Bölüm 30: Generalin Oğlunu Sopalamak

avatar
10669 43

Martial World - Bölüm 30: Generalin Oğlunu Sopalamak


 

Çeviri: bebebiskuvisi

 


Lin Ming’in üç ay önceden bahsetmesi Wang Yigao’yu öfkelendirdi. Üç ay önce, hayatındaki en büyük aşağılamayı yaşamıştı! “Ne duruyorsunuz? Gidin! Daha sonra size musallat olmamı mı istersiniz?”


Wang Yigao’yu izleyen yalaka grubunun içinde, kadınları taciz edip erkeklere zorbalık yapan adamlar vardı. Wang Yigao da onların şemsiyesiydi! Wang Yigao onlardan kurtulmaya karar verirse korumalarını kaybedeceklerdi; bununla birlikte intikam almak isteyen ve suç kayıtlarını ortaya çıkaracak insanlar da başlarına bela olacaktı. Bundan sonra da Göklerin Talihi Şehri’nde kalacak bir yer bulamayacaklardı.


Bunları düşününce insanlar cesaretlendi ve acıya göğüs germeye karar verdiler. Ama yine de ona saldırmaya cesaret edemediler, bunun yerine çabucak bir darbe alıp da yere yığılmak için Lin Ming’e doğru atıldılar.


Lin Ming’in gözleri soğuktu. Sağ ayağını kullanarak yerdeki kargıyı eline aldı. Elinde sıkıca tuttu ve ona doğru koşan yalaka grubuna doğru salladı. Her savuruşunda tavukları süpürüyormuş gibi onları süpürüp attı! Kargıyı her savuruşunda beş ya da altı kişi havaya uçtu.


Acı ve keder iniltileri durmak bilmedi. Bu güçsüzler, gerçekten de acınasıydı; yere düştükleri an inleyip kıvranmaya başlıyorlardı.


Bunu görünce, Lin Ming şaşkınlıktan diyecek bir söz bulamadı. Kargıyı hafifçe sallıyor, gücünün dörtte birini bile kullanmıyordu, bu kadar çok acıtmamalıydı yani.


Bu salaklar pirinç çuvalıymış gibi davransa da, Lin Ming her seferinde yedi ya da seki kişiyi indirirken seyirciler şaşkına döndü ve etraftaki kalabalık gittikçe artmaya başladı.


Kaşla göz arasında, geriye götün götün sıvışmaya çalışan paniklemiş Wang Yigao’dan başka kimse kalmadı. Lin Ming’in ona doğru yürüdüğünü görünce, dış görünüşü sert olsa da bayılmak üzereydi. “Lin Ming, ne istiyorsun? Düşüncesizce davranmaman konusunda seni uyarıyorum, yoksa ölün çok çirkin olacak!”


Lin Ming ona bir tür böceğe bakarmış gibi baktı ve soğuk bir sesle konuştu: “Çürümüş yaprakların bile berrak damarları olur. Dövüş sanatları uygulayan biri olarak nasıl olur da bir korkak gibi omurganı kaybedersin? Tekrar tekrar canımı sıkıyorsun! Seni iki kez afettim zaten, bir kez daha affedersem dövüş sanatlarına çalışmamın ne anlamı kalır?”


Lin Ming bunları söylerken bir anda Wang Yigao’nun önüne ulaştı. Wang Yigao’nun tüyleri diken diken oldu, neredeyse altına işeyecekti. Aklında tek bir düşünce vardı ki, o da şuydu: ‘Bu Lin Ming deli mi? Bana vurmaya nasıl cesaret ediyor?’


“Nasıl cesaret edersin? Babam…!”


Wang Yigao, Lin Ming karnına yumruk attığında acınası bir çığlık attı. Lin Ming’in yumruğu, gizli bir enerji içeriyordu. Henüz ‘İpek gibi akış’a ulaşamamış olsa da bu sert ama nazik olan harekete biraz daha yaklaşmıştı. Yumruğunun enerjisi Wang Yigao’nun organlarına girdi ve onun kan öksürmesine neden oldu.


Lin Ming diğer eliyle de Wang Yigao’nun sağ yanağına bir şamar patlattı. Wang Yigao havada dönerek yere yapıştı ve yıldızları gördüğünü hissetti.


Dudağının kenarı Lin Ming’in şamarıyla açıldı ve bir dişi düştü!


“Sen...sen…” Wang Yigao ellerini ağzına götürdü. Ardından kanlı ellerine baktı ve gözleri öfkeden kıpkırmızı oldu. Çocukluğundan beri komutanın evinde büyümüştü ve kimse ona vurmaya cesaret edememişti. Kan lekeli, titreyen parmağını Lin Ming’e uzattı. “Seni...Seni öldüreceğim!”


“Beni öldürecek misin? Belki de bu fırsatı hiçbir zaman bulamazsın!” Lin Ming elinde kargıyı tutarak ona doğru yürümeye başladı. Gözlerinde bir öldürme niyeti vardı.


Öldürme niyetini hissedip de kargının boynundan yarım feet uzakta olduğunu görünce, Wang Yigao’nun kendine güveni ve öfkesi tamamen parçalandı. Kendini yere attı ve olabildiğince hızlı sürünerek çığlık atmaya başladı. “Adam öldürüyorlar!”


Lin Ming, gündüz vakti bunca insanın önünde generalin oğlunu öldüremeyeceğini biliyordu. Yumruğunda gizli bir enerji olsa da yavaş ve ölümcül olmayan bir saldırı yapmış ve onun sadece acı çekmesini istemişti. Dudağının yarılmasına gelince, acıtmış olsa da basit bir yaraydı ve basit ilaçlarla tedavi edilebilirdi.


Ama ana yolda, daha fazla toynak sesi duyulmaya başlandı. Lin Ming o yana baktığında otuz yaşında bir adamın geldiğini gördü. Bıyıklıydı ve beline asılmış kılıcıyla, bir kaptan üniforması giyiyordu. Hızla atını sürüyordu ve arkasında birkaç görevli daha vardı.


Görevlileri görünce, Wang Yigao umut ışığını görmüş gibi oldu. Yüksek sesle, “Kurtarın beni! Beni öldürmek istiyor!” diye bağırıp onlara doğru koşmaya başladı.


Lin Ming görevlileri görünce kaşlarını çattı. Aniden Wang Yigao’nun yaptıklarının arkasındaki amacı anladı. Hedefi sorun yaratmaktı. Gerçek şu ki, ata binen adamın da yalakaların da ona zarar verebilecek bir şey yapmasını ummamıştı, sadece Yedi Derin Savaşçı Evi’nin giriş sınavının güvenliğini sağlayan birliklerin gelip Lin Ming’i tutuklamasına neden olacak kadar sorun yaratmak istemişti.


Lin Ming bir kez tutuklandığında giriş sınavını kaçıracaktı. Belki de hüküm giyip hapsedilecekti.


“Burada neler oluyor?” dedi Kaptan Zhao Mingshan. Otuz beş yaşındaydı, Beden Dönüşümü’nün Dördüncü Seviyesi’ndeydi ve Göklerin Talihi Şehri Kolluk Kuvveti’nin kaptanıydı.


Zhao Mingshan acınası böcekler gibi yerde sürünenlere sordu. Bu yaralılar, yeniden enerji bulmuşlar gibi sürünmeye başlamıştı. Bu, Lin Ming’in daha önceden tahmin etmiş olduğu bir şeydi zaten. Hep birlikte Lin Ming’i işaret etmeye başladılar. “Bizi dövdü! Genç efendimizi öldürmek için komplo kuruyordu!”


“Sayın Kıdemli, lütfen bedenlerimizdeki yaralara bakın. Bu herif bir kargıyla savaşıyordu, neyse ki hızlı reflekslere sahiptim de sadece bir kırık kemikle kurtuldum.” Konuşan adam gömleğini kaldırdı ve göğsündeki büyük mavi izi gösterdi.


O anda Lin Ming de elinde kargı tutuyordu. ‘Kanıt kesin’ denilebilirdi.


“Büyük Kardeş Zhao, benim için duruma el koymalısın, ah.” Wang Yigao ağzını açar açmaz ağzındaki kan köpürmeye başladı. Bu adam çok acınasıydı, tek bir şeref kırıntısına bile sahip değildi.


Zhao Mingshan çabucak Wang Yigao’ya ilaç verdi. Bir kaptan olarak her zaman yanında ilaç bulunduruyordu. Elbette düşük kaliteli şeyler değildi. İnleyip hıçkırırken bile Wang Yigao ilacı ağzına attı. İlaç etkili oldu ve Wang Yigao’nun acısı biraz hafifledi.


“Büyük Kardeş Zhao, benim için adaleti sağlamalısın!” Wang Yigao, nefretle Lin Ming’e baktı. Lin Ming’in ona vuracağını hiç düşünmezdi! Bu yüzden onu öldürmeye karar verdi. Onu bir hücreye attıracak ve onunla başa çıkmanın bir yolunu bulacaktı. Seni öldüreceğim, seni sakatlayacağım, bundan kaçamayacaksın!


Hayır, onu öldürmek çok kolay olurdu. Ona acı çektirmek en iyisiydi!


Böyle meseleler, Wang Yigao’nun babasının önemseyeceği şeyler değildi. Bahsi kaybetmişti, bahsi Birinci Seviye'de olan bir çocuğa kaybetmişti, isminin tersine çevrilmesini öne sürdüğü bir bahsi kaybetmişti. Wang Junzhu bunun için çok öfkeliydi elbette.


Ve ailenin onuruna halel gelmediği sürece, Wang Junzhu birkaç sivilin sakatlanmasını da önemseyecek biri değildi. Bu meseleye tepki bile göstermezdi muhtemelen.


Bunu düşününce,Wang Yigao sonunda kalbinin rahatladığını hissetti. Lin Ming ona vurmuş olsa da, fiziksel acı geçiciydi. En önemli olan şey, kalbindeki öfkeyi serbest bırakmaktı. Kardeş Zhu’nun planlamış olduğu da buydu.  Olayın ‘gerçeği’ni yeniden yazabildikleri sürece, diğerleri üzerinde baskı kurmak için otoritesini kullanabilirlerdi.


Zhao Mingshan aptal değildi. Yıllardır Kolluk Kuvveti’nde görev yapmaktaydı. Akıllı ve ayakları hızlı olduğu için kaptanlığa terfi etmişti. Sadece manzaraya bakarak bile olayın büyük kısmını doğru tahmin etti. Bu genç adam, general evini kızdırmıştı. Kendisine zor zamanlar yaşatılmış olsa da, bu çocuk general evinden birini bu derece yaralamıştı; hayatının sona erdiği belliydi.


Bir kaptan olarak, Göklerin Talihi Şehri’nin belli başlı oyuncularının nüfuzunun farkında olmalıydı. Zhao Mingshan’ın idaredeki pozisyonu yüksek değildi ve kesinlikle bu güçleri karşısına alamazdı; Zhao Mingshan da böylece boşluklarla dolu bir adaletin içinde yaşamayı öğrenmişti. Elinde öyle bir mesele varsa, haklı olana, hatalı olana, gerçek olana bakmaz, tarafların arka planlarına bakardı.


Wang Yigao’nun babası sadece silahlı kuvvetlerin generali değildi, aynı zamanda onu terfi ettiren kişiydi, ama öyle olmasaydı bile General Wang’ın önemli ismini gözetmek zorunda kalırdı.


Wang Yigao ana ev için bir şey ifade etmeyebilir ve içerde disiplin altında tutuluyor olabilirdi ama şimdi dışarıdaydı ve onuru söz konusuydu. Zhao Mingshan doğru kararı vermezse, General Wang’ın adamlarından biri olmadığı ileri sürülebilirdi.


Bunu anladığından dolayı vereceği hükümde kararlıydı. Elini salladı ve bir görevli öne çıkarak yerde yatan yaralıların durumlarını incelemeye başladı. Daha sonra Lin Ming’in kargısını inceledi ve onu yerde yatan yaralıların yaralarıyla karşılaştıktan sonra konuştu: “Evet, bu yaralar bu kargıdan kaynaklanıyor.”


Zhao Mingshan başını salladı ve Lin Ming’e hitaben konuştu: “İsmin?”


Lin Ming, Zhao Mingshan’ın yapmaya hazırlandığı şeyi tahmin etmişti. Cüretkar bir şekilde Zhao Mingshan’a bakarak dürüstçe cevapladı: “Lin Ming!”


Lin Ming’in gözlerine baktığında, Zhao Mingshan onu rahatsız hissettiren hafif bir küçümseme hissetti. Kendisini iyi hissetmese de konuştu: “Kanıt kesin, kendini savunmak için ne söyleyeceksin?”


“Kanıt kesin mi?” Lin Ming küçümsediğini açıkça gösterir bir şekilde gülümsedi. “Seyircilere sormayacak mısın? Sadece Wang Yigao’nun tarafının açıklamalarını dinledin?”


Zhao Mingshan kaşlarını çattı, bu adamın aklından geçenleri anlayamıyordu. Buraya vardığından beri olayların bu şekilde şekilleneceğini tahmin etmişti, ama şimdi, bu çocuk ölümü yaklaşıyorken bile şaka yapıyormuş gibi görünüyordu. Bu çocuk, neden Wang Yigao’ya vurmak zorundaydı ki? Babasının Göklerin Talihi Şehri’nin Silahlı Kuvvetler Komutanı olduğunu bilmiyor muydu?


General Wang, oğlunun aptallığını hoş görmeyip onu sık sık cezalandırsa da, başka birinin oğluna vurmasına izin vermezdi, zira bu, onun yüzüne tokat atmaktan farksızdı.


Bu çocuğun, Lin Ming’in arkasında kimse olamazdı...kıyafetleri bunu doğruluyordu. Aralarında bir çeşit kişisel mesele olmalıydı.


Zhao Mingshan iç çekti ve konuştu: “Seyircileri de sorgulayacağız elbette, ama önce sözlü itirafının kaydını tutmak için benimle ofise gelmelisin. Soruşturma bitene kadar orada kalacaksın.” İnsanlar aptal olmadığı sürece idareyle ters düşmeyecek ve konuşmaktan kaçınacaktı. Sonuçta koca ağızlık yapanlar için sonuçlar nahoş olacaktı.


“Gidelim!” Zhao Mingshan elini salladığında, iki görevli ellerine halat sararak ileri çıktı. Wang Yigao’nun yüzünde kötücül bir sırıtış ortaya çıktı. ‘Benimle dövüşmek mi? Götünden nasıl kan alıyormuşum şimdi gör bakalım!’


Lin Ming, iki görevlinin ellerinde halatla ona yaklaştığını görünce kol yenini salladı ve soğukça konuştu: “Beni bağlamak mı istiyorsunuz? Öyle bir şey yaparsanız pişman olacaksınız!”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr