Bölüm 132: Canavarla Yeniden Karşılaşma

avatar
2412 21

Lord Of Mysteries - Bölüm 132: Canavarla Yeniden Karşılaşma


Çevirmen: Dnightshade

 

Audrey hizmetlisine bir bahane uydurarak köpeğiyle başbaşa kaldı. Kapıyı kilitledikten sonra dönüp golden retriever Susie'ye baktı, onun artık kendisinin evcil hayvanı olup olmadığından emin değildi.

 

"Bir şey mi... ah, bir şeyle mi karşılaştın?"

 

Susie çevresindeki havaya doğru uludu.

 

"Evet, Kont'un çalışma odasında birkaç Parlamento Üyesi'yle konuştuğunu duydum. Kral'ın ve Başbakan'ın anlaşmaya vardığını; Balam'ın Doğu Kıyısı'ndaki Feysac İmparatorluğu'ndan intikam almayı şimdilik bir kenara bıraktıklarını söylediler. Balam'ın Doğu Kıyısı nerede?"

 

Audrey, Susie'nin Loen dilini bu kadar hızlı bir şekilde öğrenmiş olması sebebiyle karmaşık duygular içindeydi. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra şöyle cevap verdi, "Yarın sana bir harita vereceğim..."

 

"Tamam~" Suise neşeli bir şekilde cevap verdi. "Kral ve Başbakan, şu anda en uygun görevin, sivil görevlilerin sınav ile seçilmesini sağlayacak reformu öne sürmek olduğunu düşünüyor.  Yasa tasarısının Ekim'den önce Lordlar Kamarası'ndan ve Avam Kamarası'ndan geçmesini umuyorlar."

 

"Gerçekten mi?" Bu haber Audrey'i memnun etmişti.

 

Seyirci olduğundan bu yana, gizli bir şekilde yön vermeyi sağladığı ilk mesele buydu. Bunun gerçekleşmesi, bir noktaya kadar onun başarısı olacaktı!

 

Susie devam etti, "Sana kesin bir cevap veremem. Bunlar duyduklarım, tam olarak ne anlama geldiklerini bilmiyorum bile. Sonuçta ben, henüz bir şeyler öğrenmeye başlamış bir köpeğim."

 

Audrey ilk şaşkınlığını attıktan sonra köpeğine cevap verdi, "Susie, harika bir iş çıkardın! Bu da ödülün!"

 

Dolaptan bir paket çıkarıp kilidini açtıktan sonra Susie'nin önüne koydu.

 

Bu, Backlund Evcil Hayvan Bakım Şirketi tarafından üretilen, un, sebze, et ve sudan yapılan köpek bisküvisiydi. Susie'nin bayıldığı bir atıştırmalıktı.

 

Susie pakete yanaşıp içini kokladı. Sonra da patisini sallamaya başladı, mamayı nasıl yemesi gerektiğini düşünüyor gibiydi.

 

Birkaç saniye geçtiğinde, düşünmeyi bırakıp içgüdülerine kulak vererek öne atıldı. Mama paketini ağzıyla kapıp dışarı koştu.

 

Arka ayakları üzerinde yükselip tek pençe hareketiyle kapıyı açtı. Dışarı koşup bir yerlere saklandıktan sonra bisküvilerin tadını çıkarmaya başladı.

 

...

 

Klein tüm geceyi Chanis Kapısı'nda nöbet tutarak geçirmişti ve artık Pazar sabahı olmuştu. Nöbet devrini yaptıktan sonra, Şeytan Ejderha Barı'na giden toplu taşıma aracına bindi.

 

Önceden, Canavar Ademisaul'u bulmak ve son zamanlarda neden tuhaf davrandığını anlamak için fal bakmayı planlamıştı. Ancak, Manda Altındaki Cezalandırıcılar'dan birinin kontrolü kaybedişi bu planlarını aksattığından, bu iş bugüne kalmıştı.

 

Bilardo odasından geçip yeraltı marketine girdi. Çok fazla dolaşmasına gerek kalmadan, Ademisaul'u bir köşede titrerken buldu.

 

Solgun görünen, siyah, dağınık, yağlı saçlı adam Klein'ın geldiğini hissettiğinde aniden elleriyle gözlerini kapatıp bedenini duvara yapıştırdı, yan kapıya ulaşmaya çalışıyordu.

 

Klein hemen adımlarını hızlandırıp Ademisaul'un önüne geçti. Çaktırmadan, sol azıdişine iki kez dokundu.

 

Ruh Görüsü aktif hale geldiğinde, Ademisaul'un oldukça sağlıksız olduğunu gördü. Aurasındaki tüm renkler solgun görünüyordu. Yani, büyük bir hastalığa sahip olmasa da, bünyesi oldukça güçsüzdü.

 

Klein, canavarın korku ve endişe içinde olduğunu da fark etmişti. Ademisaul'un aura renkleri arasında, mantıksal düşünmeyi temsil eden maviden neredeyse en ufak bir iz yoktu.

 

Astral izdüşümünün yüzeyi, eter bedeninin derinliklerinden uznıyordu. Birleşik, saydam, renksiz, tıpkı saf bir ışık gibi görünüyordu. Doğuştan 'Canavar' olmakla gelen bir eşsizlik mi bu? Klein, Ademisaul'un yüzüne bakarken başını hafifçe salladı, "Son zamanlarda neler görüyorsun? Neyle karşılaştın? Neden köşede titreyerek 'her yerde ceset var,' 'herkes öldü,' diyorsun?"

 

Ademisaul başını eğip ayak parmaklarına baktı. Karşısındaki kişiye doğrudan bakamıyordu.

 

Şiddetli bir şekilde titremeye devam ediyordu. Telaşlı bir şekilde cevap verdi, "Hayır, hiçbir şey görmedim. H-hayır, yalnızca bir rüyaydı. Rüyamda, her yerde kan ve cesetler vardı. Haha! Boohoo! Ben de cesetler arasındaydım! Oradaydım! Öleceğim, öleceğim! Ölmek istemiyorum, ölmek istemiyorum!"

 

Ademisaul hem gülüp hem ağlıyordu. Verdiği cevaplar Klein'ın kafasını daha da karıştırmıştı.

 

Şakaklarını ovuştururken, kısık sesle bir kez daha sordu, "Neden benden korkuyorsun?"

 

Bu soru Ademisaul'u afallatmıştı, birkaç saniye durakladıktan sonra aniden çömeldi. Korku içinde çığlık atmaya başladı, "Hayır!

 

Hayır!"

 

...

 

Herkes dönüp onlara baktığında Klein kendisini korkunç hissetti.

 

Ben sana hiçbir şey yapmadım ki... Neden böyle bağırıyorsun!? Kuru kuru güldü. Ademisaul'un cenin pozisyonu almış, korku içinde titreyen bedenine baktı. Merhamet dilemek dışında hiçbir şey söylemiyordu. Klein'ın ondan uzaklaşmaktan, yalnızca oradan geçiyormuş gibi yapmaktan başka seçeneği yoktu.

 

Hmm, belki de Bay Azik'ten tavsiye istemeliyim. Ancak kendisi geçen hafta Feysac İmparatorluğu'nun kuzey kısmına gitti, Perşembe ya da Cuma'dan önce de dönmeyeceğini söyledi. Her şeyden önce durumu Kaptan'a bildirmeliyim... Klein elini ağzına götürüp esnedi. Daha sonra da arkasını dönüp yeraltı pazarından ayrıldı.

 

O haftanın maaşını aldığında, zulasındaki para sekiz pound on soliye ulaşmıştı. Ancak, gerçekten nadir bulunan Beyonder malzemeleri o kadar pahalıydı ki, Klein'ın tek yapabileceği vitrin bakmaktı. Yüksek faizler gözünü korkutmuyor olsa, Swain'den kısa süre için bir miktar borç alabilirdi.

 

Şeytan Ejderha Barı'ndan çıkmıştı, toplu taşıtı beklerken ileriki gelişmeleri gözden geçirdi.

 

Bir hafta sonra, başlangıçta aldığım 12 poundluk avans tamamlanmış olacak. Böylece eve götüreceğim miktar haftalık üç pounda ulaşacak. Melissa da artık hizmetli tutma meselesini daha fazla erteleyemeyecek... Diğer üç poundu gizli tutup kendim için para biriktireceğim...

 

Daxter Guderian'dan Telepatist formülünü ve ilgili ipuçlarını en kısa sürede almalıyım. Bayan Adalet'ten bunların parasını talep etmek için, bunları emrimde olan birinden temin ettiğim bahanesini kullanabilirim... Anonim bir banka transferiyle işlemi gerçekleştirebiliriz. Bu süreçte ben de kehanet kullanarak müdahalede bulunacağım. Bu çok güvenli olur ve kimliğimin açığa çıkması ihtimalini ortadan kaldırır...

 

...

 

Sonunda toplu taşıma aracına binmiş olan Klein, doğrudan Blackthorn Güvenlik Şirketi'ne gitmeden önce iki saat karar Kehanet Kulübü'ne vakit ayırmaya karar verdi.

 

Hala iksiri sindirme sürecindeymiş gibi davranmak zorunda olduğundan, bu da işinin bir parçasıydı.

 

Ayrıca, Klein artık bu kehanet sektöründe ünlü sayılırdı. Pek çok müşterisi tekrar tekrar onun yardımına vurmuştu ve eski müşterilerinin yönlendirmesiyle gelen pek çok yeni müşterisi de oluyordu. Öğleden sonraları, aşağı yukarı on müşteri ile görüşüyordu.

 

Bu nedenle, yalnızca haftada iki gün kulübe gitse bile yarım poundluk kazancı oluyordu. Yoksullaşan Aptal için bu, fena bir miktar sayılmazdı.

 

Ah, başlangıçta kendimi çok yüce yansıtmış olmam, fazla mükemmel bir imaj sunmuş olmam kötü oldu. Kehanet ücretlerimi de öyle kafama göre değiştiremem... Klein, Kehanet Kulübü'nün toplantı odasında oturmuş, siyah Sibe çayını içerken umutsuz bir şekilde finansal durumunu değerlendiriyordu.

 

Şu an sahip olduğu şöhret göz önünde bulundurulursa, kehanetleri için dört soli istese bile insanlar onu seçerdi.

 

Ancak, kadere saygı duyan bir Kahin olarak sekiz penilik ücreti yükseltmesi pek uygun değildi.

 

İksiri tamamen sindirmiş olsa da, önceden belirlediği Kahin ilkelerine karşı gelme riskini almak istemiyordu. Ve bu ilkelere, kehanetler karşılığı aşırı ücret almamak da dahildi. Sonuçta bunun kontrol kaybına sebep olup olmayacağını, ya da başka negatif etkiler doğurup doğurmayacağını bilmiyordu.

 

Gece Kuşları'nın sahip olduğu gizli bilgilerde 'sindirme' konsepti bulunmuyordu. Bu nedenle Klein, iksiri tamamen sindirdikten sonra da hala risk olup olmadığını, ilkelere aykırı şeyler yapıp yapamayacağını bilmiyordu.

 

Klein düşünceli bir şekilde çayını içmeye devam ederken, güzel görevli Angelica kendisine yaklaştı. Hafifçe eğilip Klein'a fısıldadı, "Bay Moretti, biri sizden fal istiyor. Kırmızı Akik odası."

 

"Tamamdır." Klein buraya gelmeden önce, bugün Kehanet Kulübü'nde bulunmasının uygun olup olmayacağı üzerine yazı tura atmıştı, kehanetinden gelen cevap gayet açıktı.

 

İpek şapkasını çıkarıp toplantı odasından ayrıldıktan sonra Kırmızı Akik Odası'nda bekleyen müşterisinin yanına geçti.

 

Müşteri, on altı yaşında bir genç kızdı. Üzerinde açık mavi, fırfırlı bir elbise, elinde de aynı renkten, tüllü bir şapka vardı. Kahverengi kıvırcık saçlı kızın sevimli kız, sevimli, bebeksi bir yüce ve masmavi gözlere sahipti.

 

"Elizabeth?" Melissa'nın yakın arkadaşı, Ivos Devlet Okulu'nda okuyan Elizabeth.

 

Bir seferinde Klein onun bir tılsım seçmesine yardım etmişti, ayrıca Selena'nın büyülü ayna kehaneti olayını da onun yardımıyla çözmüştü.

 

Elizabeth de onun kadar şaşkındı, "Bay Moretti, gerçekten siz misiniz? İsmi gördüğümde, gerçek olup olmadığından emin olamadım."

 

"Sonuçta ben de mistisizmle ilgileniyorum," diye açıkladı Klein çaresizce. Sonra da ekledi, "Melissa'ya söyleme. Ah, Selena'ya da tabii.

 

Kehanet sonucu, bugün Kehanet Kulübü'ne gelmenin uygun olduğunu göstermişti! Peki neden şu an Elizabeth karşımda? Kapıyı kapatırken başını iki yana sallayadı.

 

Aynı zamanda da gizlice sol azıdişine iki kez dokunmuştu.

 

Yavaşça masaya doğru ilerledi. Yerine oturduktan sonra başını kaldırıp Elizabeth'e baktı.

 

O anda farkında olmadan kaşlarını çatmıştı.

 

Genç kızın enerji alanında soluk, kasvetli bir yeşil katman vardı.

 

Bu, bir ruhun ya da hayaleti kıza musallat olduğu anlamına geliyordu... Klein sakinliğini koruyarak doğrudan sordu, "Son zamanlarda kabus gördün mü, tekrarlayan öğeler içeren kabuslar?"

 

Elizabeth afallamış, donup kalmıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap verdi, "Evet... Bu yüzden buraya, sizi bulmaya geldim."

 

Klein arkasına yaslandı, "Nasıl kabuslar görüyorsun? Ve bu kabuslar ne zaman başladı?"

 

"Lamud Kasabası'ndaki tatilimin son iki gününde başladı. Ah, ailemin orada bir evi var." Elizabeth de bir mistisizm meraklısıydı, bu nedenle böyle durumları daha net anımsayabiliyordu. "Rüyalarımda sürekli, siyah bir zırh giymiş bir şövalyeyle karşılaşıyorum. Şövalyenin elinde dev bir kılıç var ve yüzü de kasktan dolayı görünmüyor, yalnızca parlayan kırmızı gözlerini görebiliyorum. Şövalye bana yaklaşmaya çalışıyor. Ben de korkup kaçıyorum ancak aramızdaki mesafe her seferinde daha da azalıyor..."

 

Klein kısa bir süre düşündükten sonra cevap verdi, "Bu rüyalar başlamadan iki ya da üç gün öncesini düşün, herhangi bir antika, antik kalıntı, gömülü nesne ya da bir mozoleye dokundun mu?"

 

Elizabeth cevap verdi, "B-ben, Lamud Kasabası'nın yakınındaki bir dağa gitmiştim. Orada terk edilmiş, eski bir kale vardı."

 

Tıpkı paranormal romanların başında olduğu gibi... diye düşündü Klein, "Orada, kalede bir şey bıraktın mı? Ya da kaleden bir şey aldın mı?"

 

Elizabeth güzel kaşlarını çatıp birkaç saniye düşündükten sonra cevap verdi, "Dikenli otlardan birine takıldım... Orada kanım kaldı, bu sayılır mı?"

 

Klein ciddi bir şekilde başını sallayarak onayladı, "Evet."

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr