Bölüm 122: Büyü Küpü Tekrar Ortaya Çıkıyor

avatar
9423 36

Martial World - Bölüm 122: Büyü Küpü Tekrar Ortaya Çıkıyor


 

Çeviri: Yicooo Düzenleme: Kharsmi

 

Lin Ming anlayamamıştı. Kan sembolü gün içinde birisinin onu gizemli bir yetenekle tuzağa düşürmeye çalışmasını engellerken yok olmuş olabilir mi?

 

Bu İmkansız olmalıydı. Eğer gerçekten birisinin böyle derin yetenekleri varsa ve bu kan sembolünü o fark etmeden yok edebilecekse, o kişi en az Xiantian seviyesinde olmalıydı. Fakat bu seviyede birisi onu sadece parmağını kıpırdatarak öldürebilirdi ve böyle önemli insanlar Zhu Yan veya Onuncu Prens’in bir ricada bulabileceği birisi olamazdı.

 

Lin Ming neler olduğunu anlayamıyordu. Onun yerine, esnek zırhı yerine koydu ve yatağa girdi.

 

O gece, belki de ruh gücü ve gerçek özünü aşırı kullanmış olmasından ötürü, Lin Ming çok sesli bir şekilde uyudu.

 

 

Kocaman ve kapkaranlık uzayda belli belirsizce yuvarlanıyordu. Tıpkı sonsuz kozmosta yıldızlı bir gecede karanlıkta yüzmek gibiydi. Sayısız şeffaf hayalet çevresinde çırpınıyordu ve bu şeffaf hayaletler tıpkı arkalarında aynalar parıldarcasına ışığın sayısız noktalarıydı. Işık noktaları, küçücük bir kum tanesinden, avuç içine kadar varan değişik büyüklüklerdeydi. Onlar değişik bir desen üzerinde hareket ediyorlardı. Bu parlak ışıkların tam ortasında, ışıldayan, 30 santimetre çapında bir küre vardı. Işık küresinden ılık ve yumuşak bir his veren, sönük, krem beyazı bir hale yayılıyordu.

 

Bu, Büyü Küpü’nün içindeki uzaydı.

 

İlk kez Büyü Küpü’ne girdiğinde, Büyü Küpü vücuduna girmiş ve oraya saklanmıştı. O zamandan beri onu ne çağırabiliyor ne de dokunabiliyordu, neden aniden bugün tekrar içine girebilmişti ki?

 

Her ne kadar bu bir rüya olsa da, Büyü Küpü’nün içindeki uzayda olduğunu anladığında Lin Ming’in bilinci aniden açılmıştı, fakat yine de Büyü Küpü’nün içindeki uzaydan çıkamıyordu.

 

Tabii ki Lin Ming çıkmaya hazır değildi. Bakışları sıvı halde yıldızlar gibi görünen ruh parçalarına takıldı. Onlara heyecan ve ciddiyetle baktı.

 

İlk başta, ona bu kadar fırsatı tanıyan şey bir ruh parçasıydı. Eğer o ruh parçası olmasaydı, ruhani savaş niyetini idrak etmiş olabilseydi bile, en fazla Houtian seviyesinde kalır ve asla Xiantian seviyesine ilerleyemezdi.

 

Hiç kuşku yoktu ki, bu ruh parçaları tükenmez miktarda gömülmüş efsanevi hazineler içeriyordu. Fakat aynı zamanda öldürücü bir niyeti de vardı. Eğer dikkat etmezse, Lin Ming’in bilinci ruh parçası tarafından yutulabilir ve sonsuza kadar orda kalabilirdi.

 

“Bir ruh parçası, sahipsiz ruh mudur? Acaba hâlâ silinmemiş ruh işareti bulunduran ruh parçaları var mıdır?"

 

İnsan ruhu iki parçadan oluşurdu. Hafıza ve ruh işareti. Eğer ruh işareti silinirse, sadece hafızası kalır ve sahipsiz bir ruh olurdu. Sahipsiz ruhların zekaları olmaz, sadece iç güdüleri olurdu.

 

Eğer ruh işareti silinmemişse, ruh parçası kendi özgür iradesine sahip olurdu. Eğer böyle bir ruh parçası yuttuysa, o zaman Lin Ming’in ruh işareti duran bir ruh parçasının üstesinden gelmesi imkansızdı. Onu bastırmayı becerebilse bile, bölünmüş kişiliğe sahip olabilir ve sürekli olarak dengesiz kalabilirdi.

 

Lin Ming kocaman, yıldızlı uzaya karşı uzun süre durdu. Herhangi bir acelesi yoktu. Şüpheli bir şekilde avuç büyüklüğündeki parlak ışık parçalarına baktı fakat yaklaşmaya cesaret edemedi. Diğer ışıkların ortasında bulunan kocaman yuvarlak ışığa gelince, Lin Ming kesinlikle ondan uzak duruyordu. O büyük ışık küresinin rüyalar aleminde gördüğü gizemli kadından geldiğine dair şüpheleri vardı.

 

Hmm? Bu…

 

Lin Ming ışık topuna baktığında, garip bir şeyler olduğunu anladı. Işık topunun üzerinde sanki kanla boyanmış gibi hafif bir kızarıklık beliriverdi.

 

Kan?

 

Bu ani fikir Lin Ming’in zihnini durdurdu. Mor Altın Esnek Zırh’ın kan sembolü de kandan yapılmıştı. Esnek zırhı giydiğinde kan sembolünün olduğu yerin aslında Büyü Küpü ile aynı yerde olduğunu fark etti.

 

Acaba olabilir miydi?

 

Acaba esnek zırhın kan sembolü, Büyü Küpü tarafından absorbe edilmiş olabilir miydi?

 

Bu ani aydınlanma Lin Ming’i şüpheye düşürmüştü.

 

Belki de kanın absorbe edilmesi Büyü Küpü’nün uzayına tekrar geçmesini sağlamıştı.

 

Büyü Küpü kan özünü emebilir miydi?

 

Bu keşif Lin Ming’i hem mutlu hem de endişeli hale getirmişti. Mutluydu çünkü Büyü Küpü’nün bazı sırlarını keşfetmişti. Endişeli olmasının nedeni ise, bu sır ona kötücül bir his vermişti. Bu Büyü Küpü kesinlikle arkadaş canlısı bir obje değildi.

 

Fakat tekrar Büyü Küpü’nün içinde olması onun için büyük bir fırsattı.

 

Bu aynı zamanda tehlike anlamına da geliyordu.

 

Lin Ming Büyü Küpü’nün yıldız okyanusu uzayında uzun süre durdu. Hangi ruh parçasını seçmeliydi?

 

Bu kadar fazla ruh parçası arasında rastgele birini seçmek şansını test etmesi anlamına geliyordu. Eğer tamamen kullanışsız birini seçerse, her şey boşa giderdi.

 

Lin Ming ardı ardına ruh parçalarını izledi ama içlerini görmeyi başaramadı. Bu sayısız ruh parçası tıpkı on binlerce yeşim taşı gibiydi. Bazı yeşim taşları en saf kalite beyaz yeşim olabilirdi fakat bazılarında hiç olmayabilirdi de. Ve hatta bazılarının içinde, bir şeytan saklı olabilirdi.

 

“Bu ruh parçası çok parlak, yıldızlara çok benziyor. Buna dokunmamalıyım.”

 

“Bu da çok küçük, bir pirinç tanesinden bile küçük. İlk defa seçtiğim ruh parçası hemen hemen bu büyüklükteydi fakat şimdi güçlendim, daha büyük birini seçmeliyim… Ama ne kadar büyüğünü?”

 

“Beden kırmızı bana şeytani bir his verdi, tıpkı kanla kaplanmış gibi. İçinde kötü ruhlar ve karanlık hisler varmış gibi. Belki de bu ruhun ustası… Korkarım ki ölümünden önce sayısız insanı öldürmüş katil bir şeytan olabilir. Böyle insanların derin takıntıları olur, buna da dokunmamalıyım.”

