471.Bölüm - Bire Karşı Yüzbinler

avatar
4950 17

Kara Büyücü - 471.Bölüm - Bire Karşı Yüzbinler


471.Bölüm – Bire Karşı Yüzbinler!

 

Araf’ın topraklarında şeytanlar, canavarlar ve insanlardan oluşan oldukça düzenli bir ordu güçlü adımlarla tek bir bölgeye doğru ilerliyorlardı. Normalde farklı ırklardan olan ve sürekli savaşan bu kişiler o anda yan yana silah dostları olarak ilerliyorlardı.

 

Çünkü biliyorlardı ki onların yüzyıllar süren savaşları bile şu anki durumdan daha önemli değildi. Eğer bu durum önlenmezse Araf’ın tümü yok edilebilirdi.

 

Dağın patlayışının toplam üç dalgası olacağı hesaplanmıştı ve her dalga öncekinden daha güçlü olacaktı. Eğer bu dalgalar devam ederken Kara Büyücü farklı bir hareket yaparsa savunma yolları olmazdı ve o zaman gerçekten yok olurlardı. Bu nedenle diğer dalgalar gelmeden önce Kara Büyücü etkisiz hâle getirmelilerdi.

 

“Lav sınırlarına yaklaşıyoruz! Herkes uçmaya başlasın!”

 

En önden ilerleyen Asi Kuvvetlerinin Lideri Fabian Düşmüş Tanrı Alevi Dağının eteklerini neredeyse tamamen kaplayan lav gölüne ulaştıklarında anında uçuş için emir vermiş ve arkasındaki ordu süzülmeye başlamıştı.

 

810.000 Aziz ve Büyük Aziz birden uçmaya başlayınca güçlü mana dalgalanmaları gerçekleşse de savaşın ciddiyeti tüm askerleri sarmıştı ve hiçbiri bu dalgalanmayı umursamamıştı. Aynı anda, Fabian birden bağırmıştı.

 

“Uzak menzilli tüm ekipler geriye! Savaşçılar, karşılaşmak için hazırlanın!”

 

Fabian’ın bu emrinin anlamı tüm askerler için anlaşılabilirdi. Düşman yaklaşıyordu. Bunun üzerine hepsi sertçe yutkunmuş ve anında emirleri uygulamışlardı. Aynı anda, Yükselenler ve askerlerin hepsinin odağı önlerindeki lav gölüydü.

 

Rumble!

 

Bir anda tüm göl sarsılıp güçlü dalgalar yüzeyinde oluşmuş ve daha sonrasında bir platform içinden çıkıp yüzmeye başlamıştı. Bu platform ufak bir adaya benziyordu ve saf beyaz mermerden yapılmıştı. Üzerinde ise yalnızca bir taht ve bu tahtın üzerinde oturan bir kişi vardı.

 

Ancak bu kişinin görülmesi tüm askerlerin kalplerinin sıkışmasına neden olmuştu. Ölümcül aura hepsinin vücutlarını sararken bazılarının silahlarını tutan elleri gevşemişti. Yalnızca bu aura morallerini düşürüp onları zayıflatmaya yetiyordu…

 

“Kara Büyücü!”

 

Fabian birden ileriye çıkmış ve gür bir sesle bağırarak etki alanını aktifleştirmiş ve Paul’ün aurasını dağıtmıştı. Ancak gözlerinde hâlâ dikkatli bir ifade vardı ve Paul’e o kadar fazla yaklaşmamıştı.

 

“Kara Büyücü, bunu neden yapıyorsun?”

 

Birden Fabian’ın aklından bu soruyu sorma isteği geçmişti. O anda tek isteği beklediği cevabı almamaktı. O cevap dışında her şey onların daha umutlu olduklarını gösterirdi. Ama tahtın üzerinde oturan Paul’ün soğuk bir şekilde sırıtırken vereceği cevap kalbindeki umudu parçalayacaktı.

 

“Çünkü eğleniyorum!”

 

Bu sözlerden sonra savaş alanı birden sessizliğe bürünmüştü. Habis Tanrı ile aynı cevaba sahip olan Kara Büyücü’nün kesinlikle bir sonraki Habis Tanrı olduğunu düşünen Fabian kaşlarını çatarken askerlerin hepsi birden silahlarını kaldırmışlardı.

 

“Öldür! Öldür! Öldür!”

 

Hepsinin öldürme isteği her bağırışlarında yankılanıyorlardı ve öldürme emrini bekledikleri barizdi. Paul’ün sözleri onları daha da korkutmak yerine iyice öfkelenmelerine neden olmuştu. Onların birçok yakın arkadaşlarını ve akrabalarını kaybettikleri bu felaket karşılarındaki adam için basitçe bir eğlence aracıydı!

 

“…Saldırın!”

 

Fabian en sonunda kararını vermiş ve saldırıyı başlatmıştı. Aynı anda, savaşçılar ileriye doğru fırlamışlardı. Tek bir hedefe karşı çok fazla kişiyle gitmek bir dezavantaj oluştursa da tecrübeli savaşçılar olarak hepsi kendilerine güveniyorlardı.

 

Onların kendisine yaklaşmasını izleyen Paul ise herhangi bir şekilde hareket etmemişti. Normalde bu oldukça güçlü kişiler için normal bir davranış olarak görülebilirdi ama Fabian Paul’ün yüzünde hafif bir sırıtışın olduğunu son anda fark etmişti.

 

“Dur-”

 

Bang!

 

Askerler daha Paul’ün platformunun yakınına bile ulaşamadan birden lavların arasından iki devasa figür belirmiş ve yüzlerce askeri tek seferde ezmişlerdi. Biri kaplumbağa benzeri ağır bir vücuda ve vücudundan sızan toprak alevlerine sahip olan ve diğeri de uzun, ince bir vücuda sahip ve turuncu pullara sahip bu canavarlar İmparator seviyedeki ejderhalara benziyorlardı.

 

“Slash!”

 

Ancak en korkutucu olan varlık bu değildi. Üçüncü ortaya çıkan varlık yalnızca onu görenlerin kalbini soğutan yaklaşık 2,5 metrelik bir ölüm meleğiydi. Lich Estes Paul’ün birkaç günlük çalıştırmasıyla kolayca 9.Yıldıza ulaşmıştı ve artık bir İmparatora denk güce sahipti.

 

Bu Yükselenler için bir tehlike değildi ama elindeki tırpanın tek savruluşu yüze yakın aziz ve büyük azizi biçmeye yetiyordu. Ordu için ne kadar tehlikeli bir düşman olduğu oldukça belli oluyordu.

 

“Eğer Echdna’yı da yanımda alabilseydim bu iyi olurdu. Ama materyalleri onun üzerinde kullanmak da pek akıllıca olmazdı… Her neyse. Üç çağrılmış canavar orduyu yıkmaya yeterli olsa gerek. Ama onlar…”

 

Paul gözlerini kısarak anında ordunun arasında gizlenen Yükselenleri ve Fabian’ı incelemişti. Onları gizlemeye çalıştıkları auralarından tanıyordu ve zayıf olmadıklarını biliyordu. Eğer dikkatli olmazsa kesinlikle ölürdü.

 

“Bu pek sevdiğim bir yol değil ama yine de kullanmak zorundayım, değil mi?”

 

Paul hafifçe kendi kendine mırıldandıktan sonra ayağa kalkmış ve oturduğu taht birden toza dönüşüp havaya dağılmıştı. Üç çağrılmış canavarı orduyla savaşırken Yükselenlerin yalnızca kendisine baktığının farkındaydı.

 

“Haydi bakalım…”

 

Birden elini savurmuş ve havada altı farklı renkte hapın belirmesine neden olmuştu. Bu haplar oldukça güçlü enerjiler yayıyorlardı ve Yükselenler içlerinde bir miktar öz enerjisi hissedebilmişti. Yani bu haplar ya bir Yükselen tarafından yapılmıştı ya da bir Yükselenin Ruh Kalbindeki enerji zorla çekilip kullanılmıştı.

 

Onlar ilk yolun kullanıldığını düşünürlerken Paul’ün asıl yaptığı şey sahip olduğu Ruh Kalplerindeki enerjiyi kullanarak bu altı hapı oluşturmaktı. Maksimum gücü bu savaşta işine yaramayacaksa o zaman yalnızca maksimumu aşan bir güce ulaşması gerekiyordu.

 

Gulp!

 

Altı hapı birden yutan Paul’ün vücudu birden titremiş ve gözbebekleri anında küçülmüştü. Boynundaki damarlar birden belirgin bir hâle geçerlerken vücudundaki mana tamamen sarsılmaya başlamışlardı.

 

“Vahşet Hapları… Gerçekten de işe yarıyorlar…”

 

Kendi kendine hafifçe mırıldanan Paul acıya direnirken gülümsüyordu. Vahşet Hapları ölüm cezası olan mahkumlara işkence etmek ve idam zamanından önce güçlerini zayıflatmak için kullanılan bir haptı. Ancak bu hapın zayıflatma etkisinden önce kullanan kişiyi tamamen çıldırttığı bir zaman olurdu ve bu zamanda kişinin gücü birkaç kat artabilirdi.

 

Bu Vahşet Haplarının altı farklı türü vardı ve Paul az önce hepsini aynı anda kullanmıştı. Gücü kesin bir şekilde katlanmıştı ama alacağı geri tepme de oldukça büyük olacaktı…

 

“Saf Güç… %120!”

 

Aynı anda gözlerinde bir parıltı beliren Paul’ün vücudu dikleşmiş ve aurası keskinleşmişti. Eskiden sahip olduğu gücün %90’ını kullanabiliyordu ve bu oldukça iyi sayılırdı ancak son çalışmalarıyla bu miktarı artırıp sınırını aşabilmişti. Artık %120 gibi bir miktarı kullanabiliyordu!

 

Ve konu Paul’ün gücü olduğunda bu %30’luk artış kesinlikle normal bir artış değildi.

 

“Hahaha… Artık dövüşebiliriz. Hadi ama, orada gizlenmeyin de öne çıkın. Teker teker sizi bulmakla uğraşmak istemiyorum.”

 

Paul gerçekten de teker teker bütün Yükselenleri bulup avlamakla uğraşmak istemiyordu. Bu gücünü ne kadar daha sürdürebileceğinden emin değildi ve yalnızca ordunun tamamı yok olana kadar zaman kazanması gerekiyordu. Eğer Yükselenler ona aynı anda saldırırlarsa o zaman bu onun yararına olurdu.

 

“Gidelim.”

 

Gizlenen Yükselenler Fabian’ın emrini beklemeden birlikte hareket etmiş ve ileriye doğru saldırmışlardı. Onlar anında Paul’ün vücudunun çevresini sararken gökyüzündeki Fabian hemen arkasında duran Teru’yu durdurmuş ve derince iç çekmişti.

 

“Şu an saldırmak için iyi bir vakit değil.”

 

“Ama neden lider!? Kullandığı ilaçlar Vahşet Haplarıydı. Bir süre sonra çıldıracak ve aklını kaybedecek. Bu ona saldırmak için en iyi zaman olmazdı.”

 

Teru bu soruya olumlu bir cevap beklerken Fabian’ın başını iki yana sallamasına şaşırmıştı.

 

“Anlamıyorsun, Teru. Gerçek bir delinin daha fazla çıldırmasını en güçlü, en şeytani hap bile sağlayamaz.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44293 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr