hızını arttırarak iyileşmeye destek sağlayan büyülerdir. Belli bir seviyede yenilenme sağlarlar. Lakin çok ciddi yaralanmalar şifa büyüsüyle tedavi edilemeyecek hasarlara neden olabilir. Bu durumda ölüm kaçınılmazdır.

Büyülerin güçleri, kişinin büyü üzerindeki hakimiyetine dayalıdır. Her büyücü en başta çok da güçlü olmayarak başlar. Bazı istisnalar olabilir lakin insanlığın geneli böyledir. Büyücü, büyülerini kullandıkça onları daha rahat kontrol eder ve gücünü arttırabilir. Bunun için sürekli çalışma ve zaman gereklidir. Bu nedenle yaşlı büyücüler, büyüleri konusunda ustalaşmış, güçlü insanlardır.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44433 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr