Bölüm 184: Kapının Ardında

avatar
2263 23

Lord Of Mysteries - Bölüm 184: Kapının Ardında


Çevirmen: Dnightshade

 

“Girin,” dedi Dunn Smith yumuşak bir tonda.

 

Klein kapı kolunu çevirip içeri girdiğinde Kaptan’ın kahvaltı ettiğini gördü. Sağ elinde, zengin bir aroma yayan bir bardak kahve vardı. Önündeki tabakta beyaz ekmek tostu ve domuz pastırması duruyordu.

 

Dunn kalan tostu da ağzına atıp çiğnemeye devam etti. Bu sırada hiçbir şey söylemeden karşısındaki sandalyeyi işaret ediyordu.

 

Klein gülümseyerek oturup sabırla beklemeye başladı, Kaptan’ın kahvaltı keyfini bölmek istemiyordu.

 

Konunun acele olmadığını gören Dunn rahatça arkasına yaslanıp kahvesinden bir yudum aldı.

 

Peçeteyse dudaklarının kenarını sildikten sonra Klein’a baktı, “Konu ne?”

 

Klein ciddi bir tonda söze girdi, “Psikoloji Simyacıları üyesi Daxter Guderia ile buluştum.”

 

O sırada gözüne, kaptanın önünde açık duran dergi takılmıştı.

 

“Yeni bir şeyler bulabilmiş mi?” diye sordu Dunn kollarını göğsünde birleştirirken.

 

Klein kısaca özet geçti, “Delirmesinden önce, birinin Hood Eugen’i sık sık ziyaret ettiğini söyledi. Ziyarete gelen kişinin adı Lanevus.”

 

“Lanevus…” Dunn şakaklarını ovuşturdu. “Bu ismi daha önce bir yerlerde duydum sanki…”

 

“İnsanları dolandırarak on bin pound toplamış olan dolandırıcı,” dedi Klein hemen.

 

Yüzünde ciddi bir ifade belirse de, Dunn kısa süre içinde başını iki yana salladı, bu meseleyi hatırlamıyordu.

 

Kaptan, para söz konusu olduğunda hiç de duyarlı değilsin! Klein hemen kilit noktaları aktararak Lanevus’un hikayesini Dunn’a anlattı.

 

“Zengin demir cevheri yataklarına sahip bir demir madeni satın aldığını iddia ederek Tingen’deki pek çok kişiden para toplayan dolandırıcı. Kehanet Kulübü’nden tanıdığım biri de kurbanları arasındaydı. Adam genç bir kadını nişanlanma vaadiyle de kandırmış, şu anda kadın onun çocuğunu taşıyor.”

 

“Bu adam, Hood Eugen delirmeden önce onu birkaç kez ziyaret etmiş ha,” dedi Dunn düşünceli bir şekilde.

 

“Dizi 8 Beyonder, Dolandırıcı? Haydut yolu…”

 

Kaptan, bu tür şeylerde hafızan oldukça kuvvetli… Klein bu durumu komik bulmuştu. Hafifçe başını salladı, “Ben de öyle tahmin ediyorum.

 

Lanevus’un kurduğu çelik fabrikası şirketi Güney’de olduğundan ve kurbanlarının farklı inançlardan olmasından dolayı dava bize gönderilmedi. Olayda Beyonder parmağı olduğuna dair bir kanıt olsa bile Manda Altındaki Cezalandırıcılara devredilirdi.”

 

Dunn sonunda konuyu anlamıştı. Başını kaldırıp gözlerini Klein’a dikti, “Ne yapmak istiyorsun?”

 

Öhhö, Kaptan, bu kadar duyarlı olmana gerek yok… Klein ciddi bir tavır takındı, “Medyumluk ritüeli kullanarak Hood Eugen’le konuşup Lanevus’un onunla neden görüştüğünü öğrenmek istiyorum. Ziyaretlerinin Hood’un delirmesine yol açmış olabileceğinden şüpheleniyorum.”

 

Dunn hafifçe başını salladı, “Evet, Hood Eugen’in deliliğinden emin olduğumuzda ben de aynı yöntemi uygulardım.

 

Ancak, Daly bana bunun çok riskli olduğunu söyledi. Kendinden emin misin? Backlund diyakozluğundan yardım isteyebilirim. Birkaç gün beklemek sorun olmaz.”

 

Klein’ın başlıca Beyonder olma motivasyonu, mistisizm öğrenip eve dönmenin bir yolunu bulmaktı. Bu onun için bir pratik yapma şansıydı, ayrıca kendine de güveniyordu, bu nedenle vazgeçmeye gönüllü değildi.

 

“Kaptan, konu üzerinde yeterince bilgi sahibiyim. Kendime güveniyorum.

 

Tabii, Amantha özü, Ruh Gözü ilacı ve yatıştırıcı gibi bazı malzemelere ihtiyacım olacak.”

 

“Yatıştırıcı…” Bu sözler, Dunn’ın Klein’ın ne kadar profesyonel olduğunu anlamasını sağlamıştı.

 

Daly’nin yatıştırıcıdan, medyumlukta çok etkili olmasına rağmen nadiren kullanılan bir ilaç olduğundan bahsettiğini hatırlıyordu.

 

Yaklaşık yirmi saniye kadar dikkatle düşündükten sonra yeniden arkasına yaslandı, “Hadi, hemen bir talep formu doldur. Sonra da Chanis Kapısı’na gidip ihtiyacın olanları al. Eh… hiç hazır malzeme olup olmadığından emin değilim. Eğer yoksa ihtiyacın olan malzemeleri alıp ilacı kendin yap.”

 

“Pekala.” Klein neşelenmişti.

 

 

Ancak hemen ayağa fırlamadı, hala yerinde oturuyordu.

 

Dunn şakaklarını ovuşturup dikkatle düşündükten sonra devam etti, “Bu akşam akıl hastanesinde nöbet sırası bende… Hood Eugen’i ziyaret edebiliriz. Hastanede doktor, hemşire, hademe ya da hasta kılığında gizlenen Psikoloji Simyacıları üyeleri olup olmadığını bilmiyoruz.

 

Psikoloji Simyacıları’nın Hood Eugen’i gözlemleyip gözlemlemediğinden de emin değiliz. Çok gizli hareket etmeliyiz. Daxter Guderian’ın muhbirimiz olduğunu kimse anlamamalı.”

 

“… Şafakta gizlice gideriz.”

 

“Evet, ben etrafı kolaçan ederken sen de ritüeli gerçekleştirebilirsin.”

 

Bu harika olur! Eğer Hood Eugen yalnızca deli rolü yapıyorsa, medyumluk ritüeli bir hayvanat bahçesine dalıp kaplanın kafesinde dans etmekten farksız olacak… 

 

Klein içten bir şekilde cevap verdi, “Tabii Kaptan!”

 

Ayağa kalkıp kapıya yöneldi.

 

O sırada, Kaptan’ın okuduğu dergi makalesinin başlığı gözüne takıldı: “Güney Kıtası’nın yağmur ormanlarındaki Donningsman Ağacı özü, saç uzatmada önemli bir etkiye sahip.”

 

 

… Klein kapıyı açıp kaptanın ofisinden çıktı. Kafasında muzip fikirler belirmişti.

 

Aslında, Beyonderların böyle bir zahmete girmesine gerek yok. Yaşlı Neil burda olsa, saç uzaması için bir ritüalistik büyü tasarlayabilirdi. Sonra da Tanrıça’ya dua ederek yardımını isterdi… Tanrıça ne cevap verirdi acaba? Ben olsam kesinlikle küfrederdim…

 

Bu düşünce neşesini hüzünle lekelemişti, ancak hüznün içinde bir nükte de vardı…

 

Klein katip ofisine girip Akerson 1346 Model daktilonun başına geçti. Kısa süre içinde başvurusunu tamamlamıştı.

 

Dunn Smith’in imzasını da aldıktan sonra bodruma inip Chanis Kapısı’na yöneldi.

 

Tam o anda donup kaldı, bir şey fark etmişti.

 

Gizemli kapının arkasına ilk kez geçecekti!

 

“Acaba içerisi nasıl…” Hemen adımlarını hızlandırıp kısa süre içinde siyah kapının önüne geldi.

 

Başvurusunu, nöbet görevinde olan Seeka Tron’a uzattı. Seeka’nın da imzasını aldıktan sonra belgeleri geri alıp Chanis Kapısı’na tıkladı, tıklama sesi boş alanda yankılandı.

 

Hiç ayak sesi yoktu, ancak otuz saniye içinde, üzerinde yedi Kara Kutsal Amblem bulunan kapı gıcırdayarak açıldı.

 

Kapı, yalnızca bir kişinin geçmesine izin verecek kadar açılmıştı. Klein, duvarlardaki gaz lambalarının ışığıyla aydınlanan koridora girdi.

 

Kapının arkasında, yüzünde belirgin kırışıklıklar olan ve saçları seyrekleşmiş bir adam vardı. Üzerinde siyah, klasik bir takım olan adam, elinde fener tutuyordu.

 

Loş mum ışığı camdan dışarı yayılarak adamın ifadesiz yüzünü aydınlatıyordu. Açık mavi gözleri, bin yıl önce donmuş bir buz kütlesini andırıyordu.

 

“Belgeler,” dedi adam boğuk bir tonda.

 

Klein onu daha önce görmüştü, çünkü her gün alacakaranlıkta, arkadaşlarıyla birlikte Chanis Kapısı’ndan çıkar, görev odasından geçip Aziz Selena Katedrali’ne giden koridora yönelirlerdi.

 

Bunlar, yaşlanan ve içeride nöbet tutmak için gönüllü olan Gece Kuşları’ydı.

 

Klein’ın anladığı kadarıyla, nöbetler beş kişi arasında bölüştürülüyordu.

 

“Başvurum burada.” Klein elindeki belgeleri yaşlı adama uzattı.

 

Mavi gözlü bekçi fenerini tutup dikkatle belgeleri inceledi. Herhangi bir sorun olmadığından emin olduğunda kenara çekilip Klein’ın geçmesine izin verdi.

 

Yavaşça içeri giren Klein, henüz çevresini inceleme fırsatı bulamadan ürpertici bir serinlik hissetti.

 

Bu, mevsimin getirdiği bir serinlik değil, insanın maneviyatını titreten türden bir ürpertiydi.

 

Başını kaldırıp ileri baktı. Duvara ardı arına sıralanmış şamdanların üzerinde gümüş mumlar duruyordu. Alevler oldukça sabit bir şekilde, mavi bir ışıltı yayıyordu.

 

Gıcırt!

 

Bekçi Chanis Kapısı’nı kapattı, ortam oldukça sessizdi.

 

Klein’ın önünde geniş, eski taş levhalarla bezeli bir yol uzanıyordu.

 

Yolun iki tarafında, ‘malzemeler,’ ‘ilaç’ ve ‘bilgi’ gibi etiketlere sahip taş kapılar vardı.

 

Yolun sonunda, alt katlara bağlanan, sanki cehenneme çıkıyormuş gibi görünen son derece karanlık merdivenler vardı.

 

Mühürlü Eserler’in olduğu farklı mühürlü alanlara çıkıyor olmalı. Birkaç kat olduğunu duymuştum… Acaba Aziz Selena’nın külleri hangi katta? Gözleri sonunda içerinin karanlığına uyum sağlayan Klein, aniden bir şey derisine sürtünüyormuş gibi hissetti. Bu biçimsiz şeyler şeritler halindeydi ve her birinin dokunuşu Klein’ın iliklerine kadar ürpermesine neden oluyordu.

 

Bu nedenle hemen Ruh Görüsünü aktif hale getirip etrafı incelemeye başladı. Derisine sürtünen şeyler hafifçe sallanıyor, zaman zaman toplanıp zaman zaman ayrılıyorlardı. Oldukça yoğunlardı, aralarında çok az boşluk vardı.

 

Bu.. Bu, Chanis Kapısı’nın arkasındaki mühür gücü mü? Klein hafifçe başını salladı. Düşüncelerini dizginleyip bekçinin peşinden yürümeye başladı. Birlikte, üzerinde ‘ilaç odası’ yazan ağır taş kapıdan geçtiler.

 

Klein, alfabetik sıralı etiketleri takip ederek kısa süre içinde Amantha özünü, Ruh Gözü ilacını ve yatıştırıcıyı buldu.

 

İlk ikisini daha önce görmüştü, ancak yatıştırıcıyla ilk kez karşılaşıyordu. Bu, yarı saydam bir şişenin içinde bulunan mavi bir sıvıydı. Nedendir bilinmez, ancak bu sıvıya bakmak ona annesinin kucağındaki bir bebeğin huzurunu hissettirmişti.

 

Şişenin üstünde bir etiket vardı. İlacın yapım tarihi ve son tüketim tarihi yazıyordu, ilaç oldukça yakın zamanda yapılmıştı.

 

Neyse ki hala çok vakit var… Klein üç küçük ilaç şişesini alıp bekçiyle birlikte yeniden Chanis Kapısı’na döndü. Ruhunun derinliklerine ulaşan soğukluk hissini ve siyah şeritlerin verdiği rahatsızlığı üzerinden atmıştı.

 

Chanis Kapısı yeniden kapandığında klein dönüp arkasına baktı, “Orada uzun süre kalmak hem bedeni hem de ruhu kötü etkiler değil mi?”

 

“Bekçilerin gönüllülerden seçilmesi bundan demek ki…”

 

 

 

 

Şafak vakti, Klein odasını özel bir teknik kullanarak kilitledi. Cumbalı penceresini açtıktan sonra kendisini boşluğa bıraktı.

 

Yükseklik onun için tehlikeli değildi. Oldukça istikrarlı bir şekilde yere kondu.

 

Gece Kuşları’nın aracı çoktan yolun karşısına park etmiş onu bekliyordu.

 

Kısa süre içinde Kuzey Bölgesi’ndeki Tingen Akıl Hastanesi’ne ulaşmıştı. Kaptan’ın talimatlarını uygulayarak, sokak lambalarının bulunmadığı bir köşeden dolaştığında Dunn Smith’in orada beklediğini gördü.

 

“Hadi girelim,” Dunn hafifçe başını salladı. “Etrafta kimse olup olmadığını kontrol ettim.”

 

“Tamamdır.” Klein hemen kaptanla birlikte yola koyuldu.

 

Bir Palyaço olarak bir akıl hastanesine giriyorum… Neydi o meşhur söz… ‘Eve dönmek gibi’ *

 

İçeri girecekleri kısma geldiklerinde, duvarın engebeli yüzeyinin yardımıyla, olağanüstü bir denge ve çeviklikle takla atarak hastanenin bahçesine ulaştılar.

 

Dunn hızla etrafı kolaçan ettikten sonra Klein’a dönüp hafifçe başını salladı.

 

İki Gece Kuşu, hafif adımlarla hastanenin küçük parkını geçip etkinlik alanından sessizce ilerledi. Hemen sonra akıl hastanesinin üç katlı binasına girip Hood Eugen’in odasının bulunduğu en üst kata çıktılar.

 

Hood Eugen, deliliği sebebiyle şiddet gösterme meyli taşıdığından tek kişilik bir odaya yerleştirilmişti. Neyse ki Gece Kuşları bir süredir hastaneyi gözetim altında tutuyordu ve uzun zaman önce odanın anahtarının bir kopyasını çıkarmışlardı.

 

Kaça!

 

Kilit çok küçük bir tıkırtıyla açıldı, odaya ilk giren Dunn oldu. Üçüncü göz tekniğine sahip olan Klein, çoktan yatakta oturan kişiyi görmüştü.

 

Hood Eugen’in uzun ve ince bir yüzü vardı. Gözleri iyice çukurlu, sarı saçları ise darmadağınıktı.

 

Grimsi mavi gözlerini, metal parmaklıklı pencereye çevirmişti. Dışarıdaki kızıl ayı izliyordu.

 

Klein odanın kapısını kapatıp gülümsedi, “Neden uyumuyorsun?”

 

Dunn ilk başta afallamıştı, ancak hemen sonra Klein’ın artık Dizi 8 bir Palyaço olduğunu hatırladı. Bu nedenle sessiz kalıp odanın bir köşesine çekilmeyi seçti.

 

Hood Eugen başını çevirip Klein’a baktı. Sersemce bir tavırla gülerek cevap verdi, “Kekimi bekliyorum.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr