420.Bölüm - Gerçek Toprak Ejderhası (2)

avatar
5320 21

Kara Büyücü - 420.Bölüm - Gerçek Toprak Ejderhası (2)


Mutlak Döngü Kılıcı, 7 farklı yasa enerjisini içinde barındıran bir birleşimdi. Katliam ve Barış yasalarıyla yüksek bir sağlamlık kazanan kılıç enerjisi kılıç yasaları ile keskinleşiyordu. Müzik Yasaları kılıcı daha hayali bir forma geçirirken Yaşam, Ölüm ve Kan yasaları kılıcın içindeki enerjiyi sürekli bir döngüye sokuyorlardı.

 

Doğ, yaşa, öl. Bu kılıç bu döngüyü bir saniye içinde birçok kez tamamlıyordu. Ortaya çıkan şey ise her hayat süresinde biriken güçtü. Mutlak Döngü Kılıcının özelliği buydu. Savaşta ne kadar uzun süre kullanılırsa o kadar güçlenirdi. İlk gücü ise Paul’ün saf saldırı gücüne eşit olurdu.

 

Yani o anda bile oldukça yüksek bir güce sahipti.

 

“Rooaaarrr!!!”

 

Güçlü bir kükreyiş duyulsa da bu kükreyiş Terra’ya ait değildi. Aksine, Paul’ün yanında olan Vifre’den geliyordu. Vifre Paul’ün amacını kavradığında saldırmak için geri çekilmemişti. 9.Seviyeli bir çağrılmış canavar olarak bir bilinci olmasa da basit hislere sahipti. Aynı şekilde, ölüm korkusuna da sahip değildi. Bu yüzden oldukça güçlü bir asker sayılabilirdi.

 

“Sahte bir ejderha bile olsan kralına karşı gelemezsin. Kan soyuna sahip olmaman sana emir vermemi engellese de gücün bana yara vermek için yeterli değil.”

 

Terra tek bir bakışla Vifre’nin bir çağrılmış varlık olduğunu anlayabilmişti. Ejderhaların arasında bir kral sayılsa da mananın hatıralarından oluşan bir çağrılmış varlığın üzerinde kan soyunun herhangi bir etkisi olmayacağını biliyordu.

 

Ama Vifre’yi gerçek bir düşman olarak görmüyordu. O anda gözü hâlâ Paul’ün üzerindeydi. Paul’ün kılıçlarını saran enerjilerin gitgide daha tehlikeli bir hâl aldıklarını hissedebiliyordu. Artış yavaştı ama hislerinden kaçamamıştı. Üst üste gelen garip saldırı yöntemleri ve değişebilen bu kılıç enerjisi Terra’nın merakını uyandırıyordu.

 

Ancak Terra’nın görevi rakibini yenmekti. Bunu biliyordu ve kendisini geri tutmayacaktı.

 

“Kan Kanatlı Anka, şimdi sana bir Gerçek Toprak Ejderinin ırksal yeteneğini göstereceğim.”

 

Irksal yetenek, ırka bağlı olarak kullanılabilen yetenekti ve Paul’ün Katliam Manası ile Yüce Ruhun Yıldız Mührü bunlara dahildi. Peki ya Gerçek Toprak Ejderlerinin ırksal yetenekleri nelerdi? Paul bunu merak etmiyor değildi.

 

“Ejderha Kralın Hükmü.”

 

Terra Paul’ü uyarırcasına yeteneğin adını sesli bir şekilde söylediğinde birden Paul üzerine bir yükün çöktüğünü hissetmişti. O anda alevlerini kullanarak Terra’yı sarmaya çalışan Vifre’nin alevleri birden dağılmış ve vücudu Paul’ün yanına kadar geri fırlatılmıştı. Estes en başından beri Paul’ü korumak için onun yanında kaldığından o hareket etmemişti.

 

Bir anda, Terra’yı merkezine alan kilometrelerce büyüklükteki bir alan garip bir aurayla dolmuştu. Bu aurayı tanımak başkaları için zor olabilse de Paul için hiç de zor olmamıştı.

 

Paul daha önce İnfirmi’yle dolaşırken de bu hafif aurayı sezmişti. Bu aura Ejderhanın kan soyundan geliyordu ve Terra’dan yayılan bu kan soyu aurası en saf durumundaydı. O anda neden Terra’nın ırkının başında ‘Gerçek’ sıfatının olduğunu anlayabilmişti.

 

En saf ve sahi ejderha kan soyuna sahip olanlar, Ejderha Krallarıydı. Onların aurası düşük ırkların canını almaya bile yetebilirdi.

 

Ama bu Paul’ü baskılamak için yeterli değildi.

 

“Screee!!!” (Soran vardı alın burada Scree :D)

 

Kan Kanatlı Anka kan soyunun aurası salınıp Ejderha Kralın Hükmünün oluşturduğu devasa alanda Paul’ü koruyan küre şeklinde bir alan oluştururken Paul Terra’nın ırksal yeteneğinin yalnızca bu aurayı bir alana yaymak olmadığını fark etmişti. O anda, onlarca ışıktan figür alanın içinde belirmişlerdi.

 

Bu figürlerin üzerlerinde ağır zırhlar olsa da baş kısımları açıktı. Yüzleri illüzyon ve gerçeklik arasındaki garip, sisli bir formdaydı. İlk başta insan gibi görünseler de sırtlarından çıkan ejderha kanatları onların insan olmadıklarını kolayca kanıtlıyordu.

 

“Bunlar…”

 

“Özel adlarıyla, Salveranlar. Daha açık olmam gerekirse ejderha-insan melezleri. İnsan ırkının yüksek yeteneğine ve ejderha ırkının uzun yaşamına sahip olan varlıklar. Gelişim hızları normal insanlar kadar hızlı değil ancak savaş güçleri çok daha yüksek.”

 

Terra açıklamasını bitirdiğinde çoktan on bin kişilik devasa bir Salveran ordusu toplanmıştı. Bu Salveranlar tek başlarına o kadar güçlü görünmeseler de on bin kişilik bir ordu kurduklarında tek başlarına bile oldukça tehlikeli olabilirlerdi. Onları destekleyen Terra da düşünüldüğünde toplam savaş güçlerinin ne kadar yüksek olduğu anlaşılabilirdi.

 

“Vifre, Estes, Salveranlarla siz ilgilenin.”

 

Paul ikiliyi kendisine yardım etmeleri için çağırsa da o anda Terra’yla birebir dövüşmekten başka şansı yoktu. O anda bir şekilde rakibini yenmesi gerekecekti.

 

“Ölümün Sisi. Katliam Manası. Barış Manası.”

 

Sırasıyla gri, kırmızı ve beyaz renklerde olmak üzere üç farklı sis tipi Paul’ün vücudundan ayrılırken Terra ağzını sonuna kadar açmıştı. Saldırıya hazırlandığı belliydi ve Paul bunu görebiliyordu. Ama o anda karşı saldırı yapabilecek savaş gücüne sahip değildi.

 

Vifre ve Estes Salveranlarla ilgilenebiliyorlardı. O da bir süre dayanmalıydı. Eğer dövüşü iyice uzatabilirse Mutlak Döngü Kılıcı yeterince güç toplayabilirdi.

 

Bu yüzden bir kez daha, daha önce denemediği bir büyüyü kullanacaktı.

 

“Aşılmaz Kale.”

 

Bir anda, Paul’ün aurasının oluşturduğu küre şeklindeki alan tamamen sislerle çevrelenmiş ve sisler yavaşça katılaşmaya başlamışlardı.

 

En sonunda orada bir küre oluşmuştu. İçinde beyaz ve kırmızı enerji kanallarının bulunduğu bu gri kürenin dış yüzeyinde bazı yerlerde dikenler vardı. Defansif bir teknik olduğu belliydi ama nedensizce oldukça tehditkâr bir görünüşe sahipti.

 

“Hmph. Olacak şeyi geciktirmekten başka bir şey yapmıyorsun.”

 

Ejderha Kralın Hükmünü aktifleştiren Terra’nın kanındaki gurur uyandığından eski sabırlı ruh hâlinde kalması imkansızdı. Toprak manasındaki kavrayışı bunu değiştirmiyordu. Rakibinin saldırmak yerine defansa geçmesi onu öfkelendirmişti.

 

“Aşılmaz Kale demek. Bakalım ne kadar güçlüymüş.”

 

Terra konuşmayı bitirdiği anda kanatları iki yana açılmış ve boynundaki ruh kafesi hafifçe parıldamıştı. Sonrasında, altın renkli alevler Terra’nın tüm vücudunu sarmaya başlamışlardı. Yavaşça, altın renkli bir formasyon Terra’nın olduğu yeri sarmalıyordu.

 

Tüm bu altın alevler Terra’nın etrafına yayılsalar da özellikle yoğun oldukları yalnızca dört yer vardı. Bu dört yerde de güneş benzeri dört küre oluşmuştu. Bu güneşlerin boyutları yavaş yavaş büyüyorlardı.

 

“Dört Bin Güneş Işını!”

 

Formasyon harekete geçtiği anda güneş şeklindeki alev topları dağılmış ve her birinden bin adet hareketli ışın Paul’ün Aşılmaz Kalesine doğru hareketlenmişti. Her bir ışın içinde dağıtması zor yüksek bir ısı taşıyordu. Hareket hızları gözle takip edilemeyecek kadar hızlıydı!

 

Normalde, bu saldırıların yalnızca dörtte biri kolayca gerçek bir kaleyi, hatta koca bir şehri yok edebilirlerdi. Ancak Terra Paul’ün içine çekildiği bu ‘Aşılmaz Kale’ büyüsünün ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordu ve Paul bu büyüye güvendiğine göre zayıf olmayacağını düşünmüştü. Bu yüzden enerjisini harcayıp dört bin ışını oluşturacak dört güneş oluşturmayı seçmişti.

 

Ancak onu şok eden bir şekilde, büyülü ışınlar kürenin duvarlarıyla temasa geçtikleri anda küre dağılmış ve etrafa üç renkli sis yayılmıştı. Aşılmaz sıfatını adında barındıran bu kale aslında herhangi bir koruma gücüne sahip değildi!

 

“Neden? Ah!”

 

Terra en başta şaşırsa da sonrasında Paul’ün kürenin içinde olmadığını ve her saldırısının boşa çıktığını fark etmişti. Peki Paul neredeydi? Onu yalnızca o anda sezebilmişti.

 

Karanlık sis formundan çıkan Paul Terra’nın başının hemen altında belirmişti. Aşılmaz Kale büyüsünü oluşturduktan hemen sonra Kutsal Karanlık Fiziğinin yeteneğiyle karanlık formuna geçen Paul Terra’ya yaklaşmıştı. Sonrasında ise saldırısını yapıp enerjisini harcamasını beklemişti.

 

O anda sağ elindeki Bin Şeytan Kılıcını Mutlak Döngünün renk değiştiren enerjisi sararken sol elindeki Keln’i saydam bir enerji sarmalıyordu.

 

“Bir!”

 

Paul Bin Şeytan Kılıcını savurduğu anda kılıç ve kılıcı saran keskin kılıç enerjisi Terra’nın boynunun altındaki diğerlerinden daha farklı duran bir pula denk gelmişti. Rastlantı mıydı? Değildi. Bu pul, ejderhaların en büyük zayıf noktası ve zihin durumlarının asıl tetiği olan ters pullarıydı.

 

“Roar! Sen!”

 

Ters pulu saldırıya uğrayan Terra öfkeyle bağırırken Paul’ün yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. O sırada Terra pençesini kaldırıp saldırmaya çalışsa da bunu yapamamıştı.

 

Şaşkınlık ve öfke karışımı bir ifadeye sahip bakışlarını indiren Terra pençelerinin daha önceden dağılan Aşılmaz Kalenin sisleri tarafından yere sabitlendiklerini fark etmişti.

 

“Aşılmaz Kale ismi defans gücü yüzünden verilmedi. Fazla defansif bir dövüşçü değilimdir. Bana göre, rakibi kısıtlamak ve saldırmak daha iyi bir defans yolu.”

 

Paul sözünü bitirdiğinde Keln hızla ilerlemeye başlamıştı. Keln hareket ettiği anda onu saran enerjiyi hisseden Terra’nın vücudu anında sarsılmış ve birden tüm öfkesi dağılmıştı.

 

“Pekâlâ, yeterince uzun yaşadım sanırım.”

 

O saldırıdan kurtulma imkânı olmadığını biliyordu.

 

“Varlığın Özü!”

 

Keln ileriye, havaya doğru saplandığı anda saydam bir enerji kılıcı terk etmiş ve hızla Terra’ya doğru ilerlemişti. Bir anda Terra’nın vücuduna ulaşan kılıç saldırısı ejderhanın vücuduyla temasa geçtiği anda Terra’nın devasa vücudu değişmeye başlamıştı.

 

Birkaç saniye içerisinde, devasa ejderin vücudu tamamen havaya dönüşmüş ve dağılmıştı. Arkasında bıraktığı tek şey ise parlak kahverengi renkteki ruh kafesiydi.

 

“Haah…”

 

Derin bir nefes alan Paul anında zemine inerken Vifre ile Estes onun vücuduna geri dönmüşlerdi. Terra öldüğü için onun alanı da dağılmış ve Salveranlar yok olmuşlardı.

 

Etrafındaki manzaranın yavaşça değişmeye başladığını fark eden Paul hızla ileri atılmış ve Terra’nın ruh kafesini boyutuna depolamıştı. Böyle nadir bir eşyayı burada bırakmaya hiç niyeti yoktu!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr