Çeviri: Ratel Düzenleme: Kharsmi

Bakışlarını odakladı ve aslında dağlar ve okyanuslar gibi olan kalabalığın genişçe bir koridor açmasını izledi.

Bu koridor boyunca gidenlere ata binmiş bir çift adam öncülük ediyordu. Bu iki orta yaşlı adamdan birisi altın-renkli bir savaş atına binmişti. İki orta yaşlı adamın auraları sıradan değildi ve her ikisi de Kaynak Âleminin zirvesinde yer alıyorlardı. Onlar Prestijli Villanın insanlarıydı.

Prestijli Villa her ne kadar güçlü olsa da Kaynak Âleminin zirvesindeki bu kişiler Prestijli Villa’nın üst düzey karakterleri arasındaydı. Bu nedenle onlar gibileri gözüktüğünde kim yollarına çıkabilirdi ki?

Prestijli Villa’dan iki kişinin bu konumda görülmesinin nedeni arkalarından bir güç bulunmasıydı. Bu güç basit birisi değildi, Dünya Ruhçuları Loncasındandı ve Ruh Eyaletinin yöneticilerinden biriydi.

Bu sefer Dünya Ruhçuları Loncasından pek fazla insan gelmemişti. İki yüz insan bile yoktu ve hepsi erkekti. En yaşlıları şüphesiz üç yüz yaşın altındaydı ve hepsi genç nesilden ve vasat seviyedendi.

Ve Chu Feng’in mutlu olmasının tek sebebi Dünya Ruhçuları Loncasından insanlar görmesi değildi, aynı zamanda insan grubu içinde tanıdık bir yüz görmüştü. Bu kişi onunla aynı yaştaydı ve Dünya Ruhçuları Loncasının genç nesli arasında en büyük dahi olarak görülüyordu, Gu Bo

“Gu Bo!” Gu Bo’yu gördükten sonra Chu Feng hızla elini salladı ve daha yakına gitti.

“Dur.” Ancak, onunla konuşmaya fırsat dahi bulamamışken, Prestijli Villa’dan gelen iki kişi Chu Feng’in yolunu kesti, yüzlerinde nezaketsiz bir ifade vardı.

“Chu Feng?!”

Chu Feng’i görmek, Gu Bo’ya gerçekten tarifsiz keyif vermişti. Hızlıca ileri çıktı ve iki Prestijli Villa uzmanına “Elderlerim o benim arkadaşım ve o da Dünya Ruhçuları Loncasının bir üyesi.”, dedi.

“Oh?” O anda, Prestijli Villadan gelen iki kişi Chu Feng’in hemen geçmesine izin vermediler. Gu Bo’nun gerisinde de olsa Köken Âleminin doruklarında olan bu genç adama dik dik baktılar. Bu insanlar açıkça Dünya Ruhçuları Loncasının bu yolculuk için gönderdiği temsilcilerdi.

Bunu gören beyaz yüzlü bir adam Gu Bo’ya sordu. “Gu Bo, onu tanıyor musun? Neden onu daha önce görmedim?”

“Büyük kardeş Wang, o geçen sefer Asura Hayalet Kulesinin en zirvesine ayak basmış kişi, Chu Feng!” Gu Bo hızlıca açıkladı.

“Ne? O Chu Feng mi?!” Bu kelimeler duyulur duyulmaz, Dünya Ruhçuları Loncası grubundaki nerdeyse herkes Chu Feng’e etkilenmiş bakışlar atmaya başladı.

Normal insanlar için Asura Hayalet Kulesi pek bir anlam ifade etmeyebilirdi, ama Dünya Ruhçuları Loncasındaki insanlar Asura Hayalet Kulesinin yüceliğini derinden biliyorlardı. Chu Feng’in kuleye tırmandığının haberleri çoktan tüm Dünya Ruhçuları Loncasına yayılmıştı, bu yüzden Chu Feng’in neye benzediğini kendi gözleriyle görmek isteyen pek çok kişi vardı.

Chu Feng’i değerlendirdikten sonra beyaz yüzlü adam ileri yürüdü ve Prestijli Villanın insanlarıyla konuştu. “Elderlerim, o kesinlikle benim Dünya Ruhçuları Loncamın bir üyesi, umarım bu konuda bana yardım edebilirsiniz.”

“Ahh, çok naziksiniz. Bu sadece fazladan bir yer vermek! Hiç sorun değil.” Beyaz suratlı adamın saygıdeğer birisi olduğu belliydi çünkü bu sözlerden sonra Prestijli Villanın iki elderi hemen Chu Feng’in geçişine izin vermişlerdi.

Kısa süre sonra Chu Feng, takdir ve kıskançlık taşıyan sayısız bakışın altında Dünya Ruhçuları Loncası grubuna katıldı. Ne sıraya girmesine ne de kontrolden geçmesine gerek vardı. Direk olarak Prestijli Villa’ya adımını atmıştı.

Prestijli Villa’ya ve girdikten sonra, Gu Bo ile diğerlerinin yaptığı ayarlamalar sayesinde Chu Feng’in yaşayabileceği lüks bir yeri bile olmuştu. Mekânın içinde hizmet veren güzel kadınlar bile vardı. Bunun önemli bir misafir için üst-sınıf bir ağırlama olduğunu söylenebilirdi.

“Chu Feng, ne tesadüf. Onun mekânına geleceğin hiç aklıma gelmezdi. Buraya düğün merasimi için mi geldin?” Chu Feng dinlenirken Gu Bo yüzü heyecanla dolu bir şekilde sordu.

“Heh, sadece tesadüfen buradan geçiyordum. Prestijli Villa’da bir düğün merasimi olacağını duydum ve ilgimi çekti. Buraya düğünün neşesine şahit olmak için geldim.”

“Ama Prestijli Villa’nın bu kadar çok kişiyi çağırabilecek kadar büyük bir güce dayandığı hiç aklıma gelmemişti. Diğer eyaletlerden gelen pek çok güçlü kişi olduğunu gördüm ama senin de burada olman bir mucize gibi.” Chu Feng hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranıp iç geçirdi.

“Chu Feng, Prestijli Villa’nın neden bu düğün merasimini düzenlediği biliyorsun, değil mi?” Gu Bo sordu.

“Neden mi? Bekâr bir erkek güzel bir kadın bulduğu için olmasın? Başka nasıl bir nedeni olabilir ki?” Chu Feng aptal numarasını sürdürdü.

Gu Bo etraftaki kadın hizmetkârları gönderdi ve ses-engelleyici bir Ruh Formasyonu yaptıktan sonra Chu Feng’e yaklaştı ve düşük bir sesle konuştu.

“Chu Feng, dikkatli düşün. Bu sadece basit bir düğün merasimi olsaydı bu kadar farklı güç odaklarından bu kadar fazla genç nesilden insanın ilgisini çekebilir miydi? Diğer eyaletlerde hiç güzel bulunmaması mümkün mü? Herşey bir yana, buraya kadar gelebilenler arasında kendine bir eş bulamayacak birisinin olması mümkün mü?”

“Söylediğin şeylere hak vermemek elde değil. Peki buradaki asıl amaçları ne? Beni böyle şüphede bırakma!” Chu Feng kafası karışmış bir yüzle sordu.

“Gerçeği saklamaya gerek yok, bu Qin Eyaletinde hazineler var. Bin Canavar Dağında.”

“Söylentilere göre, uzun yıllar önce, Bin Canavar Dağında bir Canavar Kral orataya çıkmış. Bu Canavar Kralın büyük bir gücü varmış. Sadece bir elini kaldırdığında yüce dağ dorukları çöker ve dünya ufalarnırmış. Rüzgara ve yağmura hükmeden bir yeteneği varmış.”

“Ancak, Ne kadar büyük beceri, o kadar büyük hırs derler, Canavar Kral da bir istisna değilmiş. Bu Canavar Kral her zaman Azman Canavarların bu topraklara hükmetmesini istiyormuş ve bu nedenle Jiang Hanedanı ile bir çatışma yaşamış.”

“Savaş gerçekten ‘göğü ve yeri sarsacak, hayaletler ve tanrıları ağlatacak’ düzeydeymiş. Söylentilere göre o zamanlar Bin Canavar Dağı gerçekten çok büyük bir alan kaplıyormuş. Şimdilerde dağın daha küçük olmasının sebebi o zamanlarda yaşanan Canavar Kral ile Jiang İmparatoru arasında yaşanan savaşmış.”

“Sonunda, savaşın kazananı imparator olmuş ve Canavar Kralı öldürmüş, bu sayede Azman Canavarların isyanını bastırmış ancak savaşta aldığı ağır yaralar yüzünden kısa süre sonra o da hakkın rahmetine kavuşmuş.”

“Ölmeden önce varislerine bir uyarı bırakmış: Dokuz Eyalet kıtasındaki diğer güçler Bin Canavar Dağındaki Azman Canavarlara düşman olabilirler; Dokuz Eyalet kıtasındaki diğer güçler Bin Canavar Dağını yağmalayabilirler. Ancak Jiang Hanedanı kesinlikle Bin Canavar Dağına olan saldırıya öncülük etmeyecek, kesinlikle dağın kaynaklarını yağmalamayacak ve kesinlikle Bin Canavar Dağına tekrar adım atmayacak.”

“Jiang Hanedanının yaşlı imparatorunun neden varislerine böylesi bir uyarı bıraktığına dair çeşitli fikirler var. Bazıları imparatorun Canavar Kralın dövüş gücüne saygı duyduğunu ve zaman zaman hırslarına yenik düşmesine rağmen üst düzey bir karakteri olduğunu, Canavar Kralın hayatına kendi elleriyle son vermesine rağmen varislerinin Bin Canavar Dağını rahatsız etmesini istemediğini söylüyorlar.”

“Bazılar imparatorun Bin Canavar Dağının sırrını çözdüğünü ve buranın büyük ihtimalle uğursuz bir mekân olduğunu ve varislerinin Bin Canavar Dağına ayak basmasını istemediğini söylüyorlar.”

“Ne nedenle olursa olsun, Jiang Hanedanı bir daha Bin Canavar Dağına saldırmadı ve Bin Canavar Dağına bir daha tek bir adım bile atmadılar.”

“Ancak bu yine de önemli neden değil. Asıl önemli neden o zamanlar Canavar Kralın pek çok okula saldırması ve oralardan kaldırdığı çok büyük miktarda hazine olması. Şu anda o hazinelerin hepsi hala Bin Canavar Dağında.”

“Aynı zamanda Canavar Kralın bu kadar güçlü olmasının nedeninin Bin Canavar dağında bir savaş geliştiricisinin emanetlerini bulmuş olması ve bu sayede büyük bir şans elde etmesi olduğu söyleniyor. Hatta bu sayede bir Seçkin Silahlanma bile elde etmiş”

“Canavar Kral şu anda ölü bile olsa, Seçkin Silahlanma ve o yıllarda elde ettiği ganimet hala Bin Canavar Dağında. Bu hazineyi bulmak hala mümkün olabilir.”