Bölüm 41: Audrey ve Susie'si

avatar
2889 20

Lord Of Mysteries - Bölüm 41: Audrey ve Susie'si


Çevirmen: Dnightshade

 

Kahveyi döküp yaşlı Neil'dan kalın tarihi materyaller ve açıklayıcı transkripler yığınını aldıktan sonra Klein, merdivenlerden yukarı, Blackthorn Güvenlik Şirketi'ne çıktı.

 

Pat. Pat. Pat. Ayak sesleri mühürlü ve sessiz bodrumda yankılandı.

 

Merdivenlerin sonuna gelince kapıyı iterek açtı ve karşısındaki ikinci ofise gitti.

 

İki gündür burada vakit geçirdiğinden Balckthorn Güvenlik Şirketi'nin genel düzenini az çok anlamıştı.

 

Girişte ziyaretçileri masalar ve koltuklarla dolu büyük bir resepsiyon karşılıyordu. Bölmenin ardında iç kısım vardı. Koridorun solunda üç oda vardı. En yakından en uzağa, Bayan Orianna'nın muhasebe odası, birkaç çekyatın bulunduğu bir dinlenme odası ve aşağı inen bir merdiven vardı.

 

Sağda üç oda vardı. En yakından en uzağa, Kaptan Dunn Smith'in ofisi, daktilolu bir sivil personel odası ve Gece Kuşları takımının resmi üyeleri için bir eğlence odası vardı.

 

Klein önceden, bu eğlence odasında Leonard Mitchell'in diğer iki takım arkadaşıyla kart oynadığını görmüştü. Ev sahibiyle Savaş oynadıklarını tahmin etmişti. Elbette İmparator Rozelle buna yeni bir isim vermişti: Şeytanla Savaş. Ancak oynanış şekli, Klein'ın bildiğiyle aynıydı.

 

Bredt gece vardiyasından sonraki gün dinlenme hakkına sahipti. Rozanne resepsiyondaydı. İhtiyaçları tedarik etmeden ve malzemeleri toplamadan sorumlu olan Cesare Francis her zamanki gibi dışarıdaydı. Klein sivil personel ofisinin kapısını açtığında, içerideki üç masanın da boş olduğunu gördü. Daktilo bomboş duruyordu.

 

''Akerson Şirketi'nin 1346 model daktilosu...'' Danışmanının ofisinde ve Welch'in yerinde benzer nesneler görmüş olan Klein mırıldandı. İçindeki karmaşık mekanizmanın, makinelerin güzelliğiyle dolu olduğunu hissediyordu.

 

Daktilonun olduğu masaya doğru ilerledi. Kendisini hazırladıktan sonra bir şey yazmaya yeltendi.

 

Başlangıçta, yerel dili içgüdüsel olarak Çince 'pinyin' diline çeviriyordu. Ancak alıştıktan sonra orijinal Klein'ın anılarına karşılık gelen hafızaları 'sindirmiş' ve daha fazla hata yapmamıştı.

 

Pat! Pat! Pat!

 

Daktilonun ritmik sesi, metal ve endüstrinin ağır birleşiminden oluşan bir melodi gibi geliyordu. Klein, bu melodi eşliğinde hızlıca gider başvurusunu yazdı.

 

Ancak Dunn Smith'le buluşmak için acelesi yoktu. Bunun yerine odaklanıp, yaşlı Neil'den aldığı materyalleri ciddi bir şekilde okudu. Bunların arasında hem revizyonlar hem de yeni materyaller vardı.

 

Öğle vaktine doğru Klein boynunu esnetti ve belgeleri kaldırdı. Sonra sabah mistisizm üzerine öğrendiklerini okudu ve pekiştirdi.

 

Bunların hepsi bitince de başvurusunu alıp yandaki ofise gitti ve kapıya nazikçe tıkladı.

 

Dunn öğle yemeğinin gelmesini bekliyordu. Klein'ın elinde bir belgeyle geldiğini görünce dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı.

 

''Bunu sana Neil mı öğretti?''

 

''Evet.'' Klein bir an bile tereddüt etmeden yaşlı Neil'ı sattı.

 

Dunn koyu kırmızı dolma kalemini alıp belgeyi imzaladı.

 

“Kiliseden ve polis departmanından Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları için finansman için başvuruda bulunuyorum. Seninkini de ekleyeceğim. Onaylandığında, parayı Bayan Orianna'dan alabilirsin. Ruh sarkacını ise öğleden sonra alabilirsin.''

 

''Pekala,'' dedi Klein basit bir şekilde.

 

Ses tonu ve bakışları neşe doluydu.

 

Dunn'a veda etmeden önce bir soru sordu, ''Temmuz, Ağustos ve Eylül'ün bütçesi için Haziran'da başvurulması gerekmiyor mu?''

 

Neden Temmuz bütçesi için Temmuz'da başvurasın ki?

 

Dunn birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra kahvesinden bir yudum aldı.

 

''Haziran ayında üç vaka ile karşılaştık. O kadar meşguldüm ki unutmuşum.''

 

Kaptan'dan ve zayıf hafızasından beklenecek bir hamle... Klein sormaması gereken bir soru sorduğunu biliyordu. Hemen odadan ayrılmadan önce kısaca kıkırdadı.

 

Böylece, basit ancak düzenli bir yaşam tarzına giriş yapmış oldu. Sabahın erken saatlerinde yarım saat 'Düşünme' çalışacaktı. Sonra iki saat mistisizm dersine girecek ardından da bir buçuk saat, tarihi belgeleri inceleyecekti. Öğle yemeğinden sonra enerjisini toplamak için dinlenme odasında bir şekerleme yapacaktı.

 

Sonrasında mermilerini alıp Atış Kulübü'ne gidecekti. İdmanını tamamladıktan sonra çok da uzakta olmayan Welch'in yerine gidecekti. Sonra farklı bir rota seçerek Demir Haç Sokağı'na dönecekti. Böylece toplu taşımaya harcayacağı paradan tasarruf edebilirdi. Zamanı olursa Ruh Görüşünü ve Ruh Sarkacı'nı çalışacaktı. Dönerken de alışveriş yapacaktı.

 

 

Aparat ve eşyalarla donatılmış bir özel kimya laboratuvarında.

 

Uzun boylu, sarışın Audrey elindeki bardağa bakıyordu. Bardakta sayısız kabarcık vardı ve bu, atmosferin sakin bir havaya bürünmesini sağlıyordu.

 

Sonunda bardaktaki sıvı; yapışkan, gümüş bir maddeye dönüştü.

 

''Haha, gerçekten de mistisizm alanında yetenekliyim. Tek denemede başarılı oldum! Başarısızlıktan korktuğum için iki dizi materyal hazırlamıştım!'' Kız keyifle kendi kendine mırıldanıyordu.

 

Ailesinin kasasından aldığı ya da diğerleriyle olan takaslarından elde ettiği nesneleri kaldırdı. Derin bir nefes aldı ve İzleyici iksirini içmek için gözlerini kapatmaya hazırlandı.

 

O anda, laboratuvarın dışından bir havlama sesi geldi. Audrey'nin kaşları çatılmıştı.

 

Gümüş sıvıyla dolu bardağı karanlık bir köşeye sakladı ve dönüp kapıya doğru ilerledi.

 

''Susie, kim geldi?'' Audrey kapı kolunu çevirip kapının önündeki golden retrievera baktı.

 

Susie durmaksızın kuyruğunu sallıyordu. Audrey'nin kişisel hizmetlisi Annie, yakındaki koridorda belirmişti.

 

Audrey laboratuvardan çıkıp kapıyı kapattı. Annie'ye baktı, ''Sana söylemedim mi? Kimya deneyleri yaparken beni rahatsız etmeyin.''

 

Annie kırgın bir tonda yanıt verdi, ''Ancak Düşes'ten bir davet var, Düşes Della'dan.''

 

''Dük Negan'ın karısı mı?'' Audrey birkaç adım ilerledi.

 

"Evet. Sarayın pastanecisi Madam Vivi'yi işe almış ve sizi ve Madam'ı öğleden sonra çayında ağırlamayı planlıyor,'' dedi Annie.

 

Audrey gizlice yanaklarına vurdu, ''Anneme başımın ağrıdığını söyle. Belki de kavurucu güneşten dolayı susuz kalmışımdır. Lütfen özürlerimi Madam Della'ya iletmesini iste.''

 

Konuşurken hasta gibi davranmaya özen gösterdi.

 

''Hanımefendi, bu yalnızca öğleden sonra çayı değil, aynı zamanda da bir edebiyat salonu...''

 

''Ancak bu baş dönmeme iyi gelmeyecek. Dinlenmem lazım,'' diyerek katı bir şekilde reddetti Audrey.

 

Bir yandan da düşünüyordu. Israr ederlerse hepsinin gözü önünde bayılacağım. Görgü öğretmenim bunu mükemmel bir şekilde yapabileceğimi söyledi... Sanırım bir şey duydum?

 

''Pekala'' dedi Annie. ''Odanıza dönmeme yardım etmemi ister misiniz?''

 

''Gerek yok. Önce laboratuvarı temizleyeceğim.'' Audrey bir an önce dönüp iksiri tüketmek için can atıyordu.

 

Ancak sabırsızlığını bastırdı. Annie'nin gittiğinden emin olduktan sonra da laboratuvarın girişine ilerledi.

 

Aniden golden retriever, Susie'nin artık orada olmadığını fark etti. Dahası, laboratuvarın kapısı da açıktı.

 

''Susie'nin kulplu kapıları açabileceğini unuttum... O ses? Oh olamaz!'' Audrey içeriden gelen sesleri duydu. Aniden laboratuvarın içine koştu.

 

Tek görebildiği, yerdeki kırık bardaktı. Susie ise gümüş sıvının son damlasını yalıyordu.

 

Audrey girişte heykel gibi donup kaldı.

 

Susie hemen oturup masum bir şekilde kuyruğunu sallayarak sahibine baktı.

 

 

Pritz limanının ötesindeki denizlerde, fırtınala çevrili bir ada vardı. Limanına eski bir yelkenli demir atmıştı.

 

Yıldırım desenleri olan bir kıyafet giyen sarışın bir adam, karşıdan Alger Wilson'a bakıyordu. Şaşkın bir şekilde sordu, ''Alger, krallığa dönüp Koruma Altındaki Cezalandırıcı ekibinin ya da saygın bir piskoposun kaptanı olabilirdin. Neden denize açılıp Mavi İntikamcı'nın kaptanı olmayı seçtin?''

 

Alger'in kaba yüzünde metin bir ifade vardı. Ciddi bir tonda, ''Deniz Fırtına'ya aittir. Burası Tanrı'nın krallığı. Tanrı'nın iradesine uymaya ve krallığının bu bölgesini izlemeye razıyım.''

 

''Tamamdır.'' Sarı saçlı adam yumruğunu sıkıp göğsüne vurdu. ''Fırtına seninle olsun.''

 

''Fırtına seninle olsun.'' Alger de aynı şekilde karşılık verdi.

 

Birkaç denizciyle birlikte güvertede durmuş yoldaşlarının tekneden ayrılışını izliyordu.

 

''Sainz, anlamıyorsun çünkü yeterince bilmiyorsun...'' diye mırıldandı Alger sessizce.

 

Bu sırada Audrey, panik halinde ikinci karışımı hazırlamıştı.

 

Gümüş iksirin öncekinden hiç de farklı olmadığını gördüğünde neredeyse ağlayacaktı.

 

Gulp. Hızlı bir şekilde İzleyici iksirini içti.

 

 

Cuma. Tingen'e fırtına gelmişti. Yağmur damlaları sert bir şekilde evlerin pencerelerine çarpıyordu.

 

Blackthorn Güvenlik Şirketi'ndeki Klein, Rozanne ve Bredt resepsiyondaki koltuklara oturmuş öğle yemeği yiyorlardı.

 

Su kaynatmak için tek bir ısıtıcı olduğundan, kalan yemekleri ısıtmak mümkün değildi. Klein her gün çavdar ekmeği yiyemez ya da her gün toplu taşımaya binemezdi. Bunu yaparsa öğleden sonra Demir Haç Sokağı'ndan Welch'in yerine yürümesi ve dönmek için de bir araca binmesi gerekirdi. Bu para israfı olurdu; bu nedenle Rozanne ve diğer meslektaşlarının meşhur 'ofis yemeklerine' katılmaya başlamıştı.

 

Yakınlardaki Eski Wills Restoranı her gün on buçukta bir garson gönderiyordu. Garson onların siparişini alıyor ve miktarı belirledikten sonra on iki buçukta yemekleri gönderiyordu. Yiyecek, yemek kutularını andıran şeylerin içinde geliyordu. Saat üçte dönüp akşam yemeği için siparişleri alıyor ve öğle yemeğinden kalan boşları alıp gidiyordu.

 

Öğünlere et, sebze ve ekmek dahildi. Miktarı az olsa da, bir insanı doyurmaya az çok yetiyordu. Bir öğünün maliyeti, seviyelerine göre yedi ila on peni arasında değişiyordu.

 

Klein daima kemer sıkıyor ve yedi penilik olandan sipariş ediyordu. Genellikle 250 gram kadar buğday ekmeği, ufak bir parça et, sebzeli yoğun bir çorba ve biraz yağ ya da margarin oluyordu.

 

''Bugün burada yalnızca bir Gece Kuşu var...'' dedi Rozanne çorbadan bir kaşık alırken.

 

''Altın Indus'te taritatçılarla alakalı bir dava olduğunu duydum. Bu nedenle polis departmanı iki Gece Kuşu istemiş.'' dedi Bredt ekmeğini masaya koyarken.

 

Klein kalan buğday ekmeğini alıp etin suyuna bandırdıktan sonra ağzına götürdü. Tek kelime etmedi.

 

Sol kolunun altında, ucundan bir topaz sarkan gümüş bir zincir vardı.

 

O anda, yarı kapalı ana kapıya tıklatıldı.

 

''... Buyurun lütfen.'' Rozanne şaşkın bir şekilde kaşığını masaya bıraktı. Hemen ağzını bir peçeteyle silip kalktı.

 

Kapı açıldı ve içeri şapkalı bir adam girdi. Siyah resmi kıyafetinin sol omzu sırılsıklamdı.

 

Saçlarının yanları grileşmişti. Şemsiyesini koyup Klein'a ve diğerlerine baktı, ''Eski küçük paralı asker takımı burası mı?''

 

''Bunu söyleyemezsiniz,'' dedi Rozanne hemen.

 

Uzun boylu adam öksürdü, ''Bir görev isteğim var.''

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44337 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr