Lms 17.1 : Weed'in Kötü Şöhreti

avatar
3163 31

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 17.1 : Weed'in Kötü Şöhreti


Çevirmen : Clumsy-nim



Weed hareket portalı aracılığıyla Morata meydanına ulaştığında büyük bir kalabalık toplanmıştı. İnsanlar meydanda mal alıp satıyor ve parti üyesi topluyordu. Versailles Kıtasının Kuzey kesimi macera bölgesi olarak sergilenince Morata daha da büyük bir şehir olarak serpilmeye başlamıştı.

 

"Bu tarafa bak lütfen!"

 

"Weed, Weed! Gel bizimle avlan."

 

"Sen gerçekten Büyü Kıtasındaki Weed misin?"

 

Ona yaklaşmaya çalışan, kargaşa çıkartan, Feryat Nehri göreviyle veya gerçekten Büyü Kıtasındaki Weed olup olmadığıyla ilgili sorular soran çok sayıda kişi vardı. Hatta bazıları kale duvarlarına çıkıp Weed’e tezahürat bile ediyordu.

 

Weed’in dönüşünü savaşı kazanıp geri dönen bir kahramanı kutlar gibi kutluyorlardı.

 

Artık Rosenheim Krallığında ucuz heykeller sattığı zamanlar gibi değildi. Weed kollarını önünde bağlayıp çenesini de bakışlarını da yukarı dikerek kibir saçıyordu.

 

"Heh, artık çok daha fazla insan var."

 

Bunca insanın toplanması doğal bir olaymışçasına umursamaz ve tamamen rahat davranmak zorundaydı.

 

Ansızın Aslan Kükreyişini kullanarak, "Gittim. Savaştım. Kazandım!" diye bağırdı.

 

"VOOOOOAAA!"

 

O saniyede Morata Meydanını temelinden sarsacak kuvvette tezahüratlar yükseldi.

 

"Bir ton şey kazandım diyor!"

 

"Imoogi! Lütfen bize avladığın Imoogi’den düşen öğeleri göster!"

 

"WEED! WEED! WEED!"

 

Popülerliği sözde dindar bir tarikat liderinden de büyüktü ve kalabalık kontrol edilemez bir hazzın zirvesine ulaşmıştı. Versailles Kıtasının sıradan insanlarının umut ve düşleri! Sonuçta Weed öldürülemez canavarları avlayıp geri dönmüş ve daha önce hiç kimsenin tecrübe etmediği bir görevi başarıyla tamamlamıştı.

 

Derken Morata'nın Askerleri ve Freya Kilisesi Şövalyeleri durumu kontrol altına almak için harekete geçirildi ve hengame ancak bu şekilde az da olsa yatıştırıldı.

 

Ve Freya Kilisesi Şövalyeleri Weed’in önünde saygıyla başlarını eğdi.

 

"Şeytani Embinyu Kilisesini mağlup ettiğiniz için size teşekkür etmek isteriz. Tarihe Freya Kilisesinin velinimeti olarak adını yazdıran bir maceraperestle tanışmak bir onurdur."

 

Weed asaletle yanıtladı. "Bir şey değil. En ufak bir zorluk çekmedim. Embinyu Kilisesine karşı verdiğim mücadele son derece sıkıcıydı. Kavurucu bir yaz gününde bir bankaya gidip kestirmekten daha kolaydı."

 

Bir bankada kestirir ve büyük kitapçılarda çizgi roman okurdu. Bunlar Weed’in gençliğini huzur içerisinde geçirmesini sağlayan harikulade kültürel tesislerdi. Mahallesinde birkaç banka vardı ve o bankalar dilediği zaman gidip rahatça kullanabileceği mekanlardı. Hatta müşterilerin rahatı için kategorize halde dizilmiş güncel dergiler bile bulunurdu.

 

Bankadakiler bazen dedikodu yapsa da Weed böyle şeyleri duymazdan gelirdi! Hatta arkadaş olduğu yaşlıca güvenlik görevlilerinden biriyle bir fincan kahve eşliğinde zamane gençleri üzerine derin sohbetler ederdi.

 

"Şövalyelerle konuşuyor."

 

"Onunla gerçekten kibar konuşuyorlar."

 

Kalabalık fısıldaşmaya başlamıştı. Paladinlerin Weed’le konuşması, kıskançlıktan midelerinin yanması için yeterli bir manzaraydı.

 

Ansızın bir portalın açılması ve içerisinden Weed’in çıkmasıysa meydanda iş yapan Tüccar ve Savaşçıların hiç beklemediği bir şeydi.

 

"Sanırım ilk defa Freya Şövalyelerinin bu kadar dostane davrandığını görüyorum."

 

"Weed’le konuştukları için olmalı, değil mi?"

 

"Öyle tabii ki."

 

Freya Şövalyelerinin meydana yerleştirilişi sayesinde hiç kimse pervasızca Weed’e yaklaşmaya çalışamıyordu.

 

"Hmm."

 

Hengamenin birazcık yatışışı sonrası Weed, gözleriyle meydanı taradı. Meydandaki kalabalık bir torba filiz misali tıklım tıkıştı.  

 

'Buradaki oyuncu sayısı cidden artmış.'

 

Meydanda açtıkları tezgahların başında oturan Tüccarlara baktıkça aklına vergi düşüncesi düşüyordu!

 

'Vergileri arttırmalı mıyım, arttırmamalı mıyım? Vergi oranını %1 bile arttırsam getirisi muazzam olur...'

 

Weed tüm enerjisini hesap kitap yapmaya harcıyordu. Matematikte kötüydü ama iş para toplayıp çıkarmaya gelince asla hata yapmazdı.

 

'Yo, daha değil. Henüz çok erken. Bu kadar erkenden vergi toplamak için çaresizmiş izlenimi verirsem ileride bir vergi bombası patlatamam.'

 

Beti benzi atık ve hatta ifadesi acılıydı.

 

Vergileri yükseltiyor olmasına rağmen insanlarda yükseltmiyormuş hissi uyandıracağı akıllıca bir plana ihtiyacı vardı.

 

Weed’in derinlemesine acılı ifadesini gören oyuncular giderek sessizleşiyordu. Yalnızca ifadesine bakmak bile gerçekten çok büyük bir problemle uğraştığını düşündürmeye yetiyordu. Arada bir suratı ekşiyince de oyuncular paniğe kapılıyordu.

 

Ortamda daha önce Weed’le tanışmış olanlar da vardı, adını ilk defa burada duyanlar da.

 

"Heykel satarken bakır sikkelerine yapışıp kalması rol müymüş yani?"

 

"Kılık değiştirme yeteneği normal düzeyde değil. Hidra Kralını bile avlayabilecek kadar yüksek seviyede bir oyuncu olmasına rağmen kimliğini gizliyormuş, anlıyorsunuz ya."

 

"Savaş Tanrısı Weed. Şu ifadesine baksanıza, morali bozuk diye hepimizi öldürecek mi yoksa?"

 

"Büyü Kıtasındayken ufacık bir gürültü patırtıyı bile hoş karşılamayan ıssız bir Savaşçı olduğunu söylüyorlar..."

 

Heyecan yatışınca insanlar tüyler ürpertici bir ruh haline bürünmüştü.

 

Çünkü Büyü Kıtasının Weed’i, kötü şöhretiyle dillere düşmüş biriydi!

 

* * *

 

Meydanın köşesindeki Tüccarlar umursamazca sohbet ediyordu. Sohbet konularıysa Weed’in Büyü Kıtasındaki kötülükleriydi.

 

"Soo-il, gerçekten o kadar sık insan öldürür müydü?"

 

"Evet. Weed'in kötülükleri çılgıncaydı. Bizzat ben beş kez öldürüldüm."

 

"Peki niye öldürüldün? O zamanlar Weed’le düşman mıydınız?"

 

Weed de genç Tüccarlar arasındaki konuşmaları işitebiliyordu. Büyü Kıtası günlerindeki hikayelerini paylaştıkları için oldukça ilgiliydi. Ayrıca mühim bir konuşmaydı, çünkü kalabalığın fikri doğrultusunda vergileri değiştirebilirdi.

 

"Belli bir sebep yoktu. Bir keresinde dükkanda mal almam uzun sürdü ve onu beklettim diyeydi, bir keresinde dere kenarında karşısına çıktığım için ve bir keresinde de onun avlandığı zindana girdiğim için. Kalan iki seferse onun pisliklerine daha fazla dayanamadığım içindi, bir koalisyona katılmış ve grup halinde savaşırken ölmüştüm."

 

"Böyle sebepler uğruna insan mı öldürüyordu yani?"

 

"Yalnızca insan öldürmüyordu ki. Onun yaptığı resmen toplu katliamdı. Hiç kimseyi, yaralı veya silahsızları bile hayatta bırakmıyordu."

 

Weed’in Büyü Kıtasındaki kötü şöhreti yalnızca canavarlarla sınırlı değildi. Oyuncuların gözünde bile acımasızca bir katliamın vücut bulmuş haliydi. Fazlasıyla yüksek seviyesi, harikulade yetenek yönetimi ve eşsiz öğeleri sayesinde oyunun en güçlü oyuncusuydu. Kendisine meydan okuyanları bir daha toparlanamayacakları derecede ayaklar altına alıyor ve gözüne batan herkesi öylece öldürüveriyordu.

 

'İnsanlarla canavarlar arasında ayrım gözetmezdim.'

 

Weed kısaca Büyü Kıtası günlerini yad etti. Öyle çok can almıştı ki tüm rakiplerini ayrı ayrı anımsamak zordu. Halihazırda canavarları öldürürken sırf yalnızca oyuncular diye insanları hayatta bırakmak için hiçbir neden göremiyordu. Hatta özellikle seviyeleri yüksek diye havaya girenleri bulup kavga çıkartıyor ve onları öldürüyordu.

 

Kalabalık bir loncanın gücü mü? Umurunda değildi.

 

'Ne kadar iyi organize olmuş olurlarsa olsunlar onları üç dört kez öldürünce her şey yoluna girerdi.'

 

Mesela bir loncayı ibret olsun diye kullanıp adamakıllı mağlup etmişti. Sonrasında ona yönelik eleştiriler ağırlaşmış ve hakkındaki genel kanı kötüleşmişti. Derken onları tekrar pataklamıştı. Hiç çekinmeden hepsini paramparça etmişti.

 

Bu pataklama işini defalarca tekrarladıktan sonraysa diğer loncalar bu işe kulak verip sinmişti.

 

Birkaç kez ona karşı koalisyonlar oluşsa da o toplulukları zindanlara çekip tek tek imha etmişti.

 

Weed akıllıca dövüşürdü.

 

Tek başına koca bir grupla dövüşmek son derece zorlu bir işti. O, çevre koşullarını avantaja çevirmeyi bilen, hiç sakınmadan öğelerini kullanan ve düşmanlarını tek tek öldüren bir şeytandı!

 

Tüccarlardan biri, "Yine de Weed hakkında çok kötü şeyler düşünmüyorlar gibi görünüyor. Büyü Kıtasından olup da Weed’e lanet okuyan çok fazla oyuncu yok." dedi.

 

Durumu açıklayan Tüccar ise başını sallayarak onayladı. "Çünkü Büyü Kıtasının giderek popülerliğini yitirdiği sıralarda bir yenilik gerekliydi. Kim onun yarıda kalmış görevleri tamamlayışını, labirentleri aşışını, gizemli zindanların sırlarını açığa çıkarışını ve inanılmaz güçlü canavarları katledişini izleyip de tatmin olmazdı ki?"

 

İnsanlar Weed’den nefret etmiyordu.

 

Weed Kraliyet Yolunda bile eşsiz bir pervasızlıkla avlanıp görev yapıyordu. Gerçi dürüst olmak gerekirse yüksek Şöhreti nedeniyle görevleri almamak gibi bir seçeneği olmuyordu. Aldığı görevleri de ölmesine ramak kalarak tamamlıyordu, tabii onun yerinde başkaları olsa hiçbir ilerleme kaydetmeden yarıda bırakıp pes ederdi.

 

Güç artışından heyecan duyan loncalar ve sürekli avlanıp durmaktan sıkılan oyuncuların gözünde Weed, yepyeni bir ışık huzmesi gibiydi. Weed’e tamamen düşman kesilen loncalar veya oyuncular bile hiç değilse bu gerçeği kabul etmek zorundaydı.

 

"Aydın loncalar bile Weed’le çarpışmaktan korkarak ondan tamamen kaçınırdı."

 

"O kadar mı kötüydü?"

 

"Ondan uzak durmalarına ve ölmelerine rağmen herkesin dost olmak istediği biriydi. Hiç değilse ismini duyurmak isteyeceğin biriydi."

 

"İnanılmaz bir havası olmalı."

 

"Bir avlanma sahasında avlanırken Weed’in yakınlarda belirdiğini duyduğunda tüm bedenindeki tüyler diken diken olurdu. Bizzat tecrübe edene dek nasıl hissettirdiğini bilemezdin."

 

Takım arkadaşlarınızla huzurlu bir sohbet eşliğinde avlanırken gaza gelirdiniz. Sonra Weed yakınlarda belirirdi.

 

Sessiz ve tüyler ürpertici bir atmosfer.

 

Sorun ne görevde ne de canavarlarda olurdu, partinizden ayrılıp oraya gitmek isterdiniz, çünkü Weed’in ne yaptığını merak ederdiniz.

 

Durum öyle bir noktaya gelmişti ki Weed’in eylemlerini merak edip peşine takılarak ölenlerin hesabını tutmak zorlaşmıştı.

 

"Weed’in Büyü Kıtasında başarılması tamamen imkânsız görünen görevlere kalkıştığını ve daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere zerre kadar korkmadan gittiğini duyardınız."

 

"Ama başarısız olduğu seferler de olmalı, haksız mıyım?"

 

"Tabii ki. Muhtemelen defalarca başarısız olmuştur. Ama en nihayetinde o görevlerin hepsini tamamlardı. Weed’in adım attığı zindanlardan geriye yalnızca canavar kalıntıları kalırdı, harika anlar yaşanmış olmalı."

 

Weed’in Büyü Kıtasında başardıklarına dair hikayeler uzunca bir süre yayıldıkça yayıldı.

 

"Demek Weed böyle biriymiş, ha."

 

"Ne kadar şey işitirsem o kadar şaşırıyor ve hayran oluyorum. Bunları ilk elden tecrübe eden birinden dinlemek kesinlikle eğlenceli."

 

"Büyü Kıtasının en güçlü ferdi Weed. İşte hemen şurada dikilen kişi o; Morata’nın Lordu."

 

Kalabalığın gözleri saygı doluydu!

 

* * *

 

Weed kollarını kavuşturarak kafasını kaldırdı. Hareket portalı sessizce mavi ışıklar yayarken havayı bir belirsizlik kaplıyordu.

 

Dayanılmaz bir ıstırap ve içsel çekişme sonucunda kendisini kışkırtmaya çalışan ses karşısında galip gelmişti.

 

"Henüz değil. Vergileri gizlice yükseltmek gerekir ki insanlar hissedemesin..."

 

Daha çok kişi geldi diye bir anda vergileri yükseltirse büyük bir dirençle karşılaşırdı.

 

'Ayrıca makul bir dayanağı olmalı. Onlara vergilerin yükselmesinin gerçekten gerekli olduğunu, yapacak hiçbir şey olmadığını düşündürecek anlaşılır ve haklı bir sebebe ihtiyacım var! O sebep olmaksızın vergi artışını kabul etmeyeceklerdir.'

 

Açgözlülüğünü yenen Weed, sırt çantasını yere koyarak oturdu. Lükste gözü olmayan bir insandı. Diğerlerinin aksine asla havalı restoranlara gitmez veya kadın oyunculara yemek ısmarlamazdı. Avcılık veya toplayıcılık yoluyla heykel ve hatta demircilik malzemeleri elde eder ve onları kendine yetecek şekilde kullanırdı.

 

Sonrasında sağlam bir kar elde edebilmek için Morata’ya yatırması gereken meblağ büyüktü, dolayısıyla çok paraya ihtiyacı vardı.

 

MÖÖÖÖÖÖ!

 

Bir bağırışla birlikte portaldan uysal görünümlü bir inek çıktı!

 

Sarı Oğlan valiz taşıyıcısı olarak kullanılıyordu. Sırtına bile Weed’in Feryat Nehri yakınlarında avlanırken elde ettiği ganimetlerle dolu sayısız çanta bağlanmıştı.

 

Weed önceden hazırladığı çantaları ağızlarına dek doldurmuştu, Terzilik yeteneğini kullanarak yaptığı geniş çantalar da doluydu.

 

"Buralarda bir yerlerde olmalı..."

 

Sırt çantalarını arayıp tarayarak bir kılıç çıkarttı.

 

Ucu keskinleştirilmiş bir kılıç!

 

"Bu sıradan bir ganimet değil! Ganimetlerimi satıyorum, ayrıca kıyafetlerim, zırhlarım ve az miktarda silahım var!"

 

Ganimet satışı başlıyordu!

 

Meydandaki ağır atmosferin dağılması yalnızca bir an sürmüştü.

 

"Ehh, bu da neyin nesi, oturmuş mallarını satıyor."

 

"Yok yere paniğe kapılmışım."

 

Weed’in kötü şöhretinin haddi hesabı olmadığı için Morata’nın Askerleri ve Şövalyeleri bile toplanmış, şiddetli bir atmosfer oluşmuştu. Üstüne üstlük Weed kılıç çekince kalabalık panik içerisinde nefeslerini tutmuştu.

 

Şimdiyse Weed’e yönelik ilgileri hala eskisi kadar fazla olsa da o zulüm hissi kaybolmuş ve meydanın klasik gürültülü, umursamaz havası geri dönmüştü.

 

"Affedersin."

 

Yakınlarda iş yapmakta olan bir Tüccar cesurca lafa girdi. Hareket portalının önündeki Weed ve Sarı Oğlan meydanın tam ortasına yerleşmişti.

 

"Evet?"

 

"Sen gerçekten Savaş Tanrısı Weed misin?"

 

"Heh, kararı senin hayal gücüne bırakıyorum."

 

Weed inkâr etmedi. Fakat soruyu soran tüccar başını sallayıp onayladı.

 

"O değilmişsin gibi görünüyor."

 

"Değilim dedi, değil mi?"

 

"Aynen. O değilmiş."

 

"..."

 

Tüccarların kendi kendilerine vardıkları hüküm buydu. Diğer taraftan Weed’in Büyü Kıtasının Savaş Tanrısı olduğuna inananların sayısı epey çoktu. Weed’in maceralarını yayın aracılığıyla bizzat izleyenlerin çoğu farklı düşüncedeydi ve seviyesi veya mesleğine dair hükümleri de değişiklik gösteriyordu. Yine de büyük bir çoğunluk hala muallaktaydı, hangisinin doğru olduğuna karar veremiyorlardı.

 

Tüccarlar açgözlülükle Weed ve Sarı Oğlanın sırt çantalarına bakıyordu.

 

"Ama, ah, epey ganimetin varmış."

 

"Özenle avlandım çünkü." Weed kayıtsız bir yanıtla ganimetlerini sermeye koyuldu. Müşteriler henüz gelmemişti ve iş yapmaya hazırlanıyordu.

 

Serilen ganimetlere hırsla bakan Tüccar, "Tüm o ganimetleri bana satmaya razı olur musun? Sana sağlam bir fiyat çekerim." diye teklifte bulundu.

 

Weed kafasını salladı. "Onları kendim satacağım."

 

"Ama bir Tüccar olarak onlarla benim ilgilenmem daha iyi olur. Ticaret kolay iş değildir."

 

Tüccar bir tavsiye verse de Weed’in onu dinlemesine gerek yoktu. 10 yaşından bu yana ticarette tecrübeyle yetenek kazanmıştı. Eğitimini pazarda sebze satan büyükannesini izleyerek başlatmıştı!

 

"Caltrop Antenleri! Siyah Yaban Domuzu Dişleri! Öyle herkese satış yapmıyorum. Ucuz mallar olmadıkları için yalnızca bakıp gidebilirsiniz."

 

Weed, toplanan oyunculara mallarını pazarlamaya başlıyordu.

 

"Anten mi? Diş mi? Ne biçim ganimetler de böylesine pahalılar?"

 

Genel markette satıldıklarında bile muhteşem bir kar elde ettirecek mallardı.

 

Weed Feryat Nehrine mahsus türleri avlamış ve ganimet toplamıştı. Henüz hiç kimse hareket portalı yoluyla Feryat Nehrine gitmediği için bu ürünlerin şu an için birinci sınıf, özel ürünler olduğunu söylemek abartı olmazdı.  

 

Hareket portalından çıkıp belirişi sonrası kalabalığın Weed’e sormak istediği şey sayısı gerçekten çok fazlaydı.

 

Mesela yaptığı görev ve Savaş Tanrısı Weed gibi!

 

Fakat Weed ganimetleri sermeye başlayınca mal almak isteyen insanlar, meraklı kalabalığa bir şeyler sorma fırsatı tanımadan akın etmişti.

 

Antenleri Tanımlayan Tüccar ve Büyücüler inanılmaz şaşkındı. Yıldırımları geliştirebilecek bir büyü asası materyaliydi. Bir Efsuncu tarafından alınacak olunursa o antenler ağırlığınca altından bile daha çok para edebilirdi.

 

Bir büyücü bu bilgileri kontrol ettikten sonra çıkabileceği en yüksek miktarı teklif etti. "Ben alacağım! Tanesi 350 altından anten alabilirim. Hepsini istiyorum!"

 

"Ben 533 Altın veririm."

 

"539 Altın!"

 

"Ben 540a alırım."

 

"Ben elimdeki tüm parayı ortaya koyuyorum, 555 Altın."

 

Genellikle ganimetlerin değerleri sabit olurdu. Fakat Tüccarlar oyunculardan aldıkları malları Muhasebe yeteneklerini kullanarak dükkanlarda daha iyi fiyatlara satabilirlerdi. Hatta Yakınlıkları, kamu katkıları ve köyün gelişimine yaptıkları bağışlara bağlı olarak daha iyi teklifler bile alabilirlerdi. Büyücüler de o malları bir Demirciye teslim etmeden bizzat işleyebilirdi.

 

"570 Altına alırım!" diye bağırdı koca göbekli, arsız görünümlü bir Tüccar.

 

"580 Altın!"

 

"Ben hepsini 600 Altına alırım."

 

Bir dükkana nadir bulunur bir ganimeti ilk satan kişi olmak büyük bir kar sağlardı. Muhasebe yeteneği ve Şöhret uğruna yapılan bir satış!

 

Weed Tüccarları soyup soğana çeviriyordu. Tanesi 620 altına antenleri, 320 Altına da dişleri satmayı başarıyla tamamladı. Bir dükkana satmaktan daha büyük kar elde ettiği için halinden memnundu.

 

Aslında Tüccarlar için de yüksek bir meblağ olmuştu fakat özel bir ürün satmadan bile yetenek ve Şöhret arttırabilecekleri için onlar da kardaydı.

 

Weed yeni bir sırt çantası çıkarttı.

 

"Şimdi karşınızda, Embinyu Kilisesi Saç Bantları. Kurtarıcıların İttifakı görevini yaparken elde ettiğim zafer hatıraları! Bir hediyelik eşya olarak bantlardan edinmek isteyenler sıraya girsin lütfen. Tanesi 15 Altından satışa koyuyorum."

 

Embinyu Kilisesi işareti taşıyan bantlardı. +3 Defans dışında neredeyse hiçbir faydaları yoktu. Yine de az önce satılan pahalı ganimete kıyasla nispeten ucuzlardı.

 

"Güzel görünüyor."

 

"Ben bir tane alacağım."

 

"Bana da bir tane verin lütfen."

 

Weed saç bantlarını hediyelik eşyaymışçasına kalabalığa satıyordu. 'Beklediğim gibi, kalabalık heyecana kapılmışken hepsini satmam lazım.'

 

Müşteri memnuniyeti bahanesiyle indirimler veya altı al beş öde gibi kampanyalar yapıyordu.

 

Böylece bantlar da anında satılıp tükendi!

 

"Öyleyse sıradaki ürünümüz..."

 

Weed’in ardı ardına çıkardığı malların değeri giderek büyük oranda düşüyordu! Ölümsüzleri avlarken edindiği ganimetler kemikler, paramparça kıyafetler ve paslı kılıçlar gibi silahlardı. Paslı silahların maksimum dayanıklılığı düşüyordu ve bir Ölümsüz tarafından kullanıldıklarında katlanarak zayıflıyorlardı.

 

Weed’in yakınlarında iş yapan Tüccarlar onun mallarını peynir ekmek gibi satışını kıskançlıkla izlemekten başka bir şey yapamıyordu.

 

"Lütfen bir dakikacık bekleyin, efendim."

 

Weed kılıç bileme ve zırh temizleme yeteneklerini özenle kullanıp silahların dış görünüşlerini parlak ve pürüzsüz hale getiriyordu.

 

"Bunlar sahiplerine şans getirecek hediyelik eşyalar! Bu fırsat insanın karşısına öyle her gün çıkmaz. Bugünkü stokumu tükettikten sonra bu malların satışı olmayacak."

 

Asla ama asla bir ekipman olarak kullanılmayacak öğeleri satıyordu. Mesela bir İskeletin bacak kemiğini en okkalısından 1 Altına satmıştı!

 

Bu sırada sırtındaki çantalar boşalan Sarı Oğlan sinsi sinsi ortadan kayboldu. Ve sonra da gizli bir randevu için Morata Meydanındaki tenha bir ara sokağa girdi.

 

O sokakta onu yüzü cüppesiyle örtülü, kurnaz bir adam bekliyordu.

 

"Sen Sarı Oğlan olmalısın. Hakkında çok şey duydum."

 

Möööööööö!

 

“Mallar burada. Weed’e karın tam olarak 6ya 4 oranında bölüneceğini söyle lütfen."

 

Sarı Oğlan anlayarak başıyla onayladı. Sonra da boş sırt çantalarını ganimetle doldurdu.

 

Ara sokakta bekleyen adam. İşte o adam, Mapan’dı.

 

"Yüksek fiyata ganimet satma fırsatını kaçıramayız."

 

İzledikleri strateji, normal ganimetleri bile savaş yadigarı gibi gösterip satmak ve daha çok kazanç elde etmekti!

 

Weed, sattığı kemiklere oyma bıçağıyla ismini bile kazıyordu.

 

Mutlu ol. Weed.

 

Mutlu avlar dilerim. Weed.

 

Ölümsüzlerin Lorduna; Balkan Demoph’a karşı verilen azılı mücadeleyi unutma. Weed.

 

Dürüst olmak gerekirse Balkan’la çarpışmamıştı bile. Tek yaptığı barbarları kullanarak koskoca bir Ölümsüz grubundan ayrılan ufak bir kesime boyun eğdirmekti!

 

* * *

 

Kraliyet Yolu forumunda Savaş Tanrısı Weed’le ilgili başlıklar açılıyordu.

 

Büyü Kıtasında tamamladığı görevlerden ötürü ona saygılarını sunan az sayıda kişi vardı. Esas çoğunluksa onun hatalarını rapor edenlerden oluşuyordu.

 

- Ekipmanını ne kadara aldığını sordum diye beni öldürmüştü!

 

- Beni de bir mağazada önüne çıktım diye öldürmüştü.

 

- Hiç değilse sizi öldürmesinin bir sebebi varmış. Beni sırf avlanacağı zindanın içinde olduğum için öldürmüştü.

 

- Beni esnediğim için öldürmüştü.

 

- Beni yalnızca bir erkek olduğum için öldürmüştü.

 

- Beni on iki kez öldürmüştü. Şehirde, meydanda, avlama sahasında, nerede karşısına çıkarsam çıkayım. Daha sonra haksızlığa uğradığımı düşünerek ona sebebini sormuştum, o da bana ismimden hoşlanmadığını söylemişti.

 

- İsmin neydi?

 

- BoktanAptalWeed.

 

- Öldürülmeyi hak etmişsin.

 

Weed’in yaptığı çok sayıda kötülük ardı ardına ortaya dökülüyordu.

 

Forum tamamen Weed odaklıydı. Normalde ilgi odağı olan başlıklar çoktan derinlere gömülmüştü.

 

- Ben Weed tarafından otuzdan fazla kez öldürüldüm. Ona sert çıkardım, anlarsınız ya.

 

- Otuz kez mi? Sen buna bir şey mi diyorsun? Ben elliden çok kez öldüm. Sanırım Weed’le son ana dek uğraşan oyuncunun adını hatırlayan pek çok kişi vardır; Chestnutty.

 

- Bay Chestnutty. Muhtemelen ona hiçbir zaman bir bıçak mesafesi kadar yaklaşmamışsındır, haksız mıyım?

 

- Heh. Siz yukarıdakiler, hiç boşuna dalaşmayın. Kaç kez ölmüş olursanız olun benim kadar kötü olabilir misiniz hiç? Mesela ben, Büyü Kıtasının ilk 50 oyuncusu arasındaydım. Hatta nadir bir öğe olan Apejan’ın Tacını bile elde etmiştim. Ama Weed beni öldürüp o tacı elimden aldı ve taktı.

 

- Kıskandım.

 

- Weed tarafından bir öğen alındı ha… peki Weed o tacı uzun süre kullandı mı?

 

- Kara Ejderi avlarken bile kafasındaydı. Aaah ah!

 

Yersiz bir gurur!

 

Weed böylesine ünlü olunca onunla bağlantılı pek çok yüksek seviyeli oyuncu çıkıyordu. Mesela Kraliyet Yolundaki durumlarını gizleyen oyuncular yorum yapıyordu. Şeref Listesine yükselenler bile Büyü Kıtasına dair tecrübelerini paylaşıyor, Weed’le ilgili efsanelere eklemede bulunuyordu.

 

En çok dikkat çeken hikayeyse ölüm anına dek keşfedilmemiş bir zindanda Weed’i takip eden eski bir Hırsıza aitti.

 

- Böyle bir zindan temizleme hızı olamazdı! Onun etrafını saran canavar gruplarını hiç korkmadan temizlediğini görmek tüylerimin ürpermesine yetiyordu. Savaşma kabiliyetine sahip olduğu kesindi ama daha önce böylesine verimli hareket eden birini görmemiştim, gereksiz tek bir hamlesi bile olmuyordu. Yaralandığında veya tuzaklara düştüğünde bile hiç durmuyor, mücadeleye devam ediyordu.

 

- Hangi zindandı o?

 

- Hangi patron canavar belirmişti?

 

- Ben de bilmiyorum ki. Weed tarafından keşfedilince zindanın ortasında ölmüştüm.

 

Avlanma sahalarında bir başına dolanan Weed, doğruyu yanlışı umursamazdı. Göz zevkini bozan her şeyi öldürürdü. Kendisine saldıran loncaları bile öldürür, canını sıkan herkesin canını alırdı.

 

Gaddarca, kötü şöhreti iyice yayılmıştı.

 

* * *

 

CTS Medyada Versailles Kıtasında var olacak bir bilgi toplama sistemi için adamakıllı bir finansman sağlanmıştı.

 

"Haberlerden geri kalamayız. Haberler ünlülerle ilgili yayınlardan çok daha önemli."

 

Kraliyet Yolu oynayanların sayısı çılgınca artıyordu. Yalnızca Kore Cumhuriyetinde de değil, tüm dünyada durum böyleydi. Kraliyet Yolundan hoşlanmayanlara vahşi gözüyle bakılıyordu. Afrika’da, Orta Doğu'da ve Güney Amerika'daki çılgınlık inanılmazdı. Arap topraklarının soyluları ve Brezilya’nın uyuşturucu tacirleri bile Kraliyet Yolu müptelası olmuşken söylenecek pek bir şey kalmıyordu!

 

Uluslararası oyuncuların bir anda oyuna akın etmesi hatırı sayılır bir kafa karışıklığı yaratacakmış gibi görünse de sessizce bu yeni dünyanın tadını çıkarıyorlardı. Nüfusun yalnızca ufak bir kısmı seviye atlayıp öğe toplama gibi ekstrem büyümelere sadık kalıyordu. Kuzeye, batıya ve ana kıtaya yerleşiyorlardı. Canavarlar veya farklı ırklar olarak bilinen yeni deneyim zenginliğini tecrübe etmekten çekinmeyen pek çok oyuncu vardı.

 

CTS Medya’nın temel programı 'Versailles Kıtası Kahramanları' bile tercüme ediliyor ve dünyanın tüm ülkelerinde yayınlanıyordu. Kraliyet Yolu geliştikçe ilişkili yayınların satışları da hızla gelişiyordu.

 

"Hiçbir şey haberler kadar ilgi çekmiyor. En önde gelen program olsa olsa haberler olur!"

 

CTS Medya rakiplerinden önce davranıp daha iyi şartlar sunarak yabancı yayıncılarla kontratlar oluşturuyordu. Ana kuruluşlarının küresel, çok uluslu bir şirket olduğu gerçeğini kullanarak şahsi bağlantılarıyla ipleri elde tutuyorlardı.

 

Telif hakkı sözleşmeleri aracılığıyla muazzam miktarda para akıyor ve satışlara bağlı olarak düzenli aralıklarla yayın hakkı geliri bile alıyorlardı.

 

Uluslararası oyuncuların satın aldığı şey yalnızca kapsüller ve kullanım ücretleriyle sınırlı değildi; yayın endüstrisi geliştikçe Kraliyet Yolu, Kore Cumhuriyetinin en büyük gelir kaynağı olma yolunda ilerliyordu.

 

CTS, ticari pazarlamada kesin olarak önde olduğu için kazandıkları parayı yeniden Kraliyet Yoluna yatırmışlardı. Unicorn hisselerini artırarak yönetim kurulunu etkilemenin hayalini kurmaya bile cesaret edemezlerdi. Yalnızca CTS değil, şirketlerinin bütünü bile satış veya nakit gelir açısından Unicorn’la kıyaslanamazdı.

 

Unicorn'un dünya ekonomisindeki statüsü zamanla gelişiyordu, bu nedenle yalnızca ilk aşamalarda hisse senedi sahibi olanlar ani bir zenginliğe kavuşmuştu.

 

CTS Medya Kraliyet Yoluyla ilgili bilgi edinmek için raporlar gönderiyor ve oyunculara yatırım yapıyordu. Çokça para harcayarak kale lordları da dahil olmak üzere kilit oyuncuları ikna ediyorlardı.

 

"Yalnızca bizim yayın istasyonumuza mahsus özel bir yayın yapman çok hoş olurdu."

 

Para görününce çoğu kullanıcının kolayca aklı çeliniyordu.

 

"Bu kadar çok para kazanmamızda... gerçekten bir sakınca yok mu?"

 

"Elbette. Ve eğer mümkünse bize yönettiğiniz bölgede olup bitenlerle ilgili bilgi sağlayın ve diğer istasyonlardaki personellerin eylemlerini engelleyin lütfen."

 

Bunlar belirli bölgeleri idare eden loncalar için zor görevler değildi. Diğer yayın istasyonlarının gizli kimliklerle hareket eden muhbirlerinin hareketlerini tamamen engellemek çok ağır bir işti. Fakat diğer istasyonların yayın yapması, rahatlıkla engelleyebilecekleri bir şeydi. Yalnızca birkaç gün loncalar hakkında kötü konuşulurdu, o da gerçek bir problem sayılmazdı.

 

"Anlıyoruz, bize iyi davranın lütfen."

 

CTS Medya Versailles Kıtasındaki pek çok küçük lordla anlaşma yapmıştı. Fakat daha büyük güce sahip loncalarla yapılan pazarlıklar o kadar kolay ilerlemiyordu.

 

Bir bölgeye hükmedenlerin pek çok gelir kaynağı oluyordu. Vergiler, küçük çaplı loncalardan alınan rüşvetler, avlanma sahası ödemeleri ve silah ile zırh satışları iyi kar getiriyordu. Prestijli loncalar daima ticari faaliyetlere el atıyordu, yani oldukça geniş bir ticaret ağını yönetiyorlardı.

 

"Görüyorum ki kontrat ücreti düşük tutulmuş."

 

"Böyle bir meblağ için harekete geçmeyiz."

 

Artık istasyon yöneticilerinden gelen çağrılara bile kulak tıkayacak kadar gelişmişlerdi. Yalnızca bir sanal gerçeklik olsa da Versailles Kıtasının büyük lordları yeterli otorite ve güce sahipti. Yayın istasyonları bile bu lordlarla öyle düşüncesizce baş edemezdi. Yanlış noktaya dokunurlarsa yayınlar iyi gitmezdi, bu yüzden bu işi zayıf taraf olarak halletmeye mecburlardı. Büyük loncaların suçlarını bile düşüncesizce rapor edemezlerdi.

 

"Ana Kıtadaki hemen hemen herkesle irtibata geçtik… Güney ve Batı ne durumda?"

 

"İletişim bilgilerimiz olan oyuncuların seçimi bugün ila yarın arasında sona erecek."

 

"Karşılıklar nasıl?"

 

"Belki de ana kıtadaki ticaretle ilgili söylentilerden kaynaklıdır ama çok hızlı karar veriyorlar. Sanırım çok sayıda kalabalık lonca olduğu için seçim işi yakında sonlanacaktır."

 

"Bunlar kötü haberler değiller."

 

Versailles Kıtasının Batısı ile diğer bölgeleri arasında pek çok farklılık mevcuttu. Merkezileşmiş güçlü milletler Ana Kıtaya yerleştirilmişti. Zengin toprakları, madenleri ve nüfuslarıyla övünen milletlerdi. Olağanüstü potansiyele sahip gelişmekte olan ülkeler Doğuya yerleştirilmişti, Güneyde büyü gelişimi söz konusuydu. Kuzeydeyse faal bir gelişim ve macera mevcuttu. Versailles Kıtası çok geniş olduğu için Ana Kıtada bile henüz ayak basılmamış yerler bulunuyordu.

 

Batının güçlü bir milliyetçi eğilimi vardı, bu nedenle çoğunlukla yerel halkı toplayan loncalar yerleşikti. Diğer bölgelerde belirli bir şehir veya köyde başlasanız bile yalnızca avlanma sahanızı kaydırarak bölgenin etkisinden kaçmanız mümkün olurdu. Fakat pek çok otlağı ve çölü olan Batıda bunu yapamazdınız. Göçebelere kan bağıyla bağlı çok sayıda güçlü Savaşçı vardı ve sağlam bağlılıklarıyla böbürlenirlerdi. Ana Kıtadaki gezginlerse buna dahil değildi. Lonca meselelerinin büyük bir çoğunluğu yerel halk tarafından çözüme kavuşturulurdu. Kuvvetleri Ana Kıtaya kıyasla düşük olsa da bireysel loncalara ait bölgelerin büyüklük ve sayıları azımsanamazdı.

 

"Bu rahatlatıcı oldu. Kuzeyde kiminle irtibata geçtik?"

 

Yönetim Direktörü, CTS Medya konferans odasındaki toplantıyı bizzat yürütüyordu.

 

"Kuzeyin temsilcisi Weed’in Morata’sı olacak. Zamanında bir iş ilişkimiz olmuştu."

 

"Onunla kim irtibata geçmişti? Yetkili kimdi?"

 

"Başkanın Sekreteri Yoon Na-hee."

 

"Oh? Neden bizzat Başkanın Sekreteri irtibata geçmişti ki?"

 

"Başkanın kişisel olarak Büyü Kıtası hesabını satın alma kararı vardı. 8 Kahraman programının oyuncu seçimi de sekreter hanıma emanet edilmişti."

 

"Yazık olmuş gerçekten. Yayına devam edebilseydik epey başarılı olurdu..."

 

8 Kahraman iyi reyting getirmeyi başarmıştı. Fakat Weed’in aldığı ilk karşılık iyi olmayınca yayına son verilmişti. Sonrasındaysa Weed True Blood Vampirleri, Ölümsüz Lejyonu ve Kemik Ejder savaşlarını kazanmıştı.

 

Rakipleri KMC Medya onların yerine yayın yapmaya başlayınca sorumlu proje müdürünün istifa mektubu yazdığı bir vukuat olmuştu. E CTS Medyanın Başkanı da kaçınılmaz olarak durumu fark etmişti.

 

"Şimdilik, bırakalım da Weed’le irtibata Yoon Na-hee Hanım geçsin."

 

"Bunun için gerekli adımları atacağım."

 

#Yine daldan dala atlamalı bir bölümdü. ‘Weed en çok beni öldürdü, hayır en çok beni’ şeklindeki rekabet ve bununla gururlanışlarına gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Sarı Oğlanın Mapan’la buluşması, Weed’in kemiklere imza atıp satması, vergi meselesini düşünürken insanları korkutması, boktanaptalweed mevzusu… Her biri ayrı iyiydi. Olaysız ama gidişat ve genel durum hakkında bilgi veren komik bir bölümdü. Bakalım bizimkinin cebini doldurduktan sonraki hamlesi ne olacak, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43837 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr