357.Bölüm - Saraya Dönüş

avatar
6123 19

Kara Büyücü - 357.Bölüm - Saraya Dönüş


Pura kıtasının büyük ormanlarının birinin üzerinde, siyah bir figür tek koluyla tuttuğu maskeli bir çocukla birlikte hızla uçuyordu. Bu figür Paul’dü ve kolunun altındaki kız ise Amelia’ydı.

 

Paul ve Amelia’nın karşılaşmasının üzerinden çoktan 5 ay geçmişti. Bu 5 ay içerisinde Paul Amelia’yı kaynaklarla geliştirmiş ve sürekli olarak onu güçlendirmişti. Kan İmparatorunun Şarap Kasesinde kendi kanıyla yaptığı ilaçla vücudunu geliştirmiş, sahip olduğu materyallerle büyüsünü güçlendirecek ilaçlar hazırlamıştı.

 

Amelia özel bir Mana Çekirdeğine sahipti. Spadia’nın sözlerine göre bu çekirdek ‘Alev-Su İmparator Mana Çekirdeği’ olarak biliniyordu ve belirtilen elementlerin ve alt elementlerinin büyülerinde güçlenme veriyordu. Bu nedenle Paul Amelia’ya bu elementlere uygun teknikler aktarmıştı.

 

O anda Amelia Yüksek Seviye bir Usta Büyücüydü. Aynı zamanda Paul gibi iki kılıç kullanarak Yüksek Seviye Usta Savaşçı seviyesine de çıkmıştı. Biraz geride kalan ruhu ise Orta Seviye Usta Bilgin seviyesindeydi.

 

Beş ayda böyle bir gelişme hızlı sayılabilirdi ama Paul’ün aktardığı kaynaklarla bu gelişim normal geliyordu. Bu nedenle Amelia daha fazla çalışmaya devam ederken Paul de onu destekliyordu.

 

O sıralarda Paul’ün vücudundaki yıldız enerjisi dağılmış ve bir kez daha güçlendirilmeye hazır olmuş olsa da Paul’ün o anda bir yıldız arama niyeti yoktu. Daha önceden kendisine koyduğu bir yıllık zaman bitmişti ve Kan Kızılı Saray’a geri dönmesi gerekiyordu. En sonunda, o yerin Saray Lideri kendisiydi ve her şeyi Simon ile Semia’ya bırakamazdı.

 

“Yaklaşıyoruz.”

 

Üç dağın etrafını saran ormandaki ölüm dolu aurayı hisseden Paul anında kendi vücudunu ve Amelia’nınkini kızıl bir sis hâlindeki katliam manasıyla sarmıştı. Amelia dışarıda olanları göremeyecek olsa da Paul o anda kolayca görebiliyordu.

 

“Neden o kadar kişi var orada?”

 

Sarayın durduğu dağları çeviren ormanın önünde onlarca kişiden oluşan bir grup duruyordu. Bu grubun önünde siyah bir maskeye sahip genç bir öğrenci vardı. Bu öğrencinin maskesi Paul’ün hazırladığı öğrenci maskelerindendi ve dış saraydan birisi olduğu belliydi.

 

Öğrenciden biraz uzakta, havada asılı olan kişi ise kısa siyah saçlara sahip bir adamdı. Yüzünde kan kızılı bir maske olan adamdan etrafa yayılan aura Aziz seviyesindeydi. Parlak alevlerden oluşan küreler vücudunun etrafında uçuşuyorlardı. Belinde bir kılıç asılıydı.

 

“Simon?”

 

Simon’ın Büyü ve Savaşçı seviyelerinde Aziz seviyeye ulaştığını gören Paul gerçekten şaşırmıştı. En son hatırladığı kadarıyla Simon yalnızca Usta seviyeli bir büyücüydü. Geçen bir yılda gerçekten şanslı şeyler yaşamış olmalıydı.

 

“İlk Kıdemli, lütfen izin verin klanımı dış saraya alayım. Hatta merdivenlerin başında olmaları bile yeterli! Lütfen!”

 

“Hmph!”

 

Siyah maskeli öğrenci tüm gücüyle bağırsa da Simon yalnızca soğukça homurdanmış ve tek elini belindeki kılıcına uzatmıştı.

 

“Sarayın kurallarına uymayan bir öğrencinin cezasını biliyor musun!? Saraya katılan bir kişi geçmişini geride bırakır. Aileni bırakmak istemesen de onları korumak için sarayı kullanamazsın. Öğrenci, sana son bir şans vereceğim. Aileni al ve başka bir yere götür. Yoksa Kan Kızılı Saray’ın yöntemleriyle cezalandırılacaksın.”

 

Simon’ın soğuk sesi konuşmayı bitirdiğinde Paul bile şaşırmıştı. Simon’ın bu kadar ciddi bir şekilde saraya bağlı olması elbette mutlu edici bir şeydi. Kurallara karşı gelmek ölüm demekti ve kendi tarafından bir öğrenciyi öldürmekte tereddüt etmeyeceğini belli ediyordu.

 

Paul Simon’ı bir kez daha dikkatle izlerken öğrenci dişlerini sertçe sıkıyordu. En sonunda, dayanamamış ve öfkeyle patlamıştı.

 

“İlk Kıdemli, gücünüz yüzünden size saygı duyuyor olabilirim ancak Kan Kızılı Saray’a katılmamın ve yardım istememin tek nedeni uzak krallıklara yolculuk etmek istemememdir! Benim ailemin bağlantıları bildiğinizden çok daha geniştir! Sizce herhangi bir kral veya imparatora zamanında erişebilecek olsam bu küçük okuldan yardım alacağımı mı sanıyorsunuz!?”

 

Öğrencinin gerçekten öfkelendiği belliydi ve aklına gelen ne varsa onu sıralıyordu. Ancak onun arkasındaki aile büyükleri de gururlu bir ifade gösterdiklerinden söylediklerinin tamamen yanlış olmadığı anlaşılabiliyordu.

 

Ancak Paul bunların hiçbirini umursamıyordu.

 

“Bu piç, benim kurduğum okula hakaret etti.”

 

Gözleri kısılan Paul içinde olduğu sis ile birlikte hızla hareket etmiş ve kalabalığın üzerinde belirmişti. İlk başta hiç kimse onu fark etmiş olmasa da ondan güçlü bir öldürme niyeti yayıldığında herkes onu fark etmişti. Simon da endişeli bir şekilde yukarıya bakıyordu.

 

Paul ayrıldığından beridir saray büyük bir tehlike içine girmese de yine de küçük güçlerin meydan okuduğu olmuştu ve onlarla ilgilenen kişi hep kendisi olmuştu. Bununla ilgili bir sıkıntısı yoktu ve savaş tecrübesi kazanmasını da sağlıyordu. Bu nedenle Semia’ya sormayı hiç düşünmemişti.

 

Ama o anda karşısındaki kişi her kimse onu deviremeyeceğini biliyordu. Yalnızca bu öldürme niyetinden aradaki fark belliydi.

 

“Simon, güçlenmişsin.”

 

O sırada, kızıl sisten soğuk bir ses yankılanmış ve aşağıdaki kalabalığı şaşırtmıştı. Ancak okulun öğrencisi olan çocuk ve Simon’ın maskeleri altındaki yüzleri değişmişti.

 

Öğrenci elbette İlk Kıdemlinin adını biliyordu ancak daha önce bu ismi çağırmaya cüret eden hiç kimseyi görmemişti. En azından, Cennet Grubunun İlk Kıdemlisi dışında kimse İlk Kıdemliye direkt olarak adıyla hitap etmezdi.

 

Şimdi böyle birinin çıkması içinde endişe ve korkunun belirmesine yol açmıştı.

 

Simon ise neşeliydi. Aklından ufak bir hesap yaptığında gerçekten de bir yılın geçmiş olduğunu fark etti. Paul’ün dönme zamanı gelmişti ve şimdi ortaya çıkması normaldi. Ancak sonrasında, birden kalbi soğudu.

 

Paul’ün verilen emirler konusunda katı olduğunu biliyordu. Sonuçta bu onun okuluydu ve az önce o kuralları biraz da olsa esnetmeye çalışmıştı. Eğer Paul bu çocuğun sözlerini duyduysa neler olacağını tahmin etmeye gerek yoktu.

 

“Gücüm yalnızca biraz yükseldi. Sizin yükselişinizle kıyaslanamaz bile.”

 

Simon bu sözleri pek söylemek istemese de Paul’ün Saray Lideri olarak tanınması gerektiğini biliyordu. Kendisi bir asttı ve övücü sözler kullanmak normaldi. En azından, başkalarının onları göreceği yerlerde böyle konuşmalıydı.

 

“Beni övüyorsun. Gücünün yükselme hızı cidden anormal. Semia da senin kadar güçlendi mi?”

 

Simon anında başını sallamış ve cevaplamıştı.

 

“Onun seviyesi benimkinin de üzerinde. Savaş anında ne olacağını bilmesem de en azından onunla bir süre dövüşebileceğimi düşünüyorum.”

 

‘Görünüşe göre Semia da boş durmamış.’

 

Paul içten içe düşündükten sonra gözlerini dışarıdaki öğrenciye çevirmişti. Aynı anda, öğrencinin yüzündeki siyah maske birden çıkmış ve havalanarak kızıl sise doğru fırlamıştı.

 

“Eh?”

 

Öğrencinin siyah gözleri ve yakışıklı sayılabilecek yüzü ortaya çıkarken Paul eline gelen siyah maskeyi parçalamış ve soğuk bir sesle konuşmuştu.

 

“Güce sahip isen bunu saray için kullanmalısın Simon. Kurallara uyman gerektiğini söylemiştim. Eğer geçmişinden kurtulamıyorsa, onu geçmişine bırak. Eğer buna rağmen saraya karşı geliyor ve hakaret ediyorsa…”

 

Paul sisin arkasından gelen sesini yapabildiği kadar soğuklaştırmıştı.

 

“Öldür onu.”

 

Paul’ün sözleri sonlandığında öğrenci ne yapacağını bilememişti. Paul’ün kim olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu ama Simon onun emirlerini dinlememeliydi. Ne de olsa o Saray’ın en üst seviye iki kıdemlisinden biriydi. O anda tek güvencesi buydu.

 

Ancak bu güvencesi, Simon saygılı bir şekilde eğilip kılıcını çektiğinde söylediği sözlerle parçalanmıştı.

 

“Anlaşıldı, Saray Lideri.”

 

Saray Lideri… Öğrenci saraya katıldığından beri herhangi bir şekilde Saray Liderini görmemişti ve öğrenciler arasında Saray Liderinin kim olduğu hakkında konuşmalar dönüyordu. Bazıları İki Kıdemliden birinin Saray Lideri olduklarını söylese de o başka birisinin var olduğunu düşünüyordu.

 

Şimdi, gizemli Saray Lideri ortaya çıkmış ve onun ölüm kararını vermişti. Artık dayanamayan dizleri yüzünden yere çökerken ailesinin beyazlamış yüzlerini ve onlara doğru atılan Simon’ın alevli kılıcını görebilmişti.

 

“Ah…”

 

O sırada, bu kılıç darbesini hatırlamıştı. Simon ile ilk tanıştığında ailesi bir canavar sürüsüyle savaşıyorlardı. O zaman da Simon kılıcını bu şekilde savurmuştu.

 

“Aaah!!!”

 

“Acıyor!!!”

 

“Ya- Aaaah!!!”

 

Sonuç, aynı onun ailesi gibi tüm sürünün bir anda yanarak küllere dönüşmesiydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr