415.Bölüm - Kapıdan Geçiş

avatar
5371 21

Kara Büyücü - 415.Bölüm - Kapıdan Geçiş


[YN]: Bölümü cidden epey yorum yapan ve Swagnamenite olarak ithaf etmemi isteyen arkadaşa ithaf ediyorum :D

 

“Haha, Bay Paul oldukça direkt bir kişi gibi görünüyor. O halde ben de direkt olayım. Sizi Kara Çelik Küresine sokmayacağım.”

 

Birinci rahat bir şekilde konuşsa da sözleri Paul’ün gözlerinde bir anlık sarsıcı bir ışıltının belirmesine neden olmuştu. Ancak kendisini anında sakinleştiren Paul derin bir nefes aldıktan sonra kızıl gözlerini Birinci’ye çevirmişti. Gözlerinde Birinci’yi şaşırtacak bir şekilde tam bir sakinlik vardı.

 

“Hiç öfkelenmedi mi? Bu şaşırtıcı.”

 

Birinci garip bir şekilde gülümsedikten sonra kendi düşüncelerini düzenlemişti. Plana göre, o anda Paul’ün öfkeyle onu sorgulaması gerekiyordu. Kendisi de ona bir şekilde nedenini anlatıp hazinelerle giriş şansını karşılayacaktı. Ancak bu hiç beklediği gibi ilerlememişti.

 

O anda Paul yalnızca ona bakıyordu. Sessizdi ancak kızıl gözlerinin derinlerine bakan Birinci istemsizce titriyordu. O anda yaptığı şeyin doğruluğunu düşünmeye başlamıştı.

 

“Neden olduğunu açıklamayı düşünüyorsundur umarım.”

 

Paul saygısını bir köşeye bırakıp sert bir sesle sorduğunda Birinci istemsizce derin bir nefes çekmişti. Evet, Paul gibi birisi bile böyle bir sonuçta tamamen sakin kalamazdı. Bir şekilde olaydan kayıp vermeden kurtulma şansı vardı.

 

“Bay Paul, eğer vazgeçerseniz size-”

 

“Sana ‘neden’ dedim yaşlı adam. Ne vereceğini sormadım. Şimdi konuş.”

 

Paul’ün soğuk sesi onun sözlerini kestiğinde Birinci de hafifçe öfkelenmiş ve elini masaya koymuştu. Ancak aynı anda, birden üzerine daha önce hissetmediği bir basınç çökmüş ve tüm öfkesini buharlaştırıp uçurmuştu.

 

“Hah… Bay Paul, size gerçeği söyleyeceğim. Kara Çelik Küresi sık sık açılsa da açılan kırıkların gittikleri yerler asıl önemli olan şey.”

 

Birinci derin bir nefes alıp konuştuktan sonra sakinliğini geri kazanmış ve devam etmişti.

 

“Normalde, bir kırık sizi içeride rastgele bir yere atabilir. Gidilecek olan yerdeki enerji çeşidi ise kapıdaki renklere bağlıdır. Ancak şu anda kapı her renkte parlıyor ve bunun tek anlamı gittiği yerin inanılmaz bir hazine veya varlık saklaması.”

 

“Bay Paul, bunun bencilce olduğunu biliyorum ancak siz dışarıdan gelen birisi sayılıyorsunuz ve böyle bir varlık varsa önce kendi öğrencilerimi göndermek isterim. Şehrin en kuzeyinde, en yetenekli öğrencilerin bulunduğu bir okulum var ve aralarında iki tanesi özellikle yetenekli. Açılan kapı iki kişilik ve o ikisini göndermeyi planlıyorum.”

 

Birinci bunları söyledikten sonra Paul gözlerini kapatmıştı. Birinci’nin gözlerinde düşünüyormuş gibi görünüyordu ancak o anda yaptığı şey mana akışını gizli bir şekilde sızdırmaktı. Bu mana akışı kısa bir sürede odanın dışında toplanacak ve ölüm meleği benzeri bir figürü oluşturacaktı!

 

Özel bir varlık? Paul bunun Terravan olduğu konusunda %80 emindi. Elbette böyle bir şansı kaçıramazdı. Birinci’nin konuşarak bunu çözmeyeceğini de bildiğinden direkt olarak kendi yollarına başvurmayı seçmişti.

 

Yaklaşık 15 dakika boyunca sessiz kalan Paul gözlerini bir kez daha açtığında Birinci heyecanlanmıştı. Aslında öğrencileri çoktan hazır bir şekilde bekliyorlardı ve Paul’ün onayı geldiği anda Kara Çelik Küresinin girişine doğru ilerleyeceklerdi. Hatta onayı almasa bile büyük ihtimalle onları gönderip sonradan Paul’ü bir şekilde karşılamaya çalışacaktı.

 

Ancak o sırada, odanın sıcaklığı birden düşmüş ve gri renkli Estes Paul’ün arkasında belirmişti. Bu Birinci’nin tüm vücudunun sarsılmasına yetmişti.

 

“Ö-Ö-Ö-Öl-”

 

“Birinci, göndereceğin kişilerden biri bu muydu?”

 

Paul hafifçe konuştuktan sonra Estes sol elini savurmuş ve gri sisimsi vücudundan iki kelle uçup masanın üzerine konmuşlardı. Bu iki kafa biri erkek diğeri kız olan iki genç cüceye aitti. İkisinin de ölmeden önceki ifadeleri şaşkınlık ve korkuyla doluydu.

 

“Ah! Sen!”

 

Kafaları gördüğünde öfkeyle ayaklanan Birinci Estes’in başını çevirmesiyle bir daha yerine oturmuştu. Bu Ölüm Meleği benzeri şey onu öldürebilecek kadar güçlü görünmüyordu ancak Paul’ün emrinde olduğu belliydi ve Paul’ün gücünden emin değildi!

 

Bu yüzden kendisini durdurmak zorundaydı. O anda Paul’ün de oldukça öfkeli olduğunun farkındaydı ve onunla dövüşürse sadece iki öğrencisini değil aynı zamanda tüm şehrini de kaybedebilirdi. O anda bu işten kazançlı çıkmasının imkansız olduğunun zaten farkındaydı.

 

“…Yalnızca Kara Çelik Küresinin girişine gitmen ve girmen gerekiyor. Gücünle kimse seni engelleyemeyecektir. Kapı açıldıktan sonra ilerlediğin anda başka bir yere ışınlanacaksın.”

 

Birinci öğrencilerinin kafalarına dokunarak onları boyut yüzüğüne çekerken Paul olduğu yerden kalkmıştı. Aynı anda, Estes de onun vücuduna geri dönmüştü. Zaten Birinci’nin yeterince korktuğunu biliyordu. Hem başından beri Kara Çelik Küresine kesinlikle gireceğinden emindi. Yani onunla daha fazla uğraşmasına gerek yoktu.

 

Paul hızla odadan kaybolurken Birinci istemsizce titremişti. Yüzüğündeki iki kafayı düşündüğünde, bu kafalardan birisinin kendisine ait olabileceği olasılık aklına geliyordu. O anda istemsizce bir rahatlık hissetmişti.

 

Ölen kişiler öğrencileri olsalar da kendisinin ölmesinden daha iyiydi!

 

 

Paul malikaneden ayrıldıktan sonra hızla Kara Çelik Küresine olan kapının bulunduğu yere doğru ilerlemişti. Uçarak gittiği için saniyeler içinde orada belirmesi girişi sarmalayan Büyük Usta seviyeli uzmanlara büyük bir şok vermişti.

 

Bu uzmanlar Paul’ü durdurmak isteseler de Paul anında üstlerine bir basınç uygulamıştı. Ruh gücünden oluşan bu basınç onlara zarar vermese de hareket etmelerini engelliyordu.

 

“Demek Kara Çelik Küresi’nin kapısı burası.”

 

Paul önündeki renk değiştiren işlemelere sahip siyah kapıyı yakından incelerken mırıldanmıştı. Kapının ardını ruh gücüyle hissedemiyordu. O anda kapının yapıldığı bu ‘Kara Çelik’ hakkında düşünmeye başlamıştı. Bu metalin kesinlikle normal bir şey olmadığına emindi.

 

Hayır, bu metal… Biraz tanıdık geliyordu.

 

“Araf Siyahmetali. Bu yerin içerisinde kesinlikle mühürlenmesi gereken şeyler var.”

 

O anda, Spadia birden konuşmuş ve Paul de başını sallamıştı. Önündeki bu kapı Araf Siyahmetalinden yapılmıştı. Dokunduğunda verdiği his Bin Şeytan Kılıcı ile aynıydı ve arkasından herhangi bir şey hissedilmiyordu.

 

“İyi, bu içeride iyi bir şeylerin olduğunu gösterir. Kim bilir, belki de kazanacağım tek şey Toprağın Kutsal Vücudu olmaz.”

 

Paul konuşurken mor bir sis vücudundan ayrılmış ve Amelia’yı dışarıya çağırmıştı. Zaten bir süredir bunu bekliyor olan Amelia ise sessizce Paul’ün arkasında duruyordu.

 

Amelia’nın üzerinde gözlerini gezdiren Paul onun tamamen donanımlı olduğunun farkındaydı. Tüm koruyucu eşyalarını ve tılsımlarını kuşanmıştı. Eğer bir şekilde Paul’ün korumasından ayrılsa bile hayatta kalabilirdi.

 

“Girelim.”

 

Paul hafifçe mırıldandıktan sonra iki eliyle kapıya doğru uzanmış ve anında iterek açmıştı. Kapı Paul’ün anormal fiziksel gücüyle bile içeriye doğru yavaşça açıldıktan sonra, Paul aslında bu yerin direkt bir giriş olmadığını fark etmişti.

 

O anda karşısında havada duran bir kırık vardı. Bu bir uzay kırığına benzese de o kadar büyük değildi ve kopmuş bir parça görünmüyordu. Daha çok bir çatlak denebilirdi.

 

Paul birkaç adımda çatlağa ulaştıktan sonra Amelia’yı beklemişti. Sonrasında ise bir kol boyundaki çatlağa bakarken Amelia’ya konuşmuştu.

 

“Amelia, bu yerin sonunda neler olacağını bilmiyorum ancak benden ayrılsan bile kendi güvenliğin konusunda dikkatli olmanı istiyorum. Anladın mı?”

 

“Anladım, usta.”

 

Amelia başını hafifçe salladıktan sonra Paul hafifçe rahatlamıştı. Sonrasında, kızıl gözlerinde kararlı bir bakış belirmişti.

 

Paul ve Amelia aynı anda ellerini çatlağa uzatmış ve dokunmuşlardı. Sonraki an, ikisi de göz önünden kaybolmuş ve kapının girişinde bekleyen cüce korumalar Paul’ün ruh gücünün yok olduğunu hissetmişlerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr