7-Mutlak Olan

avatar
419 1

Lucas - 7-Mutlak Olan


Lucas bu haykırışı duyduktan sonra daha fazla dayanamadı. Yine aynı şey! Yine birileri ona aynı gözlerle bakıyordu, bir canavara bakan gözlerle. 

Duyguları karıştı, ruhu parçalanıyordu. Görüşü önce buğulandı, sesler boğuluyormuş gibi duyulmuyor konuşmak istese de ağzı onu dinlemiyordu.  

Kalbi sıkışıyordu, devasa dağların altında eziliyormuş gibi hissediyordu.  

Gözlerindeki görüş artık tamamen kararmıştı, ses duymuyor, konuşamıyor, hiçbir şey hissetmiyordu.  

Hiçliğin karanlığında öylece duruyordu.  

Artık düşünmeye bile gücü kalmamıştı, daha fazla var olmaya gücü kalmamıştı ruhunun. Uykuya dalmamak istese de kendisine engel olamıyordu.  

Tam zihni de bu karanlık uykuya dalacaktı ki o karanlığın içinden bir ses duydu. Daha önce duymadığı ama onu rahatlatan bir ses. 

“Bana bırak. . .” 

Bir erkek konuşuyordu, ruhunun derinliklerinden gelen bu ses Lucas’ı tamamen rahatlatmıştı. Artık bütün o karanlık ve hiçlik onu kucaklıyor gibi hissediyordu. 

 

Bütün arena sessizliğe gömülmüştü, Lucas bayılmıştı ve kimse konuşmaya cürret edemiyordu. 

“Bu kadar de-” 

Kadın konuşmaya başladığı anda korkuyla titredi. Bir anda arenanın diğer ucundaydı ve bağırdı. 

“Çocuklar, ARKAMA GEÇİN VE HER AN KAÇMAK İÇİN HAZIR OLUN!” 

Seslenişi arenadakilere değildi, bu açıktı. Arkasında beliren ve kırmızı cüppe giyen iki kişiyeydi bu sözleri. 

 İnsanlar bu ikiliye bakarken Lucas’ın olduğu yerden kulakları sağır eden bir ses duyuldu.  

Lucas’ın bedeni tekrar ayaktaydı, gözleri kapalı olmasına rağmen saçları bembeyaz olmuştu. Ama asıl şaşırılacak konu Lucas’ın bütün varlığı yok olmuştu.  

Kimse onun gücünü hissedemiyordu ki buna kırmızılı kadın da dahildi. Sanki Lucas yok olmuştu ama onu gözleriyle görüyorlardı . 

Gözleri açıldığında ise siyah gözlerini gördü insanlar.  

Gözlerine bakan bütün basit ölümlüler ölümle tanıştı. Yetişimcilerin bile birçoğunun ruhu yaralanmıştı, yetişimleri sakatlanmış ve bayılmışlardı.  

Sadece yeterince güçlü olanlar bu gözlere bakmanın bedelini ödeyebilmişti ki yara almayan tek kişi kırmızılı kadındı.  

Zihinleri hala ayakta duran bu kişiler ise dehşet içindelerdi. 

Tanrı, hayır tanrı bile bu gözler karşısında diz çökmek isteyecekti. Ruhları çoktan pes etmişti, zihinleri hala var olmaya devam etmekten bile korkuyordu. Sanki Lucas’ın bütün bu ruhların ve zihinlerin efendisi, tanrısıymış gibiydi.  

Konuşabilecek tek kişi olan kırmızılı kadının ağzından dökülen iki kelime ise arkasında duran çocuklar tarafından bile duyulamayacak kadar sönük kalmıştı.  

Lucas’ın gözleri bütün arenayı yavaş yavaş gezdi. Her kulunu inceleyen bir imparator gibiydi ki gözüne Liana çarptığında duraksadı.  

-Ahhh! 

Eliyle kafasını tuttu, kendi zihni tekrardan tekerrür ediyordu. Kalbi neler olduğunu hatırlamıştı. 

“Yalancı, siz. . . siz. . . ölmelisiniz.” 

Sağ eli havaya kalktı, parmağı göklerden yerlere uzanan bir parmak gibiydi.  

“Üçüncü kanun, yargı.” 

Sözleri bunlardı, parmağından mor bir yıldırım çıkıp göklere fırlamıştı. Birkaç nefes sonra ise gökyüzü guruldamaya başladı.  

Bir anlık sessizlik olduktan sonra ise her yere üst üste mor yıldırımlar düşmeye başladı. Düştükleri her yerdeki bütün varlığı siliyorlardı, yaşamın ve uzayın kendisi bile dalgalanıyor bazı yerlerde kırılıp tekrar tekrar düzeliyordu.  

Bütün arena, bütün şehir yıldırımlar tarafından yerle bir olmadan önce sadece otuz saniye geçti. Geriye ise yıldırımların laneti ile sadece ölü toprak kalmıştı. Bütün şehir hiç var olmamış gibiydi.  

Kırmızı gözlü kadın ve arkasındaki iki genç dışında hiçbir şey kalmamıştı geriye. Kadın korku içinde titriyordu, arkasındaki çocuklar onun öğrencileriydi ki ikisi de daha önce hayal bile edemeyecekleri bu kudret karşısında eziliyor ve düşünmeye bile cürret edemeyecek halde titriyorlardı.  

Kadın bir şeyi fark etti, son ana kadar Lucas’ın kendisinden bir parça olsa da artık karşısında duran kişi Lucas değildi. Lucas’ın benliğinden bir parça bile kalmamıştı geriye.  

Lucas kafasını kadına çevirdiğinde ve gözleri birleştiğinde ise bütün düşünceleri kafasından silindi. Geriye kalan tek şey korku ve dehşetti. Kalbi her atışında günah işliyormuş gibi acı çekiyordu, ruhu karşısındaki bu varlığın yanında var olmayı bile kabul etmiyor parçalanıp yok olmak istiyordu. Sanki yaşarken ölüyordu.  

“Hyu’nun kanından birisin, korkmayı bırak.” 

Lucas’ın sesi aynı olsa da içindeki hüküm hissi sesi tamamen farklı bir ses yapmıştı. Kadın ona söylenen “korkmayı bırak.” emrini duyduğu anda bedeni eski rahatlığını kazandı, ruhu ezilmişlik hissinden çıktı ve sanki sahibi ona izin verdiği için rahatlamış gibi geri döndü. Ölümden kurtulmuştu. 

“Genç Kız, kanında eski bir dostumun izleri var. Hyu’nun soyunun hala devam ettiğini görmek ne kadar da hoş.” 

Elini, kadını gösterecek şekilde kaldırdı Lucas. Elinden çıkan kırmızı bir kan damlası kadının anlına çarptı, anlında bir kan damlası izi bırakıp vücuduna kaynaştığı anda kadın ruh dünyasında bir büyü belirdiğini hissetti. 

Yaşam ve Ölüm Çarkı 

“Kullandığın kan büyüsü Hyu’nun kanını aşağılıyor. Onun yarattığı bu büyünün bu kadar basit ve aciz bir hale gelmiş olması bile . . . Yaşam ve Ölüm Çarkı ilk atanın kullandığı büyüdür, onu öğren ve atanın isteğini yerine getir.” 

Kadın bu sözlerle birlikte bir tanrıdan gelen hediyeyi kabul edercesine gözlerini kapattı ve başını eğdi. Arkasındaki öğrencileri ise bu sözleri yarı aptal şekilde duymuşlardı, anladıklarından bile emin değillerdi.  

Bu olay yaşanırken gökyüzündeki bulutlar kayboluyordu, ama geriye kalan şey mavi gökyüzünün aksine göklerde kalan bir yırtıktı.  

Kadın gözlerini açıp bunu gördüğünde ise korkuyla doldu. 

Lucas ise bunu çoktan fark etmişti. Ve işte o an, Lucas’ın gücü katlanarak arttı. Kadın bu sefer devasa baskıya maruz kalmıyordu ki bu onun Lucas’ın gücünü daha çok idrak etmesini sağlamıştı.  

Lakin bu içindeki korkuyu sadece daha da büyütmüştü, sonunu göremediği bu gücün karşısında her şey onun kontrolündeymiş gibi hissediyordu.  

Öğrencileri de bir miktar kendine gelmişti, kız öğrencisi şaşkınlık içinde ilk konuşandı. 

“Hocam, ne oluyor?” 

Kadında bu sorunun cevabını merak ediyordu, neler oluyor? 

O anda Lucas’ın varlığı karşısında yeryüzü eziliyordu. Toprak onun ayaklarının altında olmak için can atıyorken gökyüzündeki bulutlar bu varlığın üzerinde durmaya cürret edemiyor ve dağılıyorlardı. Şehri üç yönden çevreleyen dağlar Lucas’ın varlığı karşısında korku içinde kalmışlardı, yeryüzü bir depremle sallanmaya başladığında bütün bu dağlar Lucas’ın olduğu konumun üzerinde olan bütün varlıklarını aşağıya çekmek için ellerindeki bütün kuvvetle kendilerini parçalıyor ve yere gömülüyorlardı. Birkaç dakika sonra bütün dağlar normal bir tepe seviyesine kadar parçalanmıştı ve üzerlerinde platolar oluşmuştu.  

Bütün bu olanlar mucizelerin bile ötesindeki şeylerdi ki gökyüzündeki yarığın ne olduğunu yeni anlayabilmişti kadın.  

“Göklerin cezası.” 

Kendisini kontrol edemeden söylediği bu sözleri iki öğrencisi de duymuştu. Kız olan tekrar sordu.  

“Hocam, o ne?” 

Kadın daha da korku içinde açıkladı. 

“Tanrılar, onların yanımızda olmamasının sebebi işte bu yarık, göklerin cezası. Eğer bir varlık göklerin üzerine çıkabilecek kadar güçlenirse gökler ona karşı bütün kibriyle saldırır, göklerin üzerine çıkmadığın sürece bir tanrı da olsan onu yenemezsin. Tanrıların aşağıya inmemesinin sebebi işte budur. “ 

Bu açıklama yeterli olmasa da doğruydu. Gökler kibirleri ve haşmetleriyle bu dünyayı gözetendir. O, kendisine tehdit olabilecek herhangi bir varlığı nefret ve öfke ile reddeder ve onu yok etmek için her şeyi yapar. Tanrılar bu gazabın kuvvetiyle savaşamayıp yukarıya kaçmak zorunda kalmışlardı, her gökyüzünün üzerinde başka bir boyut vardır ki göklerin gücü bu boyuta ulaşamaz. Tanrılar da bu üst boyutta yaşar ve dünyaya oradan hükmeder.  

Lucas yukarıya bakıyordu, yukarıdaki yarığa gözlerini dikmişti.  

“Biat et.” 

Orta ses tonuyla konuşmasına rağmen bütün gökyüzü ve yeryüzü bu sözün baskısı altında ezildi. Bütün canlılar ona biat etmek zorunda hissediyordu, kadın ve öğrencileri de bu emir ile anında yere yapışmıştı.  

Ama gökyüzündeki yarık hala orada duruyordu, daha da genişlemişti ki tek fark buydu.  

“Ben, daha önce de gökleri yırttım ve tanrıları katlettim. Ne çabuk da hükümdarını unuttun, ne oldu da benim emrime karşı çıkmaya cürret ediyorsun! Biat et, biat edin yoksa tekrardan sizin için gelirim!” 

Sözleri sanki göklerin ve tanrıların da arkasınaydı, gözleri de sanki yarığa değil daha uzaklara bakıyordu.  

Gökyüzündeki yarık ise daha fazla bu kuvvete dayanamadı, yavaş yavaş eski haline dönüyordu.  

Her kime seslendiyse onlar biat etmişti.  

Kadın ise bu sahne karşısında daha fazla şaşıramaz halde olsa bile şaşırmıştı. Tanrılar dünyaları bile yok edebilen varlıklar, onlar bile göklere diz çöktüremezken Lucas kimdi ki bu gökler ona biat etmişti ? 

Soru aklında kalmış olsa bile elinde bir cevap yoktu.  

O anda tekrardan yeryüzü titremeye başladı. Oldukları yerden, dağların iç sınırlarından altı nokta yukarıya doğru bir mızrak gibi yükselmeye başladı.  

Yeryüzü öfke içindeydi, efendisine diz çökmeyi geçiktiren bu göklere karşı öfke içinde saldırıyordu. Yeryüzünün kendisi gökyüzüne saldırıyordu, tanrılar bile böyle bir olayı yaratamazken Lucas bunu sadece orada olması ile yapmıştı.  

Altı sivri dikik gökyüzüne doğru yükselebildikleri kadar yükseldiler. Zirveleri görüş açılarından çıktığında durmuşlardı, göklere yetişip yetişmediklerini ise Lucas dışında kimse bilmiyordu.  

“Hyu’nun soyundan gelen genç, beni dinle.” 

Kadın Lucas konuştuğunda arkasındaki öğrencilerinin bayılmış olduğunu görebilmişti.  

“Bu bedenin sahibini sana emanet ediyorum, gelecekte beni geçmesini umuyorum. Onun yanında ol.” 

Bu sözler sonrasında elini sallamasıyla bu altı dikiğin her birini kaplayan mor bir ışık belirdi. En yukarıya kadar uzanan bu altı dikik artık altı kuleye dönüşmüştü ve araları bağlanmıştı.  

“Bu altı kule o çocuğun tırmanması için burada duracak. Diğer varlıklar için de buraya bir çok hazine ve ödül koydum. Altı Tanrı Kulesi, bu altı kulede ne kadar yukarı çıkarsan o  kadar bir tanrı olmaya yaklaşacaksın.  

Kız, bu bedenin sahibi yeterince güçlü olunca onun bu kuleleri tırmandığına emin ol.” 

Elini bir kez daha sallamasıyla elinde siyah bir katana belirdi. Üzerinde altı canavarın işlemeleri olan kabzası ile siyah ve altın renkli detayları mükemmelin ötesinde olan bir kılıçtı. 

Kılıç daha sonra siyah tozlara dönüşüp Lucas’ın koluna uçuştu.  

“Genç kız, ona iyi bak.” 

Son sözlerini de söyledikten sonra Lucas’ın gözleri kapandı. Bir an önceki kimse artık orada yoktu. Lucas yere yığıldı, aynı anda kadın derin bir nefes aldı. Neler yaşadığını düşünmeyi daha sonraya bıraktı, elini sallamasıyla öğrencilerini ve Lucas’ı uçuran bir kızıl daire ortaya çıktı. Uçarak oradan uzaklaştılar.  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44598 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr