527.Bölüm - Kötülük Kristali

avatar
4151 17

Kara Büyücü - 527.Bölüm - Kötülük Kristali


527.Bölüm – Kötülük Kristali

 

Güney Ucunda üssün bina kısmını tamamlayan Paul Cüceler, Metalistler, Uykusuzlar ve Yüksek İnsanlar gerekli formasyonları kurmaya başlarlarken üssün en dış duvarlarının üzerinde uçuyordu. Gözleri üsten fazla uzakta olmayan önceden belirlediği bir yere odaklıydı.

 

O biraz bekledikten sonra birden Shuan orada belirmiş ve etrafa bakındıktan sonra hızla üssün üzerinde uçan Paul’ün yanına uçmuştu. Tek elinde Kötülük Kristalini taşıyan Shuan’ın yüzünde büyük bir sırıtış vardı. İki parmağıyla Kötülük Kristalini tutarken konuşmaya başlamıştı.

 

“Bu kadar ufak bir şeyi neden istediğini bilmiyorum Patron, içinden herhangi bir enerjiyi hissedemiyorum.” Shuan kristalle oynarken Paul elini uzatmış ve Shuan anında kristali ona vermişti. Paul ise kristali havaya kaldırıp üzerine düşen ışıkla parlamasını izlerken gülümsemişti.

 

“Bir küçük dünyayı aklında canlandır.” Paul birden konuşunca Shuan şaşırmış ancak yine de dinlemeye başlamıştı. “Önce içindeki tüm manayı, yasa enerjisini ve öz enerjisini çekip çıkar. Daha sonrasında dünyaya herhangi bir şekilde etki etmeden yüz yıl boyunca gelişmesine izin ver ve tüm dünyayı içindeki canlılarla birlikte tek bir noktaya sıkıştır.”

 

“Bir Kötülük Kristali bu şekilde yapılır.” Paul son cümleyi söylediğinde Shuan birden tüm vücudunun soğuduğunu hissetmişti. Daha az önce elinde tuttuğu ufak kristalin nasıl bir yolla yapıldığını öğrenince gerçekten de korkmuştu.

 

Bir Küçük Dünyadaki tüm canlıları katletmek onun için ürkütücü bir kavram değildi. O anda bir savaşa girmişlerdi ve bir Üstün Dünya olan İlk Küçük Cehennemdeki her Ankayı öldüreceklerdi. Bu ona normal geliyordu. Ancak dünyayı tırnak boyutundaki bir kristale çevirmek için gereken gücün miktarı onu ürküten bir seviyedeydi.

 

“Yazık ki, bu kristali oluşturan kişi çoktan öldü. Tozları evrene yayılalı birkaç milyar yılı aşmış olmalı. Kristalin bu dünyada olduğunu ve ankaların gözlerini kristale dikeceğini biliyordum.” Shane’in anılarından kristalin asıl hikayesini hatırlayan Paul başını iki yana sallamıştı.

 

‘Öz enerjisinin kullanım verimliliğini artırmak için ek bir ruh kalbi oluşturulmaya çalışılmıştı. Ve kristal denenmek için birinin ruhuna yerleştirildiği anda kişiyi toza dönüştürüp onu tamamen emdi.’ Bunlar Shane’in okuduğu yazıtlardan birinde yazıyordu ve kristalin etkisini yalnızca bu şekilde öğrenebilmişti.

 

“Bunu yapan ırkın uzun bir süre önce dünyadan çekildiklerini duymuştum. Hiçlik Ankaları, eğer burada olsalardı epey işime yarayabilirlerdi. Onları sadakatleri Cennet Dişleyen Kaplanlarla karşılaştırılabilir diye yazıyordu. Bunu görmek isterdim.”

 

Paul kendi kendine biraz daha mırıldandıktan sonra odağını yeniden elindeki Kötülük Kristaline çevirmişti. Hatırladığı kayıtlarda Kötülük Kristalinden bahsederken ruh emme özelliği dışında yalnızca bir özellikten daha bahsediliyordu.

 

“Herhangi bir yere ekildiğinde hızlı bir şekilde köklenen ancak yavaş büyüyen bir tohum gibi çalışır. Ekildikten yalnızca saatler sonrasında kökleri metrelerce uzanacaktır ancak filizinin ne kadar tehlikeli olacağı bilinmediği için ekilmemiştir. O zamandan beri kimsenin denememesi de şaşırtıcı.”

 

Paul Shuan’a lejyonunu üste görevlendirmesi için emir verdikten sonra mor sislerin eşliğinde Yaradan Yetiştirme Zindanına girmişti. Orada, bir yer seçmiş ve yeri elleriyle hafifçe kazdıktan sonra Kötülük Kristalini içeriye gömmüştü.

 

Toprağın üzerinde olan elleri sayesinde aşağıda olanları da hissediyordu ve kötülük kristalinin gömüldükten hemen sonra köklenmeye başladığını fark etmişti. En sonunda bundan ne çıkacağını veya nasıl etkileri olduğunu bilmiyordu ancak normal bir şey olmayacağını biliyordu. Bu ona zararlı mı yoksa yararlı mı olacaktı, bunu o zaman öğrenecekti.

 

“Üssün kurulması için birkaç güne daha ihtiyacım var.” Paul zindandan ayrılmadan önce gözlerini bir süreliğine kapatmış ve düşüncelerini sıraya sokmuştu. “Sonrasında, dünyanın geri kalanı için harekete geçebileceğim.”

 

Bu düşünce aklından her geçtiğinde damarlarındaki kan daha da sıcak hissettiriyordu.

 

 

“Evren değişiyor.” Kader Tanrıçası Paul’ün kaderini özel olarak göremese de onun evrende neden olduğu şeyler veya değiştirebileceği şeyler hakkında bazı görüntüler görebiliyordu. Ve bunun sonuçları en azından Konsey için hiç iyi görünmüyordu.

 

“En kötüsü de engelleyen o kişi her kimse o.” İlk başlarda yalnızca karanlık olan görüsü daha fazla denedikçe değişmeye başlamıştı. Ancak Kader Tanrıçası bunun iyiye olmadığını fark etmişti. Paul’ün kaderini saklayan kişi onunla bir oyun oynuyordu.

 

Neredeyse on görüden üçünde karanlıktan başka bir şey görürdü. Ancak bunlar tamamen anlamsızlardı. Bazılarında kendisini bir ölümlü ve bir eşe sahip olarak bile görüyordu. Bazılarında Paul hiç Kara Büyücülüğün yoluna adım atmamış ve kendi küçük dünyasında yaşayıp ölmüştü. Bazılarında ise Paul onlarla birlikte Cehenneme karşı savaşıyordu.

 

Kaderin karmaşıklığı yüzünden bunların gerçekleşme olasılığı olduğunu düşünebilirdi ancak her görüsünün sonunda duyduğu muzip bir kahkaha yüzünden birinin ona bir oyun oynadığını anlayabiliyordu.

 

“Ne oluyor Kader? Öfkeli görünüyorsun.” O sırada Baş Tanrı birden onun olduğu odaya girmiş ve Kader ellerinin sıkılı olduklarını fark etmişti. Kendisini sakinleştirip cevap vermek için başını çevirdiğinde ise yüzü ekşimişti.

 

O sırada Baş Tanrı’nın üzerindeki kıyafetler kanla kaplılardı. Ama bu onun öldürdüğü anlamına gelmiyordu. Tam tersi, öldürmemişti. Eğer bu kanın sahibi olan kişileri öldürmüş olsaydı kan çoktan toza dönüşüp dağılmış olurdu. Sonuçta Baş Tanrı için ölümlüleri öldürmek aşırı kolaydı ve yaklaşması gerekmiyordu. Onlarca kişiyi öldürse bile üzerine bir damla kan bile bulaşmazdı.

 

“Ordunun eğitiminden kaçmaya çalışan birkaç kişiyi yakaladım. Gelişimlerini mühürlerken kaçmaya çalıştıkları için üzerime biraz kan bulaştı.” Baş Tanrı Kader Tanrıçasının gözlerinin üzerine düştüğünü görünce açıklamış ve tek hareketiyle kanı ortadan kaldırmıştı. Sakin birisi olsa da yetenekleri savaş ile alakalı olduğundan kana alışkındı ancak Kader Tanrıçası sevmiyordu ve bunu biliyordu.

 

“Eğer Kara Büyücü’nün kaderini saklayan kişiyi bulursam onu kesinlikle rahat bırakmayacağım.” Kader Tanrıçası kendi kendine biraz daha mırıldandıktan sonra derin bir nefes almış ve başını iki yana salladıktan sonra yeniden sakinleşmişti. “Haberler var.”

 

Kader Tanrıçası asıl konuya girdiğinde Baş Tanrı onun yanına oturmuş ve dinlemeye başlamıştı. Kader Tanrıçası ise elini kaldırmış ve saydam bir kristal havada belirmişti. Kristal hafifçe parladıktan sonra ise üzerinde Kutsal Nefes Ankalarının Liderinin bir projeksiyonu belirmişti.

 

“Konsey’in Yüce Tanrıları, umarım bu mesajım sizlere ulaşmıştır. Ben Daniel Evia Albran. Kutsal Nefes Ankalarının şu anki Lideri ve Kara Büyücü’ye karşı koyan birleşmiş on anka ırkının yöneticisiyim.” Daniel ismindeki liderin sesi sakin gelse de tecrübeli olan Baş Tanrı bir panik sezebiliyordu. Ve bu paniğin nedenini öğrenmek için beklemesi bile gerekmemişti.

 

“Kara Büyücü kısa bir süre önce İlk Küçük Cehennem’in sınırlarına girdi. Onunla ne kadar uzun süre karşılaşabileceğimizi bilmiyoruz. Bu nedenle son çaremiz olarak sizlere sığınmaya karar verdik. Bizleri Kara Büyücü’nün ellerinden kurtardığınız sürece Konsey’in astları olmaya ant içiyoruz.” Bu sözlerden sonra kristalin projeksiyonu kapanmış ve Baş Tanrı sakalını hafifçe kaşımıştı.

 

“Demek çoktan oraya girdi ha? Eğer uçlardan birini ele geçirirse orada bir üs kurabilecektir. O gerçekleştiğinde ankaların onunla ilgilenmesi zor olacak. Kader, neden bana öyle bakıyorsun?” Baş Tanrı sözlerine devam ederken Kader Tanrıçasının ona garip bir şekilde baktığını fark etmiş ve sormuştu. Kader Tanrıçası ise bir cevap vermek yerine az öncekine benzer bir kristal daha çıkarmış ve çalıştırmıştı.

 

Yine, projeksiyondaki kişi Daniel’dı. Ancak görüntüsü değişmiş, saçları ve sakalları tamamen dağılmıştı. Gözlerindeki sakin ifade hâlâ yerinde olsa da sanki her an dağılabilecekmiş gibi görünüyordu. “Konsey’in Yüce Tanrıları, umarım bu mesajım size ulaşmıştır.” Daniel yine aynı girişi yapmış ancak bu sefer kendisini tanıtmakla uğraşmamıştı.

 

“Kara Büyücü dünyaya girdikten sonra yalnızca saatler içinde sırasıyla Doğu, Güney ve Sırt Ucu kaybettik. Kara Büyücü kendi başına Doğu’ya gönderilen üç Küçük Dünya Tanrısı lideri ve onların 20.000 kişilik elit ordusunu yendi. Cennet Yiyen İmparatoriçe ve Dünya Yiyenler ise Güney ve Sırt Ucu ele geçirdiler. Uzay Serserisi ise Hiçlik Ankaları tarafından oluşturulan Kötülük Kristalini çaldı.”

 

“Kara Büyücü ele geçirdiği yerlerdeki tüm ırkdaşlarımızı öldürdü ve Güney Ucunda kendi üssünü kurmaya başladı. Bu kuruluşun ne kadar uzun süreceğini bilmiyoruz ancak Kara Büyücü altında birçok formasyon ve yazıt ustasına sahip gibi görünüyor. Şu anda ele geçirilen üç uca herhangi bir şekilde yaklaşmamızın imkânı yok. Sizlerin yardımı şu anda elimizdeki neredeyse son şans. Lütfen bize yardım edin.” Daniel sözlerinin sonuna doğru başını hafifçe eğmiş ve görüntü bu şekilde sonlanmıştı.

 

Aynı anda, Kader Tanrıçası ona bakarken Baş Tanrı’nın yüzünde şaşırmış bir ifade belirmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr