Çeviri: Wolfcobain Düzenleme: Sajapyu

"Madem Toprak Tabu becerisinde yetiştirme yapmayı planlıyorsun, senin için özel bir alan hazırlamam lazım," dedi Chun Wu.

"Chun Wu sen beni gerçekten de anlıyorsun! Buraya tam da bunun için gelmiştim." Chu Feng hiçbir şey gizlemeden niyetini belli etmişti.

“Csk. Ben hiç anlamaz mıyım seni? Beni takip et. Sana Sisli Tepede gizemli bir yer göstereyim." Chun Wu gülümsedi ve sarayın çıkışına doğru yürüdü.

Chu Feng de hemen peşine takıldı çünkü bu Sisli Tepe gerçekten de gizemli bir yerdi. Chun Wu ve diğerlerinin becerileri üzerinde özel bir yerde yetiştirme yaptığını biliyordu ve burayı gerçekten de görmek istiyordu.

Ne de olsa buradaki her şey Antik Dönemden kalmaydı.

Chun Wu'nun önderliğinde birkaç iyi korunan noktadan geçerek bir zirveye geldiler.

Zirvenin dışında güçlü bir Ruh Oluşumu Duvar da vardı. Chun Wu'nun bile özel bir Ruh Oluşumu Anahtarıyla açması gerekmişti bu duvarı.

Ancak zirveye tırmandıktan sonra Chu Feng bu zirvenin devasa olduğunu fark etti; ancak bu devasa zirvenin tepesinde on metreden biraz kısa ve üç metre genişliğinde bir kule vardı. kuleHarabe ve acınası bir hâldeydi.

Ancak yaydığı antik aura Chu Feng'e bu kulenin basit olmadığını gösteriyordu. Muhtemelen bu zirvenin en önemli kısmı bu kuleydi.

Bu yüzden Chu Feng direkt kuleye yöneldi ve yanına yaklaştığında üstünde şu cümlelerin yazılı olduğunu gördü: Beceri Yetiştirme Kulesi

"Chu Feng, burası Sisli Tepenin en kıymetli yerlerinden biri, Beceri Yetiştirme Kulesi. Burası beceri yetiştirmek için kullanılan kutsal bir yer." Gerçekten de Chu Feng'in düşündüğü gibi bu küçük kule yetiştirmeye ayrılmış bir yerdi.

Chun Wu çoktan kulenin kapısını açmıştı. Kapıdan içeri bakan Chu Feng içeride bir kule değil de bir dünya olduğunu fark etti. Kule tamamıyla yeni bir dünyaya geçiş kapısıydı.

"Etkileyici! Yeni bir uzaya geçiş demek! Sisli Tepe gerçekten de bereketli bir yer." Chu Feng hayranlıkla iç çekti. Güçlü Dünya Spiritistlerinin kendi başlarına uzaylar oluşturabileceğini biliyordu.

Yani Chu Feng hem Dövüş İşareti Ölümsüz Aleminin hem de bu Beceri Yetiştirme Kulesinin güçlü bir Dünya Spiritisti tarafından açılan uzaylar olduğunun farkındaydı.

"Haha, tabii. Sisli Tepe bereketli bir yer olmasa Ölümsüz İnfaz Takımadası burayı işgal etmeye çalışmazdı. Ustam olmasa çoktan burayı almışlardı muhtemelen."

"Evet, bu sırları sana söylemekte bir sakınca görmüyorum." Chun Wu birden sesini alçalttı. Ağzını Chu Feng'in kulağına yaklaştırdı ve yine de zihinsel mesaj aracılığıyla "Sisli Tepede bir sürü gizemli tepe var. Ustam buranın gardiyanı olsa da onun bile çıkamadığı tepeler var. Yani o  o tepelerde nasıl güçler olduğunu bile bilmiyor."

"Heh, Antik Dönemden kalma hiçbir şey basit değil gerçekten de." Chu Feng kafasını salladı ve sordu, "Chun Wu, bu Beceri Yetiştirme Kulesinin özel başka bir şeyi var mı? Neden burası beceri üzerinde yetiştirme yapmak için çok iyi bir yer?"

"Kendin gör daha iyi. Şunu hatırla sadece: içeride gördüğün her şeyi yok edebilirsin. Canlı da olsa çok güçlü de olsa korkma. Güven bana."

"Ah doğru. Bir de çok uzağa gitme ve dönüş yolunu unutma. Yoksa geri gelemezsen ben kurtaramam seni!" Dedi Chun Wu gizemli bir gülümsemeyle.

"Öyle bir anlatıyorsun ki hemen içeri giresim geldi!" Bunları duyan Chu Feng sabırsızlanmıştı. İleri bir adım attı ve antik kuleden içeri, yeni uzaya girdi.

İçeri giren Chu Feng bu uzayda ne bir güneş ne mavi bir gökyüzü ne de bulutların olduğunu fark etti. Her şey sisliydi. Ayağının altında kumlar vardı ve uzakta kuvvetli rüzgârlar uluyordu. Chu Feng tek bir şey hissetmişti burayla ilgili; ıssızlık.

Kafasını çevirdiğinde hâlâ kapıyı ve kapının dışında duran Chun Wu'yu görebiliyordu. Chu Feng'e gülümseyerek, "Unutma! Yetiştirdiğin şey bir Toprak Tabu becerisi! Gereken yerde durmasını bil!" dedi.

"Unutmayacağım." Chu Feng ciddi bir şekilde Chun Wu'nun önünde eğilerek onu selamladı.

"Seni. Hmphm, neyse daha fazla rahatsız etmeyeceğim seni. Git de oyna hadi!" Chun Wu dudaklarını büktü ve kapıyı kapattı. Ama kapıyı kapatmadan önce içeri bir ses yollanmıştı.

"Evet. Yemek vakti buraya gelmeyi unutma. Sana yemek getireceğim."

"Bu kız ne kadar da iyi! Chu Feng, dursan mı artık? Ne de olsa çoktan üç nişanlın var. Bir tanesine daha gerek yok!" dedi Eggy kıkırdayarak.

"Abartma sen de." Chu Feng Eggy'nin dediklerini umursamadan havaya sıçradı ve dikkatle bu dünyayı incelemeye başladı.

Bir süre uçtuktan sonra karşısında yeşil bir dağ belirdi. Dağın üstündeki gök farklıydı. Mavi bir gök ve bulutlar vardı. Bu kaotik çölün içerisinde gerçekten de bu manzara göze çarpıyordu.

Dağın etrafında dönen Chu Feng ucu bucağı gözükmeyen bir deniz gördü. Denizin üzerinde dev dalgalar vardı ve canavarların kükremeleri geliyordu. Tehlikeli sulardı bunlar.

Tehlikeliydi çünkü suyun üstünde uçan Chu Feng içeride birbirini öldüren canavarları görebiliyordu. Bunlar hem vahşi hem de kana susamış yaratıklardı. Bir de devasa ve çok güçlülerdi. En zayıfları Gök alemindeydi ve çoğu Dövüş Lorduydu.

Denizin üzerinde bir süre uçan Chu Feng ileride yeşil bir ada gördü.

Ada denizin üstünde duruyordu, çok özel bir şeyi yoktu. Ama yine de Chu Feng'in dikkatini çekmişti çünkü adanın etrafındaki dalgalar çok garipti. Dikkatle bakıldığında bir düzineye yakın büyük su yılanlarını görebiliyordunuz.

Gerçekten bunlar büyük yılanlardı; her biri yüz metre uzunluğunda vardı. Dişleri keskindi ve vücutlarındaki pullar birer zırhı andırıyordu. Tüm vücutlarını kaplayan bu pullar yılanları çok iyi koruyordu.

Üstelik her biri dokuzuncu seviye bir Dövüş Lorduydu. Auraları normal zirvede olan Dövüş Lordlarından da güçlüydü.

Bu dev yılanlar dişlerini göstererek kulakları o anda sağır edercesine kükrüyorlardı.

Bunu gören Chu Feng'in önce kafası karıştı. Neden bu kadar sinirle adanın etrafını turladıklarını anlamamıştı.

Ancak ada titreyip de güçlü bir aura yaydığında sebebini anladı.