Bölüm 177: Beklenmedik Gelişmeler

avatar
2332 23

Lord Of Mysteries - Bölüm 177: Beklenmedik Gelişmeler


Çevirmen: Dnightshade

 

Audrey, aristokratlarla ilgili birkaç ilginç haber ve skandaldan daha bahsettikten sonra durup düşünmeye başladı.

 

Aklına bir şey gelmişti.

 

Bir Seyirci olarak olağanüstü bir hafızaya sahip olduğundan, babasının öğretilerinden edindiği bilgileri ve davetlerde duyduğu haberleri kafasında toparlayıp ciddi bir ifadeyle yeniden yazmaya koyuldu.

 

“Backlund’daki siyasi duruma gelince, bu benim ilgi alanıma pek girmiyor. Sana anlatabileceklerim benim izlenimlerimden ve öğrendiğim şeylerden ibaret.

 

Bir süre önce babam, Tahıl Yasası’nın kaldırılmasıyla mahsul fiyatlarının hızla düştüğünü söyledi. Tarım arazilerinin ve meraların kiralarında da düşüş olmuş, ancak ne derecede bir düşüş olduğunu bilmiyorum, bunu bir örnekle açıklayabilirim…

 

Bildiğin gibi, Dük Negan, kraliyet ailesinden sonra en çok araziye sahip olan aristokrat. Sahip olduğu arazi, otlak ve ormanların değerinin 12.000.000 poundun üzerinde olduğu söyleniyor. Geçen yıl, arazilerinden elde ettiği gelir 1.300.000 poundu geçmiş. Ancak bu yıl kira getirisinin yalnızca 850,000 pound olacağı söyleniyor. Benim hakkım olan varlıkların tamamından daha fazla…

 

Benim açıklamalarım olmadan, eski kafalı soyluların çoğunun davranışını anlayacağından eminim. Toprak sahibi olmaktan gurur duyuyorlar, gelirlerinin çoğu kiralar sayesinde. Görünüşlerine çok önem veriyorlar ve borca girmek durumunda kalsalar bile mevcut yaşam tarzlarından ödün vermiyorlar. Her yıl şatolarının bakımlarına on binlerce pound harcıyorlar, giysi, mücevher, avlanma faaliyetleri, sosyal etkinlikler, gösterişli düğün ve cenaze törenleri de cabası…

 

Kiraların düşmesiyle, soyluların büyük çoğunluğu finansal sıkıntı çekmeye başlamış. Bu nedenle Kont Wolfe, kırsalda 84.000 areslik arazi satmış ve karşılığında 29.000 pound almış. Vikont Conrad da 55 bin pound değerindeki sanat koleksiyonunu ulusal bir sanat galerisine satmış.

 

Uzun zaman önce çelik, kömür, demir yolu, banka ve plastik sektörlerine yönelmiş birkaç vizyon sahibi soylu dışında, soyluların çoğu Tahıl Yasası’ndan çok etkilenmiş. Sevgili Kont Hall’a şükürler olsun!

 

Babam, finansal sıkıntının soyluların siyaset üstündeki etkisini azaltacağını söylüyor. Tahmin edebileceğin gibi, asil kanlı bakanların sayısı da önümüzdeki yıldan itibaren azalacak.

 

Muhafazakar Parti ve Yeni Parti, finansman sağlamak amacıyla, yeterli miktarda bağış yapan ve herhangi bir sabıka kaydı olmayan herkese soyluluk unvanı vermeyi vaat ediyor. Tabii bağış yapanların bir soyluya yakışır miktarda araziye sahip olması koşulu da var.

 

Buna bir örnek de Bay Syndras. Baronluk unvanı için gereken en düşük arazi miktarı 60.000 ares, kendisi bu ölçütü karşılamak için araziler satın aldıktan sonra Carleton Kulüp’e 100.000 pound, Muhafazakar Parti’ye de 400.000 pound değerinde bağışlar yaptı. Böylece sonunda Majestelerinden onay almayı başardı ve çok saygın bir baron oldu. Bir fiyat listesi olduğunu duydum, baron olmak için 300.000 pound gerekiyormuş, unvanın nesilden nesile geçmesini isteyenler ise 700.000 ila 1.000.000 pound arasında bir meblağ ödemeliymiş. Vikont ve Kont unvanları için net bir fiyat yok, ancak eminim onlar da bir bu kadar gülünçtür.”

 


 


“Bu yıl, finansal sıkıntı ile karşı karşıya kalan birçok soylu zengin tüccarlarla evlilik olasılığını ciddi biçimde değerlendirmeye başladı. Hatta son iki ayda bu tarz üç evlilik yapıldı. Soylu kadınların aldığı nişan hediyeleri kıskanılacak cinsten.

 

Ayrıca, Tahıl Yasası’nı protesto eden işçilerin yaşam maliyetinde de düşüş oldu, ancak yaşam kaliteleri artmadı. Müflis çiftçilerin şehre gelip daha düşük ücretler karşılığında çalışarak işlerini ellerinden almasıyla durumları çok daha kötüye gitmiş gibi görünüyor. Bu nedenle işçilerin ücretleri de hızla düşüyor.

 

Bir keresinde babam, Tahıl Yasası’nın kazananı sence kim oldu diye sormuştu.

 

Sevgili Alfred, cevabı bildiğine eminim. Kendi çabalarınla, nesilden nesile aktarılabilecek olan baron unvanını alabileceğine de hiç şüphem yok.”

 


 


Audrey’nin cevabını almış olan Xio ve Fors, Backlund Köprüsü tarafına geri dönmek için bir toplu taşıta binmişlerdi.

 

Dağınık, sarı saçlı Xio aracın penceresinden dışarı parlayan gözlerle bakıyordu.

 

Kendi kendine sürekli olarak ‘450 pound’ diye mırıldanıyordu. Miktarı her söyleyişinde gücü ve cesareti kuvvetleniyor gibiydi.

 

“Darkholme bugün soruştumanın durumunu bildirmedi. Hadi onu bir ziyaret edelim!” dedi Xio aniden arkadaşına dönüp.

 

Darkholme, Backlund Doğu Bölgesi’ndeki bir üçlünün lideriydi ve birçok dilenci ve hırsız onun kontrolündeydi.

 

Daima sıcak ve dostane bir gülümsemeyle süslediği tombul yüzüyle oldukça arkadaş canlısı görünse de, Xio onun acımasız bir hain olduğunu biliyordu. Bir seferinde, çocuk karının bir kısmını sakladı diye on üç yaşında bir hırsızın kolunu kırmıştı.

 

Xio, gerçekten gerekli olmadıkça Darkholme ile bir araya gelmemeye çalışıyordu, ancak Darkholme, şehrin berduşlarına en çok aşina olan birkaç kişiden biriydi.

 


Fors dalgalı saçlarını kulağının arkasına iliştirirken arkadaşına baktı, “Öğle yemeğim aksamadığı sürece bana uyar.”

 

“Sorun değil! Belki bu hafta bitince sana bir Intis ziyafeti ısmarlarım!” dedi Xio neşeli bir tonda.

 

“Tanrı’ya mı şükretmeliyim?” diye sordu Fors gülerek.

 

Xio’nun aksine, Fors ılımlı bir inançlıydı, Buhar ve Makinecilik Tanrısı’nın takipçisiydi.

 

İki arkadaş, bir araç daha değiştirdikten kısa süre sonra Backlund Doğu Bölgesi’ne ulaşıp Darkholme’un evine geldi.

 

Adamın evi dar bir sokakta bulunuyordu ve teraslıydı. Binanın duvarlarından yeşil bitkiler sarkıyordu, dış cephe oldukça dağınık bir görünüme sahipti.

 

Xio kapıya yaklaşıp kendine has bir ritimle tıklattı.

 

Kilitli olmayan kapı, yavaşça gıcırdayarak açıldı. Xio’nun kafası karışmıştı, hemen bir aslan gibi dikkat kesildi.

 

Daima yanında taşıdığı süngüyü çıkarıp kapıyı ittikten sonra sessizce içeri girdi. Fors da dikkatini toplamış, hançerini çıkarmıştı.

 

Burunlarına herhangi bir koku gelmiyordu, ancak engin deneyimleri onlara, bu işte bir tuhaflık olduğunu söylüyordu.

 


Bir adım, iki adım, üç adım. Xio ve Fors sessizce evin içine doğru ilerlediler.

 

Kısa süre içinde, bir gaz lambasının üstünde duran rengi solmuş uzvu, sehpanın üzerine dökülmüş iç organları ve yere saçılmış, elbise askılığına asılmış et parçalarını gördüler!

 

Kemik parçaları özenle temizlenip kapının kenarına yığılmıştı.

 

Kemiklerin arasında bir baş da duruyordu. Boşluğa bakan bu gözler, Darkholme’a aitti.

 

Tombul yüzünde hala dostane bir gülümseme vardı. Dahası, evde kan kokusu da yoktu.

 

Bir yazar ve Beyonder olmadan önce klinik doktoru olan Fors, bundan çok daha iğrenç pek çok ölüm sahnesi görmüştü. Kusmak üzere olan Xio’nun omuzuna dokundu.

 

“Qilangos? Tuğamiral Kasırga Qilangos?”

 

“Darkholme’un kayıp berduşları araştırdığını fark edip onu evine kadar takip mi etti?”

 

“Belki de Darkholme onu takip etmiş ve sonunda yakalanmıştır?”

 

Xio öğürme dürtüsünü bastırmaya çalışıyordu, “Acımasız ve kurnaz diye boşuna demiyorlarmış. Buradaki tuhaflık, hazinenin tanımına da uyuyor.”

 

“Kurnaz…” Fors aniden alarma geçti, “Araştırmaların ardında kim olduğunu öğrenmek için yakınlarda bir yerde pusuya yatmış olabilir mi?”

 

Xio bir an donup kaldıktan sonra telaşla cevap verdi, “Bu çok mantıklı!”

 

Qilangos Dizi 6 seviyesinde bir Beyonder, mistik bir nesneye sahip güçlü bir korsandı, Xio ve Fors ise henüz yalnızca Dizi 9 seviyesindelerdi!

 

Bu son derece basit bir tezattı!

 


 


Darkholme’un evinin karşısındaki binada, geniş çeneli, koyu yeşil gözlü, otuzlarında bir adam pencerenin yakınında durmuş buz gibi bakışlarla Xio ve Fors’u gözlemliyordu.

 

Bu adam Tuğamiral Kasırga Qilangos’un ta kendisiydi!

 

Sol elindeki siyah eldiven, canlı bir şeymiş gibi seğirdi. Yüzeyinde soluk, altın rengi pullar belirmişti.

 

Rilangos’un yüzünde acımasız, neşeli bir ifade belirdi, aynı zamanda koyu yeşil gözleri altın rengine dönmüştü!

 


 


Fors nında Xio’yu kenara çekti, ana kapının yakınından acilen uzaklaşmaları gerekiyordu.

 

İnci beyazı dişlerini gıcırdatarak kıyafetinin kolunun altında kalan bilekliği çıkardı.

 

Bu gümüş bileklikte, yanık izlerine sahip ve pürüzlü üç yeşil taş vardı. Fors, bu taşlardan birini çekip çıkarırken eski Hermes dilinde fısıldadı, “Kapı!”

 

Taştan soluk mavi bir parıltı yayılmaya başladığında, Xio Derecha’nın kolunu sıkıca kavradı.

 

O anda iki arkadaşın figürü hayali bir görünüm aldı, neredeyse görünmez olmuşlardı.

 

Bu esnada, tarif edemeyecekleri birçok şekil gördüler. Şeffaf nesneler, muazzam miktarda bilgiyle dolu gibi görünen parlak, ihtişamlı renkler… Gizemli ruh dünyasına girmişlerdi.

 

Gerçeklikten ayrı duran bu garip dünyada, Fors ve Xio birbirlerinin elini sıkıca tutarak bir yöne doğru ilerlemeye başladılar.

 

Saniyeler sonra, bu dünyadan ayrılıp gerçekliğe, Backlund’a döndüler.

 

Ancak artık Darkholme’un evinde değillerdi, boş bir mezarlığın ortasında duruyorlardı.

 


 


Qilangos sessizce, Darkholme’un evinin kapısına kadar gelmiş, buz gibi bakışlarıyla içeriyi gözlemliyordu.

 

Bir an donup kaldıktan sonra kaşlarını çattı, “Gezgin?”

 


 


Mezarlıkta.

 

“Şimdi ne yapacağız?” Fors hala korku içindeydi.

 

Az önce kullandığı bileklik, Çırak iksirinin formülü ve malzemeleriyle elde ettiği mistik bir nesneydi. Her ay dolunayda tuhaf mırıltılar duymasına sebep olmak dışında bir tehlike arz etmiyordu.

 

Bilekliğin üstünde aslında beş taş vardı, bu taşların her biri onun ruhlar dünyasına geçmesine, yani teknik anlamda ışınlanmasına olanak tanıyordu. 

 

Ancak artık geriye yalnızca iki taş kalmıştı.

 

Bir süre sonra sakinleşen Xio ciddi bir tavırla başını salladı.

 

“Önce Bayan Audrey’e haber vereceğiz, sonra da polisi arayacağız!”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44315 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr