Bölüm 213: Başka Bir Görünüm

avatar
2045 30

Lord Of Mysteries - Bölüm 213: Başka Bir Görünüm


Çevirmen: Dnightshade

 

Demek Ince Zangwill Backlund’a gitti… Acaba orada ne kadar kalacak… Evet… Bunu bir kontrol etsem iyi olur… Klein öne doğru eğilip yeni bir kehanet ifadesi yazdı:

 

“Lanevus’un şu anki konumu.”

 

Ona göre, Kaptan’ın ve kendisinin ölümüne sebep olan kişi kesinlikle Ince Zangwill’di, ancak deli Lanevus’un da onun suç ortağı olduğu aşikardı. Bunun bedelini kanıyla ödemesi gerekiyordu!

 

Klein kehanet ifadesini yedi kez tekrarladıktan sonra rüyaya girdi. Ancak sisli dünya parçalandığında gördüğü sahne az öncekinin aynısıydı!

 

Geniş, bulanık bir nehir, sayısız liman ve bina. Binalar çoğunlukla Loen mimari tarzındaydı, bazıları biraz daha Gotik tarzda. Kalabalık sokaklar, güzel manzaralar ve sürekli olarak duman yayan bacalar. Gotik saat kuleleri ve ihtişamlı, yüksek kuleler…

 

Lanevus da ‘Umut Şehri,’ ‘Şehirlerin Şehri’ Backlund’daydı!

 

Klein, kafası karışık bir şekilde gözlerini açtı. Lanevus’un yerini kehanet yöntemiyle öğrenmişti, ancak elde ettiği sonuç çok detaylı değildi, yalnızca bulunduğu bölgeyi öğrenebilmişti.

 

Bu da bana, Lanevus’un benim sandığımdan daha ileri seviyede olduğunu düşündürüyor… Hayır, Gerçek Yaratıcı’nın oğlunun bu dünyaya ulaşmasına yardım ettiği için bir tür koruma almış da olabilir. Mesela, belki tanrısallık özellikleri falan almıştır… ya da Megose’un bebeğinden kalan plasentaya benzer bir şey? Hmm… onu muhtemelen Lanevus değil Ince almış olmalı. Klein’ın ilk varsayımları bunlardı.

 

Düşmanlarının nerede olduğunu artık biliyordu. Ancak o sırada aklına başka bir sorun gelmişti. Nasıl intikam alacağını bilmiyordu!

 

 

Lanevus yalnızca Dizi 7 ya da 8 seviyesinde olsa bile, eğer tahmin ettiğim gibi yardımları sonucu bir tür koruma aldıysa onunla baş etmek kolay olmayacak. Lanevus’un oldukça kurnaz olduğu bariz, kendisinden daha güçlü Beyonderları bile yenebiliyor… Ince Zangwill ondan daha da korkunç. Bu adam Dizi 4 seviyesinde bir Yarı Tanrı ve güçlü bir Sınıf 0 Mühürlü Eser’e sahip…

 

Ruh göçüme dair pek çok sır olduğu doğru, ancak bu sırları dövüş gücüne çeviremeyeceğim de aşikar. Ve muhtemelen bu durum uzun süre böyle kalacak… Şu anda tek yapabileceğim, Dizi 5 ya da 4’e yükselene kadar beklemek, ya da daha da güçlü mistik nesneler bulmak. İkisi için de çok çabalayacağım…

 

Klein bu düşünceler eşliğinde yeni bir kehanet daha yapmaya karar verdi.

 

Kısa süre düşündükten sonra belirlediği kehanet ifadesini hemen parşömene yazdı, “Nasıl güçlenebilirim.”

 

Kalemi nazikçe masaya bırakıp arkasına yaslandı, ifadeyi yedi kez tekrarladıktan sonra transın yardımıyla göz kapakları hızla kapandı.

 

Sisli dünyada yeniden az önceki sahneyi görmeye başladı. Nehir, limanlar, bacalar, kalabalık, kaleler, makinecilik örnekleri ve Gotik saat kuleleri. Loen Krallığı’nın başkenti Backlund!

 

Ancak bu kez rüyanın devamı vardı, sahne hızla değişti. Klein, bulutları delen muhteşem bir tepe gördü, tepenin üzerinde görkemli, eski bir saray vardı. Gördükleri bununla da sınırlı değildi, değerli taş ve altınlarla süslenmiş, taştan yapılma dev bir taht ve sayısız gizemli sembolden oluşan tuhaf, dikey bir gözbebeği de anlık bir şekilde gözlerinin önünde belirdi.

 

Sahne çok geçmeden sessizce dağıldı. Gri sisin üstündeki dünyaya yeniden dönen Klein, yavaşça doğrulup yeniden parmaklarını masanın kenarına vurmaya başladı.

 

Backlund’da güçlenmem için fırsatlar var…

 

Acaba ikinci sahnedeki dağ, Hornacis sıradağlarının ana zirvesi miydi? Değerli eşyalar da Antigonus ailesinden kalan hazineler…? Talihsizlik Kuklası’nın Antigonus ailesinin defterindeki yozlaşma aracılığıyla bana aktardığı, sayısız gizemli sembolden oluşan tuhaf, dikey gözbebeği her şeyi başlatan kilit nokta…

 

Klein düşüncelerini dizginledi. Hornacis sıradağlarına gitmek için acele etmemeye karar vermişti. Dizi 4 seviyesindeki bir Yarı Tanrı bile orada gizlenen tehlikelerle baş edemeyebilirdi.

 

Sanırım önce Backlund’a gideceğim… Klein, kararını vermiş olmanın rahatlığıyla buruk bir şekilde iç çekti. Kafasındaki soru işaretlerinin büyük bir kısmına cevap bulmuştu, bu nedenle daha fazla gecikmeden kendisini maneviyatıyla sarıp gri sisin üstündeki dünyayı terk etti.

 

Gerçek dünyaya döndüğünde yavaşça saklandığı köşeden çıkıp Dunn Smith’in mezarına doğru yaklaştı.

 

Mezar taşının üstündeki fotoğrafa ve yazıya bakarken dalıp gitti. Bir süre sonra yavaşça elini göğsüne götürüp kızıl ayın sembolünü çizdi ve sessizce mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladı.

 

 

Eski bir Gece Kuşu olarak düzenli aralıklarla Raphael Mezarlığı’nda devriye yapmıştı, bu nedenle bekçilerin geçtiği rotalara ve alana oldukça hakimdi. Herhangi bir sorun yaşamadan, kolayca mezarlıktan çıkabildi. Sonrasında da çakıl yolu takip edip ağaçların gölgelerinde saklanarak Tingen’e doğru ilerledi.

 

Sakin bir geceydi, kızıl ay bulutların arasından parlayarak loş bir aydınlık sağlıyordu. Klein, düşüncelerinin doğal bir şekilde akmasına izin vererek tek başına yürümeye devam etti. Zaman zaman intikam planlarını, zaman zaman Kaptan’la olan anılarını, zaman zaman da Yaşlı Neil’ı düşünüyordu…

 

Kayıp bir hayalet gibi, farkında olmayan en yakın sokağa girmişti, önüne yol ayrımları çıktığında bilinçsizce herhangi bir tarafa dönüyordu.

 

Bu halinden kurtulup düşüncelerini kontrol altına alabilmesi iki saat sürmüştü.

 

O sırada Daffodil Sokağı’nda, kardeşleriyle birlikte kaldığı evin tam karşısında olduğunu fark etti.

 

İçgüdüleri onu buraya getirmişti.

 

Anlık bir neşeyle öne doğru bir adım atsa da aniden donup kaldı. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi, “Gidip kapıyı çalsam Melissa şaşkınlıktan bayılabilir… Benson ise o kadar gerilir ki oracıkta saçları dökülmeye başlar…”

 

Olduğu yerde durup evinin kapısına bir süre baktıktan sonra Demir Haç Sokağı’na doğru ilerlemeye başladı.

 

Sorun yok, sorun yok… Gelecekte yapacağım şeylerden etkilenmemiş olacaklar. Gece Kuşları ekibi ve polis tarafından ödenen tazminat, Melissa iş bulamasa ya da Benson işini kaybetse bile, onların stabil bir orta sınıf yaşamı sürmesi için yeterli olacak…

 

Klein bir süre daha sessizce yürümeye devam etti, yorulduğunu çok geç fark edebilmişti. Ancak ‘ölü’ biri olarak, üzerindeki kıyafetler, bileğindeki zincir ve Azik’in bakır düdüğü dışında hiçbir şeyi yoktu. Parası bile…

 

Acaba elçiyi çağırıp Bay Azik’e haber versem mi? Unut gitsin, şimdilik onunla iletişime geçmemeliyim. Belki Ince Zangwill onu hala izliyordur. Doğru zaman geldiğinde ona mektup gönderirim… Binlerce yıl boyunca pek çok farklı hayat yaşamış olan yaşlı bir canavar için, dirilişim çok da şaşırtıcı bir şey olmamalı…

 

En azından bu gece hava çok soğuk değil. Şimdi uyuyabileceğim bir yer bulup yarın sabah da anonim hesabımdaki parayı çekmek için Backlund Bankası’nın Tingen Şubesi’ne giderim.

 

Son zamanlarda çok fazla şey olduğundan, Klein kurban ritüeli deneylerine başlayacak vakit bulamamış, anonim hesabındaki 300 pounda da dokunmamıştı.

 

Bu para giderlerimi bir süre idare eder. Ayrıca hangi günde olduğumuzu öğrenmek için yarın bir gazete de alsam iyi olur… Tarot Kulübü üyelerinden ses yok, sanırım bu henüz toplantı kaçırmadığım anlamına geliyor… Bu sırada uyuyabileceği, rüzgar almayan bir yer bulmuştu. Oturup ceketiyle üstünü örttükten sonra duvara doğru yaslandı.

 

Henüz yeni uykuya dalmıştı ki aniden birinin kendisini sarsmasıyla uyandı. Karşısında, elinde cop olan bir polis vardı.

 

Polisin omuzundaki apolette tek bir nişan vardı, yani en düşük rütbelilerdendi… Kaşlarını çatıp öfkeli bir tonda şöyle dedi, “Burada uyuyamazsın!

 

Sokaklar ve parklar siz tembel, işsiz serserilerin uyuması için yapılmadı!

 

Yoksul Yasası’ndaki kurallar bunlar!”

 

Öyle mi? Klein donup kaldı, durumunun hassasiyetini göze alarak, polisle tartışmanın doğru bir yol olmayacağını düşünüyordu.

 

Ceketini alıp gün doğana kadar yürümeye devam etti. 

 

 

Sabah olduğunda, başı eğik bir şekilde Backlund Bankası’nın Tingen şubesine girdi. Belirlediği şifreyi girerek 200 poundu çekip 100 poundu acil durumlar için bankada bıraktı.

 

Tabii şifreyi girerken ‘duaları’ da duymuştu.

 

 

İki takım resmi giysi, iki gömlek, iki pantolon, iki çift deri bot, iki papyon, dört çift çorap ve kış için iki kalın kruvaze ceket, iki kürklü ceket ve iki kalın pantolon alarak 38 pound harcadı. Bir baston, cüzdan ve deri bir bavul da almıştı.

 

Harcamalarını tamamladıktan sonra ise yıkanıp üzerini değiştirmek için bir otel odası tuttu. Tanıdığı biriyle karşılaşma ihtimalini en aza indirmek için, doğrudan Tingen tren istasyonuna giden özel bir araç kiraladı. Yolda gazete de almış ve günlerden Pazar olduğunu öğrenmişti.

 

Trenle Tingen’den Backlund’a gitmek dört saat sürüyordu. Lüks bir birinci sınıf koltuk 15 soli, ikinci sınıf bir koltuk ise 10 soliydi.

 

Sıkışık, bakımsız üçüncü sınıf koltuklar ise yalnızca 5 soliydi.

 

Klein kısa bir süre düşündükten sonra saat ikide kalkacak olan trene, ikinci sınıf koltuk bileti aldı.

 

Sonra da elinde valizi ve biletiyle bekleme alanında bir yer bulup oturdu. Saat henüz sabah dokuzdu.

 

Loen Krallığı’nda katı bir nüfus sayım uygulaması yoktu, bu da şu anda Klein’ın oldukça işine gelen bir durumdu. Su ve gaz faturalarını ya da son üç aylık kira belgelerini kullanarak kimliğini kanıtlayabilirdi. Tren bileti almak ise daha da kolaydı, yalnızca parası olması yeterliydi.

 

Bekleme alanında oturmuş, birkaç saat sonra Tingen’den ayrılıp Backlund’a gideceğini düşünürken içini bir boşluk hissi kapladı.

 

Aklına, daima bir anne gibi abilerinin iyiliğini düşünen kız kardeşi, buz gibi şakalar yapmayı seven abisi geldi. Birlikte tıka basa yemek yiyip hareket edemeyecek hale geldikleri günleri anımsadı…

 

Bu hatıralar yüzüne sıcak bir gülümseme yayılmasını sağlamıştı. Ancak bu sıcak gülümsemenin yerini saniyeler içinde acı dolu, buruk bir gülümseme aldı.

 

O anda aniden, kardeşlerini bir kez daha görmek istediğini fark etti. Neden daha erken saate bilet almadığını anlamıştı, içgüdüleri buna engel olmuştu.

 

Hemen ayağa kalkıp bavuluyla birlikte istasyondan çıktı, bir araç kiralayıp Daffodil Sokağı’na gitti.

 

Sokağa geldiğinde, karşıdaki gölgelerde gizlenerek evini izlemeye başladı. Pek çok kez her şeyi boş verip kapıyı çalmak istemiş, ancak yolun karşısına geçmeye kendisini bir türlü ikna edememişti.

 

Dalgın bir şekilde eskiden yaşadığı eve bakarken, artık evsiz olduğunu fark etti. Ruh göçünü yeni yaptığında da buna benzer bir hisse kapılmıştı.

 

Aniden evin kapısı açılınca Klein dalgınlığını atıp kendine geldi, kardeşleri kapıdaydı.

 

Melissa’nın üzerinde siyah bir elbise vardı, başına da siyah, tüllü bir şapka takmıştı. Benson’ın gömleği, yeleği, pantolonu, ceketi ve şapkası da siyahtı. İkisinin yüzünde de bariz bir kasvet vardı.

 

Melissa kilo vermiş… Benson neden bu kadar bitkin görünüyor… Klein’ın kalbi acıyla adeta kıvranıyordu. Kardeşlerine seslenmek için ağzını açsa da, kelimeler boğazında sıkışıp kalmıştı.

 

Farkında olmadan Benson ve Melissa’nın peşine takılıp en yakın belediye meydanına kadar geldi. Meydana büyüklü küçüklü pek çok çadır kurulmuştu. Yeni bir sirk ekibi şehri ziyaret ediyordu.

 

Benson kapıdaki görevliden iki bilet aldıktan sonra Melissa ile birlikte büyük çadırdan içeri girdi. Yüzünde zoraki bir gülümseme vardı.

 

“Bu sirk ekibi çok ünlü.”

 

Melissa ifadesiz bir şekilde başını salladı, “Tamam.”

 

O sırada aniden ayağı kaydı, neredeyse düşüyordu.

 

Klein da kardeşlerinden biraz geride kalarak bilet kuyruğuna girmişti. Kardeşinin kaydığını görünce içgüdüsel bir hamleyle elini uzatsa da, hemen kendine gelip çaresizce geri çekildi.

 

Benson korkuyla sıçramış, ancak geç kalmıştı. Melissa hiçbir şey söylemedi, sessizce kendisini toparlayıp dudaklarını birbirine bastırarak yürümeye devam etti.

 

 

İçeride, göstericilerden bazıları tekerlekler ya da büyük lastikler üzerinde denge hareketleri yapıyor, palyaçolar tenis toplarını havaya atıp gülünç şekilde yakalamaya çalışıyordu.

 

Melissa performansı izliyor gibi görünse de, sanki ruhu başka bir yerdeymiş gibi bir hali vardı. Benson ise zaman zaman tezahüratlar yaparak kardeşinin moralini yükseltmeye çalışıyor ancak başarılı olamıyordu. Giderek onun da yüzü asılmaya başlamıştı.

 

Bu sahneyi uzaktan izleyen Klein hüzünle dudaklarını büzdü. Onlara yaklaşmak istiyor, ancak cesaret edemiyordu.

 

Ancak tam o anda aklına bir fikir geldi!

 

 

Benson ve Melissa sessizce performansları izlemeye devam ediyorlardı.

 

Bir süre sonra, kendilerine doğru koşan bir palyaço gördüler. Palyaçonun yüzü pastel renklerle boyanmıştı. Önce havaya bir tenis topu attı, herkesin dikkati topa yöneldiğinde bir anda giysisinin kollarından bir çiçek çıkardı; altın renkli bir kasımpatı.

 

Palyaço çiçeği Benson ve Melissa’ya doğru uzattı. Altın renkli çiçek mutluluğu temsil ediyordu.

 

Benson ve Melissa şaşkındı. Karşılarındaki palyaçonun yüzünde kocaman, mutlu, abartılı bir gülümseme vardı.

 

 

(İlk cildin sonu)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr