Lms 15.1 : Cücelerin Hediyesi

avatar
3619 27

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 15.1 : Cücelerin Hediyesi


Çevirmen : Clumsy-nim



“Sanırım artık gitsem iyi olacak.”

 

Weed’in Kurueso’dan ayrılmak istediğini söylemesi Cüceleri hayal kırıklığına uğratmıştı. Görevler ve heykeller vasıtasıyla arkadaş olmuşlardı.

 

“Gerçekten gitmek zorunda mısın?”

 

Diye sordu Herman, mutsuz bir ses tonuyla. “Burada, Kurueso’da heykel yapmaya devam etsen olmaz mı?”

 

Demirciler bir kez yerleştikten sonra Kurueso’dan pek sık ayrılmazlardı. Demircilik için gerekli tüm tesisler ve materyaller orada bulunduğu için ayrılmalarına gerek kalmazdı.

 

Weed kafasını salladı.

 

“Ben bir Oymacıyım. Oymacılar için dünyayı seyahat edip tecrübe toplamadan bu işi yürütmek zor. Kurueso’da arzuladığım şeyi de tamamladığıma göre artık gitmeliyim.”

 

Gizli Oymacılık yeteneğini edinmişti!

 

Oymacılık Üstadının bir yerlere gizlediği ahşap heykeli bulamamış ama kendi başına gizli bir Oymacılık yeteneği keşfetmişti.

 

Ruhları yaratmak için 300 Sanat statı kullansa da neticede gayretleriyle hepsini geri kazanmıştı.

 

Sonuç olarak Cüce Şehri Kurueso’da ardında bırakacağı tek şey korkunç ve sonu gelmez gayretlerinin hatıralarıydı. Tabii bir de Kendellev’in gölün derinliklerinde gizli su parkını bulup onardığı zamanki heyecan verici hatıraları.

 

Herman acı içerisinde konuştu.

 

“Sonuç olarak gidiyorsun demek.”

 

“Evet. Üzgünüm.”

 

“Öyleyse sana Cücelere has bir veda partisi verelim.”

 

“Böyle bir zahmete gerek yok.”

 

“Bu Kurueso’da bir gelenektir.”

 

Bir gelenek olsa da Weed bu durumdan rahatsızdı ve reddetmeye çalışıyordu. Onun aklından geçenleri okuyabilen Herman, konuşmaya başladı.

 

“Kurueso’da yerleşik tüm Cücelerin gelip birlikte içki içip eğlendiği bir etkinlik olacak. Demirciler zamanlarının çoğunu yeteneklerini geliştirmeye adadıkları için pek sık ortaya çıkmıyorlar. Ama veda partisine tüm Demirciler katılır ve hepsi de veda edilen Cüceye birer hediye verir.”

 

“Görünen o ki kesinlikle bir veda partisi vermek zorunda kalacağız.”

 

Hediye kelimesi Weed’in fikrini değiştirmişti. Buradan karnı şiş ve elleri hediyelerle dolu şekilde ayrılmak keyif verici olacaktı.

 

Herman sözlerini sürdürdü. “Muhtemelen senin veda partin sonuncusu olacak.”

 

“Ne? Neden?”

 

“Onardığın heykeller manşet olunca Kurueso’ya gelen Cücelerin sayısı cidden bayağı arttı. Ayrıca hem savaş hem de zanaatla ilişkili Cücelerle arkadaş olan başka bir Cüce daha yok.”

 

Zanaatkarlar arasındaki rekabetin altında kendilerinden daha harika olan zanaatkarlara duydukları ekstrem kıskançlık yatıyordu. Fakat Oymacılar zanaatkar sayılmıyordu ve dolayısıyla bu rekabetin bir parçası olmuyorlardı ve herkes onların yanında rahat edebiliyordu. Weed’in Herman’ın da dahil olduğu Kurueso’nun 5 Büyük Zanaatkarıyla dost olabilmesinde de bunun payı büyüktü.

 

“Bu son veda partisi olabileceği için harikulade olmasını sağlamalıyız. Tanıdığım Cücelere söyleyeyim de sakladıkları şeyleri getirmeyi ihmal etmesinler.”

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Yolculuğa çıkan bir Cücenin pek çok ihtiyacı olur, yani bu fırsatı o ihtiyaçları karşılamak için kullan, hahaha.”

 

“Hahaha, kesinlikle öyle yapacağım.”

 

Weed keyifli bir kahkaha patlattı.

 

Sonrasında karşılığını vermesi gereken doğum günü hediyelerinin aksine bu defa veda partisindeki hediyeleri öylece mutlu mesut kabul edebilecekti.

 

Onları kabul edecek ve içten teşekkürlerini sunacaktı.

 

Weed, Cücelerin beklenmedik derecede duygusal bir ırk olduğunu düşünüyordu.

 

‘Yalnızca ufak ve inatçı tipler olduklarını sanıyordum ama güzel bir gelenekleri varmış.’

 

Weed yeni bir heykel planlamak için oradan ayrıldığında Pin, Herman’a seslendi.

 

“Büyükbaba.”

 

“Hmm?”

 

“Veda partisi hakkında ona söylemediğin bir şey var.”

 

“Neymiş o?”

 

“Hesap ödeme kısmı.”

 

Herman sırıttı.

 

“Bilseydi evet der miydi hiç?”

 

“Ama yine de…”

 

“Eğlenceli bir veda partisi düzenleyeceksek bu kısmı bilmemesi daha iyi olur. Hem biz Cüceler yiyip içsek bile hesap en fazla ne kadar tutabilir ki?”

 

Herman yalan söylememişti.

 

Yalnızca bir şeyden bahsetmeyi ihmal etmişti.

 

Veda edilen Cücenin parti hesabını ödemesi adettendi.

 

* * *

 

“Tebrikler.”

 

“Büyük kıtaya git ve Cüce düşlerini gönlünce gerçekleştir. Şerefe!”

 

“Şerefe!”

 

“Kadehimi size kaldırıyorum!”

 

1,000i aşkın Kurueso Cücesi göl yakınlarındaki meydanda toplanmış bira içiyordu.

 

“Kyaa, çok iyiymiş.”

 

“Lezzet budur!”

 

Gölün üzerinde su yüzeyinde dalgalanmalar doğurarak yavaşça süzülen ördek heykelleri bulunuyordu. Suyun altındaysa devasa balina heykelleri yüzerek sular sıçratıyor, gökkuşakları yaratıyordu.

 

Kendellev’in heykelleri böyle hayal gibi bir manzara sunuyor ve Yeraltı Krallığında biralar yudumlanıyordu!

 

Cücelerse varillerden bira doldurup içmekle meşgullerdi.

 

“Biri neden Kurueso’dan iyi bir yer yok derse biradan bahsetmeden geçmek olmaz.”

 

“Sırf bu biranın tadı yüzünden Kurueso’yu terk edebileceğimi sanmıyorum.”

 

Ruh hallerinin de etkisi olsa da Kurueso’daki biranın tadı sahiden bir harikaydı.

 

Bira Ustaları!

 

Onlar Cücelerin yalnızca saygı duyabileceği Kurueso’ya has varlıklardı; Kurueso’nun Bira Ustalarının yaptığı biralardan daha iyisi olmadığıyla böbürlenirlerdi.

 

Cüceler bira içmek ve tatlı tatlı sarhoş olmaktan keyif alırlardı. Biradan hoşlanmak ırklarının genel bir özelliğiydi. Bira içtiklerinde konsantrasyonları ve bunun yanı sıra birkaç stat ile yetenekleri artış gösterirdi. Tamamen sarhoş olduktan sonra bütün bir günü dinlenerek geçirirlerse ertesi güne formlarının zirvesine dönebilir ve üretime başlayabilirlerdi.

 

Boş bardakların masaya her vuruluşunda yaşanan pozitif değişimleri gören Cüceler emeklerinin karşılığını aldıklarını hissediyorlardı.

 

“Hünerli Eller, buraya gel!”

 

“Gel, senin de bizimle içmen lazım.”

 

Weed oradan oraya geçmek ve kendisine uzatılan alkolleri içmekle meşguldü. Bu veda partisinin ana karakteri gibi bir şey olduğu için katılım göstermek zorundaydı.

 

“O zamanki görev cidden inanılmazdı.”

 

“Cücelerin mağaralarda savaşabilmesi için bir strateji geliştirmiştin, değil mi?”

 

Askerler ve Savaşçılar Weed’i övüyordu.

 

İşin en garip yanıysa sarhoş Cücelerin sürekli aynı şeyleri söyleyip durmasıydı! Weed oradan oraya geçip benzer lafları duysa da tüm bunlara katlanmak durumundaydı.

 

‘Beleş hediyelerin hatırına bu derece bir can sıkıntısına… ne zaman olsa katlanırım.’’

 

Cüceler ona kılıçlar, deri sırt çantaları ve yem olarak kullanılacak besinler gibi hediyeler veriyordu.

 

O yemler yalnızca inanılmaz güzel kokmakla kalmıyor, canavarları uykuya daldırmaya da yarıyordu. Fakat yalnızca canlı canavarlar için geçerliydiler ve şüphelenen canavarların o yemleri sık sık yememesi gibi bir dezavantaj mevcuttu. Ayrıca iri cüsseli canavarların etki görülmesi için çokça yemesi gerekiyordu ve yem yüzünden çokça canavarın toplandığı da oluyordu.

 

Yine de bu dezavantajlar hesaba katıldığında dahi var olan hatırı sayılır etkileri, onları yüksek fiyatlara satılabilen bir besin cinsi kılıyordu. Yetenekli şefler onları mükemmel malzemelerle üretmek zorunda olduğu için üretilen miktarlar ufaktı.

 

“Bu yem hayatını kurtarırsa pek hoş olur. Bu kıta cidden büyük tehlikelerle dolu, yani daima dikkatli olmalısın. Ve yalnızca Cücelerin çok olduğu yerlere gitmelisin.”

 

“Onu iyi kullanacağım, merak etme.”

 

“Hey Cüce, Hünerli Eller bir çaylak değil, böyle şeyler söylemene gerek yok. Hünerli Eller… git. Kurueso sayende gerçekten yaşanılası bir yer oldu. Artık su heykellerimiz bile var…”

 

Weed bu samimi atmosferde hediyeler alıyor ve istifliyordu. Derken ansızın iyi dileklerini dileyen Cücelerin başları eğildi.

 

“Ama Ecel Elleri mağlup ettiğinde yaptığın kanatlar ortada yok. Bir anda nereye gittiler ki?”

 

“...”

 

“Cidden büyülü kanatlardı fakat ansızın kayboldular. Ne oldu o kanatlara?”

 

Cüceler, Weed’in hayat bahşettiği ve ayrıca sakladığı Işığın Kanatları konusunda meraklanmıştı.

 

Weed kaçamak bir cevap verdi.

 

“Işıktan yapılmışlardı, değil mi? Mum ışığını uzun süre yanar halde bırakırsanız ne olur?”

 

“Söner.”

 

“Durum bu işte.”

 

“Ah! Demek öyle oldu.”

 

“Ben de başka bir şey oldu sanmıştım. Haha!”

 

Biralarını yudumlayan Cüceler ışıl ışıl gülümsemeler yayıyordu, şüpheleri dinmişti.

 

Weed, Cücelerin sarhoşluğu sayesinde bu meseleyi başından savabilmişti.

 

- Sarhoşluk seviyesi yükseliyor.

 

Weed de aldığı ve içtiği biralar arttıkça son derece hoş bir çakırkeyiflik haline geçiyordu.

 

“Hünerli Eller, bizim biramızdan da içmen lazım!”

 

“Gel gel, buraya gel!”

 

Artık dengesiz yürüme noktasına ulaşmış olsa da yürüyerek ağzına dek bira dolu bardağı eline aldı.

 

“Fondiiiiip.”

 

Cüceler yudum yudum içmekten hoşlanmayan bir Irklardı.

 

Weed de mükemmel bir şekilde birayı tek yudumda mideye indirdi.

 

“Kyaah!”

 

“Ee erkek adamsın sonuçta, bir de but ye de iştahın açılsın bakalım.”

 

Weed butlardan da yedikten sonra yürümeye devam etti, hatta bir ara Exper’le bile bira tokuşturdu.

 

Exper 5 Büyük Zanaatkardan biriydi ve Weed’in Kurueso’ya geldiğinde işittiği ilk isim onunki olmuştu— şerefine şarkılar yazılan zanaatkar.

 

Weed’in veda partisi hatırına 5 Büyük Zanaatkar da gelmişti.

 

“Hünerli Eller.”

 

“Buyur, kıdemlim.”

 

“Bir gün mutlaka Ejderha yakalanabilecek bir mızrak yapacağım. Hık.”

 

“Söz konusu bu kıdemlimse yapılabileceğine eminim.”

 

Sarhoş olmasına rağmen Exper’e ayak uydurmak için çaba sarf ediyordu.

 

“Hık. Sarhoş oldum. Neyse, bu mızrağı senin için yaptım, al bakalım.”

 

-Zanaatkar Exper tarafından yapılmış Ateş Mızrağını elde ettiniz.

 

Kaçamak bir kontrol gerçekleştiren Weed, Ateş Mızrağının 78 saldırı gücüyle inanılmaz harika bir mızrak olduğunu keşfetti.

 

“Benim adımı taşıyan bir mızrak olduğu için başkalarına vereyim deme. Haha.”

 

“Tabii. Öyleyse bir bardak daha.”

 

“Hadi bakalım, doldur gitsin!”

 

Weed Exper’le üç bardak bira içerek bir başka noktaya geçti. O peş peşe bir sürü hediye toplamaya devam ederken de Kurueso’nun veda partisi açıkça doruğa ulaştı.

 

“Dik, dik kafaya!”

 

“Gel mücevher kutusundan içelim. Bu onlara Cüce nasıl olunuyormuş gösterecektir.”

 

“Yaban Domuzu Kızartması, nereye kayboldun! Şef, bize 5 Yaban Domuzu Kızartması yolla!”

 

Cüceler gürültülü bir şekilde yaygara koparıyordu.

 

Herman ve Pin ikilisi ise diğer Cücelerle birlikte fazlasıyla endişeli şekilde bira içiyordu.

 

“Dede, bu işin sonu iyi olacak mı?”

 

“Şeyy… ben bile bu kadar çok Cücenin geleceğini bilmiyordum. Ah dostum.”

 

“Hesap muazzam olacak.”

 

“Birazcık içip geri dönmek gibi bir şeyi akıllarından geçirmedikleri için bu, bugüne kadarki en iyi veda partisi olacak gibi görünüyor. Bu Cücelerin cidden yapacak hiçbir işi yokmuş. Yoksa Weed bu kadar mı ünlüydü de biz mi fark etmedik?”

 

Herman’ın dudağını uçuklatacak şekilde Kurueso’nun hemen hemen tüm Cüceleri veda partisine katılmıştı.

 

Cüceler bunun son veda partisi olabileceğini hissetmiş ve dolayısıyla Weed’le azıcık bir tanışıklığı olanlar bile gelmişti. En iyi Oymacı olabilecek kişiyle şahsi bir bağlantı kurma arzusuyla gelen pek çok Cüce de olmuştu.

 

Gece yarısı saatleri geçilse de veda partisinde herhangi bir sonlanma belirtisi yoktu.

 

Weed, 5 Büyüklerden biri olan Fabio’dan bile bir bardak bira almıştı.

 

Fabio kırklarının ortalarında, geniş omuzlu, keskin bakışlı bir adamdı.

 

Weed’in onunla şahsen ilk tanışması olsa da yayınlar ve filmler aracılığıyla pek çok kez gördüğü bir simaydı.

 

O, muazzam bir servete ve olağanüstü Demircilik yeteneklerine sahip olduğuna inanılan en ünlü Cüce zanaatkardı.

 

“Al bakalım.”

 

“Peki, teşekkür ederim.”

 

Weed’in tamamen sarhoş olmasına ramak kalmıştı.

 

- Sarhoşluk seviyesi ciddi şekilde yükseldi.

 

Tüm statlar geçici olarak düştü.

 

İçki içmenin sonucu olarak başı dönüyor, elleri titriyor ama iradesini kullanarak dayanıyordu.

 

‘Bu kadar alkol beni deviremez.’

 

Geomchilerden aldığı zihinsel eğitimle kıyaslanınca bu kadar alkolle baş edebilirdi.

 

Weed irade gücüyle duruşunu düzelterek elinin titremesine rağmen tek bir damla alkol dökmeden bardağı aldı.

 

Ve Fabio’nun gözlerindeki bakış derinleşti.

 

“Bu hikayeyi kızımdan işittim. Göreviniz sırasında iyi niyetle verdiğim zırhı reddetmişsin.”

 

“...”

 

“Senin küstah bir çocuk olduğunu düşünmüştüm. Tehlikeli bir görev olduğu için başarısız olursun diye düşünmüştüm ama gururla altından kalktın. Ve senin hakkındaki bu hikaye bir süreliğine Kurueso’nun en çok konuşulan konusu oldu.”

 

“Beni şımartıyorsunuz.”

 

“Kabiliyetin olduğu sürece küstahlıkta sorun yoktur. Emanet ettiğim zırhları bile oldukça harika bir şekilde oyup işlediğini gördüm.”

 

Fabio birasını mideye indirirken Weed de onu takip ederek kendininkini içti. 2 bira bardağı boşaldı. Ve ikisi de birbirinin bardağını doldurdu.

 

“Normal bir Cüce değilmişsin gibi görünüyor.”

 

Fabio’nun sözleri karşısında Weed’in bakışları yukarı kaydı.

 

Gözleri kararlılıkla buluştu.

 

Weed’in gözlerinin ak kısımları sarhoşluktan ötürü kızarmış ve kanlanmıştı fakat bakışları hala derin ve güçlüydü.

 

“Senin sağa sola gide gide alkol alışını izledim. Normal bir Cüce olsaydın bunca alkolden sonra zihnini toparlamakta zorlanırdın. Ben de bir Cüce olduğum için bilirim.”

 

“Ben içkiyi kaldırabilenlerdenim.”

 

“Öyle diyorsun. Yine de benim gördüğüm kadarıyla hiç değilse normal bir Oymacı değilsin.”

 

Fabio’nun bakışları iyice yoğunlaşıyordu.

 

Bunlar Weed’i inceleme amaçlı bakışlar değildi.

 

Kişi yaşlandıkça sezgileri sağlamlaşır ve mizacı güçlenirdi. Daha ilk karşılaşmadaki izlenimlerine dayanarak karşında nasıl biri olduğunu, nasıl bir doğaya sahip olduğunu tahmin etmek mümkün hale gelirdi.

 

Fabio’nun mizacı sağlam ve kalın bir çelik gibiydi. Güçlüydü ve kolay kolay kırılmazdı.

 

Sıradan kullanıcıların Fabio’yla karşılaşmakla bile gözü korkardı. Ancak Weed biraz olsun korkmuş görünmüyordu.

 

O, çeliği idare edip kullanıyordu; kılıcın yolunda yürüyordu. Kılıca bedeninin bir uzantısı gibi davranıyor ve ona sonu gelmez bir şekilde kendini adıyordu.

 

Fabio’nun çeliği andıran aurası bile Weed’in önünde kasırgadaki bir meşaleden farksız hale geliyordu.

 

Fabio bunu hissedebiliyordu.

 

‘Benden güçlü bir kişiliği var. Ve ne iş yaptığını bilmesem de benden daha az korkusu olduğu belli.’

 

Fabio bir Oymacıyla karşı karşıya olduğu hükmünü bir kenara atmış ve Weed’i Kraliyet Yolu oynamaya başladığı günden bu yana şahsen tanışarak kendisini şaşırtan birkaç kişiden biri olarak kabul etmişti.

 

“Hediye olarak ne dilersen dile benden.”

 

Ayrıca ona kendi hediyesini belirleme seçeneği sunmaya karar vermişti.

 

Yaptığı zırhların büyük bir çoğunluğu Weed tarafından işlenmişti. Bunu bildiği için Weed’e ihtiyacı olan bir şey seçmesini söylüyordu!

 

‘Bu sayede nasıl bir stat dağıtımı olduğunu görebileceğim!’

 

Fabio zırh yapsa da nihayetinde en çok önemi taşıyanın zırhı kuşanacak kişi olduğuna inanıyordu.

 

Weed’in gözleri ışıldadı.

 

“Demir Çark Omuzlukları olsun lütfen.”

 

“Demir Çark Omuzlukları mı? Zırhlar arasında bile saldırgan yapıda ağır bir öğe… Yo, bundan öte, seviyen ve meslek gerekliliklerinle o omuzlukları kullanman imkansız değil mi?”

 

Fabio tam da bu sorunun ortasında cevabını kendi bulmuş gibi bir görünüme büründü.

 

“Yo. Görünen o ki kullanabileceksin.”

 

“Evet, öyle.”

 

“Peki. Omuzlukları sana vereceğim.”

 

Fabio Weed hakkındaki tahlilini değiştirdi. Ve Weed’in Demircilik yeteneğinin hatırı sayılır ölçüde, seviyesinin de oldukça yüksek olduğunu not etti.

 

‘Bunu isteme cüreti gösterdiğine göre son derece cüretkar biri olmalı. Utanması da yok. Ona ne isterse seçmesini söylememeliydim.’

 

Fabio içten içe homurdanıp küfürler savurdu. Çünkü Demir Çark Omuzlukları yaptığı zırhlar arasında bile zirvedeydi.

 

* * *

 

Weed hediyelerini toplaya toplaya Herman’a ulaştı. Artık sendeliyor, dik duramıyordu.

 

“Çok sarhoş olmuşsun.”

 

“Olmadım.”

 

“Benden de bira alacak mısın?”

 

“Her daim.”

 

Weed birayı mideye indirdi. Ve Herman da bir çift küpe çıkarttı.

 

“Maryong’un Küpeleri. Mana yükseltme etkisine sahip bir öğe.”

 

İleri seviye bir aksesuar olarak Mana kullanılan saldırıların etkilerini arttırıyordu, yani yalnızca Büyücüler için değil, herkes için oldukça değerli bir öğeydi.

 

En az 30 bin altın değerindeydi.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Yo, ne demek. Daha önemlisi, sana sormak istediğim bir şey var…”

 

Weed’in kafası öne düştü, derken bir anda toparlanarak hızla geri kaldırdı.

 

“N-nedir?”

 

Weed, normal şartlarda rastlanmayan gevşemiş bir görünümdeydi.

 

Gücünü kullanarak kontrolü elinde tutma çabaları barizdi.

 

Herman’ın dudaklarına bir gülümseme yerleşti.

 

“O kadar önemli bir şey söylemeye çalışmıyorum ama Oymacı görevi hakkında ne düşünüyorsun?”

 

“Ne görevi?”

 

“Benim bir Demirci olarak belli bir görevim var. Bu yüzden belli bir kılıcı yapmak için çaba sarf ediyorum ama kolay bir iş değil. Muhtemelen senin de bir Oymacı olarak bu tarz bir görevin vardır… hey!”

 

Herman konuşmanın ortasında rahatsızlığını belirtti. Çünkü Weed’in kafası milim milim alçalmış, en sonunda da tamamen öne düşmüştü.

 

“Buraya bak!”

 

“Mmm-tamam.”

 

Weed derin bir uykuya dalmış olmalıydı, çünkü isteneni yerine getiremiyordu.

 

Herman etrafa bakarak her zamanki gibi neşeyle biralarını yudumlayan Cüceleri izledi. Ve kısa kolları ile bacaklarını yaya yaya yere serilip uyuyakalmış pek çok Cüce gördü.

 

‘Ehh, anlaşılan tüm o Cücelerden birer bardak bira aldıktan sonra tükenmiş.’

 

Herman kafasını sağa sola salladı.

 

“Pin, birazcık yardım edebilir misin? Şu taraftan tutuver.”

 

“Peki.”

 

“Şimdi, taşıyalım bakalım.”

 

Dedikten sonra Pin’le birlikte Weed’i bir köşeye yatırdı.

 

İçki partisi gece boyunca devam edecek gibi görünüyordu ve ellerinde bira bardaklarıyla onu arayan pek çok Cüce vardı, dolayısıyla Herman kendisini konuşmalara kaptırdı.

 

Derken bir noktada bir eksiklik hissederek kafasını çevirdi.

 

Sarhoşluktan yığılıp kalan ve uykuya dalan Weed, büyü yapılmışçasına ortadan kaybolmuştu!

 

“Oh, nereye gitti bu herif?”

 

Herman aceleyle aranmaya başladı.

 

“Hünerli Elleri gören oldu mu?”

 

Bir Cüce parmağıyla ilerideki çıkışı işaret etti.

 

“Az önce oradan geçti.”

 

“Bu-!”

 

Herman’ın uyuşukluğundan eser kalmadı. Ve aceleyle Weed’e fısıldadı.

 

- Bana bak!

 

- ...

 

- Bana bak!

 

Birkaç seslenişten sonraysa Weed’in yanıtı geldi.

 

- Buyur, Büyükbaba Herman.

 

- Humhum! Ayıldın mı?

 

- Yo, daha değil. Mide bulantısından öleceğim sanırım.

 

- O kadar içkiden sonra zor olmalı. Neyse, ne zaman geri dönmeyi planlıyorsun?

 

- Yeryüzüne çıkıp biraz temiz hava alacaktım.

 

Weed bu yanıtı verirken kömür madeninde koşturuyor, hızla oradan uzaklaşıyordu.

 

Olayı tamamen çözmüştü — Cücelerin içtikleri biraları ödemeye hiç niyeti olmadığını anlamıştı.

 

‘Demek ki hesabı ben ödeyecektim.’

 

Bu düşünceyle içki içerken bile gardını düşürmemişti.

 

Ve mükemmel bir zamanlamayla kaçışını gerçekleştirmişti!

 

- Bana bak, bu şekilde nasıl gidebilirsin?

 

- Neden gidemeyeyim ki? Veda partisi bitmiş gibi geldi bana.

 

- Şey… Hesabı ödemen lazım.

 

- Ne dedin sen? Nedenmiş o?

 

Weed, bunun saçmalığın daniskası olduğunu düşünüyormuşçasına bir ses tonuyla bir fısıltı gönderdi. Herman için afallatıcı bir andı. Derken Weed tekrar konuştu.

 

- Bana daha erken söylemeliydin, bayım. Bilseydim gitmeden önce hesabı öderdim.

 

- Öhöm. Şimdi geri dönüp ödemeye ne dersin? Hesap… bir bakayım, 3,500 altının birazcık üzerinde olmalı.

 

Cücelerin saçmalık derecesinde muazzam içme yeteneği olmasa 3,000 altının üzerinde içki tüketmek gibi bir şey imkansız olurdu.

 

- Ama çoktan yola koyuldum, nasıl geri dönebilirim ki?

 

- Yine de...

 

- Peki ya şuna ne dersin, şimdilik sen ödeyiver, Büyükbaba Herman. Ben bir dahakine sana borcumu ödeyeyim.

 

- Ö-öyle mi yapsak ki?

 

- Hı hı.

 

- Eh, öyle yapmak zorundayız sanırım. Peki. Daha sonra borcunu ödemeyi ihmal etme.

 

- Hiç endişelenme. Sen beni kim sanıyorsun? Hahaha!

 

- Ha, haha.

 

* * *

 

Weed Kurueso Krallığından çıkarak görevini teslim etmek adına Demir El Köyüne ulaştı.

 

Bir Oymacı olarak krallıktan ayrılırken geride 1 heykel bırakması gerekliydi, o da genelde oyup yanında sakladığı papağan heykellerinden birini çıkartıp vermişti.

 

Oymacı Weed’in şöhreti düşünülünce gerçekten ufak bir öğeydi!

 

Kurueso’da kalacak olan heykel Weed’in elinden çıkmış olsa da bu tarz bir onurla ilgilenmiyordu.

 

“Duydunuz mu? Diriliş Kilisesi en sonunda Phenomph Bölgesini bile ele geçirmiş.”

 

“Hah. Cidden korkutucu.”

 

“Onları kim durdurabilir ki? Böyle devam ederse Versailles Kıtasını ele geçirmeleri bile yakındır.”

 

Weed de Demir El Köyü Cücelerinin bu konuşmalarını işitmişti.

 

Daymond’un liderlik ettiği güçlü Diriliş Ordusu Versailles Kıtasına gözdağı veriyordu.

 

Daha önce bir canavar sürüsü istilasından, kıtlık ve selden kurtulmuş olsalar da Daymond’un istilası Versailles Kıtasının başına gelen en büyük kriz halini almıştı.

 

Cüceler fısıldaşıyordu.

 

“Krallıklar harekete geçmeye karar vermiş diyorlar.”

 

“Birlik olup Diriliş Ordusunun önünü keseceklermiş.”

 

“Ordu onların topraklarına da girecek diye endişeleniyor olmalılar.”

 

“Başka söze gerek yok ki, Day’ın kafasına 60 bin altın ödül koymuş olmaları yeterli.”

 

Karanlık Oyuncular loncasında da sohbet konusu buydu.

 

60 bin altın devasa bir meblağdı. İnsanların hızlıca zengin olmayı hedeflemesi ve Daymond’un suikastının teşvik edilmesi için yeterliydi.

 

Fakat Şeytani Ruhların dikkatini çekmeden gizlice ilerlemek zordu ve Daymond’un başındaki ödülün giderek artacağına yönelik beklentiler nedeniyle beklemeye yönelik sohbetler de söz konusuydu.

 

‘İstikrarlı bir gelir elde etme yolunda fazla şiddetli kaoslar iyi değildir…”

 

Weed Oymacılık Loncasına girdi.

 

Kıtaya nasıl bir kriz musallat olursa olsun Oymacılık Loncası hala aynıydı.

 

“Şu materyal israfına bak. Böyle oymacılık yapılmayacağını anlamanız için size daha kaç kez tekrar etmem gerekecek!”

 

“Siz Cücelerin yüz karasısınız, yüz karası!”

 

Eğitmenden azar yiye yiye, acı içerisinde Oymacılık Yeteneğini öğrenen Cüceler!

 

Kapı açıldığı ve içeri girdiği anda her biri Weed’in yüzünü tanıdı.

 

“Hani o görevi alır almaz giden Cüce.”

 

“Kendellev’in izini bulma görevinden mi bahsediyorsun?”

 

“Cesaret gösterip o hiç kimsenin altından kalkamadığı ve herkesin bıraktığı görevi alan Cüce.”

 

“Tsk tsk. O Cüce deneyip deneyip başaramayınca nihayet geri dönmüş herhalde.”

 

Cüceler gizliden gizliye neşeleniyordu.

 

Weed o görevi aldığı vakit başarılı olabilir mi diye endişeye kapılmış ama toz toprak içerisinde, enerjisiz şekilde içeri girdiğini görünce başarısız olduğu sonucuna varmışlardı.

 

Halbuki Kendellev’in heykellerinin keşfi çoktan Kraliyet Yolu yayınları aracılığıyla yayılmaya başlamıştı ama görünüşe bakılırsa bu Cücelerin dünyadan haberi yoktu.

 

Weed Eğitmene doğru yürüdü.

 

“Görev sonucunu rapor etmeye geldim.”

 

Oymacılık Eğitmeni Jorbid kibarca sordu:

 

“Çok şey atlatmışsın. Peki Cüce Oymacımızın efsanesi doğru muymuş?”

 

“Evet. Cüce ırkından bir Oymacı varmış ve heykelleri de muazzammış.”

 

“Tabii ya! Doğru olduğuna inanmıştım zaten. Bana Kendellev’in izini gösterebilir misin?”

 

“Elbette.”

 

Weed sırt çantasını eline alıp açtı. İçindeki öğeleri kurcaladıktan sonraysa bir şeyi kavradı ve iki eliyle çekip çıkarttı.

 

“İşte, bu Kendellev’e ait bir heykel.”

 

Weed’in ellerini çekişiyle de sudan yapılıp hapsedilmiş bir kuş uçuverdi.

 

Ve berrak bir sesle şakıyarak Oymacılık Loncasının etrafında dönüp durmaya başladı.

 

“Ah! Bu atamızın yaptığı bir heykel!”

 

Oymacılık Eğitmeni Jorbid yoğun duygularına hakim olamıyordu.

 

Serçe şeklindeki tuhaf heykel, Cüceler arasında uçmaya devam ediyordu.

 

Cücelerin yüzlerinde yeni bir dünyaya tanık olmuşçasına şaşkın bir ifade vardı. Ağızları bira içtikleri vakitlerde bile bu kadar açılmıyordu.

 

“Siz buna heykel mi diyorsunuz! Bu nasıl heykel olabilir ki?”

 

“Bu perilerin elinden çıkma bir şey ya da büyülü bir öğe değil mi!”

 

“Heykeller bir şeyler oyularak yapılmak zorundadır, bu ise resmen dolandırıcılık.”

 

Cücelerin şu an için bu yeni heykeli kabullenmesi zordu.

 

Önyargıları gereği sudan yapılmış ve uçan bir kuşun bir heykel olabileceğine ikna olamıyorlardı!

 

Weed kafasını salladı.

 

‘Bu tarz düşüncelerle ömürlük Oymacılık Yetenekleri elde etmeleri zor olacak.’

 

Oymacılık üç boyutlu bir sanattı.

 

Bir Oymacının eline geçen ve görünür olan veya fikri kavranan her şey, yeni bir teşebbüse dönüşebilirdi.

 

‘Neden yalnızca ahşabı ve kayaları oymak zorunda olduklarını düşündüklerini bilemiyorum.’

 

Weed daha yakın zaman önce kendisinin de Oymacılık mesleğine tepeden baktığını unutmuş gibi ağırbaşlı ifadesini sürdürüyordu.

 

Cüce Eğitmen elini kavradı.

 

“Teşekkür ederim. Artık hiçbir ırk, söz konusu Oymacılık olduğunda biz Cüceleri hor göremeyecek.”

 

***Ding!***

****

- Oymacılık Eğitmeni Jorbid’in görevini tamamladınız.

 

Efsanevi Cüce Oymacı Kendellev’in heykelleri Kurueso’daydı.

 

O heykellerin bulunması sayesinde bilge zanaatkarlar olan İnsanlar ve Elfler artık Cüce Zanaatkarları eleştiremeyecek.  

 

- Şöhret 130 arttı.

 

- Oymacılık Loncasının gözündeki değeriniz yükseldi.

 

- Irksal prestij bağlamında Cücelere duyulan saygı 3 arttı.

 

- Thor Krallığı Cüceleriyle Arkadaşlığınız 82 arttı.

 

Cüceler size yardımcı olmak için kazmalarını bir kenara atacak.

 

- Seviye atladınız.

 

- Seviye atladınız.

 

****

Oymacılık Eğitmeninin elinde bir çift siyah eldiven vardı.

 

Dürüst olmak gerekirse Weed, seviye veya şöhrettense verilecek ödülden yana beklenti içerisindeydi.

 

‘Thor Krallığı görevleri bu yüzden iyi oluyor işte.’

 

Elflerden alınan görevlerde genellikle ruhlarla yakınlık veya dostluk yükseliyordu. İnsanlardan alınan görevlerde şöhret, ödül veya özel bir statü veya meslek elde edilebiliyordu.

 

Cücelerden, bilhassa Thor Krallığından alınan görevlerdeyse güzel öğeler veriliyordu; bu da tamı tamına Weed’in zevkine uygundu.

 

“Bu eldiveni kullanmanı isterim. Kendellev-nim’e ait olmasa da bu eldiveni kullanan Cüce son derece olağanüstü biriydi.”

 

“Çok teşekkür ederim.”

 

- Görev ödülü olarak verilen öğeyi elde ettiniz.

 

Siyah bir ışıltıyla keyifle parıldayan eldivenler.

 

“Tanımla!”

****

Yetenekli Üreticinin Eldivenleri. Dayanıklılık: 45/45. Defans 13.

 

Thor Krallığının Yedici Demircisi Spindal tarafından bizzat yapılıp kullanılmış bir eldiven.

 

Demircilik yaparken bile maceralara atılırdı, dolayısıyla Orkları yakalarken tamamen rahat edebilmek adına pek çok deneme yanılma ile bu eldivenleri tamamladı.

 

Demircilerin kullanımı için üretilmiş olsalar da pek çok alanda kullanılmaları mümkündür.

 

Gereklilikler: Orta Düzey ve üzerinde El Becerisi. Seviye 150.

Opsiyonlar: Kuşanıldığında Demircilik Seviyesi +1.

Oymacılık Yeteneği +1.

El Becerisi Yeteneği Etkisi +%5.

Saldırı +%7.

Uzun menzilli silahlar kullanırken saldırı hızı yükselir.


****

Tam da Weed’in beklediği gibi kaliteli bir öğeydi.

 

Seviye gerekliliği düşük olsa da Orta Düzey El Becerisi kısıtlamasıyla herkesin kullanamayacağı bir öğeydi.

 

Oymacılık Eğitmeni şu sözleri ekledi: “Kendellev-nim’in Thor Krallığımızda da bir iz bıraktığına inanıyorum. O izi de arayacak mısın?”

 

***Ding!***


****

Kendellev’in Gizli Heykelleri

 

Çok yetenekli Cüce Oymacının başka yerlerde de eserleri olduğundan şüpheleniliyor.   


Kendellev’in Thor Krallığında bıraktığı o heykelleri de bulun ve onarın.

 

Zorluk: Cüce ırkı Oymacılık görevi.

Ödül: Cüceler adına onur.

Görev gerekliliği: Cüceler ve Oymacılarla sınırlı.

 

****

Kendellev görevi hala tamamlanmamıştı!

 

Ancak Weed, kafasını salladı.

 

“Artık macera yolunda buradan uzaklaşmam gerekiyor. İnsanlar ve Elfler Cücelerin mükemmelliği konusunda yeterince bilgilenmişken bu görevi benim yerime başka bir Cüceye emanet etmek isterim.”

 

Weed’in yapması gereken şeyler vardı ve heykel arayışına burada son vermek istiyordu.

 

Oymacılık Eğitmeni suratsızca onay verdi.

 

“Peki. Sen olmasan da sıradan Cüceler bu işi tamamlayabilir herhalde.”

 

- Görevi reddettiniz.

 

Oymacılık Eğitmeni Jorbid’le yakınlığınız bir nebze azaldı.

 

Yakınlıkları birazcık azalmış olsa da Oymacı Eğitmeni hala Weed’den hoşlanıyordu.

 

“Senin gibi harikulade bir Oymacıyla tanışmış olmak benim için bir onurdur. Bundan sonra neler yapacaksın?”

 

“Bunu ben bile bilmiyorum. Tek bildiğim meslektaşlarımla buluşmak için Dale Krallığına gitmek zorunda kalabilecek olduğum.”

 

“Elinden çıkan tüm heykeller kutsansın. Bir ara geri dön de Demir El Köyü için de bir heykel yap.”

 

“Eğer bir gün buraya geri dönecek olursam mutlaka yollarda görmüş olduğum pek çok şeyi sizin için heykele dönüştüreceğim.”

 

#Canlarım yaaa, gerçekten Weed’e binlerce altın hesap ödetebileceklerini sandılar. Bu uğurda yanan Herman dede oldu :D Valla bayağı karlı bir etkinlikti. Hiç para harcamadan biraları güzelce mideye indirdi, herkesten de birer hediye topladı ki en azından gördüğümüz kadarıyla bayağı sağlam parçalar. Görevi de teslim edişiyle Cücelerle şimdilik vedalaşıyoruz sanırım. Bakalım bir sonraki bölümde bizi neler ve kimler bekliyor, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46739 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr