Bölüm 1044: Kaybolun Çöpler!

avatar
2854 10

Martial God Asura - Bölüm 1044: Kaybolun Çöpler!


 

Çeviri: Wolfcobain

 

 

"Efendi kardeş Zhao, bu yeterli değil mi? Bu insanlar çöp olmasına çöp ama, Chu Feng bulaşmak isteyeceğiniz birisi değildir. Gerçekten de denildiği kadar güçlüyse, o zaman ne yaparız?"

 

"Bu doğru, kıdemli kardeş Zhao. Sen Chu Feng ile düelloya girişip söylendiği kadar güçlü olup olmadığına bakacağım dememiş miydin?"

 

"Şuan yaptığın bir düellodan öte bir şey. Bu adeta kışkırtma, aşağılamadır. Chu Feng gerçekten de o kadar güçlüyse, üçümüz büyük bir felaketle yüzyüze kalmaz mıyız?" Bu anda, Zhao Genshou'yu takip eden iki adam ona yaklaştı ve onu ikna etmeye çalıştılar.

 

"Büyük felaket mi? Kim büyük bir felaketle yüzyüze kalacakmış? Ben mi? Palavra!"

 

"Güney Deniz Bölgesi'nden çıkma bir çöpün Han ailesini zorlayacak kadar güçlü olduğuna inanmıyorum.

 

"Bak sana ne diyeceğim. Koruyucu Lord Han ailesinden gelenlerden uzun süredir hazmetmiyor. Han ailesini Güney Turkuaz Orman'ından kovmak Koruyucu Lord'un zaten eninde sonunda yapacağı bir şeydi. Bunun Chu Feng ile hiçbir alakası yok." Chu Feng'in adını duyan Zhao Genshou'nun yüzü ekşidi.

 

"Zhao Genshou, sana daha mantıklı davranmanı tavsiye ediyorum. Bu gün Chu Feng'in yaptıklarını birçok yaşlı ve mürit kendi gözleriyle gördü. Hepsi Chu Feng'in nasıl sıradışı bir dahi olduğunu biliyor. Onun yeteneği ikimizden de ulu. Koruyucu Lord'un onun hakkındaki görüşü çok iyi ve onu bizim Güney Turkuaz Ormanımızın umudu olarak görüyor. Şuan yaptığın şey kendi mezarını kazmak." O on sekiz kişilik gruptaki kadın tekrar Zhao Genshou'yu çağırdı.

 

"Olağandışı dahi mi? Saçmalık! Sen onun güçlü olduğunu söyledin, onu kendi gözlerinle gördün mü? İçinizden herhangi birisi kendi gözleriyle gördü mü? Gören kimdi?"

 

"Eğer Chu Feng o kadar güçlü olsaydı o zaman şimdiye kadar kendini göstermesi lazımdı. Ben onun Güney Deniz Bölgesinden halkını küçük düşürdüm, yinede sözü geçen Chu Feng nerede?" Chu Feng'in yeteneğinin ondan daha da yüce olduğunu duyan Zhao Genshou daha da hoşnutsuz hissetti. Sinirle söylendi.

 

"Beni mi arıyorsunuz?" Zhao Genshou'nun lafı ağzından çıktığı anda arkasından bir ses duyuldu.

 

Zhou Genshou'nun yüz ifadesi büyük bir değişime uğradı. Onun yanındaki iki adam için de, onlar o kadar korkmuştu ki titremeye başladılar. İstemsizce, beladan uzak durmak için geriye zıpladılar.

 

Neredeyse aynı anda, oradaki hemen hemen herkes ürktü çünkü Zhou Genshou'nun arkasında bir genç bulunuyordu. Ancak, o konuşmadan önce, kimse onun Zhao Genshou'nun arkasında olduğunu anlamamıştı.

 

Bu şahıs... Chu Feng'di.

 

"Chu Feng..." Diğerlerine kıyasla, Li Lei Chu Feng'i gördüğünde çok mutlu olmuştu. Kendini tutamadan Chu Feng'e seslendi. O, kurtarıcısının geldiğini anlamıştı.

 

"Chu Feng, o Chu Feng mi? O gerçekten söylentilerdeki gibi gençmiş. Bu yaşta o gerçekten bir dokuzuncu seviye Dövüş Lordu mu?"

 

"Hayır, o benim bile beklediğimden daha genç. Söylentilere göre bu çocuk sadece dokuzuncu seviye Dövüş Lordu olmasına rağmen seviyesiniseviye bir Dövüş Kralı yapabilecek gizli bir teknik biliyormuş. Kısacası akıl almaz bir şey."

 

"Dahası, söylentilere göre bu çocuğun dövüş yeteneği aşırı yüksek ve cennetlere baş kaldırabilecek bir güce sahip. Seviye üç Dövüş Kralları bile onunla boy ölçüşemezmiş."

 

"Aynen öyle. Seviye bir Dövüş Kralı'nın bir Rütbe üç Dövüş Sanatı Kralını yenmesi. Bu güçlü dövüş yeteneği ile, Turkuaz Dağı'nın çekirdek müritleri arasında bir bayağı nadir bir şey, ama tabii ki de bunların hepsi bir söylenti. Biz hala bu Chu Feng hakkında olan söylentilerin doğru veya yanlış olduğunu bilmiyoruz."

 

Chu Feng'in kimliğini öğrendikten sonra, o on sekiz'in gözleri parladı. Dikkatlice Chu Feng'i incelerken, kısık sesle birbirleriyle konuşmaya başladılar.

 

"Yani sen Chu Feng'sin?" Zhao Genshou Chu Feng'i sorguladı.

 

"Evet Chu Feng'im. Benden ne istersin?" Chu Feng hafifçe gülümsedi. Ama, bakışları buz gibiydi.

 

Soğukluk ürperti veriyor ve bakanın ruhuna işliyordu. Görünmez bir keskin kılıç gibi, şimdiden Zhao Genshou'nun kalbine saplanmış ve ruhunun derinliklerine işlemişti.

 

O anda, Zhao Genshou'nun gözler önüne serdiği kudret yok oldu. Sanki onu oluşturan her şey yok olmuştu. Chu Feng'i önünde görürken onu nasıl küçümseyebilirdi ki? Zaten onun Chu Feng'in önünde ayakta kalabilmesi bir mucizeydi.

 

Tam bu anda, Zhao Genshou pişman oldu. Ne kadar kendini beğenmiş olsa, ne kadar kibirlense ve ne kadar gururlansa da o hâlâ çok yetenekli bir gençti. Yani, bir ahmak değildi. O, Chu Feng'in ruhun içine işleyen bakışından bile ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliyordu.

 

Zhao Genshou şimdiden Chu Feng'in korkunç güçlü olduğunu anlayabiliyordu. Chu Feng'in ondan güçlü olması bir yana, Chu Feng Güney Turkuaz Ormanı'nın müritlerinin hepsinden daha güçlüydü. Han ailesindeki kovulmuş müritler bile Chu Feng'e kıyaslanamazdı.

 

"Hayır, hiçbir şeye ihtiyacım yok." Aklını toparladıktan sonra, Zhao Genshou konuştu. Kendini toparlamak için pek bir vakit harcasa da onun sesi yine de titriyordu ve konuşurken kekelemeye başladı.

 

"Ne oldu? Zhao Genshou nasıl bu kadar dehşete düştü?"

 

"Akıl almaz bir durum. Kendini beğenmiş Han ailesi karşısında bile Zhao Genshou böyle değildi. Burada ne oldu?" Zhao Genshou'nun tepkisini görenler, onu bilenler anında şok olmuştu.

 

Ama diğerlerine kıyasla, Chu Feng hafiften gülümsedi ve "Senin ihtiyacın yoksa bile sana soracaklarım var." dedi.

 

"Kü-küçük kardeşim Chu Feng, burada ne işin var?" Bunu duyunca Zhao Genshou'nun rengi yeşile döndü. Onun konuştuğu ses daha da titremeye başladı.

 

"Önce ben sana sorayım. Güney Deniz Bölgesindeki insanlar seni kışkırttı mı?" Diye sordu Chu Feng.

 

"Ha- hayır." Zhao Genshou çekingence kafasını salladı.

 

"O zaman ben sana sorayım, Güney Deniz Bölgesindeki insanlar seni tahrik etti mi?" Chu Feng tekrar soru.

 

"Ha-ha-hayır." Zhao Genshou tekrar kafasını salladı. Onun yüz ifadesi daha da çirkinleşti. Bacakları titremeye başlamıştı bile.

 

"O zaman, niye Güney Deniz Bölgesindeki halkımın senin gibi bir yavşağa diz çökmesini istiyorsun? Eceline mi susadın yoksa?" Tam o anda, Chu Feng aniden sinirlendi. Elini kaldırdı ve bir 'çat' sesi duyuldu. Yankılanan bir tokat Zhao Genshou'nun yüzüne indi, ve onu yere yapıştırdı.

 

"Ahh!..." Chu Feng'in ani tokadı Zhao Genshou'yu gafil avlamıştı. Aslında, kendisini korumak isteseydi bile başaramazdı. Tokadın gücü yerde uzunca süre yuvarlanmasına neden oldu. Kalktığında kan tükürüyordu.

 

Tokatlanmasına rağmen Zhao Genshou sinirlenmemişti. Aslında, kendini daha da aklı başında hissetti. Çünkü önceden hissettiği gücün gerçek olduğunu öğrendi. Chu Feng gerçekten de korkunç güçlü bir varlıktı.

 

Görünüşe bakılırsa Chu Feng hakkındaki tüm o söylentiler doğruydu. Chu Feng gerçekten de onlardan çok üstte bir dehaydı.

 

Bu yüzden, bir daha Chu Feng ile bozuşmak istemedi. Yüzüne sert bir tokat yemesine ve tüm gururunu kaybetmesine rağmen birazcık bile hoşnutsuzluk hissetmeye cüret edemedi. Onun yerine ağzındaki kan lekesini sildi, ayağa kalktı ve kendini gülümseme zorladı. Chu Feng'e dedi ki: "Küçük kardeşim Chu Feng, sen ne yapı-"

 

"Diz çök!" Ama kim tahmin ederdi ki, Zhao Genshou söyleyeceğini bitiremeden önce, Chu Feng'in sinirle bağıracağını. Aynı anda, aurasını da ortaya çıkardı.

 

"Buum." Chu Feng aurasını çıkardığı anda, yer sallanmaya başladı. Etraflarını sarıp gökyüzüne varan koca ağaçlar bile sallandı. İkisi de seviye dokuz Dövüş Lordu olsa da Chu Feng'in aurasının baskın kudreti seviye bir Dövüş Kralının aurasını bile geçmişti.

 

"Tanrım, bu..." Chu Feng'in baskın kudret ile dolu aurasını hissedenler taş gibi kaldı. Bu özellikle o on sekiz ünlü mürit ve Zhao Genshou ile gelen diğer ikisi için geçerliydi. Onların yüz ifadeleri gerçekten olabildiğince parlak ve harikaydı.

 

"Diz çök."

 

Zhao genshou direkt yere diz çöktü. Onu diz çökmeye zorlayan şey, baskın kudreti ile zorlayan Chu Feng değildi, o kendisi isteyerek yere çöktü. Bunu sebebi onun Chu Feng'in ne kadar korkutucu olduğunu anlamasıydı. Chu Feng'in onu öldürmesinden korkuyordu.

 

"Önceden, sen pislik kim demiştin?" Chu Feng ona doğru yürüdü ve soğukça sordu.

 

"Benim, ben."

 

"Ben pisliğim, pislik." Zhao Genshou fazla düşünmedi ve kararlıca cevap verdi.

 

"Heh, kendine baksana. Sen pisliğin teki değil misin?" Zhao Genshou bembeyaz bir yüzle soğuk terler içinde titrerken Chu Feng bağırdı.

 

"Uza. Bugünden sonra, eğer bu avluya adım atmaya cüret edersen veya Güney Deniz Bölgesinden birine saygısızlık edersen diz çöktürmekle kalmam, canını alırım."

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr