Kumo S14: Akademi Hayatı

avatar
3371 2

Kumo Desu ga, Nani ka? - Kumo S14: Akademi Hayatı


 

Çeviri: Ikarus Düzenleme: Sapphire

 

Şimdiye kadar akademide geçirdiğim zaman gayet iyiydi. Şuan öğrendiğimiz şeylerin bir çoğunu zaten biliyorum ama tekrar gözden geçirmek için kendimi dinlemeye zorladım. Dayanamayacağım kadar sıkıldığım zaman, diğerleri fark edemeden geliştirebileceğim becerilerimi geliştirdim.

 

Eğer önümdeki sınıfa bir bakarsan sakin ve huzurlu olduklarını görürsün ama gerçekte sınıfta insan ilişkileri ile ilgili sorunlar var.

 

İlk sorun öğretmenler. Bana genelde 3 şekilde davranıyorlar: Ya yalakalık yapmaya çalışıyorlar, ya etkilenmemek için benimle aralarında mesafe bırakıyorlar, ya da olabildiğince hayatıma dahil olmaya çalışıyorlar. Kraliyet ailesinden olduğum için olabilir ama bence yetenek seviyelerim öğretmenleriminkinden çok daha fazla olduğu için.

 

Pek fazla politik etkim yok ama onları gücendirmemek için açık bir şekilde kaçınamıyorum. Eğer çok fazla yakınlaşmalarına izin verirsem gerçekten rahatsız edici olmaya başlıyor. Sadece normal bir şekilde konuşmayı tercih ederim ama bu tarz olaylar çok seyrekler.

 

Sonraki sorun öğrenciler. Onlar da üç kategoriye bölünebilirler: Yağ çekmeye çalışan yalakalar, benimle aralarında mesafe bırakanlar ve bana karşı düşmanca davrananlar. Bana normal bir şekilde davranmak isteyen hiç kimse yok. Yani, günün sonunda sadece Sue ve Katia ile kalıyorum. Hasabe de bize katılıyor, çoğunlukla dördümüz takılıyoruz.

 

Katia genelde yalakaları uzaklaştırabiliyor. Ben sadece zorla gülümseyerek onların etrafımda olmasına izin verdiğimden, böyle tereddütsüz bir şekilde onları kovan bir arkadaşım olduğu için çok mutluyum.

 

Beni uzaktan takip edenlere gelince, birkaç farkı türe ayrılabilirler: Arzu dolu bir şekilde bana bakanlar, ne kadar etkilenmez olduklarını göstermek için bana soğukça bakanlar, benimle tanışmak isteyip doğru fırsatı bulamayanlar, vb.

 

En sorunlu grup bana düşmanca davrananlar. Bunların neredeyse hepsi ya asiller ya da başka bölgelerdeki yüksek rütbeli aristokratlar. Bazen de aniden kendini bu okulda bulmuş olan halktan kimseler oluyor.

 

Ortak olan bir yönlerini söylemek zorunda olsaydım, kibirleri derdim. Bir çoğu ya yüksek makama ya da yüksek yeteneğe sahip ve beni daha yüksek makamlı yada daha yüksek yetenekli olmak ile aralarında olan bir engel gibi görüyorlar.

 

Bazen de beni düelloya davet ediyorlar. Eğer başka bir ülkeden biriyle düelloya girersem bu ülkeler arası bir konu olur bu yüzden bütün istekleri geri çeviriyorum. Bunu yaptığım zaman dahi prensin kavga etmekten korktuğu hakkında söylentiler çıkıyor.

 

Beni biraz rahat bırakın.

 

Ancak, hakkında konuştuğum kişiler birer çocuk. Eğer önceki ve şimdiki hayat sürelerimi toplarsan, ben şuanda bir yetişkinim, yani sadece gülüp omuz silkebilirim. Ancak Sue sürekli berserk moduna geçiyor ve rakiplerimin bağırsaklarını dökmek istediği zaman onu durdurmak zorunda kalıyorum.

 

Nedense son zamanlarda Sue garip davranıyor. Sorması gereken önemli bir şey varmış gibi hissediyorum, ama bir türlü söyleyemiyor gibi. Ne sormak istediği hakkında bir fikrim var, daha doğrusu, Katia bana söyledi.

 

“Hey, Sue hakkında… bizim ilişkimizi(arkadaşlık) bilmek istiyor.”

 

“Huh? Bizim ilişkimiz?”

 

“Yani, nasıl bir bağımız olduğunu bilmek istiyor, bizim önceki hayatımızı. Bayan Okazaki ile tanıştıktan sonra nasıl konuşmalarımızı duyunca bir şeyler tahmin etmeye başladı.”

 

“Ahh… bir düşününce, onun önünde çok fazla japonca konuştuk, değil mi?”

 

“Aynen büyük abin, yani hayatın boyunca tanıdığın kişi, aniden daha önce görmediği biri ile tanışıyor ve daha önce duymadığın bir dil ile konuşmaya başlıyorlar. Bunun garip olduğunu düşünmesi normal.”

 

“Evet, haklısın...”

 

“Sana sorduğu zaman ona doğruyu söyleyip söylememek senin kararın.”

 

“Huh? Söylememeliyim değil mi?”

 

“Bu senin kararın, adamım. Ona yalan söylemeye devam et ya da ona doğruyu söyle, ne yaparsan yap, aklını hızlıca topla ve üstesinden gel. Öbür türlüsü Sue için haksızlık olacaktır, anlıyor musun?”

 

“Evet, haklısın.”

 

Yani, görünüşe göre bana aramızdaki ilişkiyi sormak istiyor. Dürüst olmak gerekirse, ona bunu nasıl açıklayacağımı aklımda canlandıramıyorum. “Benim senin büyük abin olduğunu zannediyordun ama bunca zamandır ben sadece abinin bedeninde reenkarne olmuş bir yabancıyım.” Bunu söylersem benden nefret edebileceğinden ödüm kopuyor.

 

Bunca zamandır, onu kendi küçük kardeşimmiş gibi sevmeye çalıştım. Ama, Sue bana nasıl bakacak? Bana çok bağlandığını biliyorum. Ama bağlandığı erkek kardeşinin bir yabancı olduğunu öğrenirse ne düşünecek? Burada önceki hayatımda sahip olduğum tüm bilgi ve tecrübe ile yaşadım. Eğer beni Sue ile kıyaslarsan, yani bunca zamandır bana yetişmeye çalışan kişiyle, hiç dürüst değildim. Bunu fark ettiği zaman bana aşağılama ile mi bakacak? Sue’nin bana hiçbir zaman aşağılama ile bakacağını zannetmiyorum ama sadece hayal etmek bile korkunç.

 

Eğer durum bu ise, ona yalan söylemem gerektiğini düşünüyor olmalısınız ama bu bana iki yüzlülük gibi geliyor. Eğer gerçek küçük kız kardeşim bana bilmek istediği önemli bir soruyla gelirse, önemsemez bir şekilde sorusundan kaçınmamın hiçbir yolu yok. Eğer ona yalan söylersem, hayatım boyunca yalanıma devam etmek zorunda kalacağım.

 

Hala ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yok. Ancak, Sue bana sormaya geldiği zaman, ciddi bir cevap vermem gerekecek. Eğer Katia bana bu tavsiyeyi vermeseydi, muhtemelen sadece sorunun etrafında dans edip ciddice düşünmeyecektim. Bana bu tavsiyeyi verdiği için çok memnunum.

 

Benim insanlarla ilişkilerim okulda pek iyi değil, arkadaşlarım veya buradaki öğrenciler arasında bile. Daha da kötüsü, diğer üç reenkarne olmuş insan da bana sorun çıkarıyor.

 

Bayan Okazaki her zamanki gibi gizemli. Bir süredir onu hiçbir yerde göremedik, sınıfa bile gelmedi. Başka bir yere gitmiş olabileceğini zannediyorum. Aniden sanki hiçbir şey olmamış gibi ortaya çıktı. Bir sonraki karşılaştığımızda ona bir sürü soru sordum, ama tembel ve belirsiz cevaplar dışında hiçbir şey söylemedi. Kyouya’ya neler olduğu hakkında soru sorunca, daha da fazla kaçmak ister gibi davrandı.

 

Kyouya benim ve Katia’nın önceki hayatımızdaki yakın bir arkadaşımız. Ancak Bayan Okazaki bize nerede olabileceğiyle ilgili hiçbir şey söylemiyor. Bir şekilde birkaç detay çıkarmayı başardım ve Kyouya elflerin korumasında olmayabilir. Nerede olduğu ve ne yaptığını çok merak etsem de, Bayan Okazaki sorduğum her sorudan kaçınıyor.

 

Hasabe de ayrıca bir problem oluşturuyor. Bu dünyadaki ismi Yulene Ulen. Soyadı yetimhane yerine yetiştirildiği kilisenin adı. Hasabe-hayır Yulie- bir kilisede yetiştirildi. Bu dünyada çok fazla kimsesiz çocuk var gibi gözüküyor. Japonya’da onlardan çok az vardı. Ama yeni gelişmeye başlayan bu sert dünyada çok daha fazla var.

 

Bunun iyi bir şey olduğunu söylemiyorum ama normalde yetimhanede yetişirler. Kilise tarafından yetiştirilenler onlara ne olduğunu anlayabilecek kadar büyüdüklerinde kilisede kalıyorlar. Yulie farklı. Doğduğunda sadece önceki hayatındaki anılara sahip değildi, ayrıca kendini algılama hissi de vardı. Yeniden doğduktan sonra fark ettiğim ilk şey bebek olduğumdu. Bu devasa bir şoktu. Kendi tecrübem hakkında konuşuyorum, yolumu kaybetmiştim. Şaşırmış ve her şeyden önce endişeli hissediyordum. Bana ne oldu? Öldüm mü? O zaman bana ne oldu?

 

Benim için,  endişelerimin sonu yoktu ama Yulie’nin aynı durumda kaldığında hissettikleri ile karşılaştırılamaz bile. Onun şoku benimkinden çok daha fazla olmalı. dürüst olmak gerekirse, o zaman Yulie’nin neler hissettiğini hayal bile edemiyorum.

 

Mutlak kaygının ortasında, tutunacağı bir şey vardı: Tanrının sözlerinin öğretileri. Bu onu bulan ve eğiten kilisenin inancı ve ayrıca insan topraklarında yaygın olan bir din. Öğretileri tek bir cümle ile anlatmam gerekirse: birinin yeteneklerini geliştirmek için sürekli olarak çaba göstermeli, böylece tanrının sözlerini daha sık duyabilir.

 

Tanrının Sözleri. Açıkçası bunun ne olduğunu anlamadım. Görünüşe göre oyun-benzeri sistemlerde bir şeyin seviyesini yükseldiğinde duyulan sistem mesajından bahsediyorlar. Dünyadaki herkes bu sesin tamamen normal bir şey olduğunu düşünüyor. Bu dünyada bunu garip bulan tek insanlar reenkarne olmuş olanlar. Diğer herkese göre bu hayatın bir parçası, beceriler ve statlar gibi. Bu dünya böyle işliyor.

 

Tanrının Sözlerinin kiliseleri, sistem mesajlarının bir tanrının sözleri olduğuna inanıyor ve bu dinin en büyük ilkesi herkesin güçlenmek için yapabildiğinin en iyisini yapması gerektiği çünkü böyle yaparlarsa tanrının sözleri daha sıklıkla duyabilirler. Bana göre bu saçma bir inanç ve bu öğretinin neyin peşinde olduğunu merak ediyorum, yine de bu dünyada çoğunlukla kabul görmüş bir din olduğunu değiştirmiyor.

 

Yulie, dünyadaki diğer birçok insan gibi tamamen bu dine kapılmış, Benimle aynı düşüncelere sahip olacağını düşünürdüm.

 

“Shun, becerilerini çok fazla seviye atlatmışsın! Bu gerçekten harika. Becerilerini bu şekilde geliştirmeye devam etmelisin, böylece tanrının sözlerini daha çok duyabilirsin”

 

“Shun, kendi seviyeni daha yükseltmedin mi? Bu hiç iyi değil! Seviyeni yükselttiğin zaman tanrı sana tek seferde bir sürü şey söylüyor, biliyor muydun? Tanrının sesini daha çok duymak için seviye atlatmaya çalışmalısın.”

 

“Shun, Sende Değerlendirme var, değil mi? Eğer “Tabu” becerisi olan birini görürsen hemen bana söylemeni istiyorum. Tanrıların tabu olarak belirlediği bir beceriye sahip olmak affedilemez.”

 

 

“Shun bir becerin seviye atladın, yani tanrının sesini duymuş olmalısın! Aaahhh, Tanrının sesi bir kere daha duyuldu. Bugün gerçekten mutlu olabilirim.”

 

Ondan uzaklaştım. O kadar garip  davranıyordu ki fazla yakın duramadım. Her şeyden sonra, tanrılar hakkında konuşmaya başlayınca gözleri bulanık oluyor ve odağını kaybediyor. Böyle biriyle takılmamın hiçbir yolu yok.

 

Yulie normalde böyle bir çocuk değildi. İçinde bir yerlerde hala sıradan bir lise öğrencisi olmalı. Ona bugünkü şeklini veren şey yaşadığı çevre olmalı. Reenkarne olmanın getirdiği sürekli korku. Ailesi tarafından terk edilmenin getirdiği umutsuzluk. Tamamen yabancı bir dünyada yaşamanın getirdiği endişe.

 

Sonra, her şeyin ortasında, tanıdık, nostaljik bir japoncayla konuşan sistem mesajını duydu. Bu sesin onun için nasıl bir duygusal destek olduğunu anlamak zor değil. Üstüne, bir de bu sese tapan insanlar ile çevrilmişti. Yulie olayların akışına göre hareket eden biridir, yani bu dine kapılması neredeyse kaçınılmazdı. Merak ediyorum, dine kapıldıktan sonra reenkarne olmanın tüm yararını kullanarak mı Aziz adayı oldu?

 

Son olarak, listedeki son kişi problemlerimin en büyüğü. Bu dünyada Hugo olarak bilinen Natsume rakibim olacak gibi gözüküyor. Diğerleri gibi değil. Diğer çocuğun gösterdiği küçük kıskançlık Hugo’nun gösterdiği saf düşmanlık ile kıyaslanamaz. Bana baktığı zaman bakışlarının altındaki kaynayan öldürme isteğini görebiliyorsun.

 

Bana karşı bu kadar düşmanlık beslemesine ne sebep oldu hiçbir fikrim yok. Bilip bilmememin bir önemi yok, bu seviyede bir düşmanlık ile, bir şeyler yaşanması kaçınılmaz. Çok geçmeden bir şeyler yapacak. Korktuğum şey bu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr