Bölüm 209: Işık

avatar
1857 27

Lord Of Mysteries - Bölüm 209: Işık


Çevirmen: Dnightshade

 

“Ingaa!”

 

Megose’un karnındaki bebek ağladı. Annesinin bu çıkmazdan kaçmasına yardım etmek için bir an önce doğmak istiyor, kıvranıp duruyordu.

 

Siyah, soğuk ve pürüzsüz iplikler, görünmez bir güç tarafından bastırılmış gibi geri çekilmeye başlamıştı.

 

“Ingaa!”

 

Dunn ve Klein sersemlemişti. Boğazlarının daraldığını, soluk borularının katılaştığını hissediyorlardı.

 

Burunlarından, gözlerinden ve kulaklarından kızıl bir sıvı akıyordu. Tüm kılcal damarları patlamış gibiydi.

 

Klein’ın her gri sisin üzerine gidişinde duyduğu korkunç sesler ve Dunn’ın elindeki Aziz Selena külleri olmasa, ikisi de tıpkı Leonard Mitchell gibi anında bilinçlerini kaybedip yere yığılırlardı.

 

Megose’un başsız bedeni arkasını dönüp Klein’a baktı. Zengin deneyimleri sayesinde Megose’un etkisinden kurtulmayı başarmış olan Klein’ın kafası karıncalanmaya başlamış, sağ göğsündeki acıyı neredeyse tamamen unutmuştu.

 

Düşmanın kendisine doğru atıldığını görebiliyor olmasına rağmen efsunu fısıldayıp maneviyatını aşıladığı tılsımı ona doğru fırlatamıyormuş gibi görünüyordu.

 

Ancak tam kenara doğru yuvarlanıp kaçmaya çalışacakken Megose’un aniden durakladığını görüp başını Dunn’a çevirdi, Kaptan’ın siyah rüzgarlığı hafifçe dalgalanıyordu. Ve başını öne doğru eğip kollarına gömdüğünde, sırtındaki kalın, kıvranan nesneler görünmüştü!

 

Dunn, Megose’un hareketlerini yavaşlatmak için Kabus yeteneklerini kullanıyordu.

 

Bam! Bam! Bam! Ne yazık ki Megose’un en ufak bir çabası, Dunn’ın sırtındaki dokunaç benzeri nesnelerin aynı anda patlamasına neden olmuştu!

 

Etrafa saçılan kanlar odanın her köşesine yağmur gibi yağdı.

 

Ancak sonuç Dunn’ı hayal kırıklığına uğratmamıştı, kan, Aziz Selena’nın küllerinden oluşan siyah iplikler tarafından emiliyordu.

 

Emilebiliyorlardı!

 

Çok sayıda soğuk, pürüzsüz, dokunacı andıran iplik çılgınca bir hale girmişti. Öne doğru kıvrılıp Megose’u sıkıca sarmış, kendilerini onun çıkık karnına iyice yapıştırmışlardı.

 

İşte sana fırsat!

 

Klein hem gergin hem heyecanlıydı. Uzun zamandır hazır olduğu şeyi sonunda yapacak, efsunu haykıracaktı.

 

“Ingaa! Ingaa! Ingaa!”

 

O anda bebek bir kez daha ağlamaya başladı, ağlama sesi giderek sıklaşıyordu!

 

Megose’u saran iplikler aniden duraklamış, sonra da yıldırım çarpmışçasına hızla geri çekilmeye başlamıştı.

 

Megose’un özgür kalmak üzere olduğunu gören Dunn donup kaldı. Ancak hemen kendisini toparlayıp bir an bile tereddüt etmeden sağ elini kaldırıp pençe gibi bir hale getirerek sol göğsüne, kendi göğsüne sapladı!

 

Elini geri çektiğinde, parmaklarının arasında kanlı bir kalp vardı. Hala atmakta olan kalp, ancak gecenin ve bir rüyanın verebileceği bir sakinlik getirmişti ortama.

 

Kaptan… Klein, Dunn Smith’in kendi kalbini küllerin bulunduğu kutuya koyuşunu çaresiz bir şekilde izliyordu. Ancak aniden görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı.

 

Vooş! Vooş! Vooş!

 

Bir gece yarısı kabusunu andıran o çığlık bir kez daha yankılandı. Soğuk iplikler yeniden Megose’u sıkıca sarmaya çalışıyordu!

 

Ve bu kez, Megose’un bebeğinin ağlaması da iplerin gevşemesine sebep olamıyordu. Hatta, ipliklerin gücü o korkunç ağlama sesini bile bastırmaya başlamıştı!

 

O noktada, göz yaşları kanıyla karışıp yere dökülen Klein, sonunda efsunu fısıldadı, “Işık!”

 

Karanlığı aydınlatan ışık! Sıcaklık getiren ışık!

 

Kalan maneviyatının neredeyse tamamını da ince altın parçaya aşıladığında zihni hızla bulanıklaşmaya, başı hızla dönmeye başladı.

 

Kalan son gücünü toplayıp Yanan Güneş Tılsımı’nı Megose’a doğru fırlatmayı başardı.

 

Siyah iplikler, sanki biri onlara baskı uyguluyormuş gibi, kendi içgüdülerini hiçe sayarak Megose’u kontrol altında tutmaya devam ediyordu.

 

Pat! Pat!

 

Dunn’ın kalbi, Aziz Selena’nın küllerinin bulunduğu kutunun içinde hala atmaya devam ediyordu.

 

Tavandaki delikten bir kez daha güçlü bir güneş ışığı parladı. Bu yoğun parıltının sebebi Yanan Güneş Tılsımı’ydı ve hedefinde Megose vardı.

 

Güneş ışığı, başsız canavarın üst kısmıyla kaynaşarak güneş gibi patladı!

 

Gümbürt!

 

Yanmakta olan beyaz parıltı, Klein’ın gözlerini kapatmasına sebep oldu. Göz kapakları düşmeden önce gördüğü son sahne, zihninin derinliklerine bir daha silinmemek üzere kazınmıştı.

 

Megose’un sol kolu, başı ve vücudundaki pek çok kısım kopmuştu. Patlamanın da etkisiyle yanık bedeni parçalanarak hızla dağıldı. Bedeninin içindeki yarı hayali, korkunç yaratık artık fiziksel bir desteği kalmadığından dönüşümünün son aşamasını tamamlayamayacaktı. Bu nedenle öfkeli bir siyah gaz topuna dönüşüp ışığın ve alevlerin içinde hızla dağıldı.

 

Gümbürt!

 

Tüm bina şiddetle sarsıldı, ancak bunun tek sebebi, Yanan Güneş Tılsımı’ndan patlayan enerjiydi.

 

Bu tılsım, normal bombalardan farklıydı. Gücü odaklı olsa da, kısıtlı olduğu söylenemezdi!

 

O sırada Klein dengesini sağlamak için mücadele ediyordu. Birkaç saniye sonra sonunda gözlerini açıp odanın içine baktı.

 

Duvarlar parçalanmış, Megose’un az önce durduğu yerde yanık bir küre oluşmuştu. Şaşırtıcı bir şekilde, zemin yalnızca biraz erimiş, çok hasar görmemişti.

 

Başını biraz daha eğdiğinde, yerde kanlı bir plasenta olduğunu gördü. Dunn Smith hala az önceki yerinde duruyordu. Aziz Selena’nın kutusundaki kalbi yavaş da olsa atmayı sürdürüyordu. Leonard Mitchell de hala karşı tarafta baygın bir şekilde yatıyordu, hala hayatta olup olmadığı muammaydı elbette…

 

Bitkin düşen Klein, bu sahneyi görünce canlanmıştı, Kaptan’ı kurtarmak için ritüalistik büyü yapabileceğine inanıyordu. Megose ve bebeğinin tamamen yok olduğunu hissediyordu. Aslında, bebeğin şeytan çıkarma ayini gibi bir sistemle ortadan kaldırıldığını söylemek daha doğru olurdu.

 

O anda Dunn Smith hafifçe dönüp Klein’a baktı. Solgun yüzünde sıcak ve rahatlamış bir ifade vardı, sesi de her zamanki kadar yumuşaktı, “Tingen’i kurtardık.”

 

Bu cümleyle birlikte bir anda yirmili yaşlarına dönmüş gibi aydınlanmıştı. Artık ciddi ya da sert olmayan bakışlarıyla Klein’a göz kırptı.

 

Klein, bakışlarını kutuya kaydırdığında içindeki kalbin atmayı bıraktığını görmüş, donup kalmıştı. Kalp parlak bir ışık topuna dönüşmüş, hızla çevreye dağılmaya başlamıştı. Kolları güçsüz düşen kaptan kısa süre içinde arkasına doğru yığıldı.

 

Bu sahne, art arda eklenmiş resimlerden oluşuyor gibiydi ve Klein’ın elinden hiçbir şey gelmiyordu.

 

Pat!

 

Aziz Selena’nın küllerinin ve Dunn’ın kalbinin bulundu kutu yere düştü.

 

Pat! Pat! Kutunun üzeri örtülü olmasa da, içindeki karanlık girişi kapatmıştı, bu nedenle içindeki parlak kumları andıran küller dışarı saçılmıyordu. Kutu düştüğü yerden yuvarlanarak Klein’a kadar gelmişti.

 

Bu sırada gözlerindeki parıltıyı kaybeden Dunn Smith de yere yığılmış, boş gözlerle tavandaki deliğe bakıyordu.

 

Kaptan! Klein’ın görüşü bir kez daha bulanıklaştı. Bağırmak istiyordu ancak kelimeler boğazına takılıp kalmıştı.

 

Biz de seni özlüyoruz…

 

Klein aniden göğsünde bir acı hissetti, donup kalmış, gözleri kocaman açılmıştı. Başını eğip baktığında, soluk renkli bir elin, kendi sol göğsünden akan kanla kaplandığını fark etti.

 

Megose ölmemiş… Hayır, yeni bir düşman var… Perdenin ardındaki gizemli el… Ölecek miyim?

 

Böylece hala ayakta olan son Gece Kuşu’nun da bilincini kaybetmesi uzun sürmedi, bakışları neredeyse tamamen odağını kaybeden Klein yana doğru tökezledi.

 

Nefes alışverişi yavaşlamıştı, o anda sonunda göğsüne dalan elin geri çekildiğini hissetti. Bir çift yepyeni deri bot ve aşağı doğru uzanan solgun bir el gördü.

 

El uzanıp küllerin bulunduğu kutuyu aldı.

 

Ancak daha fazlasını göremeden, Klein’ın gözleri tamamen kapandı, bilincini tamamen kaybetmişti.

 

 

Harabeye dönmüş Blackthorn Güvenlik Şirketi’nin her yerine yanmış ve parçalanmış nesneler saçılmıştı, ancak şu anda binada tek bir ses bile yoktu.

 

Birkaç dakika sonra, Leonard Mitchell’ın bedeni kıpırdanmaya başladı, gözleri yavaşça açılıyordu.

 

Zar zor doğrulmayı başarıp etrafına baktı. Dunn Smith hala baygındı. Klein da gözleri açık bir şekilde, yüzünde bir şok ifadesiyle yerde yatıyordu. İkisinin de göğüslerinin yan tarafında oldukça bariz yaralar vardı.

 

Hayır… Leonard sendeleyerek Klein’ın cesedine doğru yaklaştı.

 

Bir Dunn’a, bir Klein’a yaklaşıyor, ikisini de durmaksızın kontrol ediyordu, ancak değiştirilmez gerçeği kabullenmekten başka çaresi de kalmamıştı.

 

Sonunda kontrolünü kaybedip dizlerinin üstüne yığıldı. Yeşil gözlerinde acı dolu bir bakış vardı, yanaklarından süzülen göz yaşları yüzündeki kan ve toz izlerini silip yere dökülüyordu.

 

Bir anda başını yana doğru çevirip kulak kesildi, iki saniye kadar dinledikten sonra aniden öne doğru atıldı. Öfkeyle haykırıyor, yumruklarını zemine vuruyordu.

 

Pat! Pat! Pat!

 

Nefretini ve kederini tüketmek istercesine uzun bir süre haykırıp yere vurmaya devam etti. 

 

Pat! Pat! Pat! Telaşlı ayak seslerini duyduğunda başını kaldırıp yukarı baktı, Manda Altındaki Cezalandırıcılar ve Makinecilik Kolektif Zihni üyeleri gelmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44300 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr