Bölüm 182: Gezgin Klein

avatar
2152 23

Lord Of Mysteries - Bölüm 182: Gezgin Klein


Çevirmen: Dnightshade

 

Eylül başında, Tingen'de ferahlatıcı serinliğin yerini ürpertici bir soğukluk almıştı. Ancak öğle vakitlerinde, güneş hala oldukça sıcak ve huzur vericiydi.

 

Klein maneviyat duvarından çıkıp cumbalı pencereden geçti. Odasının dışında, havada süzülerek Daffodil Sokağı’ndaki insanlara ve araçlara havadan bakmaya başladı.

 

O anda, gri işçi üniformalı bir adam başını kaldırıp göğe baktı.

 

Bunu gören Klein panikledi, ancak saklanabileceği bir yer yoktu.

 

Bu nedenle yavaşça eve doğru süzülmeye başladı. O sırada gözünün kenarıyla, işçi üniformalı adamın yalnızca uçan bir serçeyi izlediğini fark etti.

 

Tingen’de kuşlara sık rastlanırdı.

 

Ohh… Sıradan bir insanın beni göremeyeceği aklımdan çıkmış… Sonunda rahat bir oh çeken Klein henüz bu haline alışmaya vakit bulamamıştı.

 

Biraz daha rahatladıkça, daha alçaktan uçmaya, yakınlardaki sokakları dolaşıp insanların başlarının üstünde süzülmeye başladı.

 

Bu sırada, görüşünün tıpkı Ruh Görüsünü açtığında olduğu gibi olduğunu keşfetmişti. Bu durumdayken Ruh Görüsünü aktif hale getirmesine gerek yoktu, görüş menzili kısıtlıydı.

 

Üstelik, aura ve duygu renkleri dışında, insanların ruhlarının varlığını da belli belirsiz hissedebiliyordu. Ruhlar bulanık, hayali ve saydamdı.

 

Bu haldeyken bir insanın bedeninden geçip doğrudan ruhuna saldırabilirim sanırım… Düşünceli bir şekilde başını salladı.

 

Daha sonra, en yüksek hızını test etmek için Demir Haç Caddesi’ne doğru uçmaya başladı. Kısa süre sonra, eski evlerinin önüne geldiğinde aniden durdu.

 

Otobandaki bir araçla aşağı yukarı aynı hızda olmalıyım… Ruh dünyasına girip çıkarmıyor olmam ne kötü; yoksa her şey mükemmel olacaktı… Ancak ruh dünyasında kaybolmanın sonuçlarının oldukça ciddi olduğu söyleniyor…Testinin sonucundan kısmen memnun kalmış olan Klein’ın üstüne ani bir kasvet çöktü. Kelimelerle anlatılamayacak bir baskı hissetmeye başlamıştı.

 

Çevresine baktığında, Demir Haç Caddesi’nin sıradan insanların bile görebileceği bir kasvetle, güneş ışığının bile dağıtamadığı bir karanlıkla kaplı olduğunu hissetti. Uyuşukluk, umutsuzluk, acı ve buna benzer diğer duygular, sanki maddeselmiş gibi üst üste binmişti.

 

Tıpkı ilk Kahin olduğumda, bu sokaktan yürürken manevi algımla deneyimlediğim o ağırlık gibi. Demir Haç Caddesi’nin Orta ve Alt sokağı hala aynı… Bu kadar baskı ve kasvet kaç yılda birikmiş acaba… Klein iç çekerek biraz daha yükseğe doğru uçtu.

 

Yeniden güneş ışığını hissettiğinde depresif duygularından da kurtulmuştu.

 


Alt Sokağa doğru süzüldüğünde, eski püskü kıyafetler giymiş, ifadesiz yüzlü, kötü beslendiği her halinden belli olan insanları gördü. Hatta iki cesetle bile karşılaşmıştı, bu insanlar doğal sebeplerden – uzun süreli açlık ve yetersiz beslenme – ölmüştü.

 

Burada her ay, pek çok insan sefil bir şekilde can veriyordu. Ancak iflas eden çiftçiler ve Güney Kıtası’ndan gelen köleler onların yokluğunu aratmıyor, hızla onların işlerini üstleniyordu… Klein hüzünle iç çekti, bu kez yönünü güneye çevirmeye karar vermişti.

 

Burası Tingen’in sanayi bölgesiydi. Çelik, kurşun, seramik, matbaa, metal ve makine fabrikalarıyla doluydu. 

 

Klein’ın buradaki manzarası, yüksek bacalar, havayı dolduran toz ve Alt Sokaktakini aratmayan yoğun bir kasvet tabakasından ibaretti.

 

Yorgunluk, acı, karamsarlık ve uyuşukluk gibi duyguların burada yoğunlaştığını net bir şekilde hissedebiliyordu. Henüz otuzuna gelmemiş olan işçiler azınlık olarak kabul ediliyordu.

 

Klein, bölgeyi daha yakından incelemek için biraz daha alçak uçmaya karar verdiğinde, o güçsüzlük hissini yeniden hissetti. Bu güçsüzlük, Klein’ın içinden geliyordu.

 

Maneviyatım baskıya dayanamıyor… Klein telaşlanmıştı. Eve dönmek için acele etmesi gerekiyordu ancak bir anda, aklına daha iyi bir olasılık geldi.

 

Ben, dışarıya ‘çağırıldım’. Çağrıyı sonlandırırsam, doğal bir şekilde olduğum yere dönmem gerekir değil mi?!Bu düşünce onu sakinleştirmişti. Dikkatli bir şekilde çevresindeki ortamı ve kendi durumunu gözlemledi. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kendisine çok uzaktan bağlı olan, ancak aynı zamanda da kendisine çok yakın olan bir şey keşfetti. Bu, onun için karmaşık bir bağ oluşturuyordu.

 

Bu bağlantı sayesinde, Yanan Güneş Tılsımını sıkıca kavrayıp tüm dikkatini vererek ‘çağrıyı’ sonlandırmayı diledi.

 

Devasa, korkunç bir emme kuvvetinin etkisine girdiğinde bedeni saydamlıktan çıkıp belirginleşmeye başladı, bir anda maddesel dünyadan kaybolmuştu.

 


 


Gri sisin üstü sessizdi, hayali kızıl yıldızlar parıldıyordu. Klein, bir devin evi olabilecek gibi görünen yüce sarayda yeniden ortaya çıktığında sakince bronz masanın başındaki onur koltuğuna oturdu.

 

Süreç oldukça iyi gitti… Dahası… Bakışlarını Ruh Bedeni’ne çevirdiğinde bedenin sıcak ve saf, altın bir parıltıyla dolu olduğunu gördü.

 

Yanan Güneş Tılsımı!

 

Gri sisin üstündeki dünyaya maddesel bir şey taşımayı başardım! Tılsıma gülümseyerek bakıyor, onun hayali bir nesne olmadığından emin olmak için parmaklarıyla sürekli sıkıp bırakıyordu.

 

Klein sonunda heyecanını bastıramayıp ayağa kalktı. Hoşnut bir şekilde bir ileri bir geri yürüyor, durmaksızın düşünüyordu.

 

Beklediğim gibi, gizemli sisin üstündeki dünyaya malzeme ve nesne taşıyabiliyorum!

 

Yalnızca bunu yapmanın doğru yolunu bulmam gerekiyor!

 

Tabii, bu yöntem oldukça karmaşık. Çok fazla uğraş gerektiriyor. Dahası, üyelerin sürekli beni çağırmasına izin verirsem Aptal imajımı zedelemiş olurum. Bunu yalnızca gerekli olduğunda, ya da ben bu olayı daha iyi kavradığımda yapmalıyız. Aptal’ın ‘hayranını’ çağıran bir dua tasarlayabilirim, tabii bu dua da yine bana yönlendiriliyor olacak…

 

… Ben işçi değilim ki. Neden dualar beni işaret etsin? Vakti geldiğinde, elçi gibi görünen bir şey ya da daha kendine özgü bir ‘hayran’ yaratabilirim, böylece malzemelerin toplanması ve ulaştırılmasıyla o ilgilenir…

 

Kafasında pek çok fikir belirmiş olmasına rağmen henüz yetenekleri ve bu konudaki bilgisi kısıtlı olduğundan bunları uygulamaya koyamazdı.

 

Sonunda gücünün giderek azaldığını hisseden Klein, maneviyatıyla kendisini sarıp gri sisin üstündeki dünyadan ayrıldı.

 

Göz açıp kapayıncaya kadar kısa süre içinde odasına dönmüştü. Muhteşem güneş ışığının, perdelerin arasındaki boşluktan içeri süzüldüğünü görüp rahatladı.

 

Hemen sonra Yanan Güneş Tılsımı’nın buraya dönmediğinden, gri sisin üstündeki dünyada kaldığından emin olmak için üstünü başını yokladı.

 

Yeterince dinlendiğimde çağrı ritüelini tekrarlayıp Yanan Güneş Tılsımı’nı geri getireceğim… Ah, o halde biraz daha uzun kalabilsem harika olurdu. Böylece kırmızı bacalı evleri de daha kolay araştırabilirdim. Henüz bunu yapamıyor olmam biraz üzücü. Şimdilik en fazla birkaç evi inceledikten sonra gri sisin üstündeki dünyaya dönmem ve günün geri kalanını dinlenerek geçirmem gerekiyor. Bu da yeterince verimli değil. 

 

Klein masasına yaklaşıp sessizce yanan mumu söndürdü. Eşyalarını topladı, ancak maneviyat duvarını henüz dağıtmamıştı. Oturup bir kağıt ve kalem çıkardı, Bay Azik’e mektup yazacaktı!

 

“Sayın Azik,” başlığını attıktan sonra birkaç dakika düşünüp öyle devam etti:

 

“… Geçenlerde, Yedi Korsan Amiral’den biri olan Tuğamiral Kasırga Qilangos’un Backlund’a sızdığı haberini aldım. Yanında ‘Ürperitici Açlık’ adında mistik bir nesne de taşıyormuş. Bu nesne ona, farklı ruhları yutarak onların güçlerine sahip olabilen Dizi 5 seviyesinde bir Beyonder basamağı olan Çoban yeteneklerine benzer bir yetenek veriyor. Kişinin sahip olabileceği ruhların sayısının sınırlı olduğu söyleniyor, ancak ruhlar değiştirilebiliyormuş…

 

Görünen o ki, Qilangos pek çok Beyonder gücüne sahip, Backlund’a ne için geldiğinden ise emin değilim… Aldığım haberlere göre, oldukça önemli bir nesnenin peşindeymiş, kendisini Yüksek Dizi bir Beyonder haline getirecek, ya da Yüksek Dizi bir Beyonder kadar güçlü olmasını sağlayacak mistik bir nesnenin…”

 

Elbette Klein bilginin kaynağını gizlemişti, ancak Bay Azik bir Gece Kuşu Kaptanı bularak bu bilgileri doğrulayabilirdi.

 

Mektubu, doğrudan yardım istemekten ziyade, Azik’in dikkatli olması için bundan bahsediyormuş gibi bir havada kaleme almıştı.

 

Azik’in yardım eli uzatıp uzatmayacağı belli değildi, ancak önceden temel oluşturmaktan zarar gelmezdi! Sonunda yardım istemek zorunda kalırsa, mesele bir anda ortaya çıkmış gibi olmayacaktı en azından! 

 

Böylece, uzun süredir aklını kurcalayan bu meseleyi halletmiş olan Klein, mektubunun ana konusuna geçti. 

 

“Bütün olanların ardındaki kişi henüz başka bir eylemde bulunmadı, ben de buna dair bir ipucu bulmuş değilim.

 

Size aniden yazmamın sebebi, kurban verme ritüelleriyle ilgili size danışmak istemem. Son görevlerimden birinde buna benzer bir şeyle karşılaştım…”

 

Güneş’in açıklamaları ve Bay Azik’in cevabını karşılaştırarak bir kurban verme ritüeli deneyebilirim. Ritüeli tersine çevirerek nesneler ihsan edebiliyor olmalıyım… Malzeme takasları için kendi adıma çağrı yapmak yerine bu yöntemi kullanmak daha uygun olabilir… Evet, umarım Bay Azik bu konuda bir şeyler hatırlıyordur…Mektubun içeriğinden memnun kalan, Klein ismini dahil etmeden kalemi bıraktı.

 

Tek bir bakır düdük var, bu nedenle Bay Azik’in mektubun kimden geldiğini zaten bileceğine inanıyorum… diye düşündü içinden, temkinli olmakta fayda vardı, ismini bu yüzden mektuba dahil etmek istememişti.

 

Mektubu düzgünce katladıktan sonra başını kaldırıp üç metre yükseklikteki tavana baktı. Tereddütlü bir şekilde yatağına dönüp bakır düdüğü aldı.

 

Harika, mektubu ulaştır bakalım! Klein sağ elini kaldırıp düdüğü dudaklarına götürdü. Yanaklarını şişirdikten sonra tüm gücüyle nefes verdi.

 

Düdük ses çıkarmıyordu, ancak keskin duyuları olan Klein, çevresinin aniden buz kestiğini hissetmişti.

 

Ruh görüsünü aktive ettiğinde, çalışma masasından yukarı doğru uzanan bulanık ancak parlak beyaz kemikler olduğunu gördü.

 

Beyaz kemikler hızla bir araya gelip hayali ancak dev bir canavara dönüştü. Canavarın başı maneviyat duvarından dışarı, bilinmeyen bir yere doğru uzanıyordu.

 

Klein beyaz iskeletin kalçalarına, vücuduna ve aşağı doğru sarkan koluna baktı. Canavarın sağ avucunu açtığını gördüğünde katladığı mektubu ona uzattı.

 

İri, kemikli avuç mektubu sıkıca kavradı. Bunu gören Klein düdüğü yeniden dudaklarının arasına götürüp tüm gücüyle nefes verdi.

 

Canavar aniden ufalanıp kemiklere dönüştü ve çalışma masasının altında hızla kayboldu.

 

Halletmesi gereken her şeyi halletmiş olan Klein maneviyat duvarını sonunda dağıttı. Aniden esen rüzgarla, askılığa doğru sendeledi ve bakır düdüğü yeniden cebine koydu. 

 

Daha fazla oyalanmadan yatağa atlayıp başını yastığına gömdü. Yumuşak kumaşa değer değmez derin bir uykuya dalmıştı bile.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr