553.Bölüm - Devasa Girdap, Alev ve Buz (3)

avatar
3670 17

Kara Büyücü - 553.Bölüm - Devasa Girdap, Alev ve Buz (3)


553.Bölüm – Devasa Girdap, Alev ve Buz (3)

 

-Demek bu söylenen Binbaşı ha? Gerçekten de güçlü görünüyor.- Simon’ın gözleri Abras’ın üzerinde kısa bir süreliğine gezmiş ve direkt olarak bu sonuca varmıştı. Simon bu adamdan bir aura hissedemese de tehlikeye alışkın olduğu için onun ne kadar tehlikeli olduğunu hissedebiliyordu.

 

“O bıçaklar normal değiller, değil mi? O Yüzbaşılar bile özel ekipmanlar kullanıyorlardı. Senin normal bıçaklar kullanacağını düşünmüyorum.” Simon onlarla direkt olarak dövüşmese de onları avlayan Büyüklerden Yüzbaşıların sahip oldukları ekipmanlar hakkında birkaç bilgi almıştı. Eğer bir Yüzbaşı bile öyle ekipmanlara sahipse bu Binbaşı daha da iyi şeylere sahip olmalıydı.

 

“Evet, iyi bir set ekipmanım vardı ama kendi birliğimden kişileri eğitirken öldürdüğüm için elimden alındılar. Şimdi sadece bu ikiliye sahibim ama güçlerini gösterebilirim sanırım.” Abras hafifçe gülerek konuşmuş ve aynı anda dönen bıçağında birden elektrik arkları belirmişti. Elektrik enerjisi ekipmanların çoğuna en kolay eklenen enerjiydi ve yeterince yüksek olduğunda yıkıcı olduğundan Abras’ın favorisi de buydu.

 

“Yıldırım… Güçlü bir element ama ben alevden daha çok hoşlanıyorum.” Simon elektrik arkları ile kaplı olan bıçağa bir bakış attıktan sonra konuşmuştu. Aynı anda, vücudu birden alevlerle kaplanmıştı. Bu alevler onun büyük figürünü normalden daha da güçlü gösteriyorlardı ve durduğu yerdeki zeminde yanık bir ayak izi oluşuyordu.

 

“Hmph!” O anda, bir an bile denemeyecek kadar kısa bir sürede Simon kılıcına davranmış kılıcın kabzasını tutarken kınından çekip çıkarmıştı. Aynı anda, alevlerden oluşan bir ejderha bir kez daha Abras’a doğru hücum etmişti.

 

“Aynı numara iki kez işe yaramayacak. Özellikle bu ikili ellerimdeyken!” Abras havada çevirdiği bıçağı hızla ileriye doğru fırlatmış ve bıçak alevden ejderhanın açık ağzının içine girmişti. Aynı anda, bıçağa bağlı olan zincir birden dönmüştü.

 

Zincirin dönüşüyle birlikte birden alev ejderhasının içinde olan bıçağın çevresindeki alevler bir girdap şeklinde dönmeye başlamış ve alev ejderhasının ilerleyişi kesilmişti. Aksine, alev ejderhası dönmüş ve arkaya doğru garip bir açıda ilerleyip ardından yok olmuştu.

 

“Bir şeyi döndürmek için direkt olarak dokunmama-” Abras bir şeyleri dokunduğu şeyleri bir aktarıcı olarak kullanıp o şekilde de bir girdaba sokabileceğini söyleyecekken Simon’ın önceki yerinde olmadığını fark etmiş ve kaşlarını çatmıştı.

 

Klang! Abras birden arkasını dönüp sol elindeki bıçağıyla onun darbesini engellediğinde Simon gerçekten de şaşırmıştı. Hareket ederken herhangi bir ses çıkarmadığından emindi ve aurası da gizliydi. Abras elbette tepki verecekti ancak bu kadar hızlı olmasını beklemiyordu.

 

-Siktir, neredeyse öbür dünyayı boyluyordum.- Bu ise Abras Simon’dan uzaklaşırken aklındaki düşünceydi. Az önce yalnızca refleks olarak arkasını dönmüştü ve bıçağıyla yeterince hızlı olmasaydı o kılıcı engelleyemezdi. Onun bir iyileşme yeteneği yoktu ve eğer kılıcı engelleyemeseydi vücudu ikiye bölünürdü. Bu basitçe onun sonu anlamına gelirdi.

 

“Beni nasıl fark ettiğini bilmiyorum ama seni öldürmeden yakalarsam bunu kolayca öğrenebilirim, değil mi!?” Simon’ın merakı alevlenmişti ve bunun üzerine vücudu da tam anlamıyla alevlenmişti. Vücudunu saran alevler yoğunlaşıp kızıl renkli ejderha dövmelerine dönüşürlerken Simon’ın ikinci eli de kılıcının kabzasını kavramıştı.

 

“Çift Ejder Alev Fırtınası!” Simon birden ileriye doğru fırlamış ve yanan kılıcıyla birlikte dönmeye başlamıştı. Etrafında hızlıca bir çift alevden ejderha oluşmuş ve birbirinin çevresine dolanarak ilerleyen bu iki ejderha hızla Abras’a doğru uçmaya başlamışlardı.

 

“Savaşın yönünü değiştirme zamanı geldi, bunu ye piç kurusu!!!” Abras en sonunda bir fırsat bulmuş ve sol elindeki bıçağı hızla ona yaklaşan alev fırtınasına doğru fırlatmıştı. Bıçak alevler tarafından yutulduktan sonra ise diğer bıçağı yere saplamış ve yere sapladığı bıçağın kabzasını sertçe kavramıştı.

 

“Döndür!” Ardından, sapladığı bıçak merkezde olmak üzere Abras’ın çevresi birden dalgalanmaya başlamıştı. Bölgeye giren alev fırtınası da dahil olmak üzere her şey bıçağı merkez alan bir girdap şeklinde bükülürken Abras dişlerini sıkıyordu.

 

“Siktir!” Bu girdap 3 saniye kadar bir süre içerisinde Alev Fırtınasını dağıtıp Simon’ı yere fırlatmıştı ama bu üç saniyede en çok hasar alan kişi kendisi olmuştu. Girdabın merkezine en yakın olan kişi kendisiydi ve vücudunda çoktan büyük ve kanlı yaralar belirmişti. Bu yaralar kesikler değil de daha çok yırtıklar gibi görünüyorlardı.

 

-…İlk kez biraz tedbirli olduğum için mutluyum.- Vücuduna işlenmiş depolardan birinden ucunda iğnesi olan dolu bir şırınga çıkaran Abras iğneyi hızlıca boynuna batırmış ve içindeki sıvıyı enjekte etmişti. İğneyi çıkardığında vücudu hafifçe soğuk hissetmeye başlamıştı ama yaralarından gelen acı azalmıştı ve yaraları da iyileşmeye başlıyordu.

 

“Bu yetenekleriniz gerçekten de sinir bozucu.” Yere fırlatılan Simon’ın vücudu Abras’ınkinden daha az yaralıydı ancak o anda gerçekten üzgün görünüyordu. Bunun nedeni ise vücudu o kadar hasar almasa da hasar alan bir başka şey vardı.

 

“Bu kılıç bir cüce tarafından güçlü metallerle dövülmüştü…” O anda Simon elindeki garip bir şekilde bükülmüş olan gümüş kılıca bakarken iç çekiyordu. Kabza ve kabzadan iki-üç santim sonraki bıçak kısmı oldukça normaldi ancak sonrasında kılıç bükülmüş ve bir orağın şeklini almıştı.

 

Keskin kenarı içe doğru dönüktü ve hâlâ bir silah olarak kullanılabilirdi ancak Simon’ın silah tercihi bir orak değil, bir kılıçtı. Bu nedenle bu garip şekilli kılıcı yana doğru fırlatmış ve gözlerini Abras’a çevirmişti.

 

“Bana iyi bir kılıca mâl oldun, yabancı. Her neyse…” Simon kılıcını kaybetse de o kadar üzülmemişti. Çünkü o kılıç zaten kullandığı asıl kılıcı değildi.

 

Bileğinde altın bir ışık parıldarken birden Simon’ın elinde altın bir uzun kılıç belirmişti. Bu kılıcın kabzasına bir ejderha resmi işlenmişti ve uzun bıçağının en alt kısmında ufak bir simge vardı. Bu simgede bir kılıca sarılı olan bir ejderha görünüyordu.

 

Simon altın kılıcın kabzasını iki eliyle kavramış ve kılıcı Abras’a doğrultmuştu. Aynı anda, Abras da bıçaklarını eline geri almış ve ona bakmaya başlamıştı. Az önceki hamlesi kendisine de aşırı zarar verdiğinden üst üste o kadar kullanamazdı ve bu yüzden en azından kendisinin aldığı hasar tamamen iyileşene kadar beklemesi gerekiyordu.

 

Simon ve Abras birbirlerine bakıp saldırmak için doğru bir anı beklerlerken Simon’ın ifadesi birden değişmişti ve Abras anında savunma pozisyonuna geçmişti. Ancak Simon saldırmak yerine birden gülmüştü.

 

“Hahaha… Yabancı, sence savaşta ‘onur’ ve ‘gurur’ mantığı ne işe yarar?”

 

-Hm?- Birden bu konunun açılması Abras’ın kaşlarının buruşmasına neden olmuştu. Ancak yine de bir cevap vermişti. “Tamamen gereksiz. Eğer bir kişinin kazanması %100 kesin değilse %99 şansı olsa bile yine de onurunu ve gururunu takınmaması gerekir.”

 

“Barışçıl zamanlarda; onur, gurur ve insanlık tartışılmaz hazinelerdir. Ancak savaş zamanında kişinin hayatını tehlikeye atacak prangalardan başka bir şey değiller.”

 

Bunlar Abras’ın kendi düşünceleriydi. Savaş alanı acımasız ruhların dolandığı, şeytanların gezindiği bir yerdi. Bu yerde merhamet, onur, gurur, insanlık ve benzeri kavramlar bulunmazdı çünkü bunlara sahip olan kişiler ölen ilk kişiler olurlardı.

 

“Hehehe… Aynı düşünmemize sevindim.” Simon bu sözleri söylediği anda, Abras birden sırtında soğuk bir his olduğunu fark etmişti. Hayır, daha doğrusu, bu soğuk his tam olarak göğsündeydi.

 

Abras başını eğdiğinde bir bıçağın göğsüne saplandığını fark etmişti. Kalbine saplanan bu bıçak göğsünün önünden çıkıyordu ve bıçağın saplandığı yerin etrafı donmuştu. Aynı zamanda, Abras arkasındaki kişinin konuştuğunu duyabiliyordu.

 

“Dikkat dağıtırken kendi utanmazlığını sergilemeni beklemiyordum. Sözlerine katılsam da yine de dile getirmek biraz garip geliyor.”

 

“Eh, doğru olduklarını kendilerini şövalye sananlar bile biliyor Semia.” Simon Abras’ın arkasındaki Semia’ya bakarken hafifçe kıkırdamıştı. Bu yabancıların fiziksel vücutları oldukça güçlü olsalar da hayat güçleri o kadar yüksek değildi ve güçleri İmparatorlara veya daha yükseğine eşit olsalar da hayat güçleri normal olduğundan kalplerine gelen hasar onları kesinlikle öldürürdü. Semia bıçağını çektiği anda Abras kesinlikle ölecekti.

 

Abras da bunu biliyordu. Bu yüzden acısını o anda tamamen unutmuş ve kaşlarını çatmıştı. Bıçakları yere düşerken iki eli de yanlara açılmış ve Simon’ın yüz ifadesi birden değişmişti.

 

“Semia, çek-”

 

“Öldürme Yeteneği, Devasa Girdap!” Simon uyarısını bitiremeden önce Abras’ın ellerinden dalgalanmalar yayılmış ve onun vücudunu merkeze alan devasa bir girdap üçünü de içine alarak dönmeye başlamıştı.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr