Lms 26.5.2 : Lugh Kilisesi

avatar
991 4

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 26.5.2 : Lugh Kilisesi


Çevirmen : Clumsy-nim



Vargo Kalesi spesiyali, canavar akını!

 

“Geliyorlar.”

 

“Okçuları konuşlandırın!”

 

Açlıktan ölmek üzere olan canavarlar uzaklardan beri üzerlerine geliyor, arkalarından toz bulutları yükseliyordu. Ama Vargo Kalesi askerleri eğitimli ve savaş konusunda tecrübeliydi. Surlara 1,500 okçu konuşlandırılmıştı ve canavarlara doğru oklarını ateşliyorlardı.  

 

Pu-şuuung!

 

Oklar canavarlara çok az zarar veriyordu. Seviyeleri kıyaslanınca Vargo Kalesi askerleri çelimsiz kalıyor, büyük hasarlar vermeleri imkânsız hale geliyordu. Öyle ki Weed olsaydı ziyan olan oklara oturur ağlardı.

 

“Saldırmaya hazırlanın!”

 

Şövalyeler okçulara yaylım ateşine devam etmelerini emrederken surlara da kılıç ustaları yerleştiriliyordu.

 

Kılıç ustaları duvara tırmanan her türlü canavarla çarpışmaya başlıyordu. Süvarilerse surların aşılması ihtimaline karşın yedekte bekliyordu.

 

Oyuncular da Vargo Kalesi ordusunun yanında savaşıyordu.

 

Canavarların çıkardığı toz bulutlarını gören Büyücüler anında saldırı hazırlıklarına başlamıştı. Bol bol zamanları varken güvenli bir mesafede büyülerini hazırlamak güçlerini ve büyülerinin başarı oranını arttırıyordu. Etki alanı geniş büyü saldırılarını da es geçmiyorlardı.

 

‘Uzmanlık ve tecrübe edinmenin tam zamanı, böyle bir fırsat bir daha ne zaman çıkar kim bilir!?’

 

Vargo Kalesinin her gün canavar istilasına uğradığı haberi çoktan yayılmış, bu da Büyücülerin kaleye akın etmesine yol açmıştı. Canavar sürülerinin sonunun gelmeyeceği kesinken Vargo Kalesinde katkı puanı ve şöhret de toplayabiliyorlardı.

 

GYAAO!

 

Canavar sürüleri surlara ulaşmak üzereyken bir iki anormal tip ansızın hızlanarak başı çekti. Ama aynı canavarlar bir anda hareketi keserek surlara doğru hırlamaya başladı.

 

Duvarlara doğal düşmanları olan mızraklı Barbarların resimleri çizilmişti. Gerçeklik hissi uyandıran resimler, canavarların çizimleri ciddiye almasına sebep oluyordu.

 

Benzer sahnelere farklı yerlerde de rastlanıyordu. Canavarların ağzını sulandıran, dumanı tüten barbeküler çorak topraklardaki duvarlara çiziliyor, bu tarz boyalı duvarlar canavarların odak noktası oluyordu.

 

Tüm bu duvar sanatlarının ardındaki kişi Petrov’du. Canavarların bile gerçek sandığı başyapıtlar yaratabilmesiyle tüm Vargo Kalesince ünlenmişti.

 

“Saldırıın!”

 

Canavarların üzerine ok yağmaya devam ederken Büyücüler de boş boş bakakalan zavallıları büyüleriyle imha ediyordu. Zafer surların ardında cesurca savaşan asker ve oyuncularındı.

 

Canavarlar hücum ettiğinde hata edip tehlikeli durumlara düşen savunmacılar da oluyor fakat asker ve oyuncular birbirini koruyordu. Oyuncular çokça tecrübe puanı ve deneyim kazanabiliyordu ve bu nadir bir durumdu. Vargo Kalesine gelen her oyuncunun savunmaya katılmak istemesi bir harikaydı.

 

“Bir kez daha çizimlerim sayesinde galibiyet kolay oldu.”

 

Petrov bu sayede Vargo Kalesinde inanılmaz katkı puanları toplayabiliyordu. Ama bu çizimlerle de yetinmiyordu.

 

Jiholaths’ta can bulan Taşra Yılanı, Kerberus ve diğer Heykel Formları Vargo Kalesindeydi. Kaleyi korumak için Weed’in emriyle gelen heykeller uzaktaki canavar inlerini tek tek yok etmişti. Ölüm Solucanı canavarları mağlup etmek için Şövalyelerle iş birliği yapmıştı. Petrov da tüm bu koca heykellerle arkadaşlık kurmuştu.

 

Bu arkadaşlığın temelleri yeni bir resim çizdiği bir günde atılmıştı. Weed’in Solucan deyip geçtiği Ölüm Solucanı yerden bitiverip Petrov’u izlemiş, sonra da gitmişti. O günden sonra diğer heykeller de gelip kendini tanıtmaya başlamıştı.

 

“Amma da dost canlısı bir grupmuşsunuz. Sizin için bir şeyler çizeyim en iyisi.”

 

Petrov zaman zaman onlar için bir şeyler çizmiş, zaman zaman da eski çizimlerini göstererek dostluklarını pekiştirmişti. Sanattan doğan heykeller de bu durumdan çok hoşlanmıştı.

 

“Ne harikulade bir yetenek.”

 

“Bizim Efendimizden çok daha iyi.”

 

“Haklısın valla. Efendimiz bize tuhaf isimler verip bizi hor kullanıyor. Ben bu ressama ısınmaya başlıyorum.”

 

Petrov 47 heykelle arkadaşlık kurmuş, onlara sık sık yiyecek bir şeyler almıştı.

 

“Yiyin. Yetmezse başka bir şeyler de getiririm.”

 

“Nam nam. Lezizmiş. Bal gibi.”

 

“Yarın daha çok et olsun, ayrıca üzüm suyu da içmek isterim.”

 

“Ben de biraz kemik kemirmek isterim.”

 

Petrov tüm bu dilekleri yerine getirmişti.

 

‘Yakında benimle olmak için Weed’i terk ederler.’

 

*****

 

Weed, Morata yolunda Hidra Kralı ve Kara Imugi’nin avlandığı yere sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmişti.

 

“Hey gençler!”

 

9 kafasını dönüşümlü olarak kullanan Hidra Kralı ormanda avlana avlana ilerliyordu.

 

“Efendim.”

 

“Görüşmeyeli bayağı olmuştu.”

 

Hidra Kralı baston yutmuşçasına Weed’e yanaştı. Ağzını bir açsa Weed’i tek lokmada mideye indirebilirdi. Ama Weed’in karşısına geçer geçmez hareketi kesti.

 

“Çekilin, ilk ben geldim.”

 

“4. kafa, sen dün daha çok yemiştin, unuttun mu?”

 

“Hayır ben! Efendim en çok beni seviyor!”

 

Hidra Krallar başkalarını umursamayan, merhametsiz, zalim canavarlardı. Dolayısıyla Weed, Hidrayla baş etmekte zorlanıyordu. Kocaman bir şeydi, dayakla boyun eğmiyordu ve bir kafası ikna olsa diğerlerinin kurnaz diliyle kolayca yoldan çıkıyordu.

 

‘Aman evladım düzgün çocuklarla arkadaşlık et’ uyarısı tam da Hidra Kralına layıktı. Ama tüm kafalar tek bir bedene bağlı olunca elden bir şey gelmiyordu.

 

Hidra Kralının koca göbeğini gören Weed’in tek kelime etmesine gerek yoktu.

 

‘Bu çocuk tam bir obez olmuş.’

 

Hidra Kralı vicdansızın tekiydi ve herhangi bir iltifatın Weed’i dinlemesini sağlayıp sağlamayacağı muammaydı.

 

Weed’in kaşları çatıldı.

 

“Kim sana bu kadar yemeni söyledi?”

 

“..........”

 

“Hey, ben sana her gün böyle avlanma demedim mi?”

 

“4. kafa, seninle konuşuyorum. Laf dinle biraz.”

 

“7. kafa, bunun senin işin olduğunu biliyorum.”

 

“Bundan böyle yokluğumda canavarlara yumulmak yok. Onlar da kıymetli canlılar.”

 

“Anlaşıldı.”

 

“Artık daha az besleneceğim.”

 

Hidra Kralı hemen razı olsa da Weed gerçeği biliyordu.

 

‘Ben gidince daha da gayretli avlanacaklar.’

 

Ters psikoloji buydu işte! Birine yeme dersen daha çok yiyesi gelirdi!

 

“Sana diyorum, bir dahaki görüşmemizde mutlaka biraz kilo vermiş ol.”

 

“Denerim. Ama nefes alsam yarıyor resmen.”

 

“9 kafamız var, küçücük lokmalar bile şişiriyor…… bu hiç adil değil.”

 

“Bana ne, bir şekilde kilo verin işte. Ayrıca mor ağaç tehlikeli, o yüzden ona fazla yaklaşmamaya özen gösterin. Bu seviyeyle altından kalkamazsınız. Gerçi oradaki canavarların da bayağı leziz olduğunu duymuştum...”

 

“Valla mı?”

 

“O kadar mı güzellermiş?”

 

“Cennet gibiymiş. Bir kere yemeye başlayınca kafan kopsa ruhun duymazmış. Tek bir canavar 6 farklı tadın karışımından oluşuyormuş, hem tatlı hem ekşi hem baharatlı hem acı… diğer ikisi neydi sahi ya? Aman neyse, tadı inanılmazmış yani. Anlatılmaz, yaşamanız lazım.”

 

Gulp!

 

Hidra Kralının dokuz kafasından da salyalar akıyordu.

 

Hidra Kralını en münasip avlanma alanına çekmek için bu yöntemi kullanan Weed bana müsaade deyip yaşanacakları izlemeye niyetlenirken 9 kafa fısır fısır konuşarak mor ağaçlarla dolu ormana doğru ilerlemeye başladı.

 

Weed de dağın tepesindeki gölde yıkanan Kara Imugi’nin yanına geçti.

 

“Ee ne haber?”

 

“Gayet iyiyim. Bana bahşettiğiniz hayatın tadını olabildiğince çıkarıyorum.”

 

“Kendine yeni bir yuva yapmışsın galiba...”

 

“Yerdeki ufak bir delik sadece.”

 

“Bingryong ve Anka’yı yeni ev partisine çağırayım mı hemen?”

 

“Efendim!”

 

Yuvasını dünyadaki her şeyden çok seven Kara Imugi, bunu bir sır olarak saklaması için Weed’e biraz mücevher verirken Weed, hayat bahşettiği heykelin bozuk paralarını bile elinden aldı!

 

Bu basit ziyaretleri tamamladıktan sonraysa Morata’ya uçtu. Orada kendini gizleme gereği duymadığı için Wyvern’in üzerinde giriş yapmakta karar kıldı.

 

“Fırsatım varken Morata’daki Lugh Kilisesini de ziyaret etmeliyim.”

 

Lugh Kılıcı. Onu hala geri vermemişti. Aslında Vargo Kalesinden Grapass Bölgesine geçerken yoldan çok az saparak kılıcı geri verebilirdi. Ama öylesine kıymetli bir şeyden ayrılmaya gönlü elvermemişti.

 

*****

 

Lugh Kilisesi Morata’da nispeten yeni olsa da çok sayıda Paladin ve Rahibe ev sahipliği yapıyordu. Henüz Morata’daki Freya Kilisesi düzeyine ulaşmasa da günbegün gelişiyordu.

 

Lugh Kilisesi Kıtanın 5 büyük dininden birine mensuptu. Işıkla ilişkili kutsal büyü uygulamaları nedeniyle bir hayli popülerdi. Öte yandan Freya Kilisesi daha ziyade hasat ve doğumu kutsamakla ilişkiliydi. Freya Kilisesi Cazibe ve diğer nitelikleri arttırışıyla savaşla doğrudan bağlantılı olmayan çeşitli kutsal büyülere sahipti. İnançları arttıkça daha çekici ve güzel göründükleri için Freya Kilisesini tercih eden pek çok kişi vardı.

 

Weed, Morata’ya diktiği çok sayıda binayı görebiliyordu.

 

“Meydanın etrafındaki yüksek binalar da bayağı iyi görünüyor.”

 

O binalardan yağacak kira ve vergi gelirlerini hayal edebiliyordu.

 

Wyvern’in sırtında alçalırken gördüğü Morata panoramasına bakıyordu da… Morata kesinlikle büyük bir şehir olmuştu. Tepeyi kaplayan gecekondular, tüm bölgeye bir ihtişam yayan Tanrıça Freya heykeli, zarafetle inşa edilmiş Sanat Galerisinin devasa bahçesi, Lordun Kara Kalesi, kayalıklı dağın zirvesine yerleştirilmiş Işık Kalesi…

 

Hele sokaklar, oyuncularla tıklım tıklımdı. İnek ve atların çektiği nice vagon, insan ve mal taşıyordu.

 

“Wyvern saldırısııı!”

 

Diye yükselen bir sesle birlikte tüm gözler göğe çevrildi. Ve Wyvern’in tepesinde üzerlerine doğru alçalan Weed göründü.

 

“Lord Weed geldiiii!”

 

DİNG DİNG DİNG DİNG!

 

Haberin yayılışıyla Kara Kalenin çanları çalındı.

 

Weed sırıtmadan edemiyordu.

 

“Bunlar iyi niyet biriktirmenin avantajları işte. Gelişime nasıl da heyecanlandılar ama...”

 

Tabii Weed hala uzakta olduğu için oyuncuların sohbetlerini işitemiyordu.

 

“Morata kadar güzel bir şehir görmedim. Ama, şey… vergileri yükseltmeye gelmemiştir değil mi?”

 

“Ben Vargo Kalesinde Ölümsüz Lejyonuna karşı yapılan seferin bir parçasıydım. Hiç haber gelmeyince Lugh Kılıcını alıp kaçtı herhalde demiştim… ama şimdi karşımızda işte.”

 

“Salak mısın sen? Lord Weed asla öyle bir şey yapmaz.”

 

Weed bu konuşmayı duyacak olsaydı ister istemez sarsılırdı. Sonuçta kılıcı kaçırıp satmayı aklından geçirmemiş değildi. Ama kılıcı kullanacak yeterlilikte bir oyuncu olmayınca satıp bu işten paçayı sıyıramayacağını anlamıştı.

 

Sokaktaki oyuncular ellerini kollarını sallayarak Weed’i selamlıyordu.

 

“Lordumuz dönmüş!”

 

“Yaşasııın! Morata Lordu Weed’in şerefine!”

 

Oyuncular heyecan doluydu!

 

Weed gecekonduların üzerinden uçtukça oyuncuların bağırışları yükseliyordu.

 

"Çimen Lapasıııı! Çimen Lapasııı!”

 

Köylüler de reverans yapıyordu.

 

“Wy-3, doğruca Lugh Kilisesine uçalım.”

 

“Kwaeek!”

 

Böylece uzun mesafe uçuşundan bitkin düşen Wyvern, son bir güçle Lugh Kilisesine doğru kanat çırpmaya başladı.

 

*****

 

“Piskoposla görüşmeye geldim.”

 

Weed, Lugh Kilisesinin çatısından aşağıdaki Paladine seslenirken Wy-3 doğruca kilisenin geniş çatısına iniş yaptı.

 

“Oh, saygıdeğer Morata Lordu. Sizi hemen Piskoposun yanına götüreyim.”

 

Paladinler kibar ve saygılıydı. Weed’in bölgesi olması ve maceralarının çoğu için temel oluşturması gereği burada Şöhretinin etkisi bir hayli fazlaydı. Uzak topraklara kıyasla bambaşka bir düzeydeydi.

 

Weed, Paladin tarafından Piskoposun kilisedeki şahsi odasına götürüldü.

 

“Liderliğinize müteşekkiriz, Morata sayenizde her gün daha da gelişiyor.”

 

Weed’in Piskoposla ilk karşılaşmasıydı.

 

“Yok canım. Her şeyi köylülerin ve dürüst askerlerimizin çalışkanlığına borçluyuz. Biraz olsun yardımım dokunduysa ne mutlu bana.”

 

Bu mütevazılık tamamen sözdeydi tabii. Dudaklarını şöyle bir ıslatarak devam etti.

 

“Bilinmezliği keşfeden bir maceracı olarak pek çok yeri ziyaret ettim. Böylelikle Lugh Kilisesine rapor edilecek şeylerle karşılaştım.”

 

“Bir keşfi rapor etmeye mi geldiniz? Böyle raporları hoş karşılarız. Lordumuz nereden dönmüştü?”

 

Weed bu keşfi Lord kalesinde de rapor edebilirdi. Ama bunun için bir bedel ödemesi gerekirdi. Bu nedenle parayı kendi cebinden ödemektense Lugh Kilisesindeyken rapor etmekte karar kılmıştı.

 

“Jigolaths bölgesinden, uzun zamandır kimselerin ayak basmadığı topraklardan döndüm.”

 

Aslında bunu Dünya Tanrıçasına rapor ettiği takdirde daha fazla Katkı Puanı ve Şöhret kazanabilirdi. Ama bu yolla Morata’daki Lugh Kilisesi daha çok gelişecek, bunun da şehre faydası dokunacaktı.

 

“Jigolaths mı? Yalnızca efsanelerde ve masallarda yer alan topraklardan döndüğünüze inanmakta zorlanıyorum doğrusu.”

 

“Buyurun, Jigolaths’tan getirdiğim bir taş.”

 

Weed Piskoposun görmesi için sertleşmiş bir lav parçası çıkarırken incelemek için Kutsal Büyü kullanan Piskopos başıyla onay verdi.  

 

“Lugh’un ışığı bu kıtada insan eli değmemiş yerlerde de parlıyor. Bu taş parçası kesinlikle Jigolaths’tan. Bilinmez maceralardan başarıyla döndüğünüz için tebrikler.”

 

*DING!*

 

--------------------------------------------------------------------------

 

-          Jigolaths adası keşfini Lugh Kilisesine rapor ettiniz.

-          Lugh Kilisesinin öncelikli ilgi alanı, kutsal görevleri neticesinde Kıtaya adaleti getirmek. Jigolaths ilgilerini pek çekmese de macera tutkularını arttırmanız gereği cömertçe ödüllendirileceksiniz.

-          Şöhret 850 arttı.   

-          Lugh Kilisesine katkı puanınız 192 arttı.

-          İnanç sekmesi altında Kiliselerin katkı puanlarını kontrol edebilirsiniz.

-          Lugh Kilisesine toplam katkı puanınız: 315.

 

--------------------------------------------------------------------------

 

 

Weed, Lordları olarak onları Morata’da barındırarak Kiliseden ufak bir katkı puanı toplamıştı. Nüfus arttıkça, eğitimli askerlerin sayısı çoğaldıkça, civardaki canavarların icabına bakıldıkça, görevler tamamlandıkça da az az katkı puanı biriktirmişti. Buna Lord olmanın bir ayrıcalığı gözüyle bakılabilse de Lugh Kilisesi ne kira ne de vergi ödüyordu.

 

Yine de Kamu Düzeni sağlamaları, Paladinlerin desteği, sınıf değişimi ve görevler hesaba katılınca her Lord Kiliselere değer verirdi.

 

“Keşfettiğim birkaç şey daha var.”

 

Diyen Weed, Jigolaths yolunda keşfettiği Oymacı Kulesini, zindanları ve geri kalan her şeyi rapor etti. Deniz kızları, canavarlar ve coğrafi keşiflerle Şöhret ve Katkı Puanını arttırdı.

 

-          İnanç 9, Cesaret 6, Kuvvet ve Çeviklik 2 arttı.

 

Grapass, Vampir Krallığı Todeum, Feryat Nehri gibi daha nice yeri ziyaret etmiş olsa da yalnızca Jigolaths’tan bahsetti. Çünkü Kilise bu bilgileri kullanıp Paladinlerini harekete geçirecek, diğer oyunculara o bölgeleri geri alma görevleri verecekti.

 

“Morata yakınlarında yeni bir zindan belirdi. Lugh Kilisesi durumu son derece tehlikeli olarak değerlendirdi. Canavarların çoğundan kurtulmak adına Paladinlerimizi görevlendirmeyi düşünüyoruz, bu operasyonda Morata askerleriyle iş birliği içerisinde olur musunuz acaba?”

 

-          Zindan baskınında askerlere eşlik ve komuta etmek için Lordluk otoritenizi kullanacak mısınız?  

-          Asker ve şövalyeler harekete geçecek ve bir görev başlayacak.  

 

“Elbette.”

 

Weed bu ricayı da kabul etti. Morata askerleri pek eğitimli ve yüksek seviye değildi. Askeri güce yapılacak bu yatırımla yeniden donatılıp canavarlara baskın yapabilirlerdi.

 

“Açıkçası Lugh Kilisesine gelmemin özel bir sebebi vardı.”

 

Weed’in Lugh Kilisesine gelmesinin en önemli sebebini açıklama zamanı gelmişti. Gerginlikten dudakları titriyordu. Lugh Kılıcını geri verdikten sonra daha iyisini bulmakta zorlanacağını biliyordu.

 

“Buyurun, size Lugh Kilisesinin erdem ve adaletinin kanıtını getirdim.”

 

Diyerek çantasından çıkarttığı Lugh Kılıcını Piskoposa uzattı. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46709 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr