437.Bölüm - Bir Koz

avatar
5954 21

Kara Büyücü - 437.Bölüm - Bir Koz


437.Bölüm – Bir Koz

 

Parlak sarı toprak alevleriyle kaplı vücudunun üzerinde Paul’ün grubunu taşıyan Kardias oldukça hızlı bir şekilde nehrin kesişim noktasına ilerlerken Guren Ailesinden ve Kara Vadiden birçok grup oraya çoktan yaklaşmışlardı.

 

Guren Ailesinden birçok kişi zaten oradaydı çünkü kesişim noktasındaki uçan arenanın kurulumu için onlara ihtiyaç duyulmuştu. Arenanın güvenliğini incelemek için Kara Vadi de kendi tarafından kişileri gönderseler de sayıları Guren Ailesinin üyelerine göre azdı.

 

Ama o anda bunun pek bir önemi kalmamıştı. Çünkü asıl savaşın zamanı gelmişti. İki grubun da üyeleri toplanıyorlardı ve sayılar değil, kişiler önemli olacaktı.

 

O anda Tena ve Hela kıtalarından yaklaşan iki büyük grup da arenanın özel bölgelerine inişlerini yapmışlardı. Onları karşılayan üyeler onları arenanın merkezine getirdiğinde, iki grup karşılaşmıştı.

 

Hela Kıtasından gelenlerin başında Shuan vardı. Arkasında ise dört kişi vardı. Bunlar Alev, Su, Toprak ve Rüzgar ejderleriydi. Gelişimleri artmış olan bu yaşlı adamlar o anda güçlü silahlarla donanmışlardı ve özgüvenle dolulardı. Daha önceden Paul ile olan dövüşleri mağlubiyet ile sonuçlansa da o dövüş bir ölüm-kalım dövüşü olmadığı için tüm yetenekleri kullanılmamıştı. Ama şimdi, istedikleri gibi dövüşebilirlerdi.

 

“Shuan Yera, her zamanki gibi siyahlara bürünmüşsün bakıyorum. İç dünyanın kirliliği zaten yetmiyor mu?”

 

Kara Vadiden gelen kişileri öfkelendiren bu sözler arenanın diğer tarafından gelen bir kişiden gelmişti. Üzerinde beyaz bir cübbe olan orta yaşlı bir adam arkasında Lord seviyeli gelişime sahip olan dört kişiyle ilerlerken yüzünde sakin bir ifade vardı. Adamın oldukça çekici bir görüntüsü vardı ve etrafa yaydığı aura onun asilliğini belli ediyordu.

 

“Adalius Guren, iç dünyanı saklamak için beyazlara bürünen birinden bu sözleri duymayı istemiyorum. Yani kapa çeneni.”

 

Shuan sert sözler söylese de tonu hâlâ yumuşaktı. Ama iki taraf da bu iki adam arasında kolay kolay çözülemeyecek bir dava olduğunu biliyordu. Birbirlerine olan ve sakin görülen bakışları ortamda anormal bir baskının oluşmasına neden oluyordu.

 

“Bu sene güvenebileceğin bir kişi yok, Shuan. Alicia’nın senin her bir astını ezeceğini biliyorum. Ve ben, seni bizzat ezeceğim.”

 

“Hah, güzel hayal yaşlı adam. Ama gerçekçi olalım, beni yenecek güce sahip olmadığını ikimiz de biliyoruz.”

 

Shuan’ın sözlerinin üzerine Adalius’un yüzü bir anlığına sertleşmişti. Aslında o anda bile karşısındaki adamı yenebileceğinden emin değildi. Ayrıca onunla hemen savaşmak da istemiyordu. Ama arkasındaki grubun özgüveninin sarsılmasını istemiyordu.

 

“Elimi zorlama, Shuan Yera.”

 

“Lütfen…”

 

Shuan hafifçe mırıldandıktan sonra gözleri birden tamamen açılmış ve aurası etrafa yayılmıştı. Aynı anda, vücudunda hafif siyah lekeler belirmişti.

 

“Lütfen elini zorla, Adalius. Tüm stresimi savaşta atalı uzun zaman oldu…”

 

Shuan’ın her sözü Adalius’un zihnine vuran bir çekiç gibiydi. Özgüveni kısa bir sürede parçalanan Adalius vücudunu saran aurayı hissederken avcıya bakan bir avı andıran gözlerini Shuan’a dikmişti. Sırtından terler akıyordu.

 

Ancak o sırada, Shuan’ın aurasını dağıtan bir enerji dalgası onu ve tüm Işık Grubu öğrencilerini sarmıştı.

 

“Shuan Yera, daha dövüşler başlamadan böyle bir saygısızlık yapıyorsun demek. Karanlıkta saklanan ve pisliklerde yaşayan birinden daha fazlası beklenemezdi.”

 

Kara Vadiden gelen kişiler öfkeli gözlerini sesin sahibine döndüremeden önce birden parlak alevlerle kaplı bir canavar Işık Grubunun bölgesine inmişti. Bu canavarı gören birçok kişinin gözleri şaşkınlıkla açılmışlardı.

 

“…Anka Kuşu! Bu bir Anka Kuşu!”

 

Kırmızı tüylere sahip olan Anka Kuşu etrafındaki herkese mağrur bakışlarını gösteriyordu. Aurası bir Lord’unkine eşitti ve gücünün zayıf olmadığı belliydi. Ama az önce konuşan kesinlikle o değildi.

 

O sırada sesin sahibi olan genç kız Anka Kuşunun sırtından yere inmişti. Arkasında astlarıyla birlikte Adalius’un yanına doğru yürüyen bu genç kız saf beyaz uzun saçlara ve parlak sarı renkteki gözlere sahipti. O kadar güzel bir yüze sahipti ki Kara Vadiden birkaç kişinin kalpleri onun düşman olduğu gerçeğini bilmelerine rağmen atmıştı.

 

“Alicia, Klan Lideri Adalius’u selamlar.”

 

Genç kız Adalius’a bir selam verdikten sonra onun yanında durmaya devam etmişti. Bu Adalius’un yüzünde bir gülümseme açmasına neden olmuştu. Shuan’a yeniden bir bakış atarken vücudu direkt olarak dikleşmişti.

 

“Ne düşünüyorsun Shuan? Sence Alicia tüm Kara Vadi’yi ezmek için yeterli mi?”

 

Adalius’un bu sözleri üzerine Kara Vadi’den gelenlerin yüzleri buruşmuştu. Ejderlerin bile yüzleri hafifçe kararırken Shuan sakin bir ifadeyle Alicia’ya bakmıştı.

 

“Demek çoktan Lord seviyeye ulaştın ha? Eh, Guren Ailesinin en büyük dâhisinden de başkasını beklemezdim. Şimdi etki alanlarını gerçekten merak ediyorum, biliyor musun?”

 

Shuan’ın sözleri üzerine Adalius anında Alicia’nın önüne geçmişti. Alicia Lord seviyesine adım atmış olsa da İmparator seviyesindeki Shuan’la dövüşebilecek gücü yoktu. Eğer Shuan ani bir saldırı yapmaya karar verirse Alicia kesinlikle ölürdü ve bir dâhiyi kaybetmek istemiyordu.

 

Ama Alicia onu hafifçe ittirmiş ve önüne geçmişti. Gözleri Shuan’ın gözleriyle kesişirken yüzünde herhangi bir ifade belirmiyordu.

 

“Etki alanlarımı savaştayken göreceksin, Shuan Yera. Ve onları iyice aklına kazıyacaksın. Çünkü astlarını tamamen katleden bir şeyi unutacağını sanmıyorum.”

 

Alicia sözlerini söyledikten sonra yeniden geri çekilmişti. Aynı anda, Shuan’ın yüzünde bir gülümseme açmıştı. Alicia Guren, güçlü ancak soyundan gelen mağrur bir pozisyona sahip bir kadındı. Normal bir zamanda, onunla dövüşmek Kara Vadi için oldukça büyük kayıplar vermek anlamına gelebilirdi.

 

Ama o anda Shuan kendisine, daha doğrusu bir başkasına, güveniyordu. Alicia’nın Kara Vadi’yi ezmesi mümkün olmayacaktı.

 

“Fazla yükselmesen iyi olur, çünkü düştüğün zaman canın yükseldiğin kadar acıyacak.”

 

Shuan’ın bu sözleri geriye çekilmiş olan Alicia’nın gözlerinde bir savaş isteği uyandırsa da kendisini tutmuştu. Alicia aptal bir gelişimci değildi. Bir İmparator ile dövüşemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden geride kalmıştı. Gururu yerinde olsa da hayatının önemini biliyordu.

 

“Adalius, bana bir soru sormuştun değil mi? ‘Sence Alicia tüm Kara Vadi’yi ezmek için yeterli mi?’ Yanlış hatırlamıyorsam soru buydu. Bana göre, yeterli değil. Çünkü benim de elimde bir koz var.”

 

Shuan’ın bu sözleri Işık Grubundan gelenlerin yüzlerini buruşturmalarına neden olurken Shuan birden arkasını dönmüştü.

 

“Ve bu koz burada.”

 

Bir anda, güçlü bir aura tüm alanı sarmış ve hangi gruptan oldukları fark edilmeksizin herkesin hafifçe titremesine neden olmuştu. Kan soylarının korkuyla dolduğunu hisseden Alicia ve Adalius kaşlarını çatarlarken birden devasa bir figür Kara Vadi’nin kısmına inişini yapmıştı.

 

Baştan aşağıya toprak alevleriyle kaplı olan bu kaplumbağa benzeri bir canavarın görüntüsü herkesi meraklandırmıştı. Daha önce hiç böyle bir kaplumbağa görmemişlerdi. Bu nedenle görüntüsü şok ediciydi.

 

O sırada, kaplumbağanın başı eğilmiş ve birkaç figür oradan inmeye başlamışlardı. En arkada, tamamen kan kırmızısı kıyafetlerin içinde duran bir mızrak kullanıcısı vardı. Onun önünde sırasıyla alev kırmızısı ve mavi kıyafetlerin içinde, belirgin bir şekilde sırasıyla alev ve buz tekniklerinde çalışan bir erkek ve bir kadın vardı. Onların önünde ise üç kişi vardı.

 

Bu üç kişiden ortada kalan gri saçlı ufak bir kızdı. Bu kızın bir yanında kısa boylu güzel bir kadın varken diğer yanında uzun siyah saçlara ve kızıl gözlere sahip bir kadın vardı.

 

Ve hepsinin önünde, korkutucu auranın sahibi olan adam yürüyordu. Siyah saçları arkadan kırmızı bir bantla bağlanmıştı. Tüm kıyafetleri siyahtı ve derisinin göründüğü yerler yalnızca boynunun üstü ve elleriydi. Kan kızılı gözleri etrafı incelerken baktığı herkes istemsizce titriyordu.

 

Genç adam yavaş adımlarla Shuan’a ilerlerken karşı tarafa bir bakış atmış ve Adalius’un anında kendisini hazırlamasına neden olmuştu. O anda neden bu kadar korktuğunu kendisi bile bilmiyordu. Bu genç adamın yalnızca bir Büyük Aziz olduğunu aurasından anlayabilmesine rağmen ürküyordu!

 

“Paul Veussia, Kara Vadi Kralı Shuan Yera’yı selamlıyor.”

 

Paul eğilmemişti veya bir seremoni gerçekleşmemişti. Yalnızca basit bir selam vermişti. Shuan da yalnızca başını sallamış ve Paul’ü yanına çağırmıştı. Paul onun yanında durduğunda, karşı taraftaki Adalius’a alay dolu gözleriyle bakmıştı.

 

“Dediğim gibi, bir kozum var Adalius.”

 

 Güncelleme: Savaşı toplu atıcam o yüzden birkaç gün bölüm gelmeyecek haberiniz olsun.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44297 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr