535.Bölüm - Ankaların Hükümdarı (3)

avatar
4705 16

Kara Büyücü - 535.Bölüm - Ankaların Hükümdarı (3)


535.Bölüm – Ankaların Hükümdarı (3)

 

Öz kelimesi, farklı yerlerde farklı anlamlarda kullanılabilirdi. Özellikle ilişkilendirildiği birçok kavram da olduğu için bu kelimenin anlamını kavramak birçok bilgenin hayatlarında belirlediği amaç olmuştu ve milyonlarca bilge bu yolda yaşlılıktan ölmelerine rağmen kavramaya erişememişlerdi.

 

En basit şekilde söylenmek istenirse, Öz bir varlığın en içten ve en gerçek kısmıydı. Bu nedenle Öz Enerjisi bir ölümsüzün tüm hayatının dayandığı Ruh Kalbinden üretilirdi ve evren de gerçekliğini sürdürmek için Öz Enerjisini sürekli olarak üretirdi. Eğer bir varlık öze sahip değilse o halde zaten var olmazdı. Bu hem ölümlüler, hem de ölümsüzler için geçerliydi.

 

O anda, tahtta oturan Paul bu kızıl bulutların vücuduna girmesine rağmen ne vücudunun ne de ruhunun değiştiğini hissediyordu. Ama değişen bir şey vardı. Bu ‘öz’ o anda değişiyor ve evrimleşiyordu. Dışarıdan bakıldığında bu değişim neredeyse görülemezdi ancak Paul ile en ufak bağlantıya sahip olan kişiler bu değişimi hissedebilmişlerdi.

 

Woosh! Bir anda, Paul’ün vücudundan kan kızılı alevler yayılmış ve Paul’ün figürüyle birlikte tüm tahtı da sarmışlardı. Bunu gören Cain şaşırmıştı. Paul’den Cehennem Alevi tekniğini öğrendiği için kan rengindeki alevlere aşinaydı ancak bu alevler Cehennem Alevleriyle aynı hissettirmiyorlardı.

 

Cain’in yanında, bölgedeki anka kan soyuna sahip olan her ırk da şaşırmışlardı. Çünkü bu alevler ortaya çıktıklarında kendi içlerindeki alevler titremişlerdi. Anka ırkları belirli bir seviyeye ulaştıklarında öz alevlerini uyandırırlardı ve ırklarının liderleri olan bu kişiler de elbette bu seviyeye çoktan ulaşmışlardı. Ancak öz alevlerinin verdikleri bu tepki üzerine biraz düşündüklerinde gözleri şok ile açılmıştı.

 

“K-Kan Kanatlı Öz Alevleri!” Liderlerden birisi titreyen sesiyle bağırdığında anka olmayan liderler de bir şok durumuna girmiş ve kısa süre önce sessizleşen alan bir kez daha fısıltılarla dolmaya başlamıştı. Ancak bu sefer fısıltılar daha sesli geliyordu çünkü herkes konuştuğundan seslerini duyurmak daha zordu.

 

“Bu gerçek mi? Kan Kanatlı Öz Alevleri… Bu onun çoktan son ara evrime geldiğini göstermiyor mu?”

 

“Sonraki adımda bir Kıyamet Getiren Anka olacak. Kıyamet Getiren!” Anka liderlerinin şaşırma sebebi belliydi. Gücü ve kişiliğiyle tanınan Allatra bile Felaket Getiren seviyesinde kalmıştı ancak Paul bu seviyeyi aşmış ve şimdi bir kez daha ilerleyerek son evrimden bir adım öncesine gelmişti. Bu oradaki tüm anka ırklarının garip hissetmelerine neden olmuştu. Belki de, Paul gerçekten de onlara öncekinden çok daha parlak bir gelecek verebilirdi!

 

Alevler yaklaşık on dakika daha yanmaya devam etmiş ve en sonunda tüm kızıl bulutlar ortadan kaybolurken dağılmışlardı. Paul ise önceki halinden herhangi bir şekilde hareket etmemiş bir şekilde yeniden tahtta belirmişti. Üzerindeki kızıl kıyafetin bazı parçalarında kan kızılı alevlerin huzmeleri hâlâ görünebiliyordu ve önceden de muhteşem görünen bu kıyafet o anda tüm görkemine kavuşmuştu.

 

Anka Liderlerinden bazıları ise önceki düşüncelerinin doğru olup olmadığını görmek için Paul’ün gözlerine bakmış ve yüzlerinde büyük bir gülümseme oluşmuştu. Çünkü Paul’ün gözlerindeki yıldızlar gerçekten de dokuz köşeli yıldızlara dönüşmüşlerdi.

 

“Bu beklenmedikti.” Bu şekilde düşünen Paul ruhunda yanan öz alevlerini hissedebiliyordu. Kızıl bulutların taşıdığı kızıl alev ruhuna girmiş ancak orada kalmamıştı. Bunun yerine, kendi ruhundaki aynı ateşin yakılışını tetiklemiş ve sonrasında ortadan kaybolmuştu. Aynı şekilde, kızıl bulut da tamamen ortadan kaybolmuştu. Bu oldukça büyülü bir olaydı ancak Paul’ün gördüğü o kadar şeyin üzerine şaşırtıcı gelmiyordu.

 

Garip olan şey, gözlerinde bir şey hissetmemesiydi. Yüce Ruhun Yıldız Mührü de gelişmişti ancak yeni bir yetenek kazandığını hissetmiyordu. Daha sonrasında bunu iyice araştırması gerekecekti. Ancak şimdi…

 

“Buraya gelen her ırk, bu zamandan sonraki amacımın ne olduğunu bildiğinizi düşünüyorum.” Paul konuşmaya başladığında orada toplanan her temsilcinin duruşları hafifçe dikleşmişti ve yüzlerindeki ifadeler ciddileşmişti.

 

“Bu andan itibaren, Kara Büyücü ve İlk Küçük Cehennem’in Hükümdarı olarak evrene açılacağım. İlk Küçük Cehennem yalnızca bir başlangıç olacak ancak şimdilik bu yeri geliştirmeyi ve benim astım olmaya razı olan kişiler ile doldurmayı planlıyorum.”

 

“Şu anda, tüm İlk Küçük Cehennem benim hükmüm altında ve başka bir kişinin hükmüne ihtiyacım yok. Beni takip etmek isteyenler, bunu gösterebilirler. Geri kalanlar buraya getirdikleri kişilerle birlikte İlk Küçük Cehennem’den ayrılmakta özgür.”

 

Paul’ün sözleri bittiğinde taht salonunda birçok kişinin yutkunma sesleri yükselmişti. Çoğu bunu çoktan biliyor olsalar da Paul’ün kendi ağzıyla söylemesi ayrı bir etki yaratıyordu. Ve çizgisini de çekmişti. Takip etme isteğini göstermeyenler özgür olsalar da onlarla dost olmayacakları da belliydi ve Cehennem’de var olan her varlığın onayladığı bir düşünce vardı: Eğer bir kişi dost değilse o zaman kesinlikle düşmandı. Ne kadar masum olursa olsun, bir düşman asla hayatta bırakılamazdı.

 

Ancak Paul’ün sözlerinden sonra buradan ayrılabileceklerini biliyorlardı. En azından katılmak istemeseler de hayatlarını direkt olarak kaybetmezlerdi çünkü Paul onların gidebileceğinin sözünü vermişti ve artık bir Hükümdar olduğundan sözlerinden geri dönemezdi. Bu yüz kaybetmesine neden olurdu ve bir Hükümdar için bunun önemi aşırı büyüktü.

 

O sırada, Cennet Dişleyen Kaplanların Temsilcisi olarak gelen lider oturduğu yerden anında kalkmış ve Paul’ün önüne gelip tek dizinin üzerine sert bir şekilde çökmüştü. Başını yere eğen bu yaşlı adamın güçlü sesi taht odasında yankılanmıştı: “Ben, ve benim Cennet Dişleyen Kaplan ırkım, Kara Büyücü’ye hizmet etmekten onur duyarız.”

 

Onlar için bu zaten oldukça normal bir şeydi. Irkları zaten milyonlarca yıldır Kan Kanatlılara hizmet ediyordu. Ve onların ilk öne çıkması da normaldi. Ancak bazen bu çok belirgin olsa da bir dağın yıkılması için tek bir parçanın hareket etmesi yeterliydi.

 

“Gök Bulutu Ankaları Kara Büyücü’ye hizmet etmekten onur duyar.” Yaşlıca bir anka lideri öne çıkıp Cennet Dişleyen Kaplanların lideriyle aynı pozisyona geçmiş ve saygılı bir tonda konuşmuştu. Ardından, temsilcilerin çoğu bir çığ gibi öne yığılmışlardı.

 

Alan o kadar sesli olmuştu ki kimin ne dediği zar zor seçiliyordu. Ancak Paul herkesi iyi bir şekilde duyabiliyordu ve yüzleri ile ırklarını ezberlemişti. Bu kişiler o anda yalnızca bir taraf seçmek istedikleri için bu seçimi yapıyor olabilirlerdi ancak zamanı geldiğinde bu seçimlerinin doğru olduklarını göreceklerdi.

 

En sonunda, onun astı olmak istemeyen birkaç ırk taht salonundan direkt olarak ayrıldıktan sonra Paul önünde diz çöken onlarca Temsilci’ye bakmıştı. “Bugünden itibaren İlk Küçük Cehennem’de barınacaksınız. Aleena sizlere gerekli görevleri ve pozisyonları verecektir. Cehennem’de işlerin nasıl işlediğini herkes biliyor, güçlerinize ihtiyacım var. Bu yüzden sıkı çalışın ve yüksek yerlere gelmeye çalışın.”

 

“Anlaşıldı!” Temsilciler güçlü bir sesle kükredikten sonra Paul hafifçe başını sallamıştı. “Dağılın.” Temsilciler emirlerini aldıktan sonra bir kez daha başlarını eğip ardından ayağa kalkmış ve taht odasından ayrılmışlardı. Paul ise taht odasında yalnızca Altı Habis Lord ve Vord ile kalmıştı.

 

“Görev yerlerinize geçin. Vord, sen ne yapacağını biliyorsun.” Paul konuştuktan sonra taht salonunda kalan kişiler de başlarını sallayıp ortadan kaybolmuşlardı. En sonunda orada kalan Paul ise gözlerini tamamen kapatırken yeni yeteneğini bulmaya çalışıyordu. Ancak o sırada, bir figür birden taht salonunda belirmişti…

 

 

“Efendim, Kara Büyücü’nün bir şey yapmayacağından emin miyiz?” Ayrılan ırklar devasa bir kalabalık halinde gidiyorlardı ve aralarında birkaç kişilik gruplar olsa da yaklaşık 10 koca ırk tamamen orada sayılırdı. Aralarında, kızıl bir kuyruğu ve boynuzları olan bir genç yanındaki ustasına sormuştu.

 

“Merak etme, Kara Büyücü İlk Küçük Cehennem’den ayrılmakta özgür olduğumuzu söyledi. Yani bir şey olmayacaktır. Ayrıca, gelen ırkları öğrendiğimize göre Konsey’e ufak bir rapor vererek iyi bir kazanç sağlayabiliriz.” Yaşlı sayılabilecek bu adam yüzünde kurnaz bir gülümsemeyle konuşuyordu. Yanındaki genç ise yalnızca başını sallamıştı.

 

“Cennetlere ulaşabildiğimiz sürece-” Yaşlı adam orada toplanan çoğu kişinin düşüncesini dile getirirken sözleri birden durmuştu. Ardından, gözleri birden büyümüştü ve onunla birlikte kalabalık da durmuşlardı. Her birinin ifadeleri birden şaşkınlık ve korkuyla dolmuştu çünkü o anda Vord, Alpras ve Sabatha etraflarını sarmışlardı. Silleverde’yi hissedemeseler de etraflarındaki uzay katmanı mühürlendiğinden onun da burada olduğunu hissedebiliyorlardı.

 

“S-siz… buradan ayrılabileceğimizi söylemiştiniz!” Kalabalıktan birisi güçlü ancak titreyen bir sesle bağırdığında Alpras ve Sabatha sırıtmış, Vord ise yalnızca yavaşça beyaz eldivenlerini çıkarmıştı. Aynı zamanda, normal bir tonla konuşuyordu.

 

“İlk Küçük Cehennem’den çoktan ayrıldınız. Şu anda Uzay Tanrıçasının Boşluğunda, Kara Büyücü’nün yandaşlarından birinin bölgesindesiniz. Ve benim zamanımda Cehennem kültüründe bir Hükümdar’a verilen en değerli hediyelerden birisi zihinleri semboller ile mühürlenen Ölüm Askerleriydi.”

 

Onun sözleri devam ettikçe kalabalıktaki kişilerin yüzleri daha da solmuştu. Bunun üzerine Sabatha’yı büyülü alevler sarmış, Alpras’ın mızrağının ucu parlamıştı. Vord’un gözlerinin beyazı siyaha dönmüştü ve yüzünde bir gülümseme belirmişti.

 

“Yakalayın.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44297 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr