Bölüm 152: Hoş Bir Girişim

avatar
2380 22

Lord Of Mysteries - Bölüm 152: Hoş Bir Girişim


Çevirmen: Dnightshade

 

Gri sis havayı doldururken Klein'ın çevresinde hayali kızıl yıldızlar belirdi. Yüce saraydaki onur koltuğuna yerleşen Klein, karşısındaki boş saraya huzurla baktı.

 

Birkaç saniye sonra önünde sarımsı-kahverengi bir keçi derisi parşömen belirdi. Klein kalemi alıp, çağrı ritüeli için düzenlenen efsunu yazdı ve süreci yazmaya başladı.

 

"Seni temsil eden bir mum yak.

 

Maneviyat duvarı aracılığıyla kutsal bir ortam yarat.

 

Aleve, bir damla Dolunay Öz Yağı, bir parça Papatya Saf Çiyi, bir tutam Ayçiçeği Tozu ve diğer malzemeleri damlat.(Not: kişi kendisini çağırdığından, bu adım çok ayrıntılı olmak zorunda değil.)

 

Aşağıdaki efsunu fısılda.

 

"Ben! (Eski Hermes, Jotunca, Ejderhaca ya da Elfçe. Derin bir ses tonuyla.)

 

Kendi adıma çağırıyorum (Hermesçe),

 

 

 

 

 

Bu çağa ait olmayan Aptal, gri sisin üzerindeki gizemli hükümdar, Sarı ve Siyah'ın şanslı Kralı."

 

...

 

Dikkatle inceledikten sonra alt kısma bir kehanet ifadesi yazarak devam etti:

 

"Yukarıdaki ritüel dış dünyada gerçekleştirildiğinde tehlikeli olacak."

 

oh. Sonunda rahatlamıştı, kalemi bırakıp bileğindeki gümüş zinciri çıkardı.

 

Topaz parşömenin üzerinde kısa süre sallandıktan sonra durdu. Klein düşüncelerini dizginleyip transa girdi.

 

"Yukarıdaki ritüel dış dünyada gerçekleştirilirse tehlikeli olacak.

 

Yukarıdaki ritüel dış dünyada gerçekleştirilirse tehlikeli olacak."

 

...

 

Ifadeyi yedi kez tekrarladıktan sonra, neredeyse kapkara olmuş gözlerini açıp saatin tersi yönde dönen topaza baktı.

 

Cevap negatifti: yani tehlike söz konusu değildi!

 

"O halde deneyebilirim." Klein'ın içi rahatlamıştı. Maneviyatıyla kendisini sarıp gerçek dünyaya düşüşünü başlattı.

 

Odasına döndüğünde hemen masasını boşaltıp ortaya nane aromalı bir mum koydu.

 

Mumun fitilini iki parmağının arasında hafifçe sıkıp maneviyatıyla mumu yaktı.

 

Titrek, loş ışığın altında, gerekli öz yağlarını ve bitki tozlarını aleve damlattı.

 

Havayı aniden sakinleştirici bir koku sardı.

 

Iki adım geri çekilen Klein, kendisini temsil eden muma bakarak Jotuca konuşmaya başladı, "Ben!"

 

Sonra da Hermes diline geçti, "Kendi adıma çağırıyorum:

 

Bu çağa ait olmayan Aptal, gri sisin üzerindeki gizemli hükümdar, Sarı ve Siyah'ın şanslı Kralı."

 

Efsunu okumayı bitirdiğinde, titrek mum ışığının aniden şiddetle dans etmeye ve bir girdap oluşturmaya başladığını fark etti. Işık, Klein'ın maneviyatını inanılmaz bir hızla emiyordu.

 

"Kızıl aya ait bir bitki olan Uyku Çiçeği, güçlerini büyüme ihsan et..." Klein, maneviyatının tüketilişinden kaynaklanan huzursuzluğu göz ardı etmeye çalışarak efsunu tamamladı.

 

O anda, mum ışığının titremeyi bıraktığını fark etti. Mumum üzerinde, avuç büyüklüğünde gri bir parıltı belirmişti.

 

"Hiçbir şey çağırmadım... Ah, doğru ya, belki de büyüye gri sisin üzerinde cevap vermem gerekiyordur... Kendi adına çağrı yapmak ne kadar zahmetliymiş..." başı ağrıyan Klein şakaklarının ovuşturdu.

 

kendisini sakinleştirdikten sonra, saat yönünün tersine olacak şekilde dört adım atıp yeniden gri sisin üzerindeki dünyaya geldi. Antik masanın başındaki onur koltuğunun tepesinde, dalgalanmakta olan bir ışık vardı.

 

Işığın kaynağı, koltuğun arkasındaki tuhaf semboldü. Göz bebeği olmayan bir gözden oluşan tuhaf sembol gizliliği, çarpık çizgiler ise değişimi temsil ediyordu.

 

Klein, ışığa dokunmak için elini uzattığı anda bir ses geldi, "Ben! Kendi adıma çağırıyorum, bu çağa ait olamayan Aptal, gri sisin üstündeki gizemli hükümdar, Sarı ve Siyah'ın şanslı Kralı." Ardından, dalgalanan ışığın maneviyatıyla birleşip hayali, şekilsiz bir kapıya dönüştüğünü gördü.

 

Kapı, açılmak istiyormuşçasına sarsılıyordu. Bunu gören Klein heyecanla kapının açılmasını diledi.

 

Sınırsız sis ve yüce saray neredeyse anında geri çekildi. Güçlükle fark edilebilecek olan birkaç dalgalanma meydana geldi.

 

Dalgalanmalar, hayali ve biçimsiz kapıya doğru yükseldi.

 

Ancak Klein ne kadar zorlarsa zorlasın, kapı açılmıyordu. Her hamlesinden sonra tek dönüt sessizlik oluyordu.

 

"Çağrı kapısı henüz oluşumunu tamamlamamış olabilir mi?" Kaşlarını çatmış, başarısız olmasına neyin sebep olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Kapıya 'Çağrı Kapısı' ismini vermişti.

 

"Hmm, maneviyatım tüketiliyor, bu nedenle eksiksiz bir Çağrı Kapısı oluşturamıyorum. Dizi 8'e geçtip tehlikeli ilk aşamayı atlattığımda bir kez daha deneyebilirim. Belki o zaman sorun olmaz..." Klein hafifçe başını salladı.

 

Bu deney ona özgüven aşılamıştı, gri sisin üstündeki gizemli alandan ilk kez bir dönüt aldığından çok heyecanlanmıştı - Ebedi Yanan Güneş hakkında kehanet yaptığı zaman aldığı dönütü saymazsak tabii!

 

Bir gün buradaki tüm sırları öğreneceğim! Diye haykırdı içinden heyecanla. Sonrasında hemen kendini maneviyatıyla sarıp gerçek dünyaya döndü.

 

...

 

Odasına geldiğinde kendisini temsil eden mumu söndürdü. Ritüeli sonlandırıp masasını toparladıktan sonra da maneviyat duvarını dağıttı.

 

Yorgun bir şekilde esnedi. Anında yatağına gömülüp battaniyesine sarılarak uykuya daldı.

 

Kısa süre içinde bir rüya görmeye başlayan Klein, aniden rüyada olduğunu anladı, elinde Tingen Şehri Dürüst Gazetesi ile oturma odasında oturuyordu.

 

... Yine mi Kaptan geldi? İlk şaşkınlığını attıktan sonra cumbalı pencereden dışarı baktı.

 

O sırada kapı gıcırdayarak açıldı. Dunn, üzerinde dizlerine kadar uzanan siyah rüzgarlığı, elinde bastonu ve piposu ile içeri girdi.

 

Başında da siyah şapkası vardı.

 

Oturma odasına gelip tekli koltuğa oturdu. Sağ bacağını sol bacağının üstüne attı.

 

Bastonunu bir kenara bırakıp şapkasını çıkardıktan sonra arkasına yaslandı. Hiçbir şey söylemeden, bir şeyler düşünüyormuş gibi Klein'a bakmaya başladı.

 

Kaptan, bugün ne deniyorsun acaba... Klein afallamıştı.

 

Bunun bir rüya olduğunu anladığını Dunn'a fark ettirmemek için hiçbir şey olmamış gibi davranarak gazetesini okumaya devam etti.

 

Bir dakika, iki dakika, beş dakika. Sonunda başını kaldırıp karşısında oturan Dunn'a baktı. Kaptan'ın hala sessizce kendisine baktığını fark etti.

 

Beş dakika, on dakika, on beş dakika. Klein gazete sayfalarını ardı ardına çevirirken bir yandan da zaman zaman göz ucuyla Dunn'a bakıyordu, ancak onun duruşunda hiçbir değişiklik yoktu.

 

Kaptan, beni çok rahatsız ediyorsun... Klein iyice huzursuzlanmaya başlamıştı. Gazeteyi katlayıp sehpaya koydu. Dunn'a bakarak gülümsedi. Sonra da kalkıp mutfağa gitti ve toz bezini alıp yemek masasını ve kahve sehpasını silmeye başladı.

 

Kaptan, bak, çok basit bir rüya görüyorum, oldukça sıradan, sıkıcı. Gözlemlemeye değer hiçbir şey yok. Hadi git artık! İstersen hayalet taklidi yap, ben de korkmuş gibi yapayım, böylece Kabus görevini tamamlamış olursun! Klein bu düşünceler eşliğinde bir kez daha başını kaldırıp Dunn'a baktı, ancak onun duruşunda hala bir değişiklik yoktu, düşünmeye devam ediyordu.

 

Klein sessizce tüm mobilyaları silip odasını temizledi. Bu rüya onu yormaya başlamıştı.

 

En yıpratıcı olan da, onu sessizce izleyen Dunn Smith'di!

 

Sürekli kendini meşgul edecek bir şeyler bulmaya çalıştığından ne kadar zaman geçtiğini fark etmeyen Klein, Kaptan'ın sonunda ayağa kalktığını fark etti. Dunn bastonunu alıp şapkasını taktıktan sonra kapıya doğru yöneldi.

 

Klein ise nefesini tutmuş onun arkasından bakıyordu.

 

Sağ elini kaldırıp el salladı.

 

Oh... Her şey normale döndüğünde Klein da rahatlamıştı.

 

Bu gerçekten de korkunç bir kabustu! Diye düşündü içinden.

 

...

 

Batı Backlund, Philip's Alışveriş Merkezi

 

Philip's, Loen Krallığı'nın üst düzey alışveriş merkezlerinden biriydi. Alışveriş merkezinin kapıları yalnızca, buraya üye olabilecek nitelikleri sağlayan soylu ve zengin insanlara açıktı.

 

Binanın önünde daima, üstlerinde farklı amblemler bulunan lüks arabalar dururdu. Burası yalnızca güvenli bir alışveriş alanı değildi, üyelik koşulları oldukça katı olduğundan, aynı zamanda popüler bir sosyal mekan haline de gelmişti.

 

Audrey de hizmetlisi Annie ve golden retrieverı Susie ile buraya gelmişti. Aracından indikten sonra, özenli bir görevlinin rehberliğinde içeri girdi.

 

Bu süreçte, birçok vikont ve kontesin, yüksek statü sahibi ailelerin kızlarıyla karşılaştı.

 

Zarafetinden ödün vermeden hepsiyle selamlaştı. Farklı soylularla çeşitli konularda sohbet etti. Bir kontesle karşılaştığında kontesin kıyafetlerine iltifat ediyor, bir barones ile karşılaştığında, baronesin eşinin Lordlar Kamarası'ndaki olağanüstü performansını övüyordu.

 

Audrey eskiden bu alanda pek yetenekli değildi; çok inatçı ve kibirliydi. Ancak artık, mükemmel bir şekilde sohbet etmek için çaba sarf etmesi bile gerekmiyordu.

 

Özellikle de Seyirci konumundan baktığından, çoğu kadın soylunun duygu ve düşüncelerini gün gibi görebiliyordu.

 

Audrey, ikinci kata çıktıktan sonra hazır elbiseler satan bir mağazaya girdi.

 

Mağazadaki görevli, minyon bir genç kızdı. Üzerinde siyah beyaz bir giysi olan kızın omuz hizasında sarı saçları vardı. Bu kız, Hakem Xio Derecha'ydı.

 

Audrey, yüz ifadesini değiştirmeden Susie'ye bir bakış attı. Köpek, sahibinin ne demek istediğini anlayıp hemen başka bir tezgaha yöneldi.

 

Audrey'nin hizmetlisi Annie de hemen köpeğin peşinden koştu.

 

Harika! İşlerin tam da planladığı gibi gittiğini gören Audrey, elbiselere bakıyormuş gibi yaparak Xio Derecha'ya yaklaştı.

 

"... Neden buluşmak istedin?" Diye fısıldadı Xio, bir yandan da Audrey'e çeşitli elbiseler gösteriyor gibi yapıyordu.

 

 

 

 

 

Xio'nun sesi, tıpkı bir çocuk sesi gibi yumuşaktı.

 

"Asıl görevli nerede?" Diye sordu Audrey onun sorusunu kulak ardı ederek.

 

Xio etrafına baktı, "Onu ikna ettim. Dinlenmeye fırsat bulacağı için mutlu oldu."

 

Audrey elbiselere göz atarken kuzu derisi el çantasından düzgünce katlanmış bir kağıt çıkarıp gizlice Xio'ya uzattı.

 

"Tuğamiral Kasırga Qilangos, Backlund'a sızmış. Bu kağıtta adamın portresi var. Benim için onu bulmanı istiyorum. Ah bir de, seni fark etmediğinden emin olman lazım."

 

Xio kağıdı alıp hızlıca göz attı. Portredeki adam otuzlu yaşlarındaydı ve eşsiz, geniş bir çenesi vardı, portre oldukça gerçekçiydi.

 

"Sanat öğretmenim hep çok yetenekli olduğumu söyler..." Audrey, Xio'ya kaçamak bir bakış atıp çenesini kaldırdı.

 

Sonra da ekledi, "Krallık, Qilangos'u bulan kişiye on bin poundluk ödül verecek. Tutuklanırsa, yalnızca ipucu verenler bile birkaç yüz poundla ödüllendirilecek."

 

Audrey, cümlesini tamamladığında tam da beklediği gibi Xio'nun gözlerinin parladığını fark etti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr