Dün gece Lee Hyun’un bahçesine karlar yığılmıştı. Sabah erkenden uyandı ve penceresinden dışarıdaki manzaraya bakarken mırıldandı.
“Yollar berbat. Daha fazla trafik kazası, daha fazla kayıp düşen insan… Doktorlar artık çok para kazanıyor olmalı. Doktorluk Kore'de en iyi meslek…”
Avlusundaki karları süpürdükten sonra tavukları, ördekleri, tavşanları ve köpeği kışı rahat geçirebilsin diye kafesleri battaniyelerle örtmeye başladı. Kafesleri örtmek için çalışırken de hayvanları serbest bırakmıştı. Karda oynamaya başlayan hayvanlar bir hayli heyecanlanlıydılar.
“Yiyeceklerin kendi başlarına dolaşmalarına izin vermek iyi değil... Ama bugün bir istisna yapacağım.”
Lee Hyun onlara büyük miktarda cömertlik yapıyordu!
Noel olmasına rağmen zamanını Kraliyet Yolu oynayarak geçiriyordu Lee Hyun. Ama bugün özeldi, büyükannesi ve kız kardeşine kıyafet almak için şehre inmeye karar vermişti.
“Kız kardeşim bir kadın... Kışı sadece iki montla geçirmesi zor olacaktır.”
Artık bir lise öğrencisi değildi ve kendi tarzını oluşturabilecek yaştaydı. Ama Lee Hyun ona nadiren kıyafet alırdı. Kendisine kıyafet alması için para verirse de kız kardeşi bu parayı harcamaz ve biriktirirdi. Bu yüzden Lee Hyun ona hediye olarak almaya karar vermişti kıyafetleri.
“Ona pahalı bir şey alacağım.”
Dışarı çıkmak için aceleyle hazırlandı. Balkan avında başarılı olmuştu ve çeşitli yayın istasyonlarından alınacak çok para vardı. Lee Hye Yeon için iyi ve pahalı bir palto almaya karar vermesinin nedeni buydu.
“Umarım kışlık giysiler şu anda indirimdedir!”
______________________________________
“Sokak pazarı yerine popüler tasarımları olan bir outlete gitmeliyim...”
Lee Hyun metroya bindi ve şehir merkezine gitti. Sokak, kol kola girmiş çiftlerle doluydu.
“Suçlu bile değilken neden kol kola girdiklerini anlayamıyorum. Sanki kollarını bıraksalar kaçacaklar...”
Dolambaçlı yolları kullanan Lee Hyun nihayet varmıştı ve dikkatle kadın kıyafetlerini inceliyordu.
Kadınlar trendlere ve tarzlara karşı çok hassaslardı. Kraliyet Yolu’nda bile; kıyafetlerin savunma seçenekleri ne kadar iyi olursa olsun, bir kadın o kıyafetin tasarımıyla ilgili bir kısmı beğenmediyse ya da üstüne yakışmıyorsa pek giymezdi.
“Ona şu anda popüler olan bir şey almalıyım.”
Sonrasında da ona bir palto yerine bütün bir takım almaya karar verdi. Doğum günü ya da Noel fark etmiyordu. Hediyesini alan kız kardeşinin ona gülümsediğini görmek istiyordu.
“Kadınları anlayamıyorum!”
Kışın ortasında kar yağarken bile mini etek giyen birçok kadın vardı.
“Kadınlar hiç üşümüyorlar mı acaba?”
Genel olarak kadınların çoğu sıcak giysilerden ziyade güzel giysiler giyiyor gibi görünüyordu. Görünüşe göre moda tarzları için çok fazla rahatsızlığa ve soğuğa katlanmaya hazırlardı.
Uzun bir süre etrafa bakan Lee Hyun kendi başına bir şey seçmenin zor olduğunu fark etti. Kendisi için en iyi seçim bir tırmanma kazağı ve ısıtmalı iç çamaşırı olurdu. Ama kız kardeşi için kıyafet seçmek onu tamamen aşıyordu.
‘Bir kadın, kadın kıyafetleri hakkında daha çok şey bilir...’
Lee Hyun’un kızlardan oluşan sosyal çevresi pek geniş değildi. Bu yüzden tavsiye isteyebileceği çok fazla insan yoktu.
“Eh, en azından biriyle iletişime geçmeyi denemeliyim.”
Kıyafetler hakkında çok şey bilebileceğini düşündüğünde aklına gelen kişi Jung Hyo Rin'di, bu yüzden ona bir kısa mesaj gönderdi. O, Kraliyet Yolu’nda bir Hwaryeong olarak çeşitli kıyafetler giyerdi ve gerçekte de bir profesyonel olarak adlandırılabilecek kadar fazla defileye gitmişti.
Lee Hyun’un telefonu görüntülü görüşme bile yapamayan eski bir modeldi ama mesaj göndermekte sorun yoktu.
‘Kız kardeşime kıyafet almaya çalışıyorum, vaktin varsa gelip benimle bakar mısın?”
Temel ücretlerinin dışında Lee Hyun ayda 2000 Won'dan az ödeme yapardı. Kız kardeşini aramak zorunda kaldığında ise telefonu birkaç basit kelimeyi iletmeye yeter cinstendi.
“Neredesin?”
“Geç mi geleceksin?”
“Birlikte eve gidelim.”
“Yemek yedin mi çoktan?”
300 dakikalık ücretsiz tarifeler, 10 saniyelik aramalar için hayli hayli yeterliydi. 400 dakika tarifesini seçenler, telefon görüşmelerini sonlandıramayan ve telefon başında uykuya dalan kişilerdi. Hayal dahi edilemez bir arama biçimiydi bu!
Mesajını gönderdikten sonra bir dakika bile geçmeden cevap gelmişti.
‘Bugün programım dolu. Bir konser var. Yapabileceğim bir şey yok.’
Lee Hyun bunun sorun olmadığını söyleyen bir cevap gönderdi ve başka birini bulmaya çalıştı. Kim In Young. Oyuncu ismi Irene idi ve kız kardeşiyle aynı yaştaydı. Yani onun için kıyafet seçme konusunda yardımcı olabilirdi Lee Hyun’a.
‘Üzgünüm! Bugün arkadaşlarımla film izliyorum.’
Noel'den önceki günde herkesin çoktan planları vardı. Lee Hyun’un üniversitedeki kız arkadaşları, erkek arkadaşlarıyla buluşacaklarını söyleyerek ya Lee Hyun’u reddetmişler ya da cevap bile vermemişlerdi.
“Mesaj gönderecek kimse yok...”
Lee Hyun biraz endişelenmişti Seo Yoon'a kısa mesaj göndermek konusunda. Onu hatırlamadığından değildi bu, sadece böyle bir iyilik istemek istemiyordu.
‘Eğer vaktin varsa; ablam ve büyükannem için kıyafet almama yardım etmek ister misin?’
________________________________________
Hastaneden çıkıp bir eve taşındıktan sonra Seo Yoon’un geçirdiği ilk kıştı bu. Otomatik fırının yanında uzanmış, kendini ısıtıyordu.
“Weed maceralarıyla bir başarı daha elde etmiş. İnsanlardan hiç bitmeyen övgüler duydum?”
“Evet, bu doğru. Bu sefer kendi başına da değildi. Yanında birçok müttefik vardı ve savaşta zafere ulaşarak inanılmaz bir rol oynadılar. Weed’e duyulan hayranlık inanılmaz.”
“Görünüşe göre savaşa katılan bazı ünlü rahipler ve savaşçılar da varmış. Kim olduklarını biliyor musun?”
“Dansçı olarak oynayan kadın oyuncu ve kaslı savaşçı tipler, onlar…”
Seo Yoon televizyon izliyordu. Lee Hyun’un televizyondaki sahnesini izlerken, kalbi sarsıldı ve büyük bir endişe duydu. O anda da Lee Hyun’dan bir mesaj gelmişti.
‘Eğer vaktin varsa; kız kardeşim ve büyükannem için kıyafet almama yardım etmek ister misin?’
Bugün evde dinlenmeyi planlıyordu ama hemen çıkmak için hazırlandı. Seo Yoon evden çıkarken yan komşusu olan üniversite öğrencisi de arkadaşlarıyla basketbol oynuyordu.
Park Jin Suk.
Seo Yoon’dan bir hafta sonra taşınmıştı ve Seo Yoon da onunla ilk kez pirinç keki dağıtırken tanışmıştı. H Grubu’nun ilk oğluyla tamamen tesadüfen tanışmıştı!
Onu düzenli olarak koşu yaparken, sabah erkenden evinin önünden geçerken ya da arkadaşlarıyla tenis ya da basketbol oynarken görüyordu.
Henüz hiç konuşmamış olsalar da Seo Yoon ne zaman evden çıksa birbirlerinin yanından geçiyorlardı.
________________________________________________
Lee Hyun mağazanın önünde durdu. Bazı çiftler mağazanın girişi çok kalabalık olduğu için terasa çıkmışlardı.
“Mağaza o kadar da kötü değil.”
Noel olduğu için bir outlet dükkânından ziyade bir mağazaya gitmişti Lee Hyun. Marka ürünler satın alırken o kadar da fiyat farkı olmuyordu ve Kim In Young, o mağazada özel bir indirim yapıldığına dair mesaj atmıştı.
“Alışveriş yaparken de istihbarat lazım oluyor.”
Lee Hyun bekliyorken Seo Yoon hızla yaklaşmış ve hemen önünde durmuştu. Soğuk rüzgârlar estiği ve şiddetli bir kar yağdığı için hem atkı takmış hem de uzun bir palto giymişti.
“Çok beklettim mi?”
“Hayır. Hava soğuk, hadi içeri girelim.”
Lee Hyun ve Seo Yoon, mağazanın birinci katına girdiler.
“Bu arada o kıyafetleri nereden aldın? Gerçekten güzel görünüyorlar.”
Seo Yoon’un kıyafetleri çok göz alıcı olmasalar da renkleri gerçekten çok güzeldi ve dokuları da mükemmel görünüyordu. Normalde sormazdı bunu Lee Hyun. Ama kız kardeşine kıyafet alması gerektiği için sormuştu işte.
“Sanırım farklı bir mağazadan almıştım.”
“Gerçekten mi? Ne kadardı?”
“Tam hatırlamıyorum. Sanırım yaklaşık 400 bin Won idi.”
“……..”
Lee Hyun’un büyük mağazalar hakkındaki korkusunu artıran sözlerdi bunlar. Mağaza, Kemik Ejderhasından daha korkunçtu.
Mağazanın birinci katı çeşitli markalar, çantalar, lüks ürünler, mücevherler ve kozmetiklerle doluydu. Premium bir marka olmadığı sürece fiyat aşırı olmadığı için; Lee Hyun’un da endişeleri azalmıştı.
“Bu fiyat, ömrüm boyunca asla unutamayacağım bir şey... 80 kilo pirinç almaya yeter ve üstüne de bozukluk kalır cebimde. Öyle çok bir para ki insana kâbus gördürür.”
Küçük bir saç bandının bile on binlerce Won'a mal olduğu bir dünyaydı bu dünya!
“Sarı elastik bandı kim icat ettiyse Nobel ödülünü kazanmalı.”
Kadın aksesuarlarının şaşırtıcı fiyatları, Lee Hyun’un korkularını doğruluyordu.
Kadın kıyafetlerini incelemek için ikinci ve üçüncü kata baktılar.
“Sanırım kız kardeşimin bedeni seninkiyle aynı… Acaba üstünde deneyebilir misin seçim yapmam için?”
“Tamam.”
Lee Hyun, Seo Yoon’a güzel olduğunu düşündüğü kıyafetleri, özellikle de mankenlerin üzerindekileri denetmişti. Başta sadece bir kazak veya bir palto almaya çalışıyordu. Bu yüzden kıyafetleri Seo Yoon’un üstüne doğru tutması yeterliydi.
“Efendim, bu kalın kazak size çok yakışmış. Elimdeki son stok bu kazak. İşe başladığımdan beri gördüğüm en güzel kadınsınız.”
“Bu günlerde ince hatlı ürünler iyi satıyor. Kışın bile gizliden de olsa figürü ortaya çıkarıyor... Ancak çok güzel görünüyorsunuz.”
“Bu rahat bir tarzdır ve asla yorulmazsınız. Güzel bir his veren bir dokusu var ve birinci sınıf bir ürün. Bu arada siz… Bir ünlü müsünüz?”
Seo Yoon ne giyerse giysin güzel görünüyordu. Bluzlar, etekler, tişörtler, bereler ve hatta tırmanma ceketleri bile onu güzelleştiriyordu. Bu kıyafetlerin tasarımcıları gelip Seo Yoon’u görseler kıyafetlerinin bu kadar çekici görüneceğine asla inanmazlardı.
“Fiyatı nedir?”
“Çok fazla değil. 540 bin Won ve ürün %20 de indirimde.”
Lee Hyun bir pazardan rastgele aldığı kalın bir kazak ve kot pantolon giyiyordu. Kolundaki saat bile 20 bin Won değerindeydi.
‘Birçok zengin insan gördüm ama gerçekten varlıklı insanlar bu kadar belli etmezler kendilerini.’
‘Uzun zamandır yurt dışında olmalı. Yurtdışında okurken de tutumlu yaşamak onun içine işlemiş olmalı.’
‘Cidden ama… Böyle bir kız arkadaşın olması için ne kadar paran olmalı ki?’
Eğer Lee Hyun’un aldıkları şeyler kendi giyeceği kişisel kıyafetler olsaydı bunları almaya asla cesaret edemezdi. Ama bunlar kız kardeşine hediye olduğu için Lee Hyun kararından emindi ve para harcamayı sorun etmiyordu. Bir takım palto, üç bluz, bir etek, bir pantolon, bir çizme ve hatta bir saç bandı! Yirmi yaşındakilere yakışacak canlılıkta elbiseler seçmişti.
“Sence onun bir çantaya ihtiyacı da var mıdır? Vardır herhalde, değil mi?”
Bir an tereddüt ettikten sonra daha az bilinen bir markadan da indirimde olan bir el çantası aldı Lee Hyun. Büyükannesinin kıyafetleri de ona beklediğinden çok daha pahalıya mal olmuştu.
‘Ama bu ihtiyaç olan bir şey.’
Kraliyet Yolu sayesinde muazzam miktarda para kazanıyordu Lee Hyun. Bu yüzden cömert bir kalple para harcamaya karar vermişti. Tabii böyle devam ederse alışveriş bağımlılığına düşmekten de korkmuyor değildi.
“Ve bu da benden bir hediye.”
Lee Hyun, Seo Yoon’a bir hediye vermişti. Seo Yoon’a mağazadan bir şey almanın anlamsız olacağını düşünmüş, bu yüzden ona kendi yaptığı bir şeyi vermişti.
Lee Hyun, gerçek hayatta da heykeltıraşlıkta ustalaşmak için birçok ahşap parça oyması yapmıştı. Heykelcilikle ilgili belgeseller izlemeye ve bununla ilgili kitaplar okumaya başlamıştı.
Ve sonrasında da heykellerine emek ve özveri katmaya başlamıştı.
Seo Yoon ile ilk tanıştığı gün, onunla bir maceraya çıktığı gün, Wyvern’ine binerek yanından geçerken Seo Yoon’un gözlerinden düşen yaşları gördüğü gün, kuzey kıtasını keşfederken birlikte mücadele ettikleri zaman, üniversitede tanıştıkları zaman ve son zamanlarda da birlikte denize çıktıklarında gördükleri sahne…
Seo Yoon ile ilgili 15 heykel vardı. Her an için farklı kıyafet ve saç stilleri vardı. Lee Hyun onları yontmayı tamamladıktan sonra diğer eşyalarla birlikte deposuna kaldırmıştı. Ama sonradan onları bir karton kutuya koydu ve ona verdi.
“Üzgünüm, pahalı bir şey değil. Sadece canım sıkıldığında yaptığım bir şey.”
“Dikkatlice koruyacağım.”
Seo Yoon heykelleri almıştı. Ona göre bu, aldığı en iyi Noel hediyesiydi.
Mağazadan çıktılar ve sokakta yürümeye başladılar. Akıllarında bir yer yoktu. Müziğin aktığı ve çiftlerin şakayla karışık bir şekilde itiştikleri bir gündü!
En güzel ama aynı zamanda da pahalı olmayan kıyafetleri satın almak için tüm mağazayı dolaştığından dolayı acıkmaya başlamıştı Lee Hyun.
‘Artık hava kararıyor.’
Ayrılmadan önce Seo Yoon’a yemek ısmarlaması gerektiğini hissetti.
‘Restoranlar da Noel sezonunda soygun yapıyorlar resmen…’
Böyle bir günde gidilecek pek fazla yer yoktu. Nereye giderlerse gitsinler pahalı olacak ve rahatsız edici insanlarla dolu olacaktı. Lee Hyun onu kendi evine götürmenin daha iyi olacağını düşündü.
“Benim evime gelmek ister misin? Kardeşim arkadaşlarıyla film izliyor, bu yüzden geç gelecek.”
“…….”
Bunlar kolaylıkla yanlış anlaşılabilecek kelimelerdi. Ama Seo Yoon başını salladı ve onu takip etti. Çünkü Lee Hyun’a tamamen güveniyordu.
Eve vardıktan sonra Lee Hyun hemen akşam yemeğini hazırlamaya girişti.
‘Kız kardeşim geç gelecek, bu yüzden sanırım sadece iki kişilik malzeme almam gerekiyor.’
Dışarıda az miktarda kar yağıyordu. Domuz kaburga ya da domuz omurgası yahnisi yemek istemesine neden olan bir havaydı bu.
“Malzemem yok.”
Bu gece basit bir miso çorbası pişirmeye çalışıyordu ama hiç et almamıştı.
‘O zaman başka ne pişirebilirim ki...’
Lee Hyun buzdolabını baştan aşağı aradı. Sonrasında ise bir yayın istasyonundan gönderilen malzemeleri buldu. Somon, havyar ve şampanya!
“KMC Medya tarafından gönderilen bazı şeyler var.”
KMC Medya’dan yılsonu hediyesi olarak gönderilen malzemelerdi bunlar. Ona bir dizi Kore usulü sığır kaburga ve bir kutu sprite gönderseler daha iyi bir yemek olurdu. Ama neden böyle şeyler gönderdiklerini bilmiyordu.
“Her neyse. Bunları balık çorbasına koyarsam tadı tuhaf olabilir. Hadi bitireyim hazırlamayı!”
Lee Hyun somon ve havyarı hazırladı ve şampanyayla birlikte getirdi. Ayrıca bu sabah kız kardeşi için yaptığı kurabiyelerden kalanları da getirmişti.
“Pek bir şey yok ama… Afiyet olsun.”
Somon salatası, havyar, kurabiye ve şampanya ile muhteşem bir akşam yemeği hazırlamıştı. Ardından da televizyonu açtı.
Televizyonda, Noel’de mutlaka izlenmesi gereken bir program olan ‘Issız Adada Tek Başına’ vardı. Noel’de, ıssız bir adada mahsur kalan iki çocuk hakkındaydı!
Dinozorlar tarafından kovalanmak, kötü adamı yenmek, hazineyi bulmak ve açgözlülükle birbirleriyle savaşmaya başlamak hakkında bir hikâyeydi. İkisi son karşılaşmalarına çıkmak üzereyken bir temas almışlar ve anneleri onları kurtarmak için ıssız adaya gelmişti. Sorun çıkardıkları için azarlanmışlar ve ders çalışmak için tekrar eve dönmeleri gerekmişti.
Film öyle başarılı olmuştu ki bu filmin devam filmi olan ‘Bir Zindanda Yalnız’ isimli filmin çekimlerine hemen başlamışlardı.
Yemeklerini bitirdikten sonra pencerenin dışında büyük miktarda kar biriktiğini gördüler. Seo Yoon televizyondaki filmi izliyorken Lee Hyun da iki kişilik yemek yemişti.
__________________________________________
Cha Eun Hee, Noel arifesinde Başkan Jeong Deuk Soo ile bir araya gelmişti. Çünkü Lee Hyun ve Seo Yoon'un randevuda olduklarını, yemek yediklerini ve birlikte vakit geçirdiklerini söyleyen raporlar almıştı.
Başkan Jeong Deuk Soo'nun kaşları ağır bir şekilde çatılmıştı.
“Her fırsatta bir karşılaşma olduğundan emin oldum ben ama görünüşe göre henüz bir ilerleme yok.”
H Grubunun ilk oğlundan bahsediyordu. Çok erkeksi biriydi, cüretkârdı ve flört etme konusunda da çok tecrübesi vardı. Doğal olarak birbirleriyle karşılaşmalarını ve yavaş yavaş Seo Yoon’u çekmelerini istemişti ama Seo Yoon’dan gelen hiçbir karşılık yoktu.
“Tamamen kaybolmuş durumdayım. Onu bu Lee Hyun’dan ayırmak için tam olarak nasıl bir adamla tanıştırmalıyım?”
Cha Eun Hee, Başkan Jeong Deuk Soo’nun şaşkınlığını çözmenin zamanının geldiğini düşünüyordu.
“Sıcak birine ihtiyacımız var.”
“Sıcak mı?”
“Seo Yoon'un donmuş kalbini eriten şey sıcaklıktı. Lee Hyun’dan daha sıcak kalpli birine ihtiyacımız var… Birini tanıştıracaksanız, o tür birine ihtiyacımız var. Böyle birini bulmak da kolay olmayacak.”
____________________________________
Lee Hyun, Seo Yoon ve Lee Hye Yeon oturma odasına bir tahta koymuşlardı. Hem yemek yemiş hem de film izlemişlerdi. Şimdi ise Git ve Dur oynuyorlardı. 3 kişinin zaman geçirmesini sağlayabilen bir şeydi bu oyun.
‘İki çift talihsizlik var ve ben şimdiden ikisini aldım… Bir kişi maksimum puan kartını kullanabilir. O halde üçüncüyü de almam gerek!’
Lee Hyun insanı titretirdi karşısında. Her tür durumu düşünmeyi hiç bırakmıyordu. Öyle ki; talihsizlik kartını aldığında bile bir sonraki sıra için hazırlanmıştı.
“Üç gidiyor!”
Lee Hyun hiçbir şey açıklamadan böyle bağırmıştı.
“Bir kart almadan; şimdi gitmek eğlenceli, değil mi? Git!”
Sonunda ise Lee Hyun her şeyi süpürmüştü. Gerçek para üzerine oynadıkları için şu andaki konsantrasyonu Kraliyet Yolu ile kıyaslanamazdı bile.
Lee Hyun ne zaman para kazansa çok mutlu oluyordu.
________________________________________
Bardray ve Hermes Loncası’nın gücü, Haven Krallığı’na hâkim olduktan sonra keskin bir şekilde artmıştı. Diğer loncaları içlerine katarak ve Haven Krallığı’ndaki oyuncuları kabul ederek harika bir gelişim gösteriyorlardı.
“Eğer Hermes Loncası’nın bir üyesi değilseniz bu avlanma alanını hemen terk edin!”
“Lonca üyesi olmayanlar fazladan %35 ticaret vergisine tabi olacak.”
“Zindanda beş kişiden fazla av grupları yasaktır!”
Çeşitli düzenlemeler yaparak sıradan oyuncuların tamamen perişan kalmalarına neden olmuşlardı. Eğer Weed bunu görseydi hayranlık duyardı ve mutlaka birkaç bir şey öğrenmek isterdi!
Hermes Loncası hakkındaki eleştiriler git gide artıyordu ama umurlarında değildi. Lordlar ve soylular konumundaydı onlar, yani oyuncular bir muhalefete yol açsalar bile bunu çabucak bastırabilirlerdi. Haven Krallığı’nda Hermes Loncası’nın etkisi ve nüfuzu altında olmayan bir yer bile yoktu.
“Eğer bu durum adaletsizse o halde Haven Krallığı’nı terk edin. Ama serserilik edenler hiçbir krallık tarafından hoş karşılanmayacaktır.”
“Versay Kıtası’ndaki en güçlü lonca olduğumuz için bu kadar imtiyaz bizim hakkımız. Haven Krallığı’nı yönetiyoruz biz! Ve burayı bir hayır kurumu olarak yönetemeyiz.”
Haven Krallığı köylülerine yüksek vergi oranları uyguluyorlardı. Hermes Loncası’nda bir servet birikiyordu!
Demirhanelerde silahlar yapıyorlardı ve zorunlu askerlik hizmeti ortaya atarak ordularını birkaç katına çıkarmışlardı. Hermes Loncası’nın mevcut gücünü tahmin etmek o kadar zordu ki! Ana Kıta, zaten Embinyu Kilisesi yüzünden bir panik halindeyken; Hermes Loncası imparatorluk kurmak için bir savaşa hazırlanıyordu.
Ama şu anda Polon, şövalyeler, büyücüler ve korucular yenilmiş haldelerdi! Üst düzey yöneticiler bir konsey toplamıştı.
“Weed’e karşı gerçek bir karşı saldırı yapmalıyız. Morata’yı kül tarlasına çevirelim.”
“Tek bir karınca bile esirgenmemeli, her köylü yok edilmelidir! Heykeller mi? Onları da kırıp toz haline getirebiliriz. Yararlı olan heykeller olursa onları da buraya getirebiliriz.”
“Emri verin ve herkesi öldürün.”
Konseydeki rütbelilerin kızgınlıkları bir baraj patlamış gibi taşıyordu. Weed’in kişisel şöhreti ne kadar büyük olursa olsun Hermes Loncası onu asla Bardray ile aynı kademeye koymazdı.
Güçlülerin kıyasıya bir rekabet içinde olduğu Ana Kıta’da, silah tanrısı olarak adlandırılan Bardray’i; Weed gibi biriyle karşılaştırmak utanç vericiydi. Ve Hermes Loncası’nı yenmek, katlanılabilir olanın ötesinde bir günahtı!
Bardray doğrudan emir vermediğinde bu konu, lonca efendisi Lafaye tarafından ele alınan bir konuydu.
________________________________________
Hermes Loncası ana sayfası.
Web sayfalarında her gün çok sayıda ziyaretçinin kontrol ettiği yeni bir duyuru vardı.
----------------------------------------
Başlık: Ölüm Emri #296
Hermes Loncası, Heykeltıraş Weed’i ölüm için en öncelikli hedef olarak atamıştır.
Kim Weed ile işbirliği yaparsa Hermes Loncası’nın hedefi olacaktır.
Haven Krallığı’nda veya Ana Kıta’ya yakın herhangi bir yerde Weed’in yerini bildiren kişi 130 bin altın alacaktır.
Ayrıca her kim Weed’i öldürürse ödül olarak 400 bin altın alacaktır.
----------------------------------------
Hermes Loncası’nın bu özel duyurusunun gücü gerçekten şaşırtıcıydı. Weed’in maceralarının önüne taş koymanın ötesine geçmişler ve gerçek bir açıklama yapmışlardı. Bir ölüm emrinin iptal edildiği tek şart, hedefin artık öldürülmeye değmeyecek olduğu veya hedefin Hermes Loncası’na teslim olduğuydu.
- Peki Hermes Loncası ve Weed arasında tam ölçekte bir savaş olacak mı?
- Kuvvetleri açısından kıyaslanamazlar bile. Tam ölçekte bir savaş nasıl yaşanabilir? Kuzeydeki tek bir şehir ile tüm Haven Krallığı arasındaki bir savaş…
- Weed’in zor durumda kaldığında kullanabileceği bir büyüsü var.
- Eğer ordularını sevk edecek olsalardı ölüm emri vermezlerdi. Bu sadece Weed’i bir karşıt olarak tanıdıklarını gösteriyor.
- Ama Weed suikast ekipleri karşısında güvende olacak mı?
Hermes Loncası, sırf ölüm emri verilen hedefler için bir suikast ekibi işletiyordu. Ne zaman ölüm emri almış bir kişi olsa yakınlarındaki suikast ekibi hedefi öldürmek için görevlendiriliyordu. Yani eğer bir kişi, Hermes Loncası’nın ölüm emri listesine girerse; artık Ana Kıta’da güvende olmasının hiçbir garantisi yok demekti.
Suikastçılar açığa çıkmadan gizlice hedeflerine yaklaşabiliyorlardı. Ortalamanın üzerindeki loncalara dâhil olan sağlam oyuncular bile; 3-4 suikastçının tuzak kurup yapacağı bir saldırı karşısında hayatta kalamazlardı.
...
Başkan Jeong Deuk Soo ile yardımcısının konuşmaları ve Hermes Loncası’nın ölüm emri olayı olmasaydı mükemmel bir bölümdü ya. Yine mükemmel bir bölüm olmuş ama Lee Hyun ve Seo Yoon’un geçirdikleri güzel günü okumak çok içimi ısıtmıştı. Sonra tak diye ölüm emri olunca… Garip oldu biraz. Ama şu da var; bu geçirilen güzel günler unutulmasa da geçici şeyler oluyor yine de. Bizim asıl odaklanmamız gereken şeyler Hermes Loncası’nın çıkardığı ölüm emri ve Jeung Deuk Soo’nun kızı hakkında yapacakları olmalı. Bakalım işler nasıl ilerleyecek dostlar, okumaya devam!
Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..