Bölüm 188: Balo

avatar
2403 23

Lord Of Mysteries - Bölüm 188: Balo


Çevirmen: Dnightshade

 

Keskin burun, ince kaşlar, hafifçe sarkmış yanaklar, açık mavi gözler… Qilangos aynada kendisini inceledi. Baygın şekilde yerde yatan adamdan hiçbir farkı yoktu.

 

Adamın mimiklerini de bir süre prova ettikten sonra eğilip adamı odanın içindeki dolaba doğru sürükledi. Sağ elini uzatıp boynunu kırdıktan sonra da adamı dolabın içine fırlattı. Mendilini çıkarıp ellerini temizledikten sonra dolabın kapağını kapattı.

 

Hemen sonra yeniden aynaya döndü, üzerinde siyah, kruvaze bir takım vardı, papyon takmıştı, elinde de kehribar rengi bir parfüm tutuyordu. Parfümü önce bileklerine, sonra da vücudunun tamamına sıktı.

 

Aynanın karşısında saçlarını düzledikten sonra odadan çıktı. Ellerini birleştirip dışarıda bekleyen hizmetlisine baktı, “Kimsenin odama girmesine izin verme; orada çok önemli bir şey saklıyorum.”

 

“Tabii Baron!” Kel uşak elini göğsüne götürüp eğildi, “Arabanız ve özel hizmetçiniz aşağıda bekliyor. Dük Negan’ın davetiyesi de orada.”

 

Qilangos, Baron’un provasını yaptığı tavırlarını taklit ederek belli belirsiz bir şekilde başını salladı. Uşağıyla birlikte, kibirli bir tavırla aşağı inen merdivenlere yöneldi.

 

Heh, normal bir güvenlik görevlisi tutacak durumu bile olmayan, borç içinde bir baron olmasına rağmen bir uşak, kişisel erkek hizmetli, iki yardımcı, dört ikinci sınıf hizmetçi, iki çamaşır işçisi, bir şoför, bir ahır ustası, bir bahçıvan, bir aşçı ve bir de aşçı yardımcısı tutmuş. Bu aptal soylular için itibar ne kadar önemli… Bir de garip telaffuzları ve ‘asil argosunu’ öğrenmek için zaman harcadım… Diye düşündü Qilangos küçümseyici bir tavırla.

 

 

 

 

Backlund, Cherwood Bölgesi’nde bulunan sıkışık bir dairenin içinde.

 

Xio Derecha yatağın üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu, karşısında, pencereden gelen ışığın altında roman okuyan Fors Wall vardı.

 

“Çok büyük hayal kırıklığı. Qilangos ardında hiç iz bırakmamış. Backlund’da ne yapmaya çalıştığını da hala bulamadık.”

 

İlk planlarından şaşmayıp polise durumu bildirmişlerdi. Sonrasında yerel polis karakoluna gizli bir mektup göndererek olay yerindeki tuhaf durumu da detaylarıyla anlatmışlardı. Şüphelinin Qilangos olabileceğinden bahsetmeyi de ihmal etmemişlerdi tabii.

 

Karakol tam da bekledikleri tepkiyi vermişti. Poliler oldukça dikkatliydi, vaka doğrudan Manda Altındaki Cezalandırıcılar’a iletilmişti.

 

Tuğamiral Kasırga Qilangos’un Backlund’a sızdığı haberi bir gün içinde tüm ‘infaz timleri’ arasında yayılmıştı. Böylece Xio ve Fors da, araştırmalarını gizlice sürdürmek için kiraladıkları yerden ayrılmıştı.

 

Resmi soruşturmaya yardımcı olmak için karakola çağırılmak istemiyorlardı. Manda Altındaki Cezalandırıcılar, Makinecilik Kolektif Zihni ve Gece Kuşları, resmi olmayan Beyonderlara pek de sıcak bakmıyordu. Kiliseler onları birer potansiyel suçlu olarak görüyordu.

 

Yani Xio ve Fors, yalnızca Qilangos’un ağına düşme olasılığından değil, ‘infaz’ yetkililerinden de kaçıyordu.

 

“Amacını o kadar kolay öğrenebilecek olsak Qilangos şimdiye çoktan bir mezarlıkta yatıyor olurdu, hatta mezar taşını otlar sarmış olurdu,” dedi Fors kayıtsız bir tavırla.

 

“Sabırla beklememiz gerekiyor. Yetkililer bu konuya çok önem veriyor, Qilangos muhakkak bir hata yapacaktır. Ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim, sahip olduğu o büyülü nesneyi çok kıskanıyorum, görünümünü değiştirebiliyor olmak harika bir yetenek.”

 

Xio dizlerine sarılıp pencereden dışarı doğru baktı.

 

“Yalnızca… Qilangos’un yakında harekete geçip sonra da kimse bir şey yapamadan Backlund’dan kaçmasından endişeleniyorum.

 

Böyle bir şey olursa, bir daha ne zaman elime Dizi 8’e geçme fırsatı geçer kim bilir…”

 

Bir an durakladıktan sonra dalgın bir şekilde mırıldanarak devam etti, “Ailemize ait şeyleri ne zaman geri alabileceğimizi bilmiyorum… Kardeşimi son görüşümün üstünden neredeyse bir yıl geçti…”

 

Fors, arkadaşını rahatlatmak istercesine gülümsedi.

 

“Dileklerin gerçekleştiğinde, deneyimlerinden bir hikaye yazmama izin versen ne harika olur. Ortaya ilginç ve heyecan verici bir şey çıkacağından eminim.”

 

“Hmm, aslına Bayan Audrey’nin oldukça cömert olduğunu düşünüyorum. Bence, Qilangos kaçsa bile bize güzel bir meblağ ödeyecek. Sonuçta çok uzun zamandır bu konuyla uğraşıyoruz, hatta Qilangos’un ortaya çıkmasını bile sağladık.”

 

“Umarım… Ah, benim neden hiç tesadüfi karşılaşmalarım olmuyor?” Xio omuz hizasındaki sarı saçlarından bir tutamı parmaklarının arasına aldı.

 

Fors kaşlarını çattı, "Beyonder dünyasında, tesadüfi karşılaşmalara genellikle tehlike eşlik eder. Dolunayda duyduğumuz uğultuların ne anlama geldiğini veya olumsuz değişikliklere neden olup olmayacağını henüz çözebilmiş değilim. Heh heh, tehlikesiz tesadüfi karşılaşmalar da olabilir tabii, ancak bunlar çok, çok nadirdir. 

 

Ortodoks bir tanrının lütfunu ya da dostane bir gizli varlığın dikkatini çekmedikçe, dileğinin gerçekleşmesi zor. Tabii böyle bir şey olsa bile karşımızdaki kişinin niyetini gizleyen bir şeytani tanrı mı yoksa gerçekten dostane bir varlık mı olduğunu anlamamız çok zor olurdu.”

 

Xio duruşunu dikleştirip göğsünde kızıl ay sembolü çizdi.

 

“Tanrıça beni korusun!”

 

 

 

 

Dük Negan, büyük bir balonun düzenlendiği, Backlund, İmparatoriçe Bölgesi’ndeki malikanesindeydi.

 

Konağın iki kısmı vardı. Biri, karmaşık desenlerle süslenmiş, göz alıcı taş levhalarla kaplı, zemin katta bulunan dans salonuydu. Salonun bir köşesinde, mükemmel müzik çalan bir koro vardı. 

 

Merdivenlerden yukarı çıkıldığında, ikinci katın salonunu çevreleyen dolambaçlı bir koridor bulunuyordu. Burada konuklar, ellerinde bardaklarıyla tırabzanlara dayanmış, zemin katta dans eden insanları izliyordu. Zaman zaman beyler, hanımların yanına gidip onları dansa davet ediyordu. Davet kabul edilirse, el ele merdivenlerden inip dansa dahil oluyorlardı.

 

Koridorun uzakta kalan kısmında ardı ardına pek çok kapı vardı. Bunlar, misafirlere dinlenme alanı olarak tahsil edilmişti.

 

Ancak Fransız bir kapının ardında, bir oda değil bir koridor vardı, koridorun iki tarafında da çeşitli alçı heykeller bulunuyordu. Bunların hepsi, Negan ailesinin önceki nesillerinin heykelleriydi.

 

Koridorun sonunda, balonun izlenebildiği bir salon daha vardı. Burada uzun masalar, çok çeşitli, lezzetli yemekler ve kaliteli şaraplarla donatılmıştı. Yine düke ait başka bir koro da burada rahatlatıcı melodiler çalarak misafirlere eşlik ediyordu.

 

Salondaki konuklar gruplar halinde toplanmışlardı. Kimileri oturuyor, kimileri ayakta sohbetler ediyordu. Bu kalabalıktan biraz uzaklaşmak isteyenler ise bahçeyi izlemek ve gökyüzündeki kızıl ayın tanıdı çıkarmak için bitişikleri balkonlara yöneliyordu.

 

Audrey Hall, açılış dansına katıldıktan sonra ikinci kata çıktı, çatıdan sarkan dev kristal avizenin üzerindeki mumlara şaşkın bir bakış attı. Ancak o sırada, çevresindeki pek çok gencin onu dansa kaldırmak için cesaretini toplamaya çalıştığını fark etmişti. Bu nedenle akıllıca bir hamleyle oradan ayrılıp yemek salonuna çıkan koridora yöneldi.

 

Ne sıkıcı, ancak katılmam gerekliydi… Ah, sessizce kenardan izlesem olmaz mı? Söylemeden geçemeyeceğim, bazı insanlar dans ederken inanılmaz yüz ifadeleri sergiliyor. Eş arayan hayvanları anımsatıyorlar bana… Audrey başını eğip ayaklarının ucuna baktı, o kadar sıkılmıştı ki tek çizgide yürümeye çalışmak gibi saçma bir eyleme girişti.

 

O anda, gözünün kenarıyla kendisine doğru yaklaşan figürü fark etti. Yavaşlayıp duruşunu dikleştirdi, yeniden zarif ancak sessiz Bayan Hall’e dönüşmüştü.

 

“İyi günler Baron Gramir,” yüzünde kusursuz bir gülümsemeyle sevimli bir şekilde selam verdi.

 

Baron Gramir’in ince kaşları ve açık mavi gözleri vardı. Audrey’i görünce gülümseyerek hafifçe eğildi.

 

“Sizi yeniden görmek ne güzel Bayan Hall. Bu balonun en göz kamaştırıcı cevheri sizsiniz.”

 

İkili kısa bir süre havadan sudan bahsetti, sonrasında Baron Gramir dans salonuna yönelirken Audrey de yemek salonuna doğru ilerlemeye devam etti.

 

Ancak birkaç adım sonra, Audrey’nin kaşları çatıldı. Yeşil gözlerinde bir şaşkınlık ifadesi vardı.

 

Baron Gramir’de bir değişiklik var…

 

Eskiden, kendisinden yüksek rütbeli birini ya da güzel bir hanımefendiyi gördüğünde onlara doğrudan bakmaktan kaçınır, bakışlarını kaçırırdı… Ancak bugün çok özgüvenli görünüyor…

 

Ayrıca, sürdüğü koku da bir tuhaf. Dahaki önceki partilerin hiçbirinde böyle ağır bir koku sürmemişti, hep davet saatinden önce parfümü sıkıp kokunun dağılmasını ve gösterişsiz, zarif bir hale gelmesini beklerdi. Ancak az önce aldığım koku oldukça yoğun ve rafineydi…

 

Audrey’nin adımları yavaşlattı. İksirini tamamen sindirmiş bir Seyirci olarak, detaylara olan hassasiyeti başka hiçbir Beyonder’ın yarışamayacağı cinstendi.

 

Aniden aklına bir olasılık geldi. Yeşil, kristal berraklığındaki gözleri donuklaşmıştı.

 

Qilangos, onun kılığına girmiş olabilir değil mi?

 

Ürpertici Açlık kişinin görünümünü değiştirme gücüne sahip!

 

 

 

 

Bu fikir Audrey’e giderek daha da mantıklı gelmeye başlamıştı. Şu anda inanılmaz derecede gerilmişti, neredeyse panik halindeydi.

 

Eğer gerçekten bu kişi Qilangos ise, burada ne yapmaya çalışıyor? Susie’yi de baloya getirebiliyor olsaydım keşke… Ondan Baron Gramir’i izlemesini isteyebilirdim. Olamaz, babamı uyarmam gerekiyor! Audrey bu düşünceler eşliğinde adımlarını hızlandırıp hemen yemek salonuna girdi. Neyse ki, bakanlarla sohbet etmekte olan Kont Hall’ı kısa süre içinde bulmuştu.

 

Yüzüne kusursuz bir gülümseme yerleştirip gruba yaklaştı. Kont Hall’ın koluna girdikten sonra diğer konuklara baktı, “Beyler, Kont Hall’ı birkaç dakikalığına sizden ayırabilir miyim?”

 

“Güzel hanımefendi, elbette ayırabilirsiniz,” Beyler oldukça içtendi.

 

Audrey babasını kolundan tutup en yakın balkona yöneldi. Sessiz bir köşe bulduklarında başını kaldırıp orta yaşlı babasına baktı, “Baba, sana bir şey söylemem gerekiyor.”

 

Kont Hall kızına sevgiyle gülümsüyordu, ancak onun bu telaşını görünce yüzünde ciddi bir ifade belirmişti, “Sorun nedir?”

 

“Az önce Baron Gramir ile karşılaştım, ancak onda bazı değişiklikler olduğunu fark ettim. Mesela parfümü öncekinden çok farklıydı. Bir de…” Audrey fark ettiklerini tek tek anlattı. Bu keskin duyusunu, hassas ve titiz olmasıyla açıklayabilirdi.

 

Baron’da fark ettiği değişiklikleri anlatmayı bitirdikten sonra durakladı. Kısa süre sonra, kelimelerini özenle seçerek devam etti, “Vikont Glaint, Tuğamiral Kasırga Qilangos’un başka insanların kılığına girebildiğini söylemişti. Bu adam yakın zaman önce Backlund’a sızmamış mıydı?”

 

Kont Hall kızını dikkatle dinliyordu, son cümleyi duyduğu anda yüzünde korkunç bir ifade belirmişti.

 

Ancak hemen sonra yeniden gülümsedi.

 

“Ben bu meseleyle ilgilenirim. Sen gidip anneni bul, onun yanından ayrılma. Bu salondaki locada.”

 

“Peki.” Audrey itaatkar bir biçimde başını salladı.

 

Locaya dönerken arkasına dönüp babasına bir göz attı. Kont Hall’ın yüzünde ciddi bir ifade vardı, başka bir soyluyla bir şeyler fısıldaşıyordu.

 

Audrey çok gergindi. Babasının, annesinin ve kardeşinin başına bir şey gelmemesi için bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu.

 

Etrafını dikkatle inceledikten sonra yönünü değiştirdi. Yemek salonundan çıkıp Dük Negan’ın küçük dua odasını buldu.

 

Hızla içeri girip kapıyı kilitledi. Karşısındaki Fırtınalar Lordu sembolüne bakarken karanlık bir köşeye doğru çekildi.

 

Dizlerinin üstüne çöküp ellerini birleştirdikten sonra, eski Hermes dilinde şunları fısıldadı, “Bu çağa ait olmayan Aptal, gri sisin üstündeki gizemli hükümdar, Sarı ve Siyahın şanslı kralı.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44340 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr