Bölüm 446 - Prenses Jin

avatar
13251 34

King of Gods - Bölüm 446 - Prenses Jin




Buraya kadar konuştuktan sonra, Üçüncü Ekselansları yüzünün kendini beğenmiş bir hal almasına engel olamadı.

 

Prenses Jin güzeldi ve Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısına katılmıştı. Hiç kimsenin bu yemi görmezden geleceğini düşünmüyordu.

 

Zhao Feng’in giderek yorgun bir hale gelmesi ve sadece Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısından bahsedildiğinde kafasını kaldırıp sonrasında pek ilgi göstermemesi, Üçüncü Ekselanslarını hayal kırıklığına uğratmıştı.

 

Üçüncü Ekselansları, önündeki bu gencin Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısına gitmediğini ve potansiyeli olmasına rağmen, bir veya iki numaralı karşı konulamaz dahilerden biri olmadığını biliyordu. Onun ne düşündüğünü kim bilebilirdi?

 

Zhao Feng daha önce Prenses Jin'i hiç duymamıştı, sadece Büyük Mor Yükseliş Ülkesinden Prenses Linyue’yi hatırlıyordu.

 

Tabi ki, Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısında birkaç bin katılımcı vardı ve  Zhao Feng’in izleniminin olduğu kişilerin hepsi en azından güç açısından ilk yüze veya iki yüze girenlerdi yada daha önce çarpıştıkları kişilerdi.

 

Daha net olarak olarak söylemek gerekirse, sadece ilk yüzdeki kişiler onun ilgisini çekiyordu.

 

Şu anki Zhao Feng için, Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısı geçmişte kalan bir zaferdi ve artık onun için bir anlam ifade etmiyordu.

 

O anda Tanrı’nın Ruhsal Gözü değişime uğruyor, Zhao Feng daha da yorgun bir hale geliyor ve sol gözü uyumsuz hisler oluşturuyordu.

 

Uyumak istedi.

 

“Seyahat etmekten yoruldum, bütün yardımlarınız için teşekkürler.”

 

Zhao Feng, yüzünde bir tebessümle beraber bunları söyledi.

 

Bunları duymak Kıdemli Jiang, Üçüncü Ekselansları ve topluluktakilerin yüzünde engel olamadıkları bir sevinç oluşturdu.

 

Kıdemli Jiang bu durumu tuhaf buldu. Neden Zhao Feng aniden fikrini değiştirip, onlarla gelme kararı almıştı?

 

Bu ani değişimin, sol gözünü ovmasıyla bir alakası olduğunu düşündü.

 

Kıdemli Jiang’ın tahminleri doğruydu.

 

Zhao Feng’in Tanrı’nın Ruhsal Gözü değişime uğruyordu ve direkt olarak On Üç ülkeye dönemezdi. İkinci sebebi ise Ejderha Öldürme İttifakının ilgisini çekmesiydi.

 

Şüphesiz.

 

Zhao Feng’in Bulut alanına dönmesi, Demir Ejderha İttifakıyla düşmanlık kurması anlamına geliyordu.

 

“Zhao Kardeş, isterseniz.”

 

Üçüncü Ekselansları elini kaldırdı ve Kıdemli Jiang gökyüzünden uçan bir kartal çağırdı.

 

Zhao Feng bu teklifi reddetmedi ve kartalın arkasına oturdu.

 

“Burada vakit kaybedemeyiz. En kısa sürede İhtiyar Su ve Prenses Jin’le buluşmalıyız.”

 

Kıdemli Jiang’ın kontrolündeki kartal çok geçmeden bulutların arasında süzülmeye başladı.

 

Zhao Feng nereye gittiklerini sormadı.

 

Yoldayken, Bulut alanı hakkında belirli ayrıntıları, On Üç ülkeyi ve özellikle Demir Ejderha İttifakıyla alakalı sorular sordu.

 

Kıdemli Jiang, Üçüncü Ekselansları ve topluluktakiler sorduğu bütün soruları cevapladı.

 

Ama zaman geçtikçe, Zhao Feng’in uyuklaması ağırlaşmaya başladı.

 

Miyav Miyav!

 

Zhao Feng eliyle antik metal yüzüğe vurdu ve omzunda avuç içinden biraz daha büyük bir gri kedi belirdi.

 

Kıdemli Jiang’ın gözleri parladı. Bu ruhsal hayvanları barındıran bir mekanlararası yüzüğü ilk görüşüydü.

 

Önündeki bu kedinin akıllı olduğu hissediliyordu. Küçük hırsız kediyi çağırdıktan sonra, Zhao Feng gözlerini kapattı ve uyudu.

 

Fırtınalı rüzgarda, Zhao Feng’in mavi saçları yumuşak ve gizemli bir şekilde dalgalanıyordu.

 

Varlıklı Gökyüzü İmparatorluğundakiler şaşırdı.

 

Sıradan bir şekilde uyumaya başlayan bu genç, Kan Oraklı Kasabı yenebilecek birisi gibi durmuyordu.

 

Ama Zhao Feng’in bu uykusu, Tanrı’nın Ruhsal Gözünün geliştiği son zamandan daha farklıydı.

 

Yolculukta, Zhao Feng birkaç saatte yada yarım günde bir uyanırdı fakat kısa bir süre sonra tekrar uykuya dalardı.

 

Varlıklı Gökyüzü İmparatorluğundakiler ilk başta bu duruma şaşırıp, sonradan alıştılar.

 

Biraz garip gelmesine rağmen, Zhao Feng’in bir çeşit ‘uyku sorunu’ olduğunu anladılar.

 

Yarım ay sonra.

 

Koyu kırmızı taşlardan oluşan bir yeraltı sarayında.

 

“Saray Lordunun bilgisine, Kan Oraklı Kasabın görevi başarısızlıkla sonuçlandı.”

 

Yeraltı sarayında saygılı bir şekilde duran, kan cüppeli bir adam belirdi.

 

Önünde bir taht vardı fakat tahtta oturan birisi yoktu.

 

Tahtın aşağısında fokurdayıp dumanlar çıkartan bir kan banyosu vardı.

 

Weng~~

 

Kan renginde bir parıldama belirdi ve korkutucu bir aura sardı etrafı.

 

Bu silüet koyu gümüş çizgilerle doluydu ve kan renkli cesede benzeyen aurası diğerlerinin korku içinde bakmasını sağlıyordu.

 

“Kan Oraklı Kasap, Demir Ejderha İttifakının sadece Gerçek Lord seviyesindeki bir üyesi ve On Sekizinci Çekirdek Kıdemliye bağlı. Bunu neden bana bildiriyorsun?”

 

Kan renkli ceset tahta oturdu.

 

Zhao Feng burada olsaydı, bu ‘gümüş çizgili ceset’ in  ‘Kan Cesedi Koruyucusu’ na benzediğini fark ederdi.

 

“Saray Lordunun bilgisine, On Sekizinci Çekirdek Kıdemli çoktan harekete geçti ve Varlıklı Gökyüzü İmparatorluğundakileri takip ediyor. Kan Oraklı Kasap birkaç kere Saray lorduyla görüşmek istedi fakat reddedildi ve zanlının, normal bir Çekirdek Kıdemliden çok daha güçlü olduğunu söyledi.”

 

Kan cüppeli adam huzursuz bir şekilde konuştu.

 

Kurallara göre, Kan Oraklı Kasabın görevi On Sekizinci Çekirdek Kıdemliye bildirilmeliydi. Bunu Saray Lorduna bildirmek olayı gereğinden fazla büyütmek anlamına geliyordu.

 

“Kan Oraklı Kasap nasıl öldü?”

 

Gümüş çizgili ‘Saray Lordu’ zayıf bir sesle sordu. Kan Oraklı Kasap hakkında biraz bilgi sahibi olduğu açıktı.

 

“Kan Oraklı Kasap tek hareketle sakatlanmış. Zanlı, mavi saçlı bir gençmiş ve Kan Oraklı Kasabı kasıtlı olarak hayatta bırakmış.”

 

Kan cüppeli adam konuştu.

 

“Kim bu kadar küstah olmaya cesaret edebilir?”

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun yüz ifadesi değişti, olayı anlatan kan cüppeli adam bile şaşırdı.

 

Demir Ejderha İttifakının kuruluşundan bu yana ilk defa böyle bir olayla karşılaşmışlardı.

Bir düşman kasti olarak, bilgiyi taşıması için hayatta bırakılıyordu.

 

Kırmızı Ay Sarayı Lordunu bile şaşkına döndürecek kadar kibirli bir insan.

 

Demir Ejderha İttifakı, Bulut alanına hükmediyordu ve güçlerini genişletiyorlardı.

 

Normalde, Demir Ejderha İttifakı tarafından kovalananlar pek savaşmaya çalışmasalar da, kaçmak ve saklanmak için ellerinden geleni yaparlardı. Kim birisini öldürmeden bırakacak kadar cesaretli olabilirdi?

 

Bu Demir Ejderha İttifakını tahrik edici bir hareketti.

 

“Bu mavi saçlı gencin hikayesi ne?”

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun yüzü acımasız bir öldürme arzusuyla doldu.

 

“Geçmişi bilinmiyor fakat tahminlerimize göre, o büyük ihtimalle zamanında On Üç Ülkenin bir numaralı dahisi olan ‘Zhao Feng’ fakat bu iki genç birbirine benzemiyor.”

 

Kan cüppeli adam belirsizce konuştu ve daha sonra resmini çıkardı.

 

Çizim, ölmeden önce Kan Oraklı Kasabın söylediklerine göre çizilmişti.

 

“Bunu, bütün Bulut alanına Bir Numaralı Öldürme Emri olarak yayın.”

 

Yeraltı sarayında, Kan Ceset Sarayı Lordunun soğuk sesi yankılanması, kan cüppeli adamın kalp atışlarını hızlandırdı.

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun, ‘Bir Numaralı Öldürme Emrini’ kullanacağını hiç düşünmezdi.

 

Demir Ejderha İttifakının kuruluşundan bu yana, Bir Numaralı Öldürme Emrinin kullanılma sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

 

Normalde bu emir, sadece Gerçek Lord seviyesinde olanlara yada Demir Ejderha İttifakını aşağılayanlara çıkartılırdı.

 

Bu teknik olarak Demir Ejderha İttifakının en yüksek seviyeli arama emriydi.

 

“Bu astınız şimdi ayrılıyor.”

 

Kan cüppeli adam çizimi geri alıp, ayrılmak üzereydi.

 

“Bekle!”

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun gözleri çizimi taradı ve yüksek sesle bağırdı.

 

“Bu mavi saçlı suçlunun çizimi, Kan Oraklı Kasabın tarifine göre onlarca kez mükemmelleştirildi ve görünüşe göre birisine %90 oranında benziyor.”

 

Kan cüppeli adam duyguları çok iyi bir şekilde anlayabilirdi ve çizimi teslim etti.

 

“Bu genç…..”

 

Kan Ceset Sarayı Lordu çizimi eline aldı ve parça parça hatırlamaya başlayınca, yüzünün ifadesi değişmeye başladı.

 

İttifakın karar vericilerinden olan, bu Saray Lordu genci tanıyor olabilir miydi?

 

Kan Ceset Sarayı Lordu çizime uzun süre baktı ve bir gence çok benzetti.

 

Bu gencin onu aşağıladığı aklına gelince, Kan Ceset Sarayı Lordu tekrar öfkeyle doldu taştı.

 

Kırmızı Ay Mağarasındayken, Kan Cesedi Koruyucusu yeni uyanmıştı ve zayıflamış bir durumdaydı.

 

O zamanlar, O Zhao Feng ve topluluğu kan kurbanı olarak kullanmak isteyen bu Saray Lordu, Zhao Feng tarafından mağlup edilmişti.

 

Bu gencin geçmişinin öğrenilmesi için bir emir ver ve onu canlı istiyorum.

 

Kan Ceset Sarayı Lordu bakışlarını çizimden çekti.

 

Birkaç yıl sonra, Zhao Feng’in görünüşü ve karakteristik özellikleri değişmişti, öyle ki Kan Ceset Sarayı Lorduna tanıdık gelmesine rağmen emin olamıyordu.

 

Ama elinden kaçmasına izin vermektense ölmeyi seçerdi.

 

Birkaç gün sonra, güçlü Varlıklı Gökyüzü ülkesinin dağlarında.

 

Hu~~

 

Bir kartal yorulmuş bir şekilde gökyüzünde uçuyordu.

 

Zhao Feng doğruldu, yavaşça gözlerini açtı ve sordu: “Toplamda kaç gün geçti?”

 

“Zhao Kardeş o günden bu yana toplamda on iki gün uyudunuz ve aralardaki her uyanışınız çok kısa sürdü.”

 

Üçüncü Ekselansları cevap verdi.

 

Sou Sou!

 

Kartal sislerle çevrili bir kanyonun içine indi.

 

Çay yapma süresinin yarısı kadar bir süre sonra.

 

Küçük bir köy belirdi önlerinde.

 

“Zhao Kardeş, burası Ejderha Öldürme İttifakının ana sığınaklarından biri.”

 

Kıdemli Jiang, Zhao Feng uyumaya devam eder diye endişe duyuyordu.

 

Son birkaç gündür, Zhao Feng’in ‘uyku problemi’ değişime yönelik hiçbir belirti göstermemişti fakat her uyandığında sol gözü sulu bir mavi renge dönüyordu.

 

Zhao Feng’in buzlu aurası daha soğuk ve mavi saçları daha yumuşak bir hale geliyordu.

 

Sol gözünün boyutlarında.

 

Dokuz nokta dokuz metre genişliğindeki dondurucu havuz neredeyse tamamen erimişti.

 

“Bir süre daha uyumadan durabilirim. Umarım, Ejderha Öldürme İttifakının üst kademelerini görebilirim.”

 

Zhao Feng konuştu.

 

“Üçüncü ekselansları hemen gidip durumu İhtiyar Su’ya anlatın.”

 

Kıdemli Jiang bunu dedikten kısa bir süre sonra.

 

“Usta inzivaya çekildi ve herhangi bir misafirle görüşmeyecek. Bir şeye ihtiyacınız varsa, ben ona daha sonra söyleyebilirim.”

 

Köyden, maviler içinde bir güzel geldi. Sesi rüzgar kadar yumuşaktı ve ona zarif bir hava katıyordu. Asaletinden bir şey kaybetmemişti ve görünüşü kesinlikle Bulut alanında üst düzey bir yerdeydi.

 

Güneş Tüyü Şehrinin bir numaralı güzeliyle onu kıyaslamak, ay ışığı parıltılarıyla pirinç tanelerini kıyaslamaya benziyordu.

 

“Prenses Jin!”

 

Oradaki bütün erkeklerin gözleri parladı ve adım atışları durdu.

 

‘Prenses Jin’ çoğu erkeğin sevdiği sessiz ve zarif bir kadın tipiydi ve bir zamanlar güçlü bir ülkenin prensesiydi.

 

Prenses Jin Kutsal Gerçek Ejderha Toplantısından döneli çok olmamıştı ve onun hakkında hali hazırda bir çok efsane vardı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44255 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr