381.Bölüm - Semia'nın Gücü

avatar
5832 24

Kara Büyücü - 381.Bölüm - Semia'nın Gücü


Gruplar izleyici bölgesinde toplanmış bir şekilde arenada dövüşen kişileri izlerken Paul ellerini arkada birleştirmiş bir şekilde bekliyordu. Gözleri kapalıydı ve iyi incelenmezse ayakta uyuyor gibi görünebilirdi.

 

O anda Paul yalnızca sıralarını bekliyordu. İlk düşmanının kim olacağını merak ediyordu. Bu arenada yüzlerce farklı okuldan gelen liderler vardı ve her biri en az bir kez dövüşeceklerdi. Finale çıkan gruplar ise final dövüşü ile birlikte toplamda 8 kez dövüşmüş olacaklardı.

 

Öğrenci dövüşlerinin aksine bu dövüşler oldukça hızlı geçiyordu. Dövüşen kişiler birbirlerini bulmaklar veya puanlarla uğraşmıyorlardı. Direkt olarak karşı karşıya geliyor ve dövüşmeye başlıyorlardı. Genelde bir dövüş birkaç dakika içinde bitiyordu.

 

Arenadaki dövüş biterken taraflardan biri kazanmış ve diğer taraf lidere meydan okumadığı için kaybetmiş sayılmışlardı. Dövüşün tarafları arenanın izleyici kısımlarına çıkarken Shuan yüzünce bir gülümseme ile ayağa kalkmıştı.

 

“Sonraki dövüş heyecanlı geçecek! Kan Kızılı Saray’ın lideri Kara Kızıl Hükümdar, Paul Veussia. Astların ile birlikte arenaya ilerle.”

 

Parlak kırmızı yıldız işaretlerine sahip gözlerini açan Paul Shuan’a bir bakış attıktan sonra arenaya doğru süzülmüştü. Arkasındaki üçlü de onu takip ediyorlardı. Onların ilk dövüşleri etraftaki izleyicilerin de heyecana kapılmalarını sağlamıştı.

 

“Normalde güçlü kişileri son tura bırakmak bir turnuvadaki en normal yoldur. Ama bu biraz sıkıcı. Bu yüzden erkenden başlayalım. Alev Ejderi Vane! Astlarınla birlikte arenaya ilerle!”

 

Shuan gülerek konuşmayı bitirdiğinde tahtına geri oturmuş ve Yaşlı Alev Ejderi üç astıyla birlikte arenaya inmişti. O sırada Alev Ejderi adına yakışır bir şekilde etrafına yüksek güçteki alev manasını salıyordu. Normal izleyicilerin aldığı baskı oldukça yüksekti.

 

“En Büyük Kardeş, iyi bir dövüş olsun.”

 

Ancak yine de saygılıydı. Paul ona başını sallayarak cevap verdiğinde gülümsemiş ve astlarının arkasına çekilmişti. Aralarından hangisini göndereceği belirsizdi.

 

“Semia, ilk sen çık.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Semia sorgulamadan ileriye çıkarken Alev Ejderi de astlarından birisini öne yollamıştı. Bu kişi elinde mızrak tutan bir kadındı. Mızrağının ucu alevlerle kaplıydı ve kızıl saçları arkasından salıktı. Siyah gözlerinde ufak bir kibir görünüyordu.

 

“Saray Lideri…”

 

“Simon, sessiz ol ve Semia’yı izle. Eğer sen ona güvenmiyorsan bir sıkıntım yok gerçi.”

 

Simon endişeli bir tonla konuşmaya başladığı anda Paul cevabını söylemiş ve Simon bir anlığına donduktan sonra geriye çekilmişti. Semia’nın gücüne elbette güveniyordu. Yalnızca bir alev büyücüsüne karşı bir buz büyücüsünün dövüşmesinin mantıklı olduğunu düşünmüyordu.

 

Alev büyücüsü avantajda olmalıydı, değil mi?

 

“Merak etme. Donmuş Cennet Sanatı basit alevlerle dağıtılabilecek bir sanat değil. Benim kavrama seviyemdeki bölümü dağıtılabilir ama Semia’nın seviyesindekini dağıtmak hiç de kolay olmaz.”

 

Paul gülerek konuşurken oldukça ciddiydi. Kendisi bir süre önce Donmuş Cennet Sanatını kullanmayı kestiğinden gelişmeyi de kesmişti. Ama Semia bu tekniğin üzerinde gelişiyordu ve kavrama seviyesi çoktan Paul’ünkinin üzerindeydi.

 

Onun yarattığı buzulları normal alevler engelleyemezdi.

 

“Dövüş başlasın!”

 

Shuan sesli bir şekilde bağırdığı anda Semia bıçaklarını çekmişti. Buz mavisi bir parıltıyla kaplı olan bıçaklar onun ellerindeyken Semia’nın normalde soğuk olan aurası iyice soğuyor ve ölümün soğuğuna benzer bir soğukluğa ulaşıyordu.

 

Karşısındaki kadın ise tam tersi gibiydi. Mızrağının ucundaki alevler iyice canlanmış ve vücudunu da sarmaya başlamışlardı. O anda arena ikiye bölünmüş gibiydi.

 

Bir taraf, Semia’nın tarafıydı. Bu yer ölümün kol gezdiği soğuk topraklar kadar soğuk ve ölümcüldü. Normal kişilere içten içe bir korku yaşatıyordu.

 

Diğer taraf ise onlarca volkan ile çevrilmiş bir alan gibi sıcak, solunan havanın ciğerleri yaktığı bir bölgeydi. Normal bir insanın dayanması imkansızdı.

 

“Geliyorum!”

 

Kızıl saçlı kadın mızrağını sıkıca kavrayıp buzul alana doğru adım atarken vücudundaki alevler parlamışlardı. Alevlerin sıcaklığı soğuk havayı dağıtırken kadının yüzünde bir gülümseme vardı.

 

Biliyordu. Karşı taraf bir buz büyücüsü olduğu sürece ona karşı koyamazdı. En başından beri kazanacağını düşünüyordu.

 

“Donmuş Cennet Sanatı.”

 

Rakibinin hızla ona yaklaştığını gören Semia herhangi bir şekilde telaşlı görünmüyordu. Yüzündeki ifade her zamanki gibi sakin ve soğuktu. Ellerindeki bıçakları bıraktığında vücudundan yüksek miktarda buz manası yayılmaya başlamıştı.

 

“Tap! Tap!”

 

İki bıçak zemine düştükleri anda birden ayaklarından etrafa bir buz dalgası yayılmıştı.

 

“Buzul Mezarlık!”

 

Ayaklarından yayılan buzul dalga bir anda yükselirken Paul Simon ve Pisboğaz’ı alıp uçmaya başlamıştı. Alev Ejderi de geç kalmadan önce yanındaki iki astını alıp uçmayı başarmıştı.

 

Semia’nın büyüsü kilometrelerce alana sahip olan arenayı tek seferde dondurmuştu!

 

Donmuş tabaka oldukça yüksek soğukluktaydı ve her yer soğuk bir sis ile kaplanmıştı. Bu soğuk sis hızla hareket ediyor ve buzul tabakanın olduğu her yere yayılıyordu. Yani sis ile kaplanmayan herhangi bir yer kalmamıştı.

 

“B-Bu da ne!?”

 

Kızıl saçlı kadın şok olmuştu. Etrafındaki alevlerin sıcaklığı hızla düşerken söndüklerini hissedebiliyordu. Onlara hâlâ mana gönderiyordu ama büyüsü dayanamıyordu. Bölgenin soğukluğu fazla yüksekti ve soğukluk vücuduna işlemeye başlıyordu!

 

“Pes et. Eğer etmezsen, seni bitireceğim.”

 

Semia’nın sesi zihninde yankılanırken zemindeki buz yavaşça kadının botlarına tırmanmaya başlamıştı. Yalnızca botlar kaplanmış olsalar da kadının ayağı tamamen hissizleşecek kadar soğumuşlardı.

 

“Siktir! Alev Kalbi!”

 

Kadının tüm kıyafetlerindeki kızıl işlemeler parlarken birden saçları yerlerini parlak alevlere bırakmıştı. Gözlerinin içinde de alev topları görülebiliyordu. Vücudunun etrafındaki alevlerin gücü izleyiciler için bile belliydi. Zaten bu yüzden izleyicilerin çoğu şaşırıyordu.

 

“Neden!?”

 

Bu alevler bile, Semia’nın buzlarını çözemiyorlardı.

 

“Seni uyarmıştım.”

 

Semia’nın soğuk sesi sisin içinden yankılanırken kadının teni tamamen solmuştu.

 

“D-Du-”

 

“Buzul Tabut.”

 

Bir anda, buz zeminden dört duvar yükselmiş ve kadını sarmışlardı. Bu dört duvarın üst kısmı kapandığında ise içerideki kadın alevlerinin anında söndüklerini fark etmişti.

 

“A-ah…”

 

Bir ses çıkaramıyordu. Vücudu tamamen buzlarla kaplanmıştı. Gözlerinde korku ve pişmanlık belliydi. Eğer daha önceden kibirli olmayıp rakibin uyarısını dikkate alsaydı böyle bir durumda kalmazdı.

 

“İlk dövüşün kazananı, Kan Kızılı Saray.”

 

Shuan kadının hayat enerjisinin kesildiğini direkt olarak hissetmiş ve konuşmuştu. Bunun üzerine, havada süzülen Paul gözlerini sisin içinde Semia’nın bulunduğu yere çevirmişti.

 

“Semia, alanı düzelt. Cesedi teslim et.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Semia bir soru sormadan Paul’ün dediğini yapmıştı. O istediği anda, tüm alanı kaplayan buzul tabaka ayaklarının altına geri çekilmiş ve sis de dağılmıştı. Semia kendi ifadesiz yüzü ile olduğu yerde bekliyordu. Bıçakları ellerindeydi.

 

Karşı tarafta ise kadının donmuş cesedi duruyordu. Vücudunun etrafında hâlâ buz tabakaları vardı. Teni beyaza bürünmüştü ve gözleri açıktı. Üzerinde herhangi bir yara görünmüyordu. Gerçekten de soğukta donarak ölmüştü.

 

“Natasha!”

 

Alev Ejderi ve astları aşağıya indiklerinde aralarından birisi hızla koşmuş ve kadının cesedini kucaklamıştı. Uzun siyah saçlara sahip bu adamın gözlerinde hafif yaşlar vardı. Paul ona bir süre bakmış ve en sonunda Semia’yı yanına çağırmıştı.

 

“Üstat, lütfen benim dövüşmeme izin ver!”

 

Kadının cesedini kucaklayan adam Alev Ejderinin önünde diz çöküp başını yere sertçe vurduğunda Alev Ejderi başını sallamıştı. Astlarından birinin ölümü onun için de acılıydı. Natasha yetenekli bir kıdemliydi ve okulu için önemli sayılırdı.

 

“Polk, dikkatli ol. Karşı tarafın gücünden emin değilsen, direkt olarak saldırma. Natasha’yı sevdiğini biliyorum ama ölüme gidemezsin.”

 

“Biliyorum, üstat.”

 

Polk isimli adam bunu söyledikten sonra arenada yerine geçmiş ve belinde asılı olan kılıcını çekmişti. Gözlerinde öfkeli alevlerle Semia’ya bakıyordu ve onunla dövüşemeyeceğini bilse de sinirini bir başkasından çıkaracak gibi görünüyordu.

 

“Tch.”

 

Simon Polk’e bakarken rahatsız olduğunu belli eden bir ses çıkarmıştı. Paul ona bir bakış attıktan sonra Polk’e bakmış ve konuşmuştu.

 

“Simon, git.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Simon herhangi bir cevap vermemişti. Aslında, Paul onun yerine Pisboğaz’ı göndermek isteseydi dövüşmek için gönüllü olabilirdi. Bu adamın bakışlarını sevmemişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr