Lms 22.3 : Teuresec’in Galibiyeti Müjdeleyen Borusu (3/3)

avatar
2795 15

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 22.3 : Teuresec’in Galibiyeti Müjdeleyen Borusu (3/3)


Çevirmen : Clumsy-nim



Hermes Loncası karargahı.

 

“Agolta bölgesi için başvurular sonlandı.”

 

“Anaborasmaul’un işgal başvurularından sonra binalardaki hasarı kontrol ediyoruz.”

 

Hermes Loncası son zamanlarda Haven Krallığını zorla ele geçirmeye çabalıyordu.

 

Herkes güçlerinden haberdardı ve Hermes Loncasının gücü, hayal gücünün de ötesindeydi. Versailles Kıtası boyunca seviye kıyaslaması yapılacak olunursa Hermes Loncası nadir rastlanır birkaç kişiyle birlikte başı çekerdi.

 

400. seviyenin üzerinde yeni güçler ardı ardına beliriyor, diğer eğitimli lider şövalye ve askerler büyülü savaşlara giriyor, farklı lord ve asillerin ordularını mağlup ediyor ve fethettikleri bölgelere onların bayrakları asılıyordu.

 

Sembolik sarı bayrakları fethedilen krallıklar boyunca gezdikçe Hermes Loncasının etki alanı günbegün büyüyordu.

 

“Hermes Loncasına katılmak için başvurmak istiyorum, herhangi bir koşul var mı?”

 

“Tüm lonca olarak değişiklik yapmamız mümkün mü??”

 

Seviyeleri en aşağı 200 olan gerçekten güçlü binlerce oyuncu her gün cezbedilerek Hermes Loncasının kapısını çalıyordu.

 

Sabahın erken saatlerinde Haven Krallığının kale ve şehirlerindeki şubelerinde üyelik için başvurmak isteyenlerden uzun bir kuyruk oluşuyordu. Anti-Hermes lonca koalisyonunu uzakta tutabilecek tek şeyse sağlam zırhları olan paralı askerler, büyücü karşıtları ve diğer orta boy loncalardı.

 

Hermes Loncası ve Anti-Hermes lonca koalisyonu Haven Krallığının iki büyük gücüydü ve savaş yoluyla her ikisi de güçleniyordu.

 

Dağınık binlerce lonca yeniden örgütleniyor ve güçleri iki tarafa bölünüyordu ama Anti-Hermes lonca koalisyonunun ordularını gönderdiği her seferde savaşçıları bir galibiyet serisi elde ediyordu!

 

Yeni birliklerin ve yüksek seviyeli oyuncuların geç konuşlandırılmalarına rağmen tekrar eden bu mağlubiyetler yüzünden an itibarıyla Hermes Loncasının onuru büyük bir çöküş yaşıyordu.

 

Şimdi de son bölünmeler gerçekleşiyordu.

 

“Haven Krallığını topraklarımıza katmamıza çok az kaldı.”

 

Raphael ve loncanın yönetim kurulu düzenli toplantılarını gerçekleştiriyordu.

 

Savaşçılar saat başı durumu kontrol edip anında rapor veriyordu. Hermes Loncasının gerçek lideri Bard Ray olsa da bunun diğerleri tarafından bilinmesini istemiyordu. En azından bir savaşçı olarak hizmet edebilecek olsa da avlanma konusunda ısrarcı oluyordu.

 

“Peki ya Frieg eyaleti? Açık denizde bize fazlasıyla düşmanlık sergileyen o Gusweneb isimli oyuncu oranın lorduydu, değil mi?”

 

“Teslim olmayı reddettiler. Hermes Loncası'nın yargı yetkisini tanımayacaklarını söylediler.”

 

“Ya en yakın birlikler?”

 

“Teperon’a bir günlük mesafede bir grup gazeteci ve 2 lejyon var.”

 

“Yok edin onları. Korku neymiş gösterin ve savaşçılara teslim olmalarına müsaade etmeyeceğimizi söyleyin.”

 

Bir lord Hermes Loncasına teslim olursa zarar görmez, teslim olmayı reddederse de tamamen ayaklar altına alınırdı. Yani topraklarında ne var ne yoksa ortadan kaldırılacak ve Haven Krallığında dirilen oyuncular oradan kovulacaktı.

 

Korku denen silahı sallayarak neden teslim olmaları gerektiğini bir örnekle sergileyeceklerdi. Oyuncular Hermes Loncasının gücüyle kapana kısılacaktı.

 

“Geriye yalnızca başkentin ele geçirilmesi kaldı.”

 

Kral, kraliyet ailesi ve elitlerin hepsi başkentteydi.

 

Hermes Loncası savaşçılarının Haven Krallığını kendi elleriyle ezip geçmesi icap ediyordu. Ama bu ölüm kalım mücadelesinin sonuçları konusunda endişe duymaları gerekmiyordu.

 

Bu, savaşçıların çok önceden hazırlandığı bir şeydi ve güç dengesi Hermes Loncasının lehineydi.

 

Hermes Loncası savaşçıları, Haven Krallığında güçlerini gösteriyordu.

 

Bu defa bunu sağlayan Hegemonyacı İttifak savaşçıları değildi, her şey en başta planlanmıştı.

 

Hermes loncasının Haven Krallığının en büyük gücü oluşu Raphael’i germişti.

 

Krallığın içerisinde Hermes Loncasının gücünü kabul etmeyen birçok güç bulunuyordu.

 

Ana Kıtada öfkeyle korunan ve Hermes Loncasından aşağı kalmayan başka prestijli loncalar da vardı.

 

Ayrıca üssün fonu dibe vurmuş ve loncaların içerisindeki ana oyuncular tükenmişti. Düzgün bir şekilde bir araya getirilemeyen Hermes Loncası, üyelerine görev vermek zorunda kalıyordu.

 

Onları karanlıkların içerisinden manipüle edip bir arada tutan loncaların yarısı, koalisyonun kuruluşuna da dahil olan Hermes Loncasına aitti.

 

İki rakip güç, oyuncuları saflarına katıp Haven Krallığında bir temel oluşturmak adına dur durak bilmeksizin yarışıyordu.

 

Anti-Hermes koalisyonu kurulduğunda topraklarının bir kısmından vazgeçmeleri gerekmiş ama bu durum gözle görülür bir hasara yol açmamıştı.

 

Gizliden gizliye Hermes Loncasının yaptıklarına düşman olan loncalar ve oyunculara katılmış ve bölünmeye sebep olmuşlardı.

 

An itibarıyla Haven Krallığında gerçekleşen mücadeleler, Hermes Loncasının planı doğrultusunda ilerliyordu.

 

“Gördüğünüz gibi… Haven Krallığının kontrolünü tamamen ele geçirdiğimizde taç giyme töreni gerçekleştirmek zorunda kalacağız. Bunun hazırlıkları ne durumda?”

 

“Her şey sorunsuzca ilerliyor. Üç gün içerisinde şehri ele geçireceğiz.”

 

Raphael, şimdiden Haven Krallığının kendisinin olduğunu düşünüyordu.

 

Hermes Loncasının yarısı, çoktan birlik olma kararı almıştı bile.

 

Komplodan haberdar olan loncalar boyun eğiyor ve gizliden gizliye özel anlaşmalar yapanları kabul ediyordu.

 

Lonca koalisyonu, başkentin kontrolünü ele geçirmek adına büyük çaplı bir savaşa girecek ve onları yok edecekti.

 

Hermes Loncası aralarındaki güç farkını gösterecek olsaydı koalisyonun bozulacağı kesindi.

 

Hermes Loncası bu senaryoyu geliştirip takip ederken muazzam bir güç ve etkiye sahip olmuştu.

 

Diğer prestijli loncaların takip edemeyeceği kadar çok bölgeyi ele geçirmiş, hatta savaşçı birlikleri hazırlamışlardı.

 

“Ama Weed Açık Denizde...onu öylece bırakacak mıyız?”

 

Yönetim üyelerinden biri bunu öne sürdü.

 

Hermes Loncasının şu anki kuvveti ve etkisi zirvedeydi. Kraliyet Yolunun her noktasında Hermes Loncasından ya korkuyor ya da onu kıskanıyorlardı.

 

Her seferinde konuşacakları farklı bir hikayeleri oluyordu.

 

-Weed sıvışmış mı?

 

-Bize epey faydası dokunur. Weed için iyi olmayabilir gerçi.

 

Hermes Loncası Weed’e diş gösterdikleri sırada bile nispeten düşünülebilecek bir hedef değildi. Şu andaysa seviyeleri bahsetmeye dahi değmezdi.

 

Yine de Hermes Loncasının onuru zedelenmiş ve taraflar çok içerlemişti.

 

“Weed’i bu şekilde bırakamayız. Gerçekten büyüyebilir, şimdiden başını ezmek daha iyi.”

 

“Hermes olarak Weed’i kolaylıkla öldürebileceğimizi insanlara göstermeliyiz.”

 

En üst düzeydeki herkesin söyleyecek bir şeyi vardı.

 

Drinfeld ve filosu aslen denizlere aitti.

 

Denize açılan oyuncuların sayısı azdı, karadayken bile pek çok dezavantajları olur ve savaşırken çok hasar alırlardı.

 

Güçlü Hermes Loncası Weed’i yakalayıp intikam almaları için kara birlikleri göndermişti. Ama o sırada kıyıdan uzaklaşmışlardı.

 

Güçlerini gerektiği gibi gösteremeyip kaybetmeleri de Hermes Loncasının gururunu sarsmıştı.

 

“Weed’i yakalamamız gerekiyor.”

 

“Versailles Kıtasındaki herkese onun bir kahraman veya Savaş Tanrısı olmadığını inkar edilemez bir kanıtla göstermeliyiz.”

 

Çekirdek liderler grubu, Raphael'in kararını kabul etmeye istekliydi.

 

Bard Ray diğerlerine Weed’e duyduğu şahsi kinden bahsetmemişti.

 

Ama onu öldürmeleri için Drinfeld ve Griffith’i göndermiş olması, Weed’e duyduğu nefreti bariz kılıyordu.

 

Raphael, konferans odasında yürüyerek, “Öyleyse kimi göndermeliyiz?” dedi.

 

Diğer Krallıkların elit loncalarının savaşçılarıyla Haven Krallığını işgal ettikten sonra devamını getirmeleri gerekiyordu ve şu anda geriye kalan savaşçıların sayısı sınırlıydı.

 

Yine de Las Phalanx’ın aksine Weed’i yakalamak için ihtiyaç duyulandan fazla asker gönderebileceklerdi.

 

“Polon’a ne dersiniz?”

 

Şövalyelerle kıyaslandığında Drinfeld pek güçlü kalmıyordu. Ayrıca aralarında özel şövalyeler de bulunuyordu. Üst sınıf şövalyeler.

 

Polon da bir şövalyeydi ve bu sefer bir savaşçı olarak muharebe gücüne katkısı büyüktü.

 

“Sanırım Polon ve şövalye topluluğu iş görür.”

 

“İyi fikir. Şu anda işgal ettikleri alan bizim etki alanımızın içerisinde, bu yüzden artık bir ölüm kalım mücadelesi olmamalı.”

 

“Başkenti vurduğumuzda iki kuşatma arasında kalacaklar, yani kaçsalar bile şövalyeler onları yakalamak için yeri göğü birbirine katacak, dolayısıyla bir problem çıkmayacaktır.”

 

Buna rağmen daha çok destek sağlama isteği duyuyorlardı.

 

“Bu defa herhangi bir hata yaparsak başımız derde girer.”

 

“Weed’e denk bir rakip yaratabiliriz.”

 

“Savaş büyücüleri olsaydı Polon bu işin altından sağ salim kalkamaz mıydı?”

 

“Bu durumda bir kaleyi yıkıp Weed’i yakalayacak güce bile erişirlerdi.”

 

Polon ve bölüğüne kesin gözüyle bakılsa da Weed’in kaçma ihtimaline karşı destek kuvvet hazırlıyorlardı.

 

Çünkü Las Phalanx’taki ekstrem savaşta unutulmaz bir izlenim bırakmıştı.

 

“Polon ve şövalyeleri, artı yedi savaş büyücüsü…”

 

Derken 200 şövalye ve 130 yardımcıyla birlikte yedi savaş büyücüsü sipariş edildi.

 

Bu savaşçılar için Weed’i yakalamak kolay olacaktı.

 

Polon, komuta ettiği tümenine ek olarak bin korucuyu da yanına alabilirdi.

 

“Biraz abartılı görünüyor… ama bu işi mükemmel bir şekilde halletmeyi tercih etmek daha iyi olur. Her şey Hermes’in gücünü göstermek için.”

 

Böylece Raphael, Polon ve savaş büyücülerine Weed’in icabına bakmalarını emretti.

 

“Elimizdeki bilgilere göre Weed, Ölümsüz Lejyonu görevini yapacakmış. O görevde başarılı olup da yeniden ünlemesine izin vermesek iyi ederiz.”

 

Raphael’in Polon’a bu işin icabına bakmasını söylemesinin ardından,

 

“Öldürsem sorun olur mu?”

 

“Amacımız onu adamakıllı yok etmen. Yanında herhangi bir yoldaşı varsa onları da yok edin, onu rahatsız edebilecek ne varsa yapın.”

 

Polon da daha önce Weed’le çarpışmayı düşünmüştü.

 

Ama bu davayı büyük bir güçle takip etme fırsatı bulmak adına oyalanarak bu tarz bir emir beklemişlerdi.

 

“Elbette. Sorunsuzca icabına bakacağım.”

 

Diyen Polon, şövalyeleri ve korucuları hazırladı, savaş büyücülerinin de katılımıyla topluluk yola çıktı.

 

Las Phalanx’a geç ulaşmışlardı ve bölge büyük bir dezavantaj yaratmıştı. Ayrıca hiç kimse coğrafi konumun hem karada hem de denizde kendilerine karşı kullanılacağını düşünmemişti.

 

 

 

Bu yüzden bu defa Weed’in varışıyla ilgili bilgi toplamak adına öncelikle gizli göreve çıkacaklardı.

 

*****************

 

Morata’nın gece festivali henüz sona ermemişti.

 

Hareketli gecede ışıklar açık tutuluyordu, pazar da hala açıktı.

 

Weed, geri kalan malzemelerle partisine de özel deniz mahsullü çorbasından hazırlamıştı.

 

“Bol bol yiyin millet. Bu likör de Las Phalanx’tan.”

 

Genel olarak fiyat farkını idrak edemeyecekleri likörleri çıkartmıştı.

 

Kullanılan kaburgaların büyük çoğunluğuysa Baba ve Porsuklardandı.

 

İki gün boyunca yemek yemeseler bile istatistikleri geçici olarak 20 artacaktı ve aşçının Weed olması harikulade bir şekilde 30 puan daha eklemişti.

 

Hepsinden öte, oluşturdukları tat yutkunulacak cinstendi.

 

Surka saf saf, “Gerçekten satılık değil mi? Sahiden yiyebilir miyim?” diye sordu.

 

“Aynen. Yalnızca bol bol yiyesiniz diye pişirdim.”

 

Weed’in ağzından çıkan kelimeler, onu bir abi gibi göstermişti!

 

“Teşekkürler, güzelce yiyeceğim.”

 

İlk olarak Surka’yla başladı, ardından Pale, Mapan, Zephyr, Hwaryeong, Irene, Romuna derken Maylon'un kaburgalarını yırtmasıyla havada sona erdi.

 

Seo Yoon bile çatal bıçakla masanın köşesindeki kaburgalardan nasibini aldı.

 

Geomchiler olsaydı muhtemelen haysiyet hayalleri süremezlerdi.

 

Her biri yesin diye birer kaburgayı parçalar ve daha fazlasını beklerlerdi.

 

Weed'in bedava kaburga vermeyeceğine dair kesin bir inançları vardı!

 

“Yakında bundan bahsetmeye başlayacaktır…”

 

“Kaburgaların bedelini ödeyin mi diyecek? Ama tadı ve besleyiciliği bu düzeydeyse yemek isteyen bir sürü konuk olmaz mı?”

 

Daha zahmetli işlere lüzum yoku.

 

Ama Weed, Kore Barbeküsü yapmaya devam ediyordu.

 

“Bu, bu noktaya kadar benimle kalan yoldaşlarım için.”

 

Las Phalanx Açık Denizine gelecekleri aklının ucundan dahi geçmemişti. Ona büyük bir inanç ve ilgi göstermişlerdi ve Weed de karşılığını bu şekilde ödüyordu. Bu yüzden Morata’dan, kaburgaları daha iyi destekleyecek baharatlar bile satın almıştı.

 

“Bizden ne kadar zorlu bir iyilik isteyecek acaba…”

 

“Şu anda neler yaşanıyor sizce?”

 

Arkadaşlarıysa Weed’in beleş yemek vermesinin hiçbir şekilde mümkün olmadığını biliyordu, dolayısıyla o Kore Barbeküsüne devam ettikçe tedirginlikleri artıyordu.

 

*****************

 

Geomchiler deniz kıyısında pratik yapıyordu. Kılıçlarını dalgalara doğru savuruyor ve sırtlarında ağır taşlarla dalgalar arasında sahil boyunca koşturuyorlardı.

 

“Hey! Şu kaslara baksanıza.”

 

Onlar geçtikçe kadın oyuncuların bağrışları yükseliyordu.

 

Kraliyet Yolunda tatil köyünde bulunup da Geomchi ismini bilen herkes, kendi vücutlarını şekillendirirken onları dinliyordu.

 

“Şöhretimiz de hiç fena değil.”

 

“Bugün egzersiz yapmak için son günümüz, gece bara gidelim de on kat daha fazla meyve suyu içelim.”

 

“Aynen!”

 

Öğrenciler, Canlılıklarını arttırmak için eğitime başlamaya teşvik ediliyordu.

 

Avlanırken bile yeterince bilgisiz davranabiliyorlardı.

 

Ancak denizdeki bir önceki mücadeleleri esnasında deniz canavarlarıyla çarpışmak çok daha zor olmuştu.

 

*Ting*!

 

****

 

Vücudunuzu eski yollarla, kendi başınıza eğitmek için ekstrem yollara başvurarak ders almak, antrenman yoluyla fiziksel gelişim sağlamanıza imkan tanır.

Zorluk Seviyesi: Mesleki eğitim görevi.

Ödül: 200 günlük staj, kişinin savaş becerileri ve istatistiklerinin artmasını sağlar.

Görev Kısıtlaması: Dövüş Sanatçılarıyla sınırlı.

 

****

 

Geomchiler canavar görünce seviyelerini bile umursamadan savaşır, ardı ardına kazanır veya kaybederlerdi. Gizli gelişimleri dövüş sanatlarıyla ilişkiliydi.

 

“Fiziksel zindeliğimle...güçlü olma şansım var. Bundan böyle özel eğitim zamanı.”

 

Geomchiler o günden sonra kendilerini eğitime kaptırmıştı.

 

Öğrenci ve eğitmenler, deniz canavarlarıyla çarpışmaya benzer şekilde hemen hemen aynı görevi yapıyordu.

 

Geomchiler öğrencilerine, “Şu iki gün içerisinde çok az beslenmelisin. Ölmemek şartıyla tabii.” emrini veriyordu.

 

Eksiksiz eğitimler bile abartılıydı.

 

“Güneş doğduğunda kumsalda kütükleri sürükleyerek iki hafif tur atın ve üzerinizde ağırlıkla 400 kez kılıç savurun.”

 

“Sabah için bu kadarı yeterli olur mu sizce? Usta Geomchilere biraz fazla tembelce gelebilir. Bu yüzden çıplak elle 500 kez kaya kırmayı da eklersek iyi olur.”

 

“Peki ya sadece sol el ve sağ ayakla duvar tırmanışına ne dersiniz? Duvardan düşüp yere çakılırsak Direnç de artacaktır muhtemelen.”

 

Yenilikçi fikirler akıyordu!

 

Sabah antrenmanları ne kadar hızlı ilerlerse ilerlesin bittiğinde öğlen gelmiş oluyor ve sonrasında yeni antrenmanlar başlıyordu.

 

“Açlıkla da mücadele edelim bence. Ben bu lanet olasıca açlığın üstesinden gelmek için İrade Gücü kullanacağım.”

 

Eğitmenler ve öğrenciler ellerinde birer kılıç taşıyor ve büyük bir dalga geldiğinde o kılıçları tüm güçleriyle savuruyorlardı.

 

Dalgalar parçalara ayrılıyor, kafalarından aşağı taze, soğuk sular sıçrıyordu!

 

Sonu gelmezmiş gibi görünen bu eğitim çok fazla güç tüketiyor ama harika bir başarı hissi de doğuruyordu.

 

Canlılıkları dibe vurup bitkinlikten yığılıp kaldıkları ana dek görevleri sonlanmıyordu.

 

“Vücut sakız gibidir. Ne kadar çok çiğnersen o kadar güçlenir. Eskiden çok zayıftık.”

 

Geomchi3, öğrencileri toplayıp azarlıyordu. Onun da üzerinde ağır bir zırh vardı, hatta sırtında da bir kaya taşıyarak kumların üzerinde koşturuyordu.

 

Gece gündüz demeden 200 gün bu şekilde eğitim almak akıl almaz bir işti!

 

Kalpleri göğüslerinden çıkarak ölecekmiş gibi hissediyorlardı.

 

‘Koşu. Koşuyorum. Bunu yapabilirim.’

 

Koşmaya zorlamak bedenin işini zorlaştırıyordu.

 

Limit!

 

Bu fiziksel değil, içsel bir mücadeleydi.

 

Görev başladı başlayalı bedenlerini hassaslaştıran ekstrem bir idman yapıyorlardı. Kaslarının sıkıntı içerisinde çığlık attığını hissedebilecekleri noktaya ulaşmışlardı.

 

Artık pes edebilirim.

 

İyisin. Her şey yolunda. Artık dinlenebiliriz.

 

Hadi güzelce dinlenin.

 

Gerçekten de her idmanlarında böyle seslerin çınladığını işitebiliyorlardı.  

 

Bunun baştan çıkarma amaçlı olduğunu da anlayabiliyorlardı ama her şey öyle zor ve acı verici hale geliyordu ki gerçekten öyle mi, yoksa değil mi diye endişelenmeyi yeğliyorlardı.

 

Geomchilerse bu düşünceleri hiçe sayıp koşmaya devam ediyordu.

 

“Burada duramam. Sa-hyunglar koşuyorlar. Bizi iyileştirebilecek rahipler de var, o yüzden koşmayı ilk bırakan olamam.”

 

Erkeklik gururları pes etmelerine izin vermiyor, onlar da koşmayı kesmiyordu.

 

 

 

Gerçekteyse hesaba katılacak çok fazla şey vardı.

 

Kemik ve kaslar, sinir hasarı ve sinirlerin parçalanışı! Pervasızca egzersizler bunların imkansız olduğunu ima ediyordu.

 

Bir gece uyudunuz diye kırık kemikleriniz iyileşmezdi.

 

Antrenman miktarınız artsa bile vücut bununla beş edemez ve vücutta kalıcı bir fonksiyon kaybı meydana gelebilirdi.

 

Ama Kraliyet Yolunda tüm bunlar mümkündü.

 

Yalnızca acıya katlanıp bir adım daha atmaları gerekiyordu.

 

Bu dünyanın toplumu zararsızmış inancını taşıyarak koşmaya devam ediyorlardı.

 

-Limitlerinizi aşmanız sonucunda Kuvvet 2 yükseldi.

 

Bazen bu tarz önemsiz mesaj pencereleri beliriyordu.

 

Yalnızca bedenlerini değil, zihinlerini de eğitiyorlardı. Ve bunu her görüşlerinde mutlu oluyorlardı.

 

“İdman da ölüm de eğlenceli tecrübeler. Beyler, hadi başlıyoruz!”

 

Geomichiler fiziksel eğitimin yanı sıra zihinsel eğitim de veriyordu.

 

Ve eğitimlerin yoğunluğu günbegün artıyordu.

 

Kendilerini fazla zorlayıp öldükleri de oluyordu ama eğitim miktarını azaltmıyorlardı.

 

Geomchiler güneşli Ipia Adası ve diğer adalarda eğitim alıp veriyordu!

 

Ve bugün nihayet eğitim süreçlerinin sonu gelmişti.

 

Toplaşan Geomchilerin suratlarına çamurlar bulanmıştı.

 

“Bugünkü ölüm cezası için ne yapsak?”

 

Vücut geliştirme eğitimleri, kuvvet, canlılık ve çevikliklerini arttırmıştı.

 

Minimum kılıç yetenekleri İleri Düzey 3. seviyeyken bazılarınınki 5e çıkmıştı.

 

Ama eskrim yeteneğinde uzmanlaşmak adına temel eğitimler verip çok çabalamışlardı.

 

Geomchi çılgınca kılıcını savururken, “Denize bakmaktan bıktım usandım. Buradaki tüm işlerimizi tamamladığımıza göre neden gitmiyoruz?” dedi.

 

“Kıtaya mı dönsek ki?”

 

“İyi olurdu aslında.”

 

Eğitimlerini tamamlayan Geomchiler dört günü de tatile ayırdı.

 

Sahilde kaslarını sergileyip güneşlendiler ve portakal suyu içtiler. Bardaki meyveli içkilerle keyif sürdüler.

 

Kadınlarla yakınlaştıkları da oldu.

 

“Bir partiniz olması mümkün mü acaba?”

 

Bu sorunun sorulduğu her seferde Geomchilerin gözleri parlıyordu.

 

Hele bir de bu durumda söylediklerini duysaydınız!

 

Bunu Zephyr’den öğrenmişlerdi.

 

Asla 500 kişilik bir grup olduklarını söylemiyorlardı.

 

“Hayır. Yalnızca üçümüzüz.”

 

“Birbirimizle iyi anlaşacakmışız gibi görünüyor, acaba benimle sahile gelmek ister misiniz?”

 

“Onur duyarım... gelirseniz tabii.”

 

Dinlenmek ve kızlarla konuşmak için çok iyi bir fırsattı.

 

Etkileşimleri kısa süreli olsa da birbirlerini arkadaş olarak kaydettiklerinde tekrar görüşme ihtimalleri oluyordu.

 

Denizde de profesyonel dalgıçlarla vakit geçirebiliyorlardı.

 

“Ipia’nın epey ünlü olduğunu duydum.”

 

“Hahaha, öyle miymiş?”

 

“Yosun çorbasına ne dersiniz?”

 

Açık Denizlerdeki kadın dalgıçlar, deniz ürünleri pişirme konusunda olağanüstü becerilere sahipti. Fakat turistler bu rahatlatıcı atmosferden keyif alırken doğuştan savaşçılara uymuyordu. Bu yüzden Ipia adası turundan sonra nihayet kıtaya geri dönme kararı aldılar.

 

“Hadi kıtaya dönelim.”

 

Yalnızca eğitmenler değil, öğrenciler de pek çok canavarın olduğu alanları keşfetmek istiyordu. Ipia Adası gezilmiş, artık kıtaya dönme isteği doğmuştu.

 

“Kapanış için bir kraken mi yakalasak?”

 

Canavar avlaması gereken oyuncular, bu tarz soruları kendileri sorup kendileri cevaplıyordu.

 

Seviye, büyük saldırılar, alışkanlıklar, savaşçı ürünleri ve daha nice şeyi akıllıca elde etmeyi başarmışlardı.

 

Ancak Geomchiler için söyleyecek pek bir şeyleri yoktu.

 

“Tadı güzel olur mu ki?”

 

“Ehh, yalnızca tören icabı aslında.”

 

Büyük deniz canavarları.

 

Böylece tüm grup bir Kraken’le savaşıp onu yakalama ve yeme kararı aldı.

 

Ve bir büyücü ile rahibin desteği olmadan Kraken’in peşine düştüler.

 

“Pişirince lezzetli olur mu ya?”

 

“Kardeşlerim, ben adadan baharat bile getirdim, merak etmeyin.”

 

#Daldan dala atlamalı bir bölümdü. Ve olay-anlam bütünlüğü de kötüydü, o yüzden en azından beni pek mutlu etmedi. Yine de Geomchileri özlemiştim, hiç değişmediklerini görerek birazcık eğlendim.
Bu arada, bu bölümle birlikte bir hafta kadar ara verip diğer serimi güncele getireceğim. Sonrasındaysa izleyeceğimiz yeni yol ve lms’nin kaderi belli olacak. Şimdiden yeni yılınızı kutluyorum, daha mutlu ve huzurlu bir yılda, daha güzel haberlerle tekrar görüşmek üzere :)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr