Çeviri: Wolfcobain Düzenleme: Sajapyu

Chu Feng Sisli Tepeye girmiş olmasına rağmen henüz ne Zi Ling'i görmeye gidebiliyordu ne de taş tabletin yanına.

Aslında hiçbir yere gidemiyordu. Birinci Ölümsüzün kaldığı yerde kısılı kalmıştı. Her şey ona bağlıydı, her bir bilgiyi o ediniyordu.

Birinci Ölümsüz kötü niyetli biri olsaydı ve Chu Feng'i öldürmek isteseydi yapması oldukça kolay olurdu. Ama Chu Feng'in içinde huzursuzluk ya da gerginlik yoktu.

Chu Feng Birinci Ölümsüzün iyiliğine değil de onun Ya Fei'ye karşı duyduğu sevgiye güveniyordu. Söz konusu olan torunu olduğundan Chu Feng'e ihanet etmezdi.

Bu bekleyiş on gün sürdü. Kimse eve gelip sorun çıkarmamıştı ancak Birinci Ölümsüz de daha dönmemişti.

Bu Chu Feng'i endişelendirmeye başlamıştı. Bir sonraki gün Zi Ling ve Jiang Qisha'nın evlilik günüydü. Ama Birinci Ölümsüz hâlâ dönmemişti. Bir şey mi olmuştu yoksa?

*yii*

Chu Feng bu düşüncelerle yerinde duramazken saray kapısı açıldı. Birinci Ölümsüz içeri girdi.

"Birinci Ölümsüz, sonunda geldin. Neden bu kadar uzun sürdü dönmen?"

Chu Feng'in içi rahatlamıştı. Ama Birinci Ölümsüzün yanına geldiğinde o kesif içki kokusunu aldı. Adam belli ki bayağı bir şarap içmişti.

"Atamı ve ustamı uzun süredir görmüyordum. Beni görünce davet ettiler ben de hayır diyemedim. Şöleni terk edemezdim."

"Ama merak etme. İstediğin şeyi aldım. Taş tablete giden Ruh Oluşumu anahtarı bu işte." Birinci Ölümsüz bir anahtar çıkardı ve "Ama atamız buna çok önem veriyor gibiydi. Onlara büyük yardımlarım dokunmuş olmasa bu anahtarı bana hayatta vermezdi . Anahtarı verdiler ama yine de yanında kimseyi götüremezsin dediler. Sadece gidip ben yetiştirme yapabilirmişim."

"Ama sıkıntı değil. Yarın evlilik gününde Sakatlayan Gece Şeytanı Tarikatı gelip dikkatleri dağıtacak zaten. O seni içeri sırada sokarım."

"Bugün taş tablete gidip baktım. Ölümsüz Transfer Gizemli Tekniğini bulup öğrenmeye çalıştım."

"Bana çok zor geldi. Tekniği kabaca anlamam bile yarım senemi alır. Durumumuz ise acele. Nasıl becereceksin bunu?"

"Haha, yapamam diye mi korktun?" Diye sordu Chu Feng gülümseyerek.

"Korktum tabii. Bu kadar şey yaptık, başarıdan başka bir seçeneğimiz yok artık." Birinci Ölümsüz kafasını salladı.

"Merak etme. Bir kumar oynuyoruz belki ama kendime güveniyorum. Ölümsüz Transfer Gizemli Tekniğini öğrenmenin ne kadar zor olduğunun bir önemi yok. Yarım gün yeter de artar."

Chu Feng kendinden oldukça emindi. Bırakın daha önceden insanların başarıyla öğrendiği Ölümsüz Transfer Gizemli Tekniğini, daha önce kimsenin öğrenmeyi başaramadığı Toprak Tabu becerisini bile öğrenmişti.

"Görünen o ki söylentiler doğruymuş. Gerçekten de bir canavarsın. Ölümsüz İnfaz Takımadası seni düşmanı yapmamalıydı." Chu Feng'in kendine olan güvenini gören Birinci Ölümsüz duygu dolu bir iç çekti.

"Efendim, Zi Ling ve diğerlerinden haber var mı? Durumları nasıl?" Diye sordu Chu Feng. Şu an aklını en çok kurcalayan şey bu meseleydi.

"Merak etme. Zi Ling ve diğerlerini bırak Sisli Tepeliler bile iyi durumda. Kardeşinin güvenliği Jiang Qisha'yı endişelendiriyor, onlara dokunmaya cüret bile edemiyor. Ölümsüz İnfaz Takımadası da çoktan Jiang Qisha'nın kuklası olmuş, yani onlar da bir şey yapamaz," dedi Birinci Ölümsüz.

Chu Feng'in içi daha da rahatlamıştı. Sarayın penceresinden yıldızlı geceye baktı. İçinde karışık duygular fokur fokurdu.

Büyük savaş öncesindeki gecenin sakinliğine rağmen Chu Feng'in içinde fırtınalar kopuyordu.

Chu Feng kendine güveniyordu güvenmesine ama geleceğin ne getireceğini kimse bilemezdi. Onun etkisi dışında olan şeyler vardı.

Önünde çok önemli bir şey vardı, o da korkuyordu. Kaybetmekten korkuyordu. Mağlubiyetten korkuyordu. Bu sadece onun ölümü değil, Sakatlayan Gece Şeytanı Tarikatı üyelerinin, sevdiklerinin, kardeşlerinin de ölümü anlamına gelirdi.

Ama Chu Feng daha anne babasının kim olduğunu bile bilmiyordu! Eggy'yi vücuduna kimin mühürlediğini, o güçlü Dünya Ruhunu kimin vücuduna soktuğunu bilmiyordu!

Bu yüzden de korkuyordu. Ölürse bu gizemleri asla çözemeyecekti. Bu yüzden bu savaşı kazanmak zorundaydı.

O sırada Jiang Qisha Murong Mingtian'ın odasındaydı.

"Nedir bu?" Jiang Qisha'nın elindeki tohumları gören Murong Mingtian kaşlarını çattı.

Bu tohumlar özel tohumlardı. Üstlerinde sayısız semboller vardı. Semboller canlıymış gibi kıpraşıp duruyordu.

"Bu Lanetli Toprak Tarikatımın bir hazinesi, Muska Tohumu. Yapması seneler sürer, Yasaklı İlaç gibi bir şey ama yan etkileri çok az. Verdiği güç de çok daha fazla," diye açıkladı Jiang Qisha.

"Neden bana böyle bir hazine veriyorsun?" Diye sordu Murong Mingtian. Jiang Qisha'nın anlattığı kadarıyla bu tohumlar paha biçilmez birer hazineydi.

Yasaklı İlaçla kıyaslanınca bile anlaşılıyordu ne kadar üstün ve değerli oldukları.

"Yarın o cadı gelecek. Başa çıkması kolay biri değil, yardımına ihtiyacım olacak," dedi Jiang Qisha.

"Şu Tantai Xue'yi mi diyorsun? Dokuzuncu seviye bir Dövüş Lordu değil mi altı üstü? Ondan mı korkuyorsun? Hiç senlik bir şey değil bu?" Dedi kafası karışan Murong Mingtian.

"Geçmişte kaldı o. O olan doğaüstü şeyleri hatırlıyor musun? Seviye atladığı için oldu. Yanılmıyorsam çoktan Dövüş Kralı olmuştur," dedi Jiang Qisha.

"O doğaüstü olay onun yüzünden mi oldu? Yani Kutsal Vücudu mu var?" Murong Mingtian hayretler içerisinde kalmıştı.

"Aynen öyle. Kutsal Vücudu var." Dedi Jiang Qisha.

"Kutsal Vücudu olsa da sadece birinci seviye bir Dövüş Kralı . Endişelenmeye gerek var mı?" Dedi Murong Mingtian ve gülümsedi.

"Hah..." Jiang Qisha ise sadece güldü, bu garip bir gülüştü. Sonra da Murong Mingtian'a sordu, "Gerçek bir Kutsal Vücut gördün mü hiç?"