 

“Mmm? Altın kırmızı renginde olan da var. Nasıl ilkeler bir altın kırmızı ruh parçası yaratabilir ki?”

 

Böyle önemli bir karar aşamasında olmak Lin Ming’i bile kararsız kılmıştı.

 

“Eğer birisini seçmek zorundaysam…” Lin Ming gözlerini maş fasulyesi büyüklüğünde bir ruh parçasına dikti. Fazla parmak değildi, aynı zamanda ne büyüktü ne de küçük.

K.N: 

 

Dikkatlice ruh parçasına yaklaştı, başka herhangi bir ruh parçasına dokunmamaya da dikkat etti. Yaklaştıkça, eğer ruh gücüyle ruh parçasını araştırırsa ne bulacağını merak etti.

 

Bunu aklının bir köşesinde tutarak, Lin Ming ‘Zorba Ruh Tekniği’ni dolaştırmaya başladı ve ruh parçasını incelemek için ruh gücünü kullandı.

 

Bir dövüş sanatçısının ruh gücü ve ruh işareti birbiriyle bağlantılıydı. Eğer yanlış kullanılırsa, saldırıya açık kalırdı. Eğer bir ruh hasar görürse, tedavi etmesi çok zor olurdu. En azından Gökyüzü Servet Krallığı’nda Lin Ming ruh tamirine yardımcı olacak herhangi bir şey görememişti.

 

Lin Ming’in amacı ruh gücünü kullanarak ruh parçasını incelemekti ve belki de değerli bilgiler toplamaktı. Bazı anılarını okumak bile mümkün olabilirdi, eğer bunu yapabilirse ruh parçasını yutup yutmaması gerektiğine karar verebilirdi.

 

Fakat Lin Ming’in ruh gücü ruh parçasıyla temasa geçince, ruh parçası aniden Lin Ming’in ruhuna akan bir yıldırım akıntısına dönüştü.

 

Lin Ming’in tepki verecek zamanı olmamıştı. Bir ‘vişşş’ sesiyle, sahipsiz ruh parçası çoktan Lin Ming’in Bilinç Deniziyle birleşmiş, Lin Ming’in ruh işaretini hedefleyerek, aklına saldırıya geçmişti.

 

“Lanet olsun!”

 

Lin Ming böyle bir sonuç beklemiyordu. Bir bıçağı ucu beynine durmadan saplanıyormuş gibi hissediyordu. Böyle şiddetli ve vücudunu saran acı, gözlerinin kararmasına, oracıkta neredeyse bayılmasına sebep oldu.

 

“Gelişimim geçmişten çok daha fazla fakat bu acı dayanılmaz derecede fazla. Sadece ufacık bir ruh bilinci içeriyor fakat yine de çok güçlü.”

 

Bir ruhun gücünün gerçek özle hiçbir bağlantısı yoktu, gücün kaynağı ruhun kendisiydi. Lin Ming ‘Zorba Ruh Tekniği’ni uzun süreli yazıt tekniklerinde kullanmıştı ve ruhu da doğal olarak güçlenmişti. Fakat bu sahipsiz ruh parçası önceki seçtiğinden daha büyük ve parlaktı.

 

Doğal olarak bu ruhu yutması yaklaşık on kat daha zordu!

 

Ling Ming’in Bilinç Denizi tekrardan bir savaş alanı halini almıştı. Beynindeki derin acı sanki zihnini binlerce böcek kemiriyor gibiydi.

 

Karışık ve kafa karıştırıcı birçok görüntü zihninde izdihama sebep olmuştu. Lin Ming kafasını tuttu, ruhunu ezen acıyı bastırmaya çalıştı ve çabukça kaybolan bilinci için ‘Zorba Ruh Taktiği’ni dolaştırmaya başladı.

 

Önceki tecrübesi sayesinde Lin Ming bu sefer daha sakindi. Kafasını bölüyormuş gibi hissettiren acı onu afallattı, fakat Lin Ming bir kere sersemleyip bilincini kaybederse, kuşkusuz öleceğini biliyordu. Böyle güç uygulamaya devam ederse sahipsiz ruhun yorulacağını ve kazanacağını biliyordu.

 

Fakat bu ruh parçasının sahibinin ruh gücü öncekinin çok daha üstündeydi.

 

Lin Ming dişini sıktı ve zihninin tek parlak ve saf kalesini korumaya çalıştı.

 

“İlk seferinde ‘Zorba Ruh Tekniği’ni bilmiyordum, dayanabilmek için tek olanağım kalbime inanmaktı. Fakat bu sefer ruh gücüm çok daha güçlü ve benim dövüş sanatlarına olan inancım daha tam, nasıl kaybedebilirim ki!”

 

Haaaah!!

 

Lin Ming’in Bilinç Denizi’nde sahipsiz ruh Lin Ming’in ruh işaretine saldırdıkça fırtınalar oluşuyordu.

 

Zaman geçtikçe parlayan ışıklar kararmaya başladı.

 

Acı, sonsuz bir tsunami gibi akmaya devam ediyordu. Lin Ming dişini sıkıp zihnindeki saf ıstıraba karşı gelmeye çalıştı. Bilinmeyen bir zaman sonra, acı verici his zayıfladı ve yok olmaya başladı. Lin Ming’in vücudu ter içinde kalmış ve buz gibi olmuştu.

 

Uzun zaman sonra, ruh parçası içgüdülerini kaybetti ve tamamen saf ruh enerjisine dönüştü. Sonra da Lin Ming’in Bilinç Denizi ile bir oldu.

 

 

Gözlerini açınca Lin Ming Büyü Küpü’nün geniş, yıldızlı uzayından çıktığına şaşırmıştı. Kütükten yapılmış odacığında ahşap tavana bakıyordu. Böyle tanıdık bir ortamla karşılaşmak onu rahatlatmıştı.

 

Kafasındaki anıları gözden geçirince, Lin Ming başka bir baş ağrısı hissetti. Bu ağrı tıpkı günlerce uyumadıktan sonra gelen ağrı gibiydi.

 

“Dizi formasyonları, dizi desenleri, dizi diyagramları, tılsımlar… Bu muhtemelen bir dizi ustasıydı.”

 

Açık zihinle olanları irdeledikten sonra, Lin Ming gülse mi ağlasa mı bilemedi. O kadar şanssızdı ki bir dizi ustasının hafızasını almıştı.

 

Bir dizi ustası hiç şüphesiz çok güçlüydü. Sadece On Bin Ölüm Dizisi, metal, tahta, su, ateş, toprak, rüzgar ve yıldırımın yedi ana öldürme dizisi, nazik pagoda ve yeşim deniz platformuna bakmak bir dizi ustasının gücünü görmeye yeterdi.

 

Yedi Derin Savaşçı Evi’nin yedi kurucusundan birisi aslında dizi metotları konusunda uzmandı.

 

Eğer Nazik Pagoda gibi bir devasa dizi yaratabilirse ve bunu Gökyüzü Servet Krallığı’na satarsa değeri en az 10 milyon altın tael olurdu.

 

Fakat Lin Ming’in böyle bir diziyi ayarlaması olanaksızdı.

 

Yedi Derin Savaşçı Evi’nin önemli dizileri birkaç Xiantian ustanın beraber çalışmasıyla yaratılmıştı. Gereken toplam gerçek öz miktarı korkutucuydu.

 

Fakat böyle büyük bir dizi kullanılmazsa, normal bir dizi limitli faydalara sahip olurdu.

 

Her ne kadar sinirlenmiş olsa da Lin Ming cesaretini kaybetmedi. Bu ruh parçasında birçok anı vardı, sadece diziler yoktu. Ayrıca, diziler konusunda, şu anda Lin Ming’in işine yaramıyor olabilirdi fakat bu gelecekte işine yaramayacağı anlamına da gelmezdi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr