5-Biat Et!

avatar
335 1

Lucas - 5-Biat Et!


“Siz, on krallık ve imparatorluğu temsilen seçilen on bir gençsiniz. Turnuvanın kurallarını bilmeyenler için anlatacağım.  

Her birinizin on adet meydan okuma hakkı var, ne kadar çok kazanırsanız da o kadar yukarıda olacaksınız.  

En çok maçı kazanan kişi turnuvanın kazananı olacak, eğer iki kişi eşit sayıda kazanma alırsa bu iki kişi tekrardan birer maç yapacak ve birinci böylece seçilecek.  

Önceki sıralamanın en altından başlayarak meydan okumak istediğiniz krallığın adını söyleyeceksiniz ve benim işaretimle savaş başlayacak. Öldürmek her ne kadar serbest olsa da akan kanın bedelini ödemeye hazır olmadığınız kanı akıtmayın.  

Turnuva başlasın!” 

Bu konuşmayı zaten biliyordum, ve yapacağım şeyi de çoktan kararlaştırmıştım.  

En güçsüz krallığın çocuğu bir üzerindeki kişiye meydan okudu, kazandı ve sıradaki kişi olan ikinci kişi gerekli ilaçlarla gücünü yeniledi.  

Bu sefer o da bir üstüne meydan okudu ama kaybetti.  

Tekrar gücü yenilenene kadar bekledikten sonra sekiz numaradaki yedi numaraya meydan okudu. Bu maçı da kazanıp iki kazanmaya sahip olmuştu.  

Sıra yedi numaraya geldiğinde kısa boylu bir çocuk temsil etmek için gelmişti. Gözlerinde kararlılık vardı ve gözlerime bakıyordu.  

Diğerlerinin yaptığı gibi en mantıklı hamle bir üste meydan okumaktı 

“Rockherd krallığına meydan okuyorum.” 

Çocuk gerçekten de ya çok cesur ya da çok aptaldı. Daha demin açığa çıkardığım gücüm onu yerle bir etmeye yetecek seviyedeydi ki bunu anlaması lazımdı.  

Belki de beşinci sırayı alamayacağından emin olduğu için bana meydan okumuştu, sonuçta bu ana kadar yapılan maçlarda kimse sakatlığa veya can kaybına sebep olmaya cesaret edememişti ve en fazla kaybederdi.  

Arenanın ortasına gittiğimizde kısa boylu çocukla karşı karşıya geçtik. Adını yanlış hatırlamıyorsam Loyern Krallığını temsil ediyordu, kralın ikinci karısının çocuğu olmalıydı.  

Boyuna göre oldukça büyük bir balta kullanıyordu, baltasındaki işlemeler de büyüklüğü kadar göz alıcıydı.  

“Loyern Krallığı, Rockherd Krallığına meydan okuyor. Başlayın!” 

Mirna’nın izni ile başlamak hoşuma gitmese de artık savaş başlamıştı. Gerçi pek bir savaş da olmayacaktı ve bu karşımdaki çocuğun hırsını sevmiştim. 

“Pes etmelisin, gururunuzu kırmak istemiyorum.” 

Sesimi olabildiğince şov yapmayan bir ses tonuna çekip bunu söylediğimde çocuk suratıma bakıp öylece durdu. Sonra söylediğim şeyi geç idrak etmiş olacak ki kaşlarını çattı. 

“Üzgünüm, savaşmak zorundayız.” 

Biliyordum, yine de niye sormuştum ki? 

Yavaş yavaş, bütün büyü gücümü yavaş yavaş kullanmaya başladım. Bütün arena, baskıyı hissediyordu. Krallar, kendilerine rakip olan bu gücü hissettiği anda ciddiyetlerini bir seviye daha arttırmıştı, baskının altında ezilen karşımdaki çocuk ise sıkı sıkı tuttuğu baltasını artık titreyen ellerle tutuyordu.  

Ölüm, hiçbir zaman benim için garip veya üzücü bir şey değildi. Ölmek demek kaybetmek demekti, bu dünyaya kaybetmek. Kaybedenler için üzülmeyi düşünmüyorum. Aynı şekilde insanları öldürmek de biraz bile tereddüt ettiğim bir şey değil, Rockherd ailesine ilk girdiğimde kibri yüzünden bir çok insanı öldürmüştüm ve biraz bile kötü hissetmemiştim. Asıl kötü hisettiren Liana’nın buna yorumuydu.  

“Mümkünse daha fazla insan öldürme, senden korkuyorum.” 

Ağlayarak söylediği bu sözler beni üzen şeydi. Sevdiğim kişilerin benden korkması, iğrençti. 

Ama bir şeyden eminim ki öldürme arzum sebebini bilmediğim sebeplerden ötürü diğerlerinin asla ulaşamadığı bir seviyedeydi.  

Bir keresinde eğitimde baktığım kediyi öldüren ikinci prense karşı duyduğum devasa öfke yüzünden ortaya çıkarttığım öldürme arzum bütün şehri kaplamış ve bir çok insan delirmişti.  

Krun gelip beni durduran kişi olmuştu, o gün bana öldürme arzumun ölümün kendisi gibi olduğunu söyledi ve bunu kontrol etmeyi bana bir yıl boyunca öğretti.  

Karşımdaki çocuk işte bu öldürme arzusunun birazına, küçücük bir parçasına maruz kalıyordu ki elleri titriyordu ve kalbi patlayacak gibi atıyordu. 

Sarayında eğitim yapan ve basit birkaç ölüm dışında bir şey görmeyen bu velet tabi ki benim öldürme arzumun karşısında bu hale gelecekti.  

Ama hayır, onu bu kadarla bırakmayacaktım. 

“Diz çök.” 

Sessizce söylediğim sözleri aynı anda bütün arena da duymuştu ki herkesin korkuyla dolmasına sebep oldu bu sözler. Sadece Loyern Kralı bu aşağılanma karşısında öfkeyle dolmuştu. Ondan gelebilecek her saldırıya karşı hazır duruyordum. 

Karşımdaki çocuk, emrime itiraz etmeyi bir an bile düşünmemişti. İradesini çoktan kırmıştım, şuan bu kadar ağır bir ezilmeye karşı iradesinin tamamen parçalanıp ölmemesinin tek sebebi de bendim. Hiçbir şey yapmadan bu baskıyı üzerine salsam kendi kendine ölürdü zaten. 

 Dizlerinin üzerine çöktüğünde öfkeli sesler Loyern krallığı tarafından yükselmeye başladı.  

“PES ET! BİZİ DAHA FAZLA UTANDIRMA!” 

“ÇIK ORADAN ARTIK!” 

.  

Bu tarz bağırışlar yankılanıyordu, hepsi çekilmesini söylüyordu. 

O ise hiçbir şey yapmadan duruyordu. 

“Eğer çekilmeye çalışırsan başaramadan seni öldürürüm.” 

Yine normal ses tonuyla söylediğim bu sözler bütün Loyernlileri de susturmuştu.  

Karşımdaki çocuksa tepki bile veremiyordu. Başını aşağıya yukarıya sallayabildi sadece.  

“Bütün arenya söylüyorum, ben LUCAS. Karşıma çıkan herkes Loyern krallığı ile aynı kaderi paylaşacak. Ya diz çöküp biat edecek ya ölümün eli onları bu yaşamdan azat edecek! 

SECDE ET!” 

Karşımdaki çocuğa bu sefer bağırarak verdiğim bu emri de biraz bile beklemeye cüret edemeden yerine getirdi. Yere vurduğu kafasını bütün gücüyle de orada tutuyordu. 

Sol ayağımı çocuğun kafasına koydum, birazcık bile ağırlık verirsem ölecekti çocuk. Ama o bir tanrıdan af dilenir gibi her dediğimi yapıyordu ve yaşayacaktı. 

“Loyern Krallığı bana secde etti, prensleri bana biat etti. Karşılığında benim iradem altında hayatta kalma hakkını onlara verdim. Ama unutulmasın, verdiğim canı almak da bir o kadar kolay!” 

Sözler böylece bitmişti. Geriye söylenecek bir şey kalmamıştı.  

Politika, ne yazık ki bu kadar basit sözlerle kurulan bir şey değildi. Lucas’ın o anda Loyern Krallığı tarafından saldırıya uğramamasının tek sebebi imparatorun prensinin orada oluşuydu.  

Gözlerim yavaş yavaş bütün arenayı süzdü, her biri de korkuyordu. Sadece krallar, onların bile hepsi korkusuz değildi.  

Meydan okuma sırası bana gelmişti, ilk başta aklıma prense meydan okumak geldi. Mirna’nın kibirli bakışları ve imparatorun kendisini dokunulmaz gören o aptallığını paramparça etmek istiyordum.  

Daha sonra fikrimi değiştirdim. 

“Pukka Krallığına meydan okuyorum.” 

Dokuzuncu sırada olan Pukka Krallığı bunu duyunca korku içinde kaldılar. Krallarının bile gücü beni bastıramazdı, yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.  

“Rockherd Kralı Krun, temsilciniz sınırları aştığında senin hatırına ağzımı kapalı tutsam da bu şımarık çocuğun terbiyeyi takınmasını sağlayın. Benim gözetimimdeki bir turnuvada bu hareketler cezasız kalmaz.” 

Yumruklarımı sıktım, benim hareketlerimin hesabını başkasına mı soracaksın? Buna izin vermem. 

“Prens Miran, bu iyiliği-” 

Krun’un gözleri gözlerime çarptığında söyleyecekleri boğazına takıldı.  

Krun’un gözünde Lucas’ı tarif etmek bile yersizdi, gözlerinde gördüğü şey boşluktu. Korku, Krun hayatı boyunca hissetmediği o korkuyu bu boşlukta hissettiğinden konuşmaya devam edemedi.  

“Prensim, yanlışlarımın ne olduğunu anlayamadım, bilgeliğinize sığınarak soruyorum neyi yanlış yaptım?” 

Sözlerim direkt olarak Prensi hedef alıyordu ki buna cürret etmem bile onu sinirlendirmişti. Ne şımarık bir çocuk, bu kadar kolay tahrik edilebiliyordu.  

“Benim, İnpala İmparatorluğunun Prensinin gözlerinin önünde, babama boyun eğen bir krallığı nasıl kendine biat ettirme cürretinde bulunabilirsin?” 

Daha fazla konuşmasına izin vermeden de sözünü kestim ki öfkesi daha da kabardı. 

“Prensimin bilgeliği bir deniz kadar engin lakin ben amacımı size yanlış göstermişim. ‘Her şey güçtür, ben sağ elimle dağları bölen ve sol elimle denizleri yaran Hong İnpala, İnpala imparatorluğunun ilk imparatoru, göklerin altınadaki tek varis ve tek kandan gelenim. Benim gözlerimde her şey güçten ibarettir, on oğlumdan biri diğer bütün kardeşlerini katletse gözümü bile kırpmam, o güçlüdür. Bir çoban kardeşimi öldürürse ona hesap kesmem, o güçlüdür. Bir sakat gelse ve bana diz çöktürse ve bütün imparatorluğumu istese, ona da bir şey demeyin, o güçlüdür ve güç, hakkı getirendir. Çocuklarımı bu kuralla büyütün, halkımı bu kuralla yönetin, Adımı bu kuralla hatırlayın. Güçlü olan haklı olandır.’ 

Ben bizzat yüce olan ilk imparator’un sözlerini kendime hedef edindim, atanızın sözlerini. Güçlü olan gelip imparatorluğu bile isterse ona karşı gelinmemesini söyleyen ilk imparator’un sözleri, bana Loyern Krallığını ellerime alma hakkını veren şeydir. Eğer Loyernli birisi karşı çıkmak isterse ve benden güçlüyse, ben de bir söz söylemeyeceğim. Güçlü olan istediğini alsın, ilk imparator’un emirlerini yerine getiren ben, neden yanlış bir şey yapıyorum hala anlayamadım?” 

 

İlk imparator’un sözlerini çobanlar ve köylüler bile bilir ki bu sözler gerçek dünyayı tasvir eden sözlerdendir. İnpala imparatorluğunun kanunlarında da imparatorluğa karşı olmadıkça imparatorluğun içerisinde güçlü olan istediğini alır ve imparatorluk yıllık kaynaklarını aldığı sürece  buna karışmamalıdır sözleri geçer. Mirna bu sözleri biliyordu, Lucas’a karşı çıkmasının nafile olduğunu bilse de geri döndüğünde bir krallığın bir velede biat ettiğini açıklayamazdı ki önünü almazsa diğer krallıkların da birçoğu aynı kaderi paylaşacaktı.  

Tam anlamında öfke ile dolacakken omzunda bir el hissetti prens, imparatorluğun yaşlılarıdan birinin eliydi bu.  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44589 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr