Bölüm 455 - Beceriksiz Kaybeden

avatar
13965 35

King of Gods - Bölüm 455 - Beceriksiz Kaybeden




“Ona doğrudan gelen, Kızıl Şeytani Ay Gözü saldırımı görmezden mi geldi? Ruhunun ve gözünün gücü okyanuslar gibi kuşatacak bir seviyeye mi ulaştı?

 

Lin Tong’un havada olan vücudu dondu ve gözlerindeki şaşırma yüzüne doğru yayılmaya başladı.

 

Biraz önce Zhao Feng kendini savunmamıştı bile, Lin Tong’un saldırısını tam anlamıyla görmezden gelmişti. Basitçe konuşmak gerekirse, Lin Tong’un soy yeteneği, Zhao Feng’in zihinsel enerji bariyerini bile aşmayı başaramamıştı.

 

Sou Sou----

 

Aynı anda, diğer iki Gerçek Mistik emrindeki güçlere, dağın zirvesinde durmakta olan Zhao Feng’e saldırma emri verdi.

 

Planlarına göre, Lin Tong Zhao Feng’in soyunu kısıtlarken diğer iki Gerçek Mistik ona saldıracaktı.

 

Rüzgar ve Yıldırım Kılıcı!

 

Rüzgar ve yıldırımdan oluşan bu parlak kılıç elinde yoğunlaşırken, Zhao Feng hafifçe bağırdı. Cennet Toprak Yuan Qi’si tuhaf bir şekilde toplanmıştı.

 

“Bu iyi değil, geri çekilin~~~~!”

 

Yukarıdan yaşananları izleyen Kan Ceset Sarayı Lordunun yüz ifadesi çarpıcı şekilde değişti.

 

Onun seviyesinde birisi için, Zhao Feng’in her hareketinin standartları aşan bir derinliğe sahip olduğunu görmek zor değildi.

 

Ancak, onun uyarısı çok geç gelmişti veya belki de Zhao Feng’in saldırısı çok hızlıydı – o kadar hızlıydı ki, uyarı vermenin bir manası yoktu.

 

Weng~

 

Kılıç ikiye ayrıldı ve bir anda yedi-sekiz metreye kadar genişledi.

 

Bu anda, delici rüzgar birisinin ruhunu ayıracakmış gibi esiyordu.

 

Shu Shu!!

 

İki Gerçek Mistik tepki bile veremeden, kafaları vücutlarından ayrılmıştı. Her tarafa kanlar sıçradı.

 

Bütün bu süreç, sadece bir kaç nefes aralığında gerçekleşmişti. Lin Tong’un saldırısı biter bitmez, Zhao Feng gelişi güzel bir biçimde basit bir darbeyle iki uzmanı birden öldürmüştü.

 

Siii!!!

 

Lin Tong ve Demir Ejderha İttifakından bu sahneyi gören seçkinler, soğuk terler döktü.

 

Lin Tong hıçkırmasına engel olamadı.

 

Zhao Feng’in sadece soyu inanılmaz bir seviyeye ulaşmamıştı, aynı zamanda savaş yetenekleri de çok korkutucuydu.

 

Zhao Feng’in öldürdüğü iki Gerçek Mistik, ilk on beşin içindeki Çekirdek Kıdemlilerdendi.

 

Lin Tong, soyunu kullanmadan onlara karşı savaşsa, bu savaştan en iyi ihtimalle beraberlikle ayrılırdı.

 

Fakat Zhao Feng, bu iki uzmanı sanki turp keser gibi doğramıştı.

 

“Hehe. Beceriksiz kaybeden, gel ve öl!”

 

Zhao Feng, ileriye doğru bakarken, ellerini arkasında birleştirdi.

 

Lin Tong’un kalbi sonu olmayan bir uçurumdan düşüyormuş gibiydi. Kaybetme ve aşağılanma duyguları kalbini sarıyordu.

 

“Sen…!”

 

Lin Tong dişlerini gıcırdatarak önüne baktı, ölümüne bir savaşa hazırdı.

 

Fakat baktığı anda, duraksamasına engel olamadı.

 

Dağdaki mavi saçlı silüet ona bakmıyordu bile.

 

O sırada.

 

“Bu kadar kendini beğenmiş olma çocuk. O zamanlar, ben iyileşme evresindeydim….”

 

Arkalarından Kan Ceset Sarayı Lordunun nefret dolu sesi geldi, dost veya düşman fark etmeksizin bunu duyan herkes duraksadı.

 

“Neler… oluyor?”

 

Birçok kişi durakladı, aşağılanma duygusunun üstüne şaşkınlık ve kendini beceriksiz hissetme eklenirken, Lin Tong’un elleri titriyordu.

 

Beceriksiz kaybeden.

 

Zhao Feng’in dilinden çıkan bu iki kelime, Kan Ceset Sarayı Lordunu hedef alıyordu.

 

Lin Tong’a gelirsek, o başından beri görmezden gelinmişti.

 

Rakibi olan, Zhao Feng’in hedef aldığı kişi Kan Ceset Sarayı Lorduydu. Bu Kan Ceset Sarayı Lordunun zamanında Zhao Feng tarafından mağlup edildiği için Zhao Feng’in alaycı tavırlarına maruz kaldığını hayal etmek bile zordu.

 

“Şüphe yok. Zhao Feng, görünüşe göre seni küçümsemişim”

 

İhtiyar Su direkt olarak geri çekilmemişti, Zhao Feng’in yardımına ihtiyaç duyma ihtimaline karşı belirli bir mesafede bekliyordu.

 

Fakat, İhtiyar Su bazı şeyleri çok fazla kafasına taktığını fark etti.

 

Sonunda, Zhao Feng’in “eğlenmek” derken neyi kastettiğini anlıyordu.

 

Kan Ceset Sarayı Lordu, kanlı mor bir ışık huzmesine dönüşüp, Zhao Feng’e doğru atladı.

 

Shua!

 

Kan Ceset Sarayı Lordu rüzgar kadar hızlıydı ve orada bulunan birçok insan nasıl hareket ettiğini görememişti bile.

 

Birkaç göz açıp kapatma süresi içinde, Kan Ceset Sarayı Lordu Zhao Feng’in önünde belirdi ve Zhao Feng’i sıkıştıran, dağ gibi derin bir aura yaydı.

 

“Demek ki bu Kan Ceset Sarayı Lordu, Siyah Uçurum Sarayından Mo Yu ile aynı ve Ceset Güçlendirme Tekniğinde kendini yetiştiriyor fakat bu tekniği Kan Dao’su ile birleştirmiş gibi görünüyor.”

 

Zhao Feng sol gözüyle inceleme yaptı.

 

Güç açısından, Kan Ceset Sarayı Lordu ve Mo Yu aynı seviyedeydi fakat Saray Lordunun daha bilgili ve kurnaz olduğu su götürmez bir gerçekti.

 

Crack!

 

Neredeyse yüz metre uzunluğundaki dağ gümledi ve parçalara ayrıldı, toz ve duman gökyüzüne doğru püskürdü.

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun yıkıcı avuç hareketi bütün bir dağı parçalara ayırmıştı.

 

Qiu----

 

Gökyüzünde bir şimşek çakma sesi duyuldu. Birkaç mil uçmak üzereyken, gök gürültüleriyle beraber bir patlama sesi ve rüzgarın oluşturduğu keskin bir çığlık Zhao Feng’e eşlik etti.

 

Koyu kırmızı geminin yakınlarından çığlık sesleri geldi.

 

Her gök gürlediğinde ve keskin rüzgar estiğinde, etrafa kanlar sıçrayarak bir veya iki hayat son buluyordu.

 

“Küçük piç, buraya gel ve ellerimde ölümün tadına bak~~~!”

 

Kanlı mor bir ışına dönüşüp, Zhao Feng’in peşinden giderken, Kan Ceset Sarayı Lordu öfkeyle haykırdı.

 

Fakat hız açısından, Zhao Feng’e karşı hiç şansı yoktu.

 

Zhao Feng, zihnindeki Rüzgar ve Şimşek Taş Yazıtını kavramak için “gerçek savaşı” kullandı.

 

Rüzgar ve Şimşek Taş Yazıtı, hız açısından en yüksek seviyelerde hüküm süren Rüzgar ve Yıldırım İmparatorunun mirasıydı.

 

Zhao Feng’in zihinsel enerji seviyesi, Kan Ceset Sarayı Lordundan üstteydi.

 

Yetiştirmesi Gerçek Lord seviyesine ulaşmamasına rağmen, toplayabildiği Cennet Toprak Yuan Qi miktarı, Gerçek Lord seviyesinin çok uzağında değildi.

 

Zhao Feng’in hızı zirveye ulaşmıştı, öyle ki Demir Ejderha İttifakı üyelerini öldürürken, Kan Ceset Sarayı Lordunu görmezden gelebiliyordu.

 

“Arghhhhhh!!!!!”

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun nefreti o kadar büyüdü ki, neredeyse aklını kaybediyordu. Zhao Feng, astlarını teker teker öldürürken, tek yapabildiği onların ölümlerini izlemekti.

 

Onu özelikle aciz hissettiren şey, hiç enerji harcamamasına rağmen Zhao Feng’in hızının onun hep bir tık önünde olmasıydı.

 

Zhao Feng’in hızı, Kan Ceset Sarayı Lordunu baskı altına aldı. Ekstradan bir veya iki Kan Ceset Sarayı Lordu dahi olsa, onu durdurmayı başaramazdı.

 

Kısa bir süre içinde, Kan Ceset Sarayı Lordunun astlarının çoğu ölmüştü.

 

Lin Tong’un dışında Gerçek Ruh Alemi seviyesindekilerin hepsi öldürüldü.

 

Hedeflerini öldürürken Zhao Feng’in gözlerinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. İnsan kılığındaki iskeletlere karşı savaşıyormuş gibiydi.

 

Kan Ceset Sarayı Lordunu daha da kızgına döndüren şey ise, Zhao Feng’in Demir Ejderha İttifakı birliklerini öldürürken ara sıra gözlerini kapatıp, bir şeyi kavramaya çalışıyormuş gibi görünmesiydi.

 

“Şaka gibi!”

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun ciğerleri neredeyse patlayacaktı. Zhao Feng resmen astlarını alıştırma yapmak için kullanıyordu.

 

On-on iki nefes süresi içinde, Zhao Feng Rüzgar ve Yıldırım kullanma konusunda gözle görülür bir ilerleme kaydetmişti.

 

Paramparça Rüzgar ve Yıldırım Taş Yazıtı, yıldırım arkları ve ani rüzgarlarla kaplandı ve onun(yazıt) arzusu “Rüzgar Yıldırımı Dünyası” seviyesine ulaştı.

 

Zhao Feng, bu dünyanın sadece tüylerini ve derisini(Ç.N. yüzey kısmını demeye çalışıyor) kavrayabildi.

 

Shua!

 

Zhao Feng, Kan Ceset Sarayı Lordu ve bir dağın çatlağında korkudan titreyip saklanmakta olan Lin Tong dışında yakınlarda hiç kimse kalmadığını fark etti.

 

Lin Tong, bunun kasıtlı olarak Zhao Feng tarafından hazırlandığı biliyordu, diğer türlü o da diğerleri gibi ölmüş olurdu.

 

“Kan Ceset Sarayı Lordu, bütün astlarınız öldü.” Zhao Feng yüzünde bir gülümsemeyle beraber alaycı bir şekilde konuştu.

 

Kan Ceset Sarayı Lordunun yüz ifadesi sertti ve öldürme arzusu derinliklerine kadar işlemişti.

 

Fakat, aklını kaçırmadı. Bu kısa süreli, son derece sinirli hali boyunca, kendini sakinleştirmeyi başarabilmişti.

 

Zhao Feng’in soyunun direkt olarak saldırma konusunda ve zihinsel enerjide uzmanlaştığını göz önünde bulundurmuştu.

 

Bu anda, Ejderha Öldürme İttifakı güçleri çoktan geri çekilmişlerdi.

 

Etrafta toz bulutları uçuşurken, birbirleriyle yüzleşmek üzere geride sadece Zhao Feng ve Kan Ceset Sarayı Lordu kalmıştı.

 

Aynı anda saldırmadan önce, bu ikili birbirlerine kısa bir süre baktılar.

 

Shua!

 

“Kanlı mor bir ışık huzmesi” ile “yıldırım ve rüzgar topu” bir kaç defa çarpıştı.

 

Boom----

 

İki tarafında gücü inanılmaz derecede yoğundu ve çarpışmalarının oluşturduğu enerji dalgası yirmi metreyi geçmedi.

 

Birkaç hareketten sonra bu iki figür birbirinden ayrıldı, Kan Ceset Sarayı Lordunun vücudunun sol arka tarafında zayıf yanık izleri oluşmuştu.

 

“Bu Kan Ceset Sarayı Lordunun fiziki bedeni, Siyah Uçurum Sarayından Mo Yu ile kıyaslanabilecek düzeyde. Normal Gerçek Lordlar bile onu yaralayamaz.”

 

Zhao Feng içinden mırıldandı.

 

Zhao Feng hız konusunda avantajlıydı fakat söz konusu saf güç olunca, güçlü olan taraf  o değildi.

 

Genel olarak, Kan Ceset Sarayı Lordu onu yenemeyeceği için savaşın kontrolü Zhao Feng deydi.

 

“Tanrı’nın Ruhsal Gözünü kullanmadan, savaş gücümü arttırmamın tek yolu Gerçek Lord seviyesine çıkmak.”  

 

Zhao Feng’in kalbi netti.

 

Sou!

 

Kısa bir süre duraksamanın ardından, Zhao Feng’in silüeti bir kez daha kayboldu ve hava rüzgar uğultuları ve gök gürültüleriyle doldu.

 

Zhao Feng’in Rüzgar ve Yıldırım kontrolü daha pürüzsüz bir hale gelmiş. Hızı ve gücü biraz daha artmıştı.

 

Kan Ceset Sarayı Lordu kükreyerek birkaç gizli teknik kullandı fakat her hareketi Tanrı’nın Ruhsal Gözü tarafından görüldü.

 

Bu dünyada hiçbir şey hıza karşı kazanamazdı.

 

Zhao Feng hız konusunda kesin bir avantaja sahip olup, bunun yanı sıra Tanrı’nın Ruhsal Gözünün kontrol ve denetlemesine sahipken, yenilmezdi.

 

Eğer karşısındaki daha normal bir Gerçek Lord olsaydı – Kan Ceset Sarayı Lordu gibi çok güçlü bir fiziki bedene sahip olmayan biri – çoktan turta harcına dönüşmüş olurdu.

 

Kan Ceset Sarayı Lordu kendini Ceset Güçlendirme Dao’su ve Kan Dao’sunda yetiştirmeseydi, Zhao Feng sadece iki koyu gümüş rengindeki, hedefini zehirli pençeleriyle tırmaladıktan sonra ölüme mahkum eden hayalet cesedi çağırıp, rakibini anında öldürebilirdi.

 

Yıldırım Alevi Tanrı Gözü!

 

Zhao Feng’in sol gözü bir anda azur haline geldi ve yarı şeffaf bir yıldırım ve alev topu Kan Ceset Sarayı Lordunun üstüne düştü.

 

Azur-göz halindeyken, Yıldırım Alevi Tanrı Gözünün gücü daha düzensiz bir hale gelmişti.

 

Tüm vücudu yıldırım ve ateşle yanarken, Kan Ceset Sarayı Lordu inliyordu. Aynı anda bu güç zihinsel enerji dünyasını etkilemeye başladı.

 

“Ne kadar korkutucu bir göz tekniği. Zhao Feng nasıl bir soya sahip de, böyle bir tekniği kontrol edebiliyor?”

 

Dağın bir çatlağında saklanmakta olan Lin Tong, bu yıkıcı güce afallamış bir yüz ifadesiyle şahit oldu.

 

Göz tekniklerinde kendini yetiştirmiş birisi olarak, kullanılan yetenek ne kadar güçlü olursa, soyunun da o derece güçlü olması gerektiğini bildiği aşikardı.

 

Ayrıca Zhao Feng sade bir alev gözü değil, rüzgar yardımıyla büyüyen bir yıldırım ve alev gözü göndermişti.

 

Yıldırım ve alev saldırılarının, kendini Ceset Güçlendirme Dao’su ve Kan Dao’sunda yetiştirmiş Kan Ceset Sarayı Lordu üzerindeki etkileri inanılmazdı.

 

Tek bir Yıldırım Alevi Tanrı Gözü atışıyla Kan Ceset Sarayı Lordunun hayat memat durumuna girdiğini görmek, Zhao Feng’i biraz şaşırttı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr