349.Bölüm - Kaos Çölüne Doğru

avatar
6518 23

Kara Büyücü - 349.Bölüm - Kaos Çölüne Doğru


Pura Kıtasındaki bir dağın içerisinde açılmış ufak bir mağaraya günün ilk ışıkları vurmaya başlarken mağaranın yakınlarındaki parlak renklere sahip bitkiler ışıldamaya başlamışlardı. Mağaranın içinden yayılan canlı hava etraftaki canavarları çekse de canavarlar mağaraya girmek yerine ağzında bekliyorlardı.

 

Bu canavarların arasında doğal olarak düşman olanlar olmasına rağmen hiçbiri birbiriyle dövüşmüyorlardı. Aksine, her biri uyuyormuşçasına gözlerini kapamış ve oraya uzanmışlardı. Sağlıklı ve renkli bitkiler ve çiçekler ile kaynaşan bu görüntü oldukça hoş görünüyordu.

 

Mağaranın içerisinde, Paul oturarak meditasyon yapıyordu. Mağaranın içerisi geçen aylarda değişmiş ve biraz daha toplu bir hâle bürünmüştü. O anda bir köşede tahtadan bir yatak bile vardı. O anda yatakta Grim yatıyordu ve uyuyor gibi görünüyordu.

 

Mağaranın merkezinde oturan Paul ise başında meditasyon yapan Wulian ile birlikte Yaşam İradesinin ikinci seviyesine aşmaya çalışıyordu. Wulian’ın büyüsü onun kavrayışını geliştirdiğinden onunla birlikte çalışmayı seçmişti.

 

Çekirdeğinin etrafında ufak bir irade parçası oluşup dönmeye başlarken Paul’ün yüzündeki ifade rahatlamış ve gülümseyen bir ifadeye dönüşmüştü. En sonunda, istediği sonuca ulaşabilmişti.

 

Yaklaşık 6 aydır, yani yarım yıldır, bu mağaranın içerisinde çalışıyordu ve istediği mükemmelliğe ulaşabilmişti.

 

Altı Elementin İradeleri üzerindeki kavrayışları İkinci seviyeye ulaşmıştı ve Ölüm, Kan ve Yaşam İradeleri üzerinde de İkinci seviyeye kadar çıkmıştı. O anda Zıtlık İradesinde İkinci seviyeye ulaşması için yalnızca bir adıma ihtiyacı vardı.

 

Yasalar konusunda ise daha da iyiydi. Çünkü Altı Elementin Yasaları tamamen Tam Kavrayışa ulaşmışlardı. Kan, Ölüm ve Yaşam yasaları da Tam Kavrayış seviyesindelerdi ve Zıtlık Yasaları sonunda Büyük Kavrayışa ulaşmıştı. Yani en sonunda Kılıç Enerjisini istediği gibi kullanabileceği bir durumdaydı.

 

Savaş gücünün ne kadar arttığından kendisi bile emin değildi. Bu altı ay boyunca neredeyse hiç tam gücüyle savaşmamış ve kendisini hep Yasalara, İradelere veya yapacağı ilaçlara adamıştı. Aynı zamanda Lich Estes’i çağırmış ve onu yakınlardaki ufak okulları yağmalaması için göndermişti.

 

Estes’in seviyesinin o anda arttığını hissedebiliyordu. En azından 6 yıldızlı bir canavara dönüşmüştü. Görünüşü değişmemişti ancak gücünün arttığını biliyordu. Bunu kolayca hissedebilmişti.

 

Olduğu yerden ayaklanan Paul üzerindeki manadan oluşmuş kıyafetlerin üst kısmını dağıtırken başındaki Wulian’ı dürterek uyardı. Yanaklarını şişirerek uzaklaşan ufak perinin şirin yüzünü bir süre izledikten sonra derin bir nefes aldı ve fazladan kavradığı üç İradenin asıl nedeni olan tekniği kullanmaya başladı.

 

O mırıldanmaya başlarken vücudunu ölüm manası doldurmuş ve vücudu yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Güçlü vücudu biraz zayıflamış, boyu biraz kısalmıştı. Yüzünde kırışıklıklar belirmiş, saçları beyazlamışlardı.

 

Bir süre sonra oldukça yaşlı bir görüntüye sahip olan Paul ellerini bir süre inceledikten sonra başını sallamış ve Üç Değişimin bir başka kısmını mırıldanmaya başlamıştı. Yaşlanmış vücudu çabukça eski hâline dönmüş ve sonrasında bir kez daha küçülmeye başlamıştı. Aynı anda birden zayıflamış, vücudu iyice kısalmıştı.

 

Yaşam manası vücudunu doldurduğunda görüntüsü 10-11 yaşlarındaki bir çocuğunkiyle eşdeğer olmuştu. Ufak ellerine ve gelişmemiş vücuduna bir süre bakan Paul o anda saçlarının ayaklarına kadar geldiklerini hissedebiliyordu.

 

Hafifçe kıkırdadıktan sonra Kan Manasını harekete geçirip vücudunu asıl hâline getiren Paul yeniden kıyafetlerini oluşturdu. Siyah-kızıl paltosu bir kez daha belirirken vücudunu hafifçe esnetmişti.

 

O anda en son çalıştığı Yaşam Manası mağarayı doldurmuştu ve bir süre boyunca dağılmayacak gibi görünüyordu. Buradaki canlıların bu manadan yararlanmasının onları geliştireceğini ve bir süre sonra buradaki canavarların gücünün büyüyeceğini biliyordu.

 

Bunda bir sıkıntı görmüyordu. Bu kıtadaki canavarların çokluğu ele geçirecek daha fazla kaynak demekti. Yani bir sıkıntısı yoktu.

 

Yatağın üzerine konmuş Wulian’a ve yeni uyanmış Grim’e yaklaşan Paul Grim’in siyah saçlarını bir süre okşadıktan sonra hafifçe gülümsemişti.

 

“Üzgünüm ama bir süre daha geri gitmeniz gerekiyor.”

 

Grim anında hoşnutsuz bir ifade gösterirken Paul onun yanına oturmuş ve bir süre daha onun başını okşamıştı. En sonunda, Grim başını sallamıştı.

 

“Anladım.”

 

Paul Grim’in gitmek istemediğini anlasa da iç çekmişti. O anda dolaşırken Grim’i yanında getirirse kimliğini saklama çabalarını kolayca yıkardı. Bunu istemiyordu.

 

“5 ay kadar sonra saraya geri döndüğümde seni hiç yanımdan ayırmayacağım tamam mı? Söz veriyorum.”

 

“Mm.”

 

“Wuu!”

 

Paul nazik bir gülümsemeyle onun kulağına konuşurken Grim hafifçe kızarmıştı. Aynı anda, Wulian ikisinin arasına girmiş ve yanaklarını şişirerek bağırmıştı.

 

“Haha… Merak etme. Seni orada yalnız bırakmayacağım. Sen de geleceksin.”

 

Tek parmağıyla Wulian’ın başını okşayan Paul sonrasında kalbindeki yıldızı çağırmış ve ikisini de Yaradan Yetiştirme Zindanına çekmişti. Sonrasında siyah-kızıl maskesini çağırmış ve mağaradan dışarı uçarak çıkmıştı. Aynı anda, elinde bir harita belirmişti.

 

Geçen altı ayda önceki Gölge Yıldızından çektiği enerji ile vücudu tamamen kaynaşmıştı. Yani bir başka yıldızın enerjisiyle vücudunu bir kez daha geliştirebilirdi. O anda vücudunu geliştireceği yıldızı çoktan seçmişti.

 

Alev Yıldızı, o anda seçtiği yıldızdı. O anda gelişimini yükseltmediği sürece gücünü artırabileceği yolların arasındaki seçeneklerden birisi Çağırma Büyüsüydü. Ruh Sarayının çevresindeki kulelerde bulunan çağırma büyüleri için farklı alev türlerine ihtiyacı vardı ve bu alevlerin yoğunluğunun oldukça yüksek olması gerekiyordu.

 

Alev Yıldızının verdiği yetenek alevleri vücudunun içinde yetiştirip yoğunlaştırmasını sağlayacaktı. Yani normal işleriyle ilgilenirken vücudunda çağırma için gerekli alev manasını sürekli olarak toplayabilirdi ve gücünü de zamanını da harcamayacaktı.

 

O anda Alev Yıldızına ulaşabileceği yerleri bilmese de birkaç fikri vardı ve bu fikirlerden ilki haritada fazla büyük sayılmayacak bir yer kaplayan Kaos Çölüydü. Haritada yazan basit bilgilere göre Kaos Çölündeki mana kıtanın geri kalanından daha da kaotikti ve orada bir büyücünün gelişmesi tamamen imkansızdı.

 

Mana ile çalışan büyülü eşyalar bile etraftan mana çekemiyorlardı ve büyülü canavarlar da gelişmiyorlardı. Orada savaşçı uzmanların sayısı daha fazlaydı. Ne de olsa içerisi büyücülerin işine yarayan büyülü bitkilere ve saf manaya sahip değildi.

 

Bu bölge yıl boyunca anormal bir sıcaklığa sahip olurdu ve yağmur çok ama çok nadirdi. Çöl canavarları bulunsalar da güçleri o kadar yüksek sayılmazdı ve çölde birkaç krallık olsa da güçleri o kadar fazla değildi. Krallıklar dışında ise güçlerin çoğu ufak kabilelerden oluşuyordu.

 

Paul Alev Yıldızına ulaşabileceği bir yer varsa o yerin burası olduğunu düşünüyordu. Yeterince yüksek bir yer bulabildiği sürece Alev Yıldızı ile bir bağ kurup vücudunu bir kez daha güçlendirebiliyor olması gerekiyordu.

 

“Hadi bakalım…”

 

Haritadan gözlerini çekmeden uçmaya devam eden Paul doğru yönde gittiğinde emin oluyordu. Yön duygusu pek güvenilir olmadığından elindeki harita tek seçeneğiydi. Haritanın uzaklık birimlerine göre olduğu yerden Kaos Çölüne ulaşması birkaç gününü almalıydı.

 

--

 

Kumlarla kaplı çölün içindeki ufak bir vahanın etrafında büyükçe bir kabile bulunuyordu. Kabile olarak bilinseler de gezgin olmayan ve uzun zamandır bu bölgeye yerleşmiş olan bu yerlilerin çoğu burada doğmuş ve büyümüşlerdi.

 

Vahaya en yakın kişiler kabilede sözü geçen yaşlılar ve güçlü savaşçılarken orta halli aileler daha orta kısımlarda yaşıyorlardı. En dış kesimde ise canavar saldırılarında kayıpları göz ardı edilebilecek güçsüzler ve fakirler bulunuyordu.

 

“Hey, Amelia! Amelia!!! Neredesin!?”

 

Kabilenin dış kısmında alnındaki terleri bile silmeden yürümeye devam eden siyah saçlı, esmer tenli bir kız oldukça endişeli görünüyordu. Üzerindeki eski kıyafet bir çuval kadar boldu ve 15-16 yaşlarındaki bu kızın vücudunun herhangi bir şekilde belli olmasını engelliyordu.

 

Kızın yüzü kirli olsa da siyah gözleri parıldıyorlardı. Oldukça fakir görünse de pek umutsuz olmadığı anlaşılabiliyordu.

 

“Ah, işte oradasın!”

 

Kız bir anda bir figürü görmüş ve yanına koşuşturmuştu. Aynı anda, konuşmaya devam ediyordu.

 

“Amelia, dışarı çıkmamalısın. Bu günlerde Genç Efendi dışarıyı sık sık gezmeye çıkıyor. Seçimler başlayacağı için kabileyi düzenliyormuş. Bir kere seni bıraktı ancak gözlerin bir kez daha değişirse…”

 

Ancak birden sesi kesilmiş, gözleri yavaşça sislenmişti. Adımları yavaşlarken diğer figürün yanına varmış ve orada sessizce beklemeye başlamıştı.

 

Amelia isimli 8-9 yaşındaki kız o anda uzaktaki güneşi izliyordu. Tüm vücudu kirlenmiş sargılarla kaplıydı ve buna yüzünün alt yarısı da dahildi. Sargılı vücudunun üzerine kızınkine benzer bol bir kıyafet giymişti ve başında oldukça büyük konik bir şapka vardı. Şapkanın arka kısmından gri renkli saçları dökülüyordu.

 

Kızın yüzü şapka ve sargılar yüzünden görünmese de gözleri biraz belli oluyorlardı. Sürekli olarak parlak mor ve turuncu renk arasında değişen gözlerinde göz bebekleri ay ve güneş şekli arasında değişip duruyordu. Aynı anda, dikkatini tamamen kaybetmişti.

 

Kalbi garip bir şekilde atışını hızlandırmıştı. Neden olduğunu bilmiyordu ancak… Beklenti içerisindeydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